BÖLÜM 29: KANA KAN

493 71 33
                                    

Eve geldiğimiz günden bu güne ne zaman uyusam kabus gördüm. Kabuslarımda ben bir dolabın içinde kilitliyim. Dolabın kapısını ne kadar tekmelersem tekmeleyim dolabı açamıyorum. Vazgeçtiğim anda ise dolap kendiliğinden aralanıyor ve dışarı yavaşça çıkıyorum. Ellerime bakıyorum, sağ elimde boydan boya derin bir kesik var. Kanıyor, damlalar pıt pıt yere düşüyor. Akan kan damlaları kısa bir sürede zemini dolduruyor. Çıplak ayaklarımla kanımın üstüne basarak yürümeye başlıyorum. Kanlı ayak izlerime aldırmadan ilerliyorum. İlerliyorum, ilerledikçe diz çökmüş bir şekilde oturan Rüzgar'a rastlıyorum. Sol elini gözlerimin önünde kesiyor. Kanının yere düşmesine tanık oluyorum. Biraz daha ilerliyorum ve karşısında diz çöküyorum. Hiç düşünmeden sol elindeki kesiği sağ elimdeki kesikle birleştiriyorum. Ellerimizi birleştirdiğim an gözlerim yanmaya başlıyor. Etrafı sert esinti sarıyor. Saçlarımız ve kıyafetlerimiz uçuşuyor. Bir süre sonra Rüzgar'ın acı dolu çığlıklarını duyuyorum. Çığlıklar devam ederken olanların sonunu göremeden uykumdan sıçrayarak uyanıyorum.

Her sabah kabusum yüzünden yoğun bir şekilde terlemiş oluyordum ve nefes nefese kalıyordum. Kendime gelmem bütün bir günü alıyordu. Gün bittiğinde ise yeniden uyuduğumda aynı kabus geri geliyordu. Şu ana kadar gördüğüm kabuslar hiç bu kadar gerçekçi değildi. Bu kabus kanımın sıcaklığını bile bana hissettiriyordu. Rüyamda kanıma her bastığımda hissettiğim sıcaklığı gerçek hayatta attığım her adımda da hissediyordum. Korkuyordum. Rüyamdaki çığlıkları duymak bile beni mahvediyordu. Biri beni kurtarsın diye içimden yalvarıyordum. Ne yazık ki kendimi kurtaracak tek kişinin ben olduğumun da farkındaydım. Bu öyle bir savaştı ki kendi içimle savaşıyordum. Aldığım kararları sorguluyordum. Ne yapmam gerektiğini veya ne yapmamam gerektiğini.

Her şey yolundaymış gibi davranmak lanetimden bile daha zordu. Rüzgar ve Aras her şeyin hallolduğunu sanıyordu. Bütün her şeyi içinde tutan ben ise daha ne kadar yalan söyleyebilirim, bilmiyorum. Sadece bir an için onlara bütün gerçekleri anlatmak istedim. Anlattıktan sonra ne tepki vereceklerdi ya da nasıl bir çözüm önereceklerdi merak ediyordum. Çözümlerini dinledikten sonra zihinlerinden bu anıları silebilirdim. Evet bunu yapabilirdim. Tıpkı Edis'e yaptığım gibi Aras ve Rüzgar'ın da zihnine girebilirdim. Bir an için mükemmel gelen bu fikrim bir anda durgunlaşmama da neden oldu. Peki ya sonra ne yapacaktım? Rüzgar kesinlikle kendini feda etmek isteyecekti. Aras da buna destek verecekti. Ben ise buldukları çözümle daha da yok olacaktım. Sonuçta onlara bütün gerçekleri anlatmamıştım ve anlatmayacaktım da. Anlatamazdım. İşte bu yüzden vazgeçtim bu düşüncelerimden. Bir yola adım atmıştım, şimdi attığım bu adımın yönünü değiştiremezdim. Herkesin söylediği o laf gibi, başladığım işi bitirmem gerekiyordu. Ne pahasına olursa olsun.

"Hey! Ne yapıyorsun?" Aras'ın sesini duyduğumda irkildim. Aslında bir hayaletin sesini duymuş gibi korkmuştum. "Korkutmak istemedim."

"Hayır. Korkutmadın. Sadece dalmışım." Eve geldiğimiz günden beri Rüzgar ve Aras annemlerin odasında kalıyordu. Bazen beraber uyuyorlardı. Bazen de birisi salonda uyumuş oluyordu.

"Neyin var?" Aras yanıma geldi. Yatağımın kenarına oturdu.

"Hiçbir şey. İyiyim."

"Korkuyor musun?" Aras bu soruyu sorunca üstümdeki pikeyi sıktım. "Ya, korkman çok normal. Sonuçta bu senin ilk dövüşün olacak."

"Ya hiçbir şey yolunda gitmezse, o zaman ne yapacağız?" Sorduğum bu soru dövüş için sorduğum bir soru değildi. Güç aktarımı yüzünden korkuyordum. Çabalarımın bir hiçe dönüşmesinden korkuyordum.

"Sana karşı dürüst olacağım. Hayatımın en iyi dövüşünü seyretmeyeceğim kesin. Sadece şunu söylemeliyim ki berbat bile olsan sen kazanacaksın."

ZİHİN ÇÖKERTEN | Tamamlandı|Where stories live. Discover now