Bölüm 3- Henüz Bitmedi

51 13 18
                                    

Dostlarım, beni özlediniz mi? Yeni bölüm gelmesini bekliyordunuz ama bir süre yazamadım. Bazen günde 2, bazen haftada 1 bölüm gelebilir. Duyuru paylaşıyorum beni takip etmeyi unutmayın, dostlar. Neyse uzatmadan videoya geçelim isterseniz...

--------------------------

Açıldı.

Evet...
Beklemiyordum.
Derin nefes aldım. Bu kadar mıydı? Kimse yok gibiydi. Çantayı alıp çıktım ve dediği 8. odaya geldim. Biraz yüksekti ama yakın olan ağaçtan inebilirdim. Çantayı yere fırlatıp ağacı tutarak yere indim. Kahretsin! Düşmüştüm ve kolumda kocaman bir çizik oluşmuştu. 100 metre kadar ileride bir durak vardı. Oraya kadar yürüdüm ve otobüse bindim. Koltuğa oturup arkama yaslandım. Gözümü kapattım. Sanki bir kâbustan uyanmış gibiydim. Bir anlık geldi ve gitti. Annem ve babam polise haber vermiştir muhtemelen. Dışarıya göz gezdirdim.
"Olamaz! Durağı kaçırmışım... Müsait yerde durabilir misiniz?"
Hızlıca otobüsten indim ve eve kadar yürüdüm. İçimde buruk bir his vardı.  Kapıyı 3 kez tıklattım ve beklemeye başladım. Kimse yok muydu? Sonra paspasın altına baktım ve not ile anahtarı buldum. Cumartesi geleceğiz kızım bizi merak etme. 
Derin bir nefes aldım. Muhtemelen adam yalan söylüyordu. Eve daldım ve yerdeki kanları gördüm! Nefesim hızlanmıştı ve korkuyordum! Kan izlerinin başladığı yere doğru gittim, mutfağa doğruydu. Oradan da balkona. Devamı yoktu ama, bu muhtemelen balkondan çıkıldığını gösteriyor. Kanın kimin ya da neyin olduğunu sorgulamadan banyoya gittim paspası almak için. Paspası alacağım sırada yerde ölmüş ceseti gördüm... Bir bebek cesediydi. Muhtemelen 3 yaşlarındaydı kız. Bu yaşadıklarım çok fazlaydı dayanamıyordum! Kimdi bu kız? Yüzü korkunçtu gözleri açıktı hâla... 
 Telefonumu masada unuttuğumu fark ettim ve açıp gelen mesajlarımı okudum. 

"Henüz bitmedi"

Henüz bitmedi? Bu kişi kimdi? Bana sms atmıştı ancak ona mesaj atamıyordum. Kalbimin çok hızlı attığını hissettim.

"Aslında başlamadık bile"

Yeni mesajı okurken elim titriyordu! 
Ne oluyordu, küçük yıldızım? İyi miyim ben? Bu bir rüya mı?

Siz hiç yaşadığınız olayların tamamen rüya olmasını istediniz mi? Kabuslardan sonraki rahatlamayı hiç sevdiniz mi? Hissediyordum bir şeylerin olacağını. Ama tek başıma savaşmaktan korkuyordum. Çünkü hazır değildim ama olacağımı da sanmıyordum.

2 ay geçti. 2 ay! Hiç bir şey olmadı. Annem ve babam gelmedi. Ben her zaman tetikteydim ama hiç bir şey olmadı. Bazen acaba bir rüya mıydı diyorum. Ama telefonumdaki mesaj sanki her şeyin kanıtı... Annem ve babamın gelmediğini kimseye söylemiyordum çünkü gerçekten ölmüşlerse beni çocuk esirgeme kurumuna alabilirlerdi. 
"Uzay, dünyadan Uzay'a! Sahi Dünya ve Uzay arasında çok mesafe var ama... Ya ne diyorum ben! Uzaay!"
"Ne, geldin mi? Başlıyor muyuz? Lütfen, hazır değilim!"
"Ne diyorsun Uzay gene! Teneffüse çıkalım diyecektim de senin kafa gene 1 milyon!"
"Haa, şey, yok ben çıkmayacağım."
"Seni burada tek başına bırakacağımı düşünmüyorsundur sanırım? 
"Haklısın, tamam." dedim ve durdum. "Miray?"
"Efendim güzelim?"
"Bana bir şey olacak olsa savunur muydun beni?"
"Savunmaz olur muyum? Kendimi öldürürüm senin için."
"Seni çok seviyorum canım arkadaşım"
"Ben de seni de... Neden sordun?"
"Öyle..."

Savunurdu. Biliyordum.

"Kuzum sen burada bekle. Ben içecek alıp geleyim bize."
"İyi. Çabuk gel ama."
Yüzüme baktı. "Sana ne oldu böyle 2 ayda? Yalnızlık kraliçesi yalnızlığın düşmanı resmen."  Gülümsedim ona. 
"Peki. Bekliyorum seni."
"Sanırsın Uzay'a gideceğim." Benden tepki beklercesine yüzüme baktı. 
"Anlamadın...Neyse 3 dakikaya gelirim!"
"Tamam."

Bir banka oturdum. Aklımda henüz bitmedi diye sürekli tekrarlayan bir ses vardı. Artık küçük yıldızıma bir şey anlatamıyordum. Yalnız kalmıyordum çünkü. Korkuyordum. 

"Azıcık kay." diyen bir sesle kendime geldim. Tek kaşımı kaldırıp baktım.
"Ha?"
"Başka boş yer kalmamış."
"Anladım, gel oturabilirsin." dedim yana kayarak. Sonra gözüme elindeki küçük prens kitabı çarptı. Özel basım olmalıydı. Çok güzeldi kapağı.
"Kitabın, özel basım mı?"
"Evet."
"Bende küçük prens hayranıyımdır."
"Sevindim."
"Bu arada.. Adını öğrenebilir miyim?"
"Deniz." Sonra biraz sustuk. Birden sanki bir şey demesi gerekiyormuş gibi konuşmaya başladı.
"Sen?"
"Uzay." Evren sanki beni ona konuşmak için itiyordu. Ama ben kabul etmiyordum. 
"Gözlerin... Çok güzeller." Tek güzel olan yerim olan gözlerime iltifatı çok alırdım aslında. Ama sanki ilk defa almış gibi sevindim.
"Yeşil. En sevdiğim renk."
"Benim de gri." Onun gözlerine baktım. Kahverengiydi. Çok koyu kahverengi. Ama çok güzeldi. Çok parlaktı. Gözlerinden kendime baktım. Sonra bir anda başımı yere çevirdim.
"İlk defa en sevdiği renk gri olan birisini gördüm."
"Gri umudun rengidir."
"Nasıl yani?"
"Gri ne siyahtır ne de beyaz. İkisine de benzemez. Ama sen onu seversin. Siyah değildir sonuçta. Beyazlaştırmak için elinden geleni yaparsın."
"Ya siyah çıkarsa?"
"İlk başta üzüldüğünü hissedersin. Emeklerin çöp olmuş gibi hissedersin. 'Bir daha asla!' dersin 'asla' ama asla asla dememelisin."
"Neden?" Derin nefes aldı. 
"Umut her zaman var çünkü Uzay."

MİRAE (düzenleniyor...)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin