41. Bölüm "Arsız Kadın"

Start from the beginning
                                    

Bakışları güven vadediyordu. O böyle zamanlarda öyle güçlü görünüyordu ki bazen belime sarılıp başını göğsüme yaslayan küçük oğlan çocuğunu tanıyamıyordum.

Şakağıma belli belirsiz bir şekilde dudaklarını bastırdı. " Kahvaltımızı yapalım. Deniz ve Erva zaten oradalar, seni onların yanına bırakayım birkaç saate gelirim zaten."

"Ben burada seni beklesem?"

" Olmaz güzelim. Seni yalnız bırakamam. Onların yanında bekliyorsun beni. Birşey istersen, bir sorun olursa da Deniz'e söylüyorsun."

" Tamam." dedim başımı sallayarak. Bir de ona ayak bağı olmak istemiyordum.

" Gel hadi." diyerek mutfağa doğru adımladı. Elimi tuttuğu için ben de peşinden sürüklenmiştim. Zaten hazırladığım için hızlıca kahvaltımızı yapıp birlikte evi toparladıktan sonra hazırlandık.
İkimize de giydiğimiz kıyafetlerin dışında birer eşofman altı birer de tişört almıştım. Elimde poşet taşımamak için onları bir sırt çantasına koyup telefonumu ve cüzdanımı da içine attım.

Odanın kapısında Toprak göründüğünde telefonunu cebine koyuyordu. " Hazır mısın güzelim?"

" Hı hı hazırım." diyerek siyah sırt çantasını takıp her zaman yaptığım gibi bir kez zıpladım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama artık refleks gibi birşey olmuştu.

Toprak bu halimi gördüğünde bir kahkaha attı. Gülerek komodini açıp içinden silahını ve şarjörünü çıkardı.
O metalik sesler eşliğinde şarjörü takıp birşeyler yaptı ve silahı beline yerleştirdi. Bir insanın eline herşey mı yakışırdı? Toprak'a yakışıyordu işte...

Dudaklarındaki gülümseme yerini korurken yanıma geldi. Elini bana doğru uzattığında "Hadi minik kızım, okula gidiyoruz." dedi.

Kaşlarımı çatıp elini tutmadan önden önden yürürken arkamdan hâlâ gülüyordu. "Zaten miniciksin böyle daha bir küçük gösteriyorsun."

Hızla arkamı döndüğümde bana çok yakın olan bedenine çarpmaktan son anda kurtuldum. Kaşlarımı çatıp ters bir bakış attığımda "Sustum." dedi ellerini teslim olur gibi iki yana kaldırarak.

Elimi ona doğru uzattım, uzattığım elimi tuttuğunda yürüyerek mırıldandım.
" Minikmiş, koca adam bir bakışla pısıyorsun ama."

Gülerek elindeki elimi kaldırıp bir öpücük kondurdu ama birşey söylemedi. Binadan benden önce çıktığında gözleri etrafı bir şahin gibi tarıyordu. İçerideki halinden eser kalmayacak şekilde kaşlarını çatmıştı. Parmaklarını parmaklarıma geçirdiğinde arabaya doğru ilerledik.

Kilidin açıldığına dair duyduğum sesle kapıyı açıp yerime yerleştim. Toprak aynaları kontrol edip ısıtıcıyı açtı ve arabayı çalıştırdı. Dizlerimdeki elimi tutup kendi dizinin üzerine bıraktı. Sağ elini kullanmadığı zamanlarda elini elimin üzerine bırakıyor, fark etmeden parmaklarımla oynuyordu.

Yeni evimizin önüne geldiğimizde karşı binanın önünde Erva ve Deniz göründü. Bu haftasonuydu düğünleri. Erva heyecandan ölecekti. Deniz ise sanırım çoktan ölmüştü.
Onun için bir aile özlemi ne demek çok iyi anlıyordum. Erva ve kendi evini yerleştirirken ne kadar yorulursa yorulsun hep gülümsüyor, Erva'nın bir dediğini iki etmiyordu.
Onlar çok mutluydu, hep mutlu olmalarını diledim Rabbimden.

" Dediklerimi unutmadın değil mi? Dışarı çıkmak yok. Bir sorun olursa Deniz'e söyle. Yada beni ara."

" Emredersiniz komutanım." dedim asker selamı vermeye çalışarak.

Gülerek başını iki yana salladı. "Emretmem rica ederim karıcığım."
diyerek dizinin üzerindeki elimi öptü.

" Hadi Allah'a emanet ol." dedim diğer elimi sallayarak. Kapıyı açıp çıkacağım zaman bileğimi yakaladı.

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now