BÖLÜM 24: BİR UMUDUM VAR!

1K 116 29
                                    

Kitaplarla iç içe geçmiş bir şekilde sorumun cevabını arıyordum. Tam cevabını bulmayı ummuyordum, sadece ona yakın bir şey bile bulsam benim için yeterliydi. Çaresizliğimin içinde küçük bir umut ışığı arıyordum. Kütüphanenin ortasında büyük yuvarlak bir masa vardı. Orada koltukların birinde yerimi almıştım. Önümde yaklaşık olarak elli kitap vardı. Bunları bitirmemin neredeyse bir iki ayımı alacağını biliyordum. Geniş bir araştırma yapamazdım. Bu kitapları eve de götüremezdim. Fakat sorumun cevabını bulmadan bu kütüphaneden de çıkamazdım. Anlaşılan burada cevabı bulana kadar kalmam gerekiyordu. Kaç gün sürerse sürsün araştırma yapmam lazımdı. İçimden sadece günlerimi alması için dua ediyordum. Çünkü okudukça kapıldığım umutsuzluk bunun aylar süreceğinin habercisiydi.

Zaman akıp gidiyordu. Şimdiye kadar sadece iki kitap okuyabilmiştim. Tamamen okuyamamıştım bile, genellikle ilgimi çeken yerleri okuyordum. Bu şekilde bir yere varacağımı sanmıyordum. Kitaplar haddinden fazla kalındı. Ayrıca yazılarını okumam için büyük bir çaba serf etmem gerekiyordu, çok küçük yazılmışlardı. İçimden bir ses Rüzgar'ın burada olmasını diliyordu. O çalışma ve araştırma yapmaktan hoşlanırdı. Aynı zamanda işe nereden başlayacağını da bilirdi. Şimdi ormanın her yerinde beni aradığını tahmin ediyordum. Güçlerimi kullanarak zihnine girmek istedim. Çünkü bir şekilde ona haber vermem gerekiyordu. Aksi takdirde kafayı bile yiyebilirdi. Burada geçireceğim zamanı düşününce bunu yapmam daha iyi sonuçlar verecekti.

Okumaya biraz ara verip. Gözlerimi bir noktaya odakladım. Rüzgar'ı hayal ettim ve gözlerimi kapattım. Başarısız oldum. Dünya'daki babamın zihnine bile girmiştim oysaki. Aynı gezegende bulunduğum birinin zihnine şimdi neden giremiyordum? Eskiden olduğu gibi onu mu çağırmalıydım? Bu ihtimali bir kenara atarak yeniden denedim ama yapamadım. Anlaşılan güçlerimi kontrol etmem hala zaman alıyordu. Burada uyuyabilseydim Rüzgar'ı da görebilirdim. Görevliye burada dinlenebileceğim bir yer olup olmadığını sormaya karar verdim.

"Merhaba. Burada dinlenebileceğim bir yer var mı? Uzun süre burada kalacak gibiyim çünkü." Esnedim. Ne yapacağımı bilmesine gerek olmadığına karar verdim. Bu yüzden ona yapacağım şeyden bahsetmedim. Uykulu ve yorgun görünmem gerekiyordu.

"Evet. Seni oraya götüreyim. Beni takip et." Kütüphane görevlisinin peşine takıldım.

Kütüphane görevlisi beni büyük kitaplıkların arasında kalan uzun ince bir merdivenden aşağı indirdi. Merdiven biraz indikten sonra bükülmeye başlıyordu. Dikdörtgen basamaklar yerini üçgene benzeyen basamaklara bıraktı ve sonra yine dikdörtgene döndü. Aşağı indiğimizde her yer karanlıktı ta ki görevli ışıkları açana kadar. Burası şimdiye kadar gördüğüm en mükemmel odaydı. Sadeydi. Çift kişilik bir yatak, hemen karşısında köşede duran küçük tek kişilik bir koltuk vardı. Tek kişilik koltuğun hemen yanında bir abajur vardı. Yerin altında olmasına rağmen oldukça ferah bir mekandı. Burada duvar göremeyeceğimi düşünüyordum çünkü bu küçük oda bile boydan boya kitaplıkla döşenmişti. Tabii ki içleri kitaplarla doluydu. Tavanda küçük bir aydınlatma vardı. Sarı ışığı ortamı loş yapıyordu. Ama burayı güzel yapanda oydu zaten. Ortada küçük yuvarlak bir halı odayı bir bütün yapıyordu. Kitaplıkların arasına gizlenmiş küçük bir dolap fark ettim. İki kapaklı, dışarıdan oldukça hoş görünüyordu. Onu görebilmek için odayı baştan aşağı ikinci kez incelemem gerekmişti.

"Burası muhteşem. Teşekkür ederim." Görevliye baktım ve gülümsedim. Sonunda biraz dinlenme fikri beni şimdiden heyecanlandırmıştı.

"Bir şey olursa seslenmen yeterli." Memnun olmuş görünüyordu. Kafamı onaylar şekilde salladığımı gördükten sonra yukarı çıktı. Merdivenden çıkarken adımlarını buradan duyabiliyordum.

ZİHİN ÇÖKERTEN | Tamamlandı|Where stories live. Discover now