•İntihar•

153 11 2
                                    

Zeynep'ten

Bahçenin ortasında durup ayaklarıma baktım, parmaklarımı oynattım. "Oynaklar siziii." Gülerek ilerlemeye devam ettim. Bankın üzerindeki adam benim oraya doğru geldiğimi görünce kalkıp koşarak uzaklaştı. "Deli midir nedir yahu." Diye mırıldandım, hemen ardından başımı çevirip koca binaya baktım. "Sanırım delilerle dolu bir binada delidir." İç çekerek banka uzandım ve gökyüzüne baktım. Güneşin parlaklığı gözlerimi alıyordu ama ben inadına gözlerim yaşarana kadar baktım. Elimi güneşle gözlerimin arasına kaldırdım. "Tamam güneş kardeş sen kazandın. Bak hatta ağlıyorum." Koca bir kahkaha attım.

Başımı çevirip etrafı inceledim. Dört veya beş metre ötemde çok güzel bir kız elinde kağıttan uçakla duruyordu. Açıkcası simsiyah saçları bembeyaz tenine öyle çok yakışmıştı ki bu deli hastanesinde olmasına şaşırmıştım. "Eee Allahcığım güzelliğe bakmıyor." Keşke onun gibi olsaydım. Fazlasıyla güzeldi. Başımı banktan sarkıttım. "Ay kan beynime gidiyor." Karşımdaki bankta kirli sakallı birisi oturuyordu ve etrafı inceliyordu. "Bu da deli sanırım." Bakmaya devam ettim. Başını bana çevirdi bir anda. Gülümseyip el salladım. O da bana karşılık olarak gülümsedi. Hemen kalkıp yanına oturdum. Ona bakarak elimi uzattım. "Merhaba ben Zeynep. Senin ismin ne?" Elimi sıktı ve yüzündeki gülümsemesini genişletti. "Bilal. Memnun oldum." Elimi çekip başımı salladım. "Deli değilsin değil mi?" Onun gibi etrafa bakmaya başladım. Sorduğu soruya verecek cevabım yoktu. "Deli değilsin." Dedi ardından. Başımı hemen çevirip ona baktım. "Nerden biliyorsun?" Gülümseyip ayağa kalktı ve yürümeye başladı. "Cevap verseydin yaa." Eliyle tuhaf bir şekilde sallayıp hastaneye girdi. "Ben değilim ama sen delisin, ruh hastası." Diye bağırdım peşinden.

"Deli değilsen burada işin ne?" Arkamdan gelen ani bir sesle zıpladım. Arkamı döndüm. "Sana ne? Canım istemiş gelmişim. Herkes deli yahu herkes." Ayağa kalkıp hastaneye yürümeye başladım. "Bir tane akıllı insan yok şurada." Odama girip yatağıma boylu boyuna uzandım. Gözlerimi tavana çıkardım. "Selam penguen." Güldüm. Tavana penguen ismini takmıştım evet. "Herkes kafayı sıyırmış burada biliyor musun?" Dedim.

Doğrulup sırtımı duvara yasladım. Bacaklarımı kendime çekip başımı dizlerime yasladım. "Delirmek istemiyorum. Delirmek üzereyim. Delirmek istemiyorum. Delirmek üzereyim. Delirmek istemiyorum. Delir..."

---

"Zeynep ilaçlarını almalısın." Omzuma birisi dokunuyordu ama pekte umrumda değildi. "Zeynep!" Sesini yükseltmesiyle gözlerimi araladım. Karşımda Doktorum durmuş elinde üç tane ilaçla bana bakıyordu. "Sana da günaydın." Doğrulup ilaçları ağzıma attım, suyu alıp içtim. "Yemek saatini yine kaçırmışsın." Bakışlarıma ona çıkardım. "Sakal yakışmıyor sana." Gözlerini kısarak bana baktı. "Yemek saatini kaçırmışsın." Diye tekrar etti. "Evet kaçırdım çünkü bir milyon tane ilaç içiyorum ve uykumu getiriyorlar. İki adım atsam yorulup uyuyorum Doktor Çağrı Deniz." Yatakta kalkıp ilaç tepsisini ve bardağı şifonyerin üstüne koydu. Camın önüne gidip duvara yaslandı ve bana bakmaya devam etti.

"Akıl sağlığını korumaya çalışıyoruz, keyfimizden verdiğimiz yok bu ilaçları." Sanırım başarıyorlardı. "Sustular." Diye mırıldandım. "Yalan söylenmesinden hoşlanmıyorum küçük." Omuz silkip tekrar yatağa uzandım. "Seni İnandırmayacağım. Eğer inanırsan beni bırakırsın ve evden tedavim devam edersin. İnan eve gitmek yerine intihar edebilirim. Yapmadığım şey değil Doktor." Kaşlarını çatıp ciddiliğimi anlamak için uzunca bir süre gözlerime baktı. "Silüetler, silik hayaletlerin yok mu artık?" Başımı iki yana salladım. "İki gün önceki seansımızda sadece Silüetin seni terk ettiğini söylemiştin. Diğer sesler hala kafamda demiştin." Niye her konuştuğumuzu aklında tutma gereği görüyordu bu doktor?

"Tamam bazen konuşuyorlar. Eskisi gibi sık değil. Canımı da yakmıyorlar." Elini cebine attı. Bir şey arıyormuş gibi üstünü kontrol etti. "Yarın ki seansta konuşuruz bunu, gitmem gerek." Tam kapıdan çıkıp gidecekken durdu ve bana döndü. "Hadameye söyleyeceğim sana yiyecek getirsin. Uyuma küçük." Kapıyı kapatıp gitti. Onun gitmesiyle birlikte yatağa geri uzandım. "Çok biliyorsun her şeyi." Sırıtıp başımı silüete çevirdim. "Evet çok biliyorum. O adam beni bırakacak ve ben bu şehirden kaçacağım. Hatta bu ülkeden." Silüet benim söyleyemediğim o üç kelimeyi söyledi, "Hatta bu dünyadan." Gülümsedim. "Kesinlikle bu dünyadan ayrılacağım." Gözlerimi kapattım.

Bir kaç dakika sonra odamın kapısı aralandı. Elinde bir tepsiyle hademe geldi, tepsiyi yatağa bırakarak şifonyerin üzerindeki ilaç tepsisini aldı, "Ben gelene kadar o yemekler bitecek, Çağrı hocanın kesin emri var." Başımı salladım ve tepsideki yemekleri yemeye başladım. "Lezizler." Silüet gelip yatağa oturdu. "Ölüm hissi gibi güzeller mi?" Ona bakakaldım. Bir kaç kez yaşamıştım. Ölüme giderken ki o ince his. Yutkundum. Belki de abim ölürken bu hissi sevmeyip acı çekmişti. Benim yüzümden acı çekmişti. Kaşığı tepsinini üzerine bıraktım. Silüet tabağı alıp banyoya koştu ben de peşinden koştum. "Napıyorsun Silüet?" Onu izledim. Yemeği lavaboya döküp tabağı yere attı ve kırdı. "Sana o hissi tekrar yaşatacağım Zeynep." Bileklerime baktım. "Hadi uzat bana bileklerini." Başımı sallayıp uzattım. "Sakın çığlık atma yoksa buradan kurtulamayız." Başımı salladım. O yere çökmüştü ben de hemen yanına çöktüm. Bir elimi avuçlarının içine aldı ve bileğimi derince kesti. Bağırmak istiyordum ama yapamazdım. Diğer bileğimi de tuttu ve kesti. "Bak ne güzel kanlar akıyor görüyor musun." Tekrar kesti bileklerimi ve tekrar. "Görüyorum." Diye mırıldandım, gözlerim kapanıyordu.

Çağrı'dan

Nereye koydum şu defteri? Her yeri aramıştım ama yoktu. O esnada şiddetli bir şekilde kapım çalındı ve hademelerden birisi odaya daldı. "Ne yapıyorsun?" Sesim biraz yüksek çıkmıştı. Zaten sinirlerim fazlasıyla tepemdeydi. "Zeynep, Zeynep-" Derince bir nefes aldı. Koştuğundan nefesi yetmiyordu konuşmaya. "Ne olmuş Zeynep'e?" Diye sordum. "Bileklerini kesmiş banyo kan içindeydi." Kaşlarım havalandı ve koşmaya başladım. "Çabuk git doktora haber ver. Hemşire!" Asansörü beklemeden merdivenlerden çıktım. Zeynep'in odasına girip banyoya yöneldim.

Yerde kırık tabak parçaları, Zeynep'in bir elinde kırılmış ufak bir tabak parçası. İçimden bir küfür mırıldandım. Hemşirelerin getirdiği malzemelerin içinden bandaj alıp sıkıca sardım bileklerine. Gözlerini açmaya çalışıyordu. Bir şeyler mırıldanıyordu hatta. Ama sesi çıkmıyordu. "Niye yaptın bunu kendine?" İçeriye hastanenin doktoru geldi.
"Çabuk sedyeye!" Sedyeye alıp kaldırdılar. Ayağa kalkıp peşlerinden gittim.

---

"Senin sorumluluğunda olan bir hastayı resmen ölüme terk etmişsin. Hiç mi dikkat etmediniz? Hiç mi kontrol etmediniz? Odaya yemek göndermek ne demek Çağrı?!" Başımı kaldırıp Tuna'ya baktım. Bir kaç dakika geç kalsaydık eminim şuan Zeynep hayatta olmayacaktı. "Bilgilerimizin eşit olduğunu düşünüyorum Tuna. Beni bu şekilde sorgulayamazsın." Sırıttı ve omzumu sıvazladı. "Ben sorgulayamam ama mesleğine ara verdiklerinde bu sözlerini hatırlatırım kardeşim." Yanımdan çekip gitti. Zeynep'in kaldığı odaya girdi. Yandaki koltuğa tekmeyi geçirdim. "Ben böyle hayatın ta-"
"Şşşş hastanedeyiz." Yanımdan geçen doktora baktım. Ben böyle hastanenin de...

---
Niye böyle abidik gubidik bölümler yazıyorum diye ben de sorguluyorum merak etmeyin tek değilsiniz 🤍
Alırım bir yorum ve beğeni.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 26, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Butimar Kuş'uHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin