İlk Sürgün (Kısım IV)

Start from the beginning
                                    

Sarayın arka tarafını ormandan ayıran düzlüğe ulaştıklarında harabeye dönmüş yapıyı gördüler. Casey yükselen cılız dumanların yaydığı yanık kokusu eşliğinde etrafı gözlemlerken, Diana'nın gözleri yaşlarla doldu. Zeus'un sarayı herkesin gözünde Olympos'un fil dişi kulesiydi. Harabeye dönen sadece Zeus'un sarayı değildi: Tepenin altında en güzel manzaralardan bir diğerine sahip Diana'nın sarayı da yıkımdan payını almıştı. Diana gördüğü manzara karşısında girdiği şoktan çabucak çıkmayı yeğledi ve intikam yeminleri etmeye başladı sessiz mırıltılarla. Birkaç metre daha ilerlediler ve bir diğer korkunç manzara ilişti gözlerine. 

        "A-athena..." diye kekeledi Diana. 

          Casey sessizliğini korumaya devam etti. Gördüklerinden etkilenmiş sayılmazdı. Başıyla sarayı işaret etti ve yürümeye devam etti. 

          Diana, sinirden titreyen sesiyle konuşmaya başladı. "Biraz olsun saygın yok mu senin? Orada fare leşi gibi asılı olan bir Olympos Tanrıçası. Birkaç saniye izin ver, hiç değilse acımın şokunu atayım!"

          "Kulaklarını aç ve beni iyi dinle," diye konuşmaya başladı Casey arkasını dönüp. "Son kez söylüyorum: Ben ne Olymposluyum nede hayranınız. Acı çekip ağıt yakmak istiyorsan burada kal ve ne yapacaksan yap. Gerekirse," kolunu saraya doğru uzattı, "orayı tekrar yerle bir eder, lanet haritayı tek başıma bulurum. Her şeyden önemlisi, sevdiğim kadının hayatı söz konusu. Ve benim zırlamana harcayacak vaktim yok."

            Diana, dişlerini sıksa da sustu ve yürümeye devam etti. Söz konusu Olympos olmasa Casey'nin dürüstlüğünü şüphesiz taktir ederdi. Yalan duygularla rol yapacak bir karakteri yoktu ve Diana bunun farkındaydı. Düzlükten yükselen eğrelti ve kibrit otları arasından geçip patikadan indiler ve sarayın arka bahçe duvarına ulaştılar. Casey vücudunu yere yakınlaştırıp güçlü bir sıçrayışla duvarı aştı ve arka tarafına ulaştı. Köze dönmüş oturma banklarının, içindeki suyun rengi siyahlaşmış süs havuzlarının ve bir kısmı yanmış, sarmaşıklarla kaplı kamelyaların arasından sarayın kapısına doğru ilerledi. Diana'da birkaç adım arkasındaydı.  İçeri girmeden önce kapının ötesini dinledi. İçerisi iblis ve başka ırklarla doluydu; özellikle salondan arta kalan alt kattaki kısımda tam bir curcuna var gibiydi. Çömeldi ve kapıyı araladı, Diana'da çömelince içeri girdiler. 

           Casey, bej rengi mermerden oluşan sarayı köşeden köşeye saran asma kat koridorunda gezinen iki iblisin arkasından, korkuluklara yaslanıp sessizce ilerledi. Mesafesi fazla uzak sayılmasa da lanetinden etkilenmediklerini kalp atışlarını dinleyerek fark etti. Yüzü düşünceyle buruştu; fakat odağını çabucak toparladı ve ilerlemeye devam etti. İblislere yaklaştıkça bozulan enerji frekanslarını gördü, düzensizleşen kalp atışlarını duydu. İçi az da olsa rahatladı, hâlâ laneti tam anlamıyla olmasa da etkiliydi. Arkasında duran Diana'ya soldaki iblisi işaret etti ve belinden iki hançer çıkarttı. Hançerlerden birini Diana'ya uzatırken diğer eliyle de baş parmağını kaldırıp boğaz kesme hareketi yaptı. Diana başını sallayıp elinde ki hançeri alınca adımları hızlandı. 

              Sağda olan iblise iyice yaklaşıp eli ile ağzını kapattı ve bağırmasını engelledi. İblisin bedenini yere doğru çekerken diğer iblis olan biteni fark etti. Cassey kollarında çırpınan iblisin boğazına elindeki hançeri dibine kadar sapladı ve hızla çekti. Diana'da aynısını yapınca iki iblis cesedi yan yana uzandı. Aşağıya inen dört kat boyunca kendilerine yakın olan iblisleri sessizce etkisiz hale getirdiler. 

KIZIL TAHTLAR 1: Salgın (GxG)Where stories live. Discover now