4. AY

214 8 70
                                    

"Benim tek ilacım sensin."

"Hyung bir şey sormak istiyorum. Minhyun kim? Neden o gün gelip polisi arayacağını söyledi?" Daniel'in sorusu üzerine Seongwu'nun yüzünde psikologlarıyla konuşurken takındığı sahte gülümsemeye benzer bir gülümseme belirdi.

"İş arkadaşım." Seongwu verdiği cevabın saçmalığına gülerek devam etti. "Daniel sana bir aptal olduğumu söylemiş miydim? Minhyun bana sadece arkadaşı gibi davranırken ona aşık oldum. Daha doğrusu onun arkadaşça tavırlarını yanlış anlayıp benden hoşlandığını düşündüm."

"Hyung bu konuda yanılıyorsun. Eğer senden hoşlandığını düşündüysen sana bunu düşündürtecek şekilde yaklaştığı içindir." Daniel arabayı kullanırken Seongwu'ya kaçamak bakışlar atıyordu. Onun tepkilerini merak ettiği için gözlerini zayıf adamdan alamıyordu.

"Evlendi. Bir kadınla evlendi ve çok mutlu." Seongwu'nun sahte kahkahası söylediği şeyin acısını örtememişti. "İntihar ettiğim gün şans eseri beni bulan kişi oydu. O günden beri benim ölüp ölmediğimi kontrol ediyor. " Seongwu bileğindeki ceketini hafif yukarı çekip siyah deri saati gösterdi. "Doğum günüm için bana bunu almış, bunu vermek için gelmiş."

Daniel bir pranga gibi zayıf adamın bileğine sarılmış saate baktı. Nefret ediyordu. İnsanların diğerleriyle böylesine acımasızca oynamasından nefret ediyordu. Minhyun'un her şeyden haberi olmasına rağmen Seongwu'yu umutlandırmaya devam etmesinden tiksinmişti. Arabayı kenarda durdurup Seongwu'nun bileğini tuttu. "Sadece 3 ayımız var hyung bize acı veren bize acımızı hatırlatan hiçbir şeye ihtiyacımız yok. At gitsin bunu."

Seongwu küçük olanın tuttuğu bileğindeki saate baktı. Tüm mutsuzluğunun kaynağı ona acılarını hatırlatan Minhyun ve hediyesi olan bu saat gibi şeyler miydi? Daniel'in istediği gibi acılarını hatırlatan eşyaları fırlatıp atsa mutlu olur muydu? Bir cevap veremeden Daniel bileğinden saati çıkartıp Seongwu'nun avcuna bıraktı ve camı açtı.

Daniel onu yaşatmayı aklına koymuştu bir kere. Artık Seongwu'nun çekeceği hiçbir acıya tahammül etmek istemiyordu. Bu deri kayışlı saatin ona acılarını hatırlatmasına izin vermeyecekti. Seongwu uzun zamandır kendinde bulamadığı gücü Daniel'in gözlerinde buldu. Avcunun içinde sımsıkı tuttuğu saati camdan dışarı fırlatıp derin bir nefes aldı. Bir kelepçeden kurtulmuş gibi hafif ve özgür hissediyordu bilekleri. Daniel ona içten bir gülümseme verdiğinde yaptığı şeyden daha da memnundu Seongwu. Araba yeniden hareket ettiğinde Seongwu radyodaki şarkının melodisine başını sallayarak eşlik ediyordu.

"Özür dilerim hyung ben ne hediye alacağımı bilemedim." Daniel bir hediye almak istemişti fakat üç ay sonra ölecek birine ne alabilirdi ki?

"Daniel... Sen bana verebileceğin en güzel hediyeyi verdin." küçük olan gözlerini yoldan ayıramasa bile Seongwu'nun konuşurken kızardığını tahmin edebiliyordu. Çünkü o geceyi hatırlamak Daniel'in de utanmasına sebep olmuştu. Sadece Seongwu için değil Daniel için de hatırlanacak güzellikte bir geceydi. Söyledikleri gibi o gece ölmüştü fakat zihinleri gece gizli rüyalarında o geceye can veriyordu. Seongwu o yumuşak dokunuşları Daniel'in ona sabaha kadar sarılışını öldüremiyordu. Üzerinden geçen zamanda ilk kez o gecenin güzelliğini kelimelere dökebilmişti gözlerini kaçırıp başını önüne eğerek.

"Daniel ben de sana bir şey sorabilir miyim? Dosyamı ne zaman okudun?" Seongwu konuyu değiştirmek için o gece fark ettiği gerçeği sordu, Daniel'in ne kadar zamandır ona yalan söylediğini merak ediyordu.

"Ne? Hyung ne-nerden anladın?" Daniel yeni bir yalan söyleyecek kadar zaman bulamayacağını bildiği için anında teslim olmuştu. Suçunu bir başka yalanla örtmek istemiyordu.

Love to Death | OngnielWhere stories live. Discover now