Chapter Twenty Five

1.4K 149 416
                                    

EMMA

Alarmım çalmadan yaklaşık on dakika önce uyandığımda yatmaya devam edip ayılmak için kendime zaman tanıdım. Birkaç kez yutkunarak midemdeki bulantının geçmesini diledim. Bundan nefret ediyordum.

Zaten saat iki buçuk gibi bulantıyla uyanmış, ışıkları açmakla bile uğraşmadan yatağımdan lavaboya doğru koşturmuştum. Ellerim klozetin kapağını son anda kaldırmayı başarıp midem içindekileri boşalttığı sırada saçlarımda ve sırtımda hissettiğim ellerle Harry'nin geldiğini anlamıştım.

Ona kızgın ve kırgındım ve bunu nasıl atlatacağımı bilmiyordum. Bana söylemezken Erin'den yardım alarak iyileşmeye çalışmasını sindiremiyordum işte. Bir noktaya kadar onu anlıyordum, bazı şeyleri neden yaptığını. Fakat o noktadan sonrasını kabullenemiyordum. İstemediğim birçok anının zihnimin gerisinde parlak renklerle canlanmasına da engel olamıyordum çünkü.

Midemdekileri boşalttıktan sonra ayağa kalkarken Harry yardım etmiş, beni lavabonun önüne yönlendirip suyu açarak yüzümü yıkamıştı. Ardından avucuna aldığı suyu ağzımı çalkalamam için dudaklarıma götürmüştü. Boğazım ve midem kasılmaktan o kadar acıyordu ki karşı çıkmadan hareketlerine uyum sağlamıştım fakat yüzüne bakmayı reddetmiştim.

Şimdi başucumda gördüğüm bardakla kustuktan sonra Harry su getiremeden tekrar uyuyakaldığımı anladım. Yatakta doğrulup, o zaman içemediğim suyu içtim. Çalmaya başlar başlamaz alarmı kapatıp yataktan kalkınca örtüleri düzeltip bulduğum ilk tokayla saçlarımı topladım ve odadan çıktım.

Harry'yi salondaki koltukta göremeyince elimde olmadan kaşlarımı çattım. Lavaboda da olamazdı çünkü kapısı açık ve ışıkları kapalıydı. Adımlarımı mutfağa yönelttiğimde aldığım ekmek kokusuyla midem bir kez daha çalkalandı. Tanrım...

Bazen o kadar gerçek dışı geliyordu ki hamile olduğuma inanamıyordum. Elbette hayatımın bir noktasında, tıpkı şu an olduğu gibi Harry'nin bebeğini istiyordum. Onunla daha ileri gitmeyi, bütün adımları atmayı düşlüyordum.

Aklıma gelen şeyle titrek bir nefes aldım. Ben bunların hayalini kurarken korkmak zorunda kalmıyordum, kâbuslar görmüyordum. Harry öyle değildi, bu hayalleri kurmak onun için çok zordu ama o yine de... Kurmuştu.

Mutfağa girer girmez gördüğüm ilk şey tezgâhtaki tost makinesi oldu, sonra kahvaltılıkların doldurduğu masayı ve sandalyeye oturup başını masaya yaslamış Harry'yi algıladım. Dün bunalınca çıkardığı kapüşonluyu geri giymişti, yanağı ve dudakları baskıdan dolayı komik, hatta tatlı bir hâl almıştı.

Yumuşama Emma.

Gözlerimi devirip ısıtıcıdaki suyu Harry'nin çoktan çay poşetlerini yerleştirdiği kupaların içine doldurdum. Kendiminkine dolaptan aldığım sütü de ilave edince kupaları masanın boş tarafına yerleştirdim.

Sandalyeye oturup Harry'yi izlerken dün anlattıklarını, konuşmamızı ve tartışmamızı düşündüm. Daha çok benim ona bağırmamı ve onun alttan almasını. Bütün bunları anlatmanın onu fiziksel olarak ne denli zorladığını görmüşken zihninden neler geçtiğini tahmin bile edemiyordum. Onun ne kadar acı çektiğini görmemin üzerine bir de bana acı veren şeyler duyunca kendime hâkim olamamış ve patlamıştım.

Bu patlama sadece ayrılıktan sonrasının birikimi değildi, çok daha öncesine aitti. Bunun bilincindeydim.

'Sana güveniyorum.'

'Seni seviyorum.'

'Seni sevmediğimi ima bile etme.'

Gözlerimi yumup yutkundum ve bu iğrenç hissin geçmesini bekledim. O bunları dillendirirken sesindeki samimiyeti duymuştum. Kendince dürüst davrandığını biliyordum ama yine de bana güvenmediği düşüncesi gitmiyordu aklımdan. Ve elimde olmadan soruyordum, bir insan güvenmediği kişiyi nasıl sevebilirdi ki? Belki de sevdiğini düşünüyordu, buna inanmak istiyordu ama gerçek değildi.

Separation Parade | H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin