"Salak ya," deyip uzandığım yerden doğrularak karşımızda ki krallığa baktığımda gözümden düşen yaşı işaret parmağımın tersi ile silip sıcaktan üstüme yapışan saçlarımı geriye attım.

Kendimi bildim bileli dördümüz hep bu duvarın üstüne gelir oturur ve kocaman krallığa bakardık, ben hariç hepsi oraya girmek istiyordu bense boş dünyanın boş kalfası olduğum için sadece bir hayalim olmadan yanlarında oturuyordum. Yanımızdan ilk ayrılan Changbin hyung olmuştu, bazen otururken krallığın bahçeside pıtı pıtı ilerleyen bedenini görüyor ve gülüyorduk.

Buraya gelen yoktu fazla, Changbin hyung bize göstermişti ona da babası. Ailecek kraliyete merakları vardı sanırım. Bende anlamıyordum. Jisung cebinden dedesinin ona verdiği köstekli saati çıkardıktan sonra sevinçle ayaklandı.

"Seungmin! Kalk lan kalk. Saat geliyor, koşmamız lazım."

"Hadi be! O kadar çabuk mu geçti zaman?"

İkisi sevinçle ayaklandığında şaşkınlıkla oturduğum yerden onlara baktım. "Gidiyor musunuz ya?"

Jisung eğilip saçlarımı karıştırdı. "Evet küçük tilki, birazdan seçmeler başlayacak. Şans kırk yılda ayağımıza geldi, kaçıramayız."

Her yıl sadece bir kere düzenlecek şekilde Kraliyete muhafız ve daha bir çok görevli alınıyordu. Bu sebeple halk o dönemlerde sıkça başvuruyordu, sonra da isimler belirlenip kabul ediliyorlardı. Ne hikmetse üç senedir çıkmayan isimlerde bu sene bizim asla başvurmaktan vazgeçmeyen Seungmin ve Jisung ikilisininde adı listede yazılmıştı.

"Umarım seçilmezsiniz," deyip dudaklarımı büzdüğümde bu sefer Seungmin sinirle tekmesini bana geçirdi.

"Ah! Ne yapıyorsun ya? O papuçlar çok sert hayvan!"

"Asıl sen ne diyorsun, ne biçim kardeşsin Jeong ya. Dua et bize."

"Jeongin canım," dedim düzelterek. "Ve etmeyeceğim, orada köle gibi çalışacaksınız gelin burada ki yemek bahçelerinden birinde hep beraber çalışalım. Herkes krallığın ne kadar sıkıcı ve kötü olduğunu konuşuyor."

"Pardon?" Jisung kaşlarını çattı. "Kim diyor öyle? İlla ki sert olacaklar ülkemizin geleceği onların elinde ve çoğu konuşulanlarda doğru değil Jeongin, hepsi kulaktan dolma bilgiler sen abine güven."

"Sanki senin bilgilerin kulaktan dolma değil heh."

"Orası ayrı oğlum, karıştırma. Hadi! Seçimlere yetişmemiz lazım!"

Seungmin'i de kolundan tutarak duvardan atladılar ve ikisi de arkasına bile bakmadan ezbere bildikleri yolda krallığa doğru koşmaya başladılar. "Umarım kazanamazsınız!" diye bağırdım tüm gücümle arkalarından ama pek taktıklarını sanmıyordum.

O kadar kişinin içinden seçilemezlerdi zaten.

Boşuna yoruyorlardı kendilerini.

"Krallıkmış!" diye sinirle konuşup yalnız kaldığım duvardan aşağıya atladım ve boş yolda ilerlemeye başladım. Ben onlar gibi değildim, başvurmamıştım. Çünkü orada bir hiyerarşi olduğunu biliyordum ve ben hiyerarşiden nefret ederdim.

Kodumun teorisi.

Muhafız olsam canımdan olurdum.

Harem ağası olsam şımarık prenslerin peşinden sürünürdüm.

Aşçı zaten olamazdım.

Prens karısı olmak istiyordum ama onun için ilk önce kesmem gereken yerlerim ve büyütmem gereken göğüslerim vardı. Acaba göğüslerim çok gelişmemiş desem inanırlar mıydı? Ama önce haşmetlimi kesmem lazımdı, yok yok. Onu hayatta kesemem.

the kingdom love, hyunin ✓Where stories live. Discover now