Bölüm 2.32

432 47 20
                                    

"Demek burayı seçtin." dedi Toprak çenesini kızın omuzuna yaslayıp.

Cemre anlamamıştı. Ama dönüp yüzüne bakmayacağı kadar sıkı sarılmıştı Toprak ona. "Can senin bir köşeye saklanıp, bu geceyi onun burnundan getireceğini söylemişti." diye açıkladı.

"Çok komik." dedi Cemre ters ters ve dirseğini Toprak'ın midesine geçirip ondan uzaklaştı. "Neden gidip benim yerime abime sarılmıyorsun? Ne tatlı anlaşıyorsunuz baksana."

Toprak'ın canı yanmıştı muhtemelen, ama bu, dudaklarındaki muzip gülücüğün tüm yüzüne yayılmasına engel olmadı. Hemen arayı kapatıp yeniden kolları arasına almıştı Cemre'yi. Yumuşacık bakışlarıyla okşuyordu kızın tenini. "Sanırım sana sarılmayı tercih edeceğim." dedi Cemre'nin yanağına minik bir buse bırakıp. "Can da çok ilgi çekici ama ben bir kez sana aşık oldum."

Midesinin alev aldığını hissetti Cemre. Toprak ona karşı hissettiklerini süslü kelimelerin ardına saklamaya çalışmıyordu asla. Emindi aşkından ve bunu her fırsatta dile getirmekten çekinmiyordu. Oysa bu gerçeği bin kez de duysa her defasında yeniden aynı şokla sarsılıyordu Cemre. Onun sersemlemesini fırsat bilen Toprak bu kez dudaklarına minik bir öpücük bırakıp kızaran yanaklarını okşadı.

"E... geceyle ilgili planın nedir peki? Burada tek başına surat asmak mı? Yoksa aramıza katılıp surat asmayı bir denemek ister misin?"

Elbette Toprak'ın onunla alay ettiğini biliyordu Cemre. Oğlan karşısında böyle gülümserken inatçılığa devam etmesi o kadar zordu ki... Yine de kaşlarını çatıp kollarını önünde bağladı. "Can'a küsüm ben." dedi. "Nasıl istiyorsa öyle yapsın kutlamasını, ben gelmiyorum." Sözlerinin kulağa biraz fazla çocukça geldiğini fark etmişti elbette, ama o Cemre'ydi, geri adım atmak yetenekleri arasında yoktu.

Toprak tüm olgunluğuyla sessizce onu izlemiyor olsa sonsuza dek sürdürebilirdi inatçılığı. Ama sonunda dayanamayıp geri çözdü kollarını. "Ne olurdu sanki dedem de bir köşeye otursaydı? O da görseydi tüm torunlarının sonunda mutlu olduğunu, kızının o pislikten kurtulup hayatına devam ettiğini... o da Can'ın yeniden özgürce yürüyebildiğini kutlasaydı tüm kasabayla... Yok! Neymiş efendim, hala iyileşiyormuş dede. Onu bu kadar kargaşanın, gürültünün arasına sokmak adamcağızı hırpalamaktan başka bir şey değilmiş. Ben bilmiyorum sanki ona neyin iyi geleceğini. Dedem sadece mutlu olurdu burada! Abi o ya, illa çok bilmişlik yapacak!"

Toprak'ın kaşları yukarı kalktı. Gamzeleri Cemre'nin çocuksu inadına kafa tutuyordu. "Çilek..." dedi yumuşacık bir şarkı gibi. "Dede zaten çok mutlu. Sonunda güvendesiniz. Tüm sırlar ortaya çıktı. Levent cehennemin dibine de kaçsa eninde sonunda yakalanacak. Can yürüyor, Ruhi dede yakında yeniden konuşacak. Etrafına bak Cemre. Tüm şu gülen gözlere bak. Savaş bitti. Bundan böyle üzülmeyecek kimse."

Cemre Toprak'ın haklı olduğunu biliyordu elbette. Gözleri sahile yayılmış arkadaşlarını dolandı. Tıpkı aylardır hayalini kurduğu gibiydi karşısındaki manzara. Leylim sonunda Can'ın kollarındaydı, aşkının karşılığını bulmuştu. Kerem ve Ece bir köşeye çökmüş birbirlerinin tabağından yemek yiyorlardı gülüşerek. Duru artık bambaşka bir insan olsa da toparlamış, Mert'le barışmalarıyla yüzüne yeniden renk gelmişti.

Ayça bile günden güne kocasının günahlarını üzerinden atıyor gibiydi. Şimdi üzerindeki uçuk mavi elbiseyle Alper abiye gülümserken yeniden umutları olan genç bir kızdı sanki. Burak okuldan çocuklarla şakalaşıyor, Adem ve Umut müzik aletlerini az sonra verecekleri konsere hazırlıyor, kasabalılar gecenin tadını çıkartıyordu. Hakikaten de bir Cemre'ydi o an surat asan, mızmızlık yapan. Şükretmesi gerektiğini biliyordu bilmesine ya... kalbi... bir türlü sakinleşmeyen aklı... yok olmayan korkular... hala öyle çok şey vardı ki elini kolunu bağlayan.

BAHAR UYKUSUNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ