İlk Sürgün (Kısım IV)

227 57 24
                                    

Casey ve Diana'nın etrafı gövdelerine sarmaşıklar dolanmış Söğüt, Ladin, Sedir ve bir sürü farklı türde ağaçlarla kaplıydı. Bastıkları zeminde eğrelti otları, Çimen, Kırkkilit otu ve Lila, eflatun renklerinde çiçek açmış ısırganlar ve bir sürü başka otlar uzanıyordu. Ağaçların güneş görmeyen tarafları yeşil, sarı yosunlarla kaplanmıştı. Güneşin bir diğer gölgede bıraktığı kuytularda ve zeminin alçalıp çukurlaştığı yerlerde otların örtü görevi gördüğü ufak karanlıklarda yetişen çeşitli mantarların kokularını alabiliyorlardı. Olympos'ta bozulmayan tek yer bu ormandı. Bel hizalarına kadar uzanan yeşil otlar binlerce çiçeğin kokusuyla karışan rüzgârın etkisinde ahenkle salınıyordu. Ters giden tek şey, siyah bir sisle kaplanmış güneşti. 

          "Dur biraz... şu lanet... şey," Diye Casey'ye seslendi Diana, dirseğini geniş salkımlı dalları olan kalın gövdeli söğüt ağacına yaslarken. Ayakkabılarının topukları sürekli nemli toprağa gömülüyor, topuk boşluğuna ağaçlardan dökülen odunsu tohumlar ve taşlar doluyordu. "Medusa'nın saçları adına. Lanet olsun!" diye mırıldandı. Olympos'ta can sıkıcı bir durumla karşılaşan herkesin sıkça kullandığı bir lanetleme cümlesiydi bu. 

             Casey arkasını döndü ve soğuk bakışlarla Diana'yı süzüp göz devirdi. "Sızlanmayı kes ve çıkart şunları."

             "Sızlanmıyorum, sadece," diye sızlandı Diana. Biriken topraktan kurtulmak için ağaç gövdesine vurduğu son tekme ile ayakkabısının topuğu kırıldı. "Ah, Lanet olsun!" Fısıltılar halinde yükselen lanetlerine bi de küfürler karıştı. 

              Casey dişlerini sıkınca çene yanları seğirdi. 

              Diana, son okuduğu küfürlü lanetten sonra ayakkabılarını çıkarttı ve rast gele ormanın içine fırlattı. 

             "Siz Olymposlular," diye konuşmaya başladı Casey soğuk ses tonuyla. "Gerçekten tuhaf ve anlaşılmaz varlıklarsınız. Başta yapmanız gerekeni uzattıkça uzatıyor, boşuna zaman kaybı yaratıyorsunuz." 

             "Sen de tüm Olympos'u ikiye katlayacak kadar tuhafsın," diye karşılık verdi Diana anında. Hemen ardından, Casey'nin tek kaşı kalmış yüzüne bakıp kolunu otların arasında belli belirsiz görünen yola doğru uzattı "Bu taraftan." Casey'nin önünden geçerken gözlerini kısıp yüzüne imalı bir bakış attı. "Bence neden tuhafsın, merak ediyor musun?" Sessizliğine dayanamamıştı. 

            Casey omuz silkti.

         "Ben de öyle tahmin etmiştim." 

         "Çok fazla konuşuyorsun." diye tersledi Casey, bıkkınlık tınısı taşıyan sert ses tonuyla. 

         "Tıpkı senin söylenecek, azarlayacak bir şeyler bulduğunda yaptığın gibi, Uyuyan Kasabı."

           Casey, ikinci derin nefesini aldı ve sabır diledi. "Kasap olsaydım mezbaha da olurdum; gel gör ki kendini orman defilesinde sanan bir tanrıçayla, hâlâ var olduğunu iddia ettiği bir haritanın peşindeyim."

          Bu kez susan Diana oldu.  

  

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
KIZIL TAHTLAR 1: Salgın (GxG)Where stories live. Discover now