BÖLÜM 16: SON ŞANS

1.1K 146 13
                                    

Her şey en sonunda yeniden başa sarmıştı. Evet, yeniden kafası karışık biri olarak duruyorum burada. Minel'in bir anlığına her şeyden kurtulduğunu düşünmüştüm. Sonunda istediği işi yapma fırsatını yakalamıştı. Bu onun için de benim için de inanılmaz bir mutluluktu. Çünkü bu kimsenin eline geçiremeyeceği bir fırsattı. Muhtemelen bu ilk defa Minel'e tanınmıştı ve ileride de geçmişte olduğu gibi kimseye böyle bir şans verilmeyecekti. Çünkü o bir Zihin Çökerten'di. Ve biz bunun arkasında şefimizin hain planlarının olduğunu hissettiğimiz halde kendimizi olmaz diyerek kandırdık. Babamın yeniden Minel'i öldürmeye çalışması da aklımda milyonlarca soruya neden oldu. Bize şef olmak için Minel'e ihtiyacı olduğunu söylemişti ama bu olayında arka planında da şef olabilirdi. Her şeyi beraber planlamış olabilirlerdi. Belki de amaçları Minel'i test etmekti. Kendisine zarar verecek mi görmek istedi belki de. Ama en çok merak ettiğim soru babama bunun için ne vaat ettiğiydi. Hapiste olan azılı bir suçluya neden ihtiyaç duymuştu? Aslında bu sorunun cevabını biliyordum. Çünkü şef koruyucularından böyle bir şeyin yapılmasını isteyemezdi. Çünkü onlar nedensiz infaz etmezlerdi. Minel'de lanete karşı koyup onu yendiği için şefin onu öldürmek için bir bahanesi kalmadı. Bu yüzden Mert'e ihtiyaç duydu. Zihin Çökerten'i daha önce avlamaya çalışmış ve herkesten çok bilgisi olan biriydi.

"Üzülme. Her şeyin bir sırası vardır." Dedi Aras. Ben Bilge ile konuştuktan sonra kendimi dışarı atmıştım. Aras ise her zaman olduğu gibi beni yalnız bırakmadı.

"Üzülmek mi? Yıkıldım desem daha doğru olur." Uçurumun kenarına oturmak için yürümeye başladım. Aras da benim peşimden geldi.

Uçurumun kenarına gelince aşağı baktım. Oldukça yüksekteydik. Yanlış bir hareketimde kesinlikle aşağı düşerdim. Fakat bunu önemsemedim. Uçurumun kenarına dikkatli bir şekilde oturmak için eğildim. Sonra dengemi sağlayarak oturdum. Bu bana özgürmüşüm gibi hissettiriyordu. Temiz hava ve mükemmel bir gökyüzü vardı. Dağların üzerine çöken bulutlar dinleniyormuş gibi görünüyorlardı. Onları böyle görünce "Sanırım dinlenmek için hiç zamanım yok," diye geçirdim içimden. Akşam güneşinin mükemmelliği yüzüme vururken bunu Minel'in de görmesini istedim.

"YA! Bu yaptığın tehlikeli değil mi?" Aras arkamdaydı. Aşırı yükseği sevmezdi o.

"Biliyorum. Ama huzur veriyor." Sadece bir anlığına da olsa içimde beliren umudun da aniden yok oluşu yüzünden iyi değildim. Bu yüzden burası nefes alabildiğimi hissettirdi bana. Az da olsa unutmak için mükemmel bir yerdi.

"Her şey için çok üzgünüm. Gerçekten." Aras cesaretini toplayarak yanıma oturdu. Yüzündeki gerginlik kalp atışlarının şu an kaç attığını tahmin bile ettiriyordu. "Oha!" Manzaraya baktığında bir süre bir şey demedi.

"Güzel değil mi?" Dedim.

"Sanırım Bilge neden bu dağın tepesinde yaşıyor artık anlıyorum." Aras'a baktım. Sarı saçları bu güneşin altında daha canlı görünüyordu.

"Aras? Daha önce hiç âşık oldun mu? Senelerdir arkadaşız ama senden böyle bir şeyi daha önce hiç duymadım." Aras'ın manzaraya bakarken gülen gözleri bir anda hüzünle kaplandı. Ardından derin bir iç çekiş geldi. Belli ki zamanında âşık olmuş ama sonucu pek de iyi olmamıştı. "Anlatmak istemiyorsan boş ver." Bakışlarımı yeniden manzaraya çevirdim.

"Anlatmak istemediğimden değil. Anlatamadığımdan." Gülümsedi. Fakat gülümsemesi beni rahatsız etti.

"Benim için sorun değil. Anlatmasan da olur." Her ne yaşadıysa onları anlatarak tekrar yaşamasını istemiyordum. Belki de bu soruyu hiç sormamam gerekirdi.

"Gerçekten bu manzara neden böyle huzur verici? Her şeyi anlatmak istedim bir anda." Ona baktım. Gerçekten anlatmak istiyormuş gibi görünüyordu. Bu yüzden onu durdurmadım. "Sadece sana değil, kimseye anlatamadım. Kimse bilmiyor." Sonra yeniden manzaraya baktım ve onu dinlemeye başladım. Bakalım Aras'ın geçmişindeki izler ne kadar derindi.

ZİHİN ÇÖKERTEN | Tamamlandı|Where stories live. Discover now