Bütün yolu, kağıdı kalbime bastırarak aldım. Onun elinin değdiği herbir şeye muhtaçtım. Elimden gelse, içimin en kuytu köşesinde saklardım bu müsvedde parçasını.

Araba durduğunda Görkem'le göz göze geldik. Ona ufak bir tebessüm ederek indim ve mavi binanın merdivenlerini tırmandım acelesizce.
3 kez tıklattım metal kapıyı.
Kızıl kadının gülümseyerek açtığı kapıdan içeriye adımladım ve beyaz holden, mavi duvarlı bekleme salonuna girdim. Ardımdan gelen kadın, "Şu an içerde bir misafirimiz var. Sizi biraz bekleteceğim Nefi bey." dedi. Kafamı sallayıp koltuklardan birine oturdum. Cebimdeki cüzdanı elime alıp yıllar evvel çekildiğimiz, Azra ile ikimizin gülümsediği tek fotoğrafı elime aldım.

••• Abay, babasının ona doğum günü için hediye ettiği fotoğraf makinesini, bir hevesle nehrin kıyısında toplandığımız gün yanında getirmişti. Şimdikiler gibi profesyonel bir makine değildi. Ekrana bakmak yerine o küçük mercekten bakılır, öyle çekilirdi. Hani şu filmli olanlardan. Bizler için bu öyle büyük bir lükstü ki.

Elvin heyecanla Abay'a durmadan farklı pozlar veriyordu. Ardından da Elvin Abay'ı çekiyordu. Biz ise Azra'yla ağacın dibine oturmuş tebessümle onları izliyorduk.

Abay, "Kaç tane çektin Elvin? Filmi bitirme sakın. İdareli kullanalım." dedi ve makinesini eline alıp kaç tane daha poz çekme hakkı olduğunu hesaplamaya çalıştı.

"Daha varmış." deyip bize yöneldi. "Hadi poz verin de sizi çekeyim."

Azra biraz utandı fakat tebessümü de büyüdü.
Babası onu bir çok şeyden mahrum bıraksada bu gülüşü asla alamıyordu ondan.

Onun çocuksu, masum heyecanı beni de gülümsetirken ayağa kalktım. Elimi ona uzattım ve kalkması için onu cesaretlendirdim.

Elimi tutup ayağa kalkarken, "Nasıl poz verelim?" dedim şen bir edayla.

"Bilmem ki. Sence nasıl verelim?" diye sordu. Biraz düşündüm. Sonra da saçlarına ellerimi uzatıp, "Bu güzellikleri kullanalım." dedim ve örgülerinden birine uzanıp dudağımın üzerine koydum. Diğer elimi de omzuna attım. Aynını o da tekrar etti ve bir elini belime yerleştirirken, diğer eliyle de saçının ucunu dudağının üzerine getirdi.

Gözlerini benden alıp Abay'a baktı. Bense ona bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi.
"Çekiyorum, bozmayın, çektim." dedi Abay.

İstifini bozup bana baktığında, benim zaten ona bakıyor oluşum hoşuna gitmişti.
"Neden öyle bakıyorsun?" dediğinde, yanağındaki çukurlarda uyumak istemem bana çok olağan bir durum gibi geliyordu.

"Yaz tatili bitmek üzere, bırakta doya doya bakayım. Bakmayayım mı?" dedim sahici olmayan bir alınganlıkla.

Eliyle yüzümü okşadı. "Bak. Hatta sabaha kadar burda durup birbirimize bakalım."

"Sıkılmaz mısın?" dedim. Geçmişte de, şimdiki zamanda da başıma gelmesini katiyen istemediğim bir haldi bu.
Lakin hayat bizleri hep korkularımızla sınamıyor mu zaten!

"İnsan nefes almaktan usanır mı Vefa ?" dedi. Kafamı usulca hayır dercesine salladım. Devam etti.
"Usanmaz tabi. Ben sana baktıkça nefes alıyorum."

"Ben yanında değilken ne yapıyorsun peki?" diye sordum.

"Gözlerimi kapatıp kalbime dokunuyorum." dediğinde öylece kaldım. Hayatımda, erişebileceğim daha büyük bir mertebe var mıydı bilemiyordum.

Ah benim güzel Azra'm. Sen bu dünyaya çok fazlasın.

Sıkıca sarıldım ona ve bırakmadan Abay'a döndüm. "O fotoğrafı istiyorum Abay. Umarım düzgün çekmiştirsin." dedim.

AZRA'NIN SAÇLARIWhere stories live. Discover now