"Annem neden bizimle değil! Neden onu bir kez bile görmedim baba?" sesim sonralara doğru titremişti. Kalbim delicesine atarken cevabını duymaktan korktuğum soruyu sordum.

"Yoksa beni sevmiyor mu?"

Zilin çalmasıyla sıçrayarak uyandım. Ellerim saçlarıma gitti ilk olarak. Saç diplerim ıslanmıştı tahmin ettiğim gibi. Kalbim ağzımda atıyordu resmen. Beni bu kabusun çok fazla etkilemesinin nedeni kabus olarak kalmamasıydı. Bunlar bana ait gerçek olan anılardı. Geçmişte bizzat yaşadığım anılar. Ayaklanarak oturduğum sıradan kalktım, elimi yüzümü yıkasam iyi olacaktı. Kızlar tuvaletine gittiğimde içeride tek tük birkaç kız vardı. Aynadan kendime baktığımda tıpkı bir hayalet görmüş yüz ifadesi ile kendimi inceliyordum. Etrafımdaki kızların bana kaçamak bakışlarını fark ettiğimde kendimi incelemeye son vererek elimi yüzümü yıkadım. Yüzümü yıkayıp işimi hallettikten sonra beni garip bakışlarla süzen gözlerden hızla uzaklaşmak için tekrardan sınıfa geldim. Sınıfın hala boş olması şaşırtıcıydı. Deniz'e mesaj atacağım sırada tahtadaki yazıyı fark ettim.

"Herkes biyoloji laboratuvarında olsun"

Gördüğüm yazıyla telefonumu tekrardan cebime koydum. Demek ki bu yüzden kimse yoktu. Omuz silkip sınıftan çıktım. Bayadır biyoloji laboratuvarına gitmemiştik. Laboratuvarın önüne geldiğimde kapıyı açıp içeri girdim. Burada da kimsecikler yoktu görünürde. Kapıyı ardımdan kapatarak içeri girdim. Etrafta dolaşarak eşyalara göz attım. Kapı kilitli olmadığına göre illaki geliceklerdi çünkü kapı kullanıma açık olmadığı zamanlar hep kilitlenirdi. Raflardaki yerini almış yeni ürünlere göz atarken sanki tuhaf bir hava koklamaya başlamıştım. Gözlerim yaşlarla dolmaya başladığında öksürdüm ardı ardına. Bir anda öyle bir öksürmeye başlamıştım ki ciğerlerim sökülecek gibiydi. Hızla kapıya yönelip açmayı denedim ama kilitliydi!

Kilitli?!

Ne olduğunu anlayamazken can havliyle pencerelere koştum ama lanet olsun onlar da açılmıyordu.  Etrafınmı sarmış olan bu beyaz duman da neyin nesiydi? Görüşüm bulanıklaşmaya başlamıştı. Elim telefonuma gitti. Arez'i zor bela bulup aradım. Birkaç çalıştan sonra meşgule attı.

Hayır!

Hiç sırası değil Arez!

Öksürüklerim arasından bağırmaya çalıştım.

"İmdat! Sesimi duyan var mı?!" etrafta kimseler yok gibiydi. Deniz'i aramak için telefonuma baktığımda ekranı net bir şekilde göremiyordum bu yüzden gözlerimi kırpıştırdım ama nafileydi. Dizlerimdeki güç bir anda çekilir gibi olduğunda kendimi yerde bulmam geç olmadı.

Birisi bana yardım etsin...

Gözlerim gittikçe kararıyor bedenimin hakimiyetini usulca kaybettiğimi hissediyordum. Bilincimin tamamen kapanmasından önce duyduğum tek ses çalan yangın alarmıydı.

Deniz'den devam:

Laris kıyamet alameti olarak adlandırabileceğim büyük bir şey yapmıştı ve bunun hala şokunu yaşıyordum. Laris ve yemek yememek! O ikisi ayrı cümlelerde bile olamazdı. Bunun tek bir nedeni olabilirdi o da bir şeyin canını fazlasıyla sıktığı anlamına gelirdi. Tostumdan bir ısırık daha aldığımda derin bir iç çekerek yemeyi bıraktım, iştahım kaçmıştı. Arez de benim gibi susmuş diğerlerinin konuşmasını izliyordu. Laris'in şaşırtıcı bir şekilde gelmemiş olmasına pek takılmış gibi durmuyordu. Laris'in neden gelmediğini bile sorma gereği duymamıştı. Doğrusu bu tavrı sinirimi bozsa da sakinliğimi korumuştum.

KIRMIZI ODAWhere stories live. Discover now