51. BÖLÜM: "ÖLÜMÜN KIZIL GÖLGESİ"

146K 8.9K 22.3K
                                    


08.03.2021

Thurisaz, Past Perfect

🌬

İyi okumalar!

Gün doğmuştu ama biz hala o çok karanlık gecenin içindeydik

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Gün doğmuştu ama biz hala o çok karanlık gecenin içindeydik. Bu karanlığın içinde kaybolmuştuk ve kimsemiz yoktu. Hiçbirimizin.

Birbirimizi, birbirimize terk etmiştik.

Kışın soğuk ıssızlığında bizi bu sessiz sabaha sürükleyen yanlış seçimlerimiz, bizi yeniden birleştirip bambaşka bir insan yapmak için paramparça etmişti. Duvar kenarının en arka sırasında oturup insanların rahatsız olmasını sağlayacak kadar anlamsız bir dikkatle çevresini inceleyen o kızın küllerinden doğuyordum. Buzdan duvarlar darmadağın olmuştu ve o duvarların arkasına saklanan, yeri geldiğinde o duvarın üzerine oturup benimle çatışan Doğa artık yoktu çünkü o zaten bendim.

Kaçtığım kendimdim, kendimden kaçtıkça da kayboldum. Ediz haklıydı, kaybolmuştum ve kaybolduğum yeri evim sanmışlardı. Korkarak başımı toprağın altına her gömdüğümde boğuldum, boğuldukça daha da korktum.

Yavaş yavaş kendimden vazgeçtiğimde; o arabadan inip dağ evinin kapısına gittiğimde, beni öldürmek isteyen bir adamın kollarına sığındığımda, kamyonlara çarpıp ölmek için bir arabanın içinde son gaz ilerlediğimde, küvette, suyun altında ölümü kabullendiğimde yıllardır süren bir düşten uyandım.

Bu düş bütün hayatımdı.

Geçmişin sayfalarını karıştırdığımdaysa bu düşün başladığı uykuya hangi satırda daldığımı söyleyemezdim.

Aile bir kaleydi, onu koruyan surları ve sadece gerektiğinde dışarı açılan bir kapısı olan güçlü bir kale... Bizse açıktaydık, hiç surlarımız ve kapanan bir kapımız olmamıştı. Bir arada görünüyorduk ama dağılmıştık, aynı odanın içindeydik ama uzaklardaydık. Bir çocuk konuşmayı kendi kendine öğrenemediği gibi yaşamayı da tek başına öğrenemezdi, bense kendimi bile tanıyamayacak kadar yalnızdım.

Bu düşün başladığı uykuya hangi satırda daldığımı söyleyemezdim çünkü zaten hiç uyanmamıştım.

Bu düş bittiğine göre ben kimdim?

Adım Doğa. Mecbur bırakıldığım her şeyim.

Parmaklarımın arasındaki silahın ağırlığını, tenime dokunan soğukluğunu hissediyordum ve silahı doğrulttuğum kişi, uğruna kendimi feda ettiğim kişiydi. Atalay'ın bakışları donuklaştığında gözlerinden düşüncelerini okumaya çalıştım ama beni karşılayan derin bir sessizlik oldu.

Canımın yandığını hissettim. Sanki üşüyen ruhum kalbimi kaburgalarımın arasında ateşe vermişti.

Her zamanki gibi sakalları yoktu ama saçları kısa değildi, dağılacak kadar uzatmıştı. Gözlerime benzeyen kahverengi gözleri yorgun bakıyordu ve uykusuz geceleri gözlerinin altındaki mor halkalara gizlenmişti. Bakışlarını elimdeki silaha indirdi, onun elindeki silah da hala Ediz'e doğrultulmuş haldeydi.

YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin