55. Bölüm "Geldin"

Start from the beginning
                                    

O gün... Toprak'ın naaşının götürüldüğü arabanın bombalandığını söylemişti. Arabadaki askerlerin de şehit olduğunu, Toprak'ı tanınmaz bir halde olduğu için aileden kimseye göstermediklerinden bahsetmişti.

Yalandı...

Adım gibi emindim. Ölü bir askerin taşındığı aracın bombalanmasında hiçbir anlam yoktu bir kere. Yada neden göstermemişlerdi onu kimseye son kez. Ben neden günlerce uyutulmuştum da Toprak'ın cenazesinin ertesi günü uyanıyordum.

Tüm bunlar yalandı. O yaşıyordu ama elimde hiçbir iz yoktu. Gelmiyordu bana. Bulmuyordu beni. Ben evimizde bekliyordum onu. Dimdik ayaktaydım. Kızımızı büyütüyordum ama o hâlâ bana gelmiyordu.

Hep daldığım, çözüm aradığım bu düşüncelerden Aden'in sesi ile uyandım.

Birkaç kahvaltılığı masaya dizip kendime çay doldurdum. Eline verdiğim oyuncağı kemirmeye çalışan kızıma bir bakış atıp kırdığım yumurtayı da masaya bıraktım.

Aden için de biraz çorba ısıtmıştım. Sabah, öğle, akşam çorba içirsem hiç itiraz etmiyordu. Bu yönden çok şanslıydım. Tabi yemek yerken asla elinden bırakmadığı birşey vardı. Onsuz ağzını açmıyordu. Ne zaman önüne yemek koysam "Baba." diye sızlanarak telefonumu istiyordu. Toprak'la benim videomuzu açıp eline verdiğimde ise kahkahalarla gülerek yemeğini yiyordu. Onun dışında teknolojik aletlerden uzak tutmaya çalışıyordum.

Bir kendi lokmamı atıp bir onun yemeğini yedirerek kahvaltı faslını da sorunsuz halletmiştim.

Onu masasından indirip mutfağı toplamaya başladım. Salona girdiğimde yine her yer dağılmıştı.

"Kızım heryeri dağıtmışsın ama." diye isyan ettim. Ayağımın dibine gelip çıplak bacağıma vurarak kucağıma çıkmaya çalıştığında bir koluma onu alıp bana anlatmaya çalıştığı şeylerle salonu toparladım.

Sonra Toprak' la benim odamı toplayıp en son Aden'in odasına girdim.
Ona temiz çamaşırlar hazırlayıp yatağının üzerine bıraktım.

"Kızım bıcı bıcı mı yapacakmış? Mis gibi mi olacakmış?" diye zıplatarak banyoya getirdim.

Biraz oynatarak yaptırdığım banyonun ardından havlusunu sarıp odasına götürdüm.
Üzerini tertemiz giydirip babasının saçları gibi simsiyah olan saçlarını iki yandan bağladım. Azıcık saçı vardı ama iki yandan bağlayınca çok tatlı oluyordu.

Aden'i giydirdikten sonra ben de giyindim. Bugün Pazar günüydü ben dükkana gitmiyordum ve bizimkilerin hepsi tek tek ziyarete geliyordu.

İlk zamanlarında yıkılmış bir şekilde hiçbir şey yapmadan yaşamaya çalışsam da sonra başta Erva olmak üzere benim aklımı başıma getirdikleri için hem kendime hem de karnımdaki bebeğe iyi bakmaya çalışmıştım.

Kendi mesleğim çok yorucu olduğu için onu yapmıyordum. Muhsin dedemin dükkanını yeniden açmıştım. Kitap ve kırtasiye ürünleri vardı dükkanda. Aslında çalışmasam da Toprak'ın maaşı ve Muhsin dededen kalanlarla geçinebilirdim ama tüm gün evde olmam demek kesinlikle delirmem demekti.

Zil çaldığında Aden heyecanla gülmeye başladı. Peşimden birkaç kez düşerek de olsa kapıya geldi.
Yengem, amcam, Melih, Bahar ve Ali hepsi gelmişti.

Ben yengeme ve Bahar'a sarılırken Melih hepsini yararak içeriye daldı.
"Dayısının gülü." diye futbolcu edasıyla dizlerini yere attığında Aden hızla ona adımlamaya başladı. Açtığı kollarının arasına girerken "Meyi!" diye bağırmayı da ihmal etmemişti.

Melih ona ismiyle değil dayı diye hitap etmesini içeren nutuklarını dizerek içeriye geçerken biz de diğerleriyle peşinden ilerledik.

Her hafta yaptığımız gibi çay içerek Aden ve Melih'in kapışmalarını izledik. Kısa da olsa beni güldürmek için farklı farklı yolları denedikleri bir gün daha geçirdik onlarla.

SINIR |Tamamlandı|Where stories live. Discover now