Barış Antlaşması. Mı?

1.8K 114 39
                                    

50 OY OLAMADAN YB YOK!

50. Açlık Oyunları arenasındaki her şeyin zehirli olduğunu ve kan banyosunda 18 kişinin öldüğünü biliyor muydunuz? Ben de bilmiyordum ama Wikia'da yazıyormuş :D

Bazen insanlar en çok önemsedikleri kişilerden en büyük darbeleri alırlar. Bunun sonucunda da hayal kırıklığına uğrarlar. Bu hayal kırıklığı ne kadar büyük olursa, oluşturacağı güvensizlik de o derece büyük olur. O kişi sizden her ne kadar özür dilerse de yaptığı şey hiçbir zaman hafızadan silinmez.

Ben de şu an tam anlamıyla bunu yaşıyorum. Neyin kafasıysa artık, felsefe yapmaya bile başladım...

Olaya nasıl bakılırsa bakılsın Wade öldü. Ve onu öldüren de Maysilee. Hem bu hikaye doğru olsa bile, Capitol neden katil olarak Maysilee'nin ismini yazmıştı?

"Ahh! Bu acıttı!" Söylenmemle birlikte Maysilee hızlıca elini yüzümden çekiyor. Müthiş sponsorlardan (!) gelen kremi yüzüme sürmekle meşgul. İşe yaramasına yarıyor ama en ufak bir dokunuşta yüzüm kavuruluyor.

"Özür dilerim. Çok çok çok çok özür dilerim. Bilerek olmadı. Yani sana zarar vermek istemedim." Gözlerimi deviriyorum.

"Böyle bir amacın olmadığını biliyorum Maysilee. Sadece canım yandı ve lütfen fabrika ayarlarına geri dön. Bu halinle çok sıkıcısın." Diyorum. Maysilee kaşlarını çatarak bana bakıyor. Gerçekten çok şirin gözüküyor. OMG!? Ne diyorum ben!

"Şu an seni iyileştirmek gibi ciddi bir iş üstündeyim Haymitch. Yoksa ben de bayılmıyorum hemşire rolü oynamaya." Ardından yeniden eline ufacık bir parça krem alıp yeniden yüzüme sürüyor. Ben kaskatı kesilmiş bir şekilde güzel kahverengi gözlerine bakıyorum. Acıyı hissetmiyorum bile. Eh, erkekler böyle canlılar işte.

"Şimdi ne yapmamız gerek?" Diyor Maysilee anın büyüsünü bozarak. Ardından krem kutusunu kapatıp yanıma oturuyor. Aklımdaki yapılacaklar listesine bakıyorum.

"Öncelikle kerm gelmeden önce bütün suyumu yüzüme attığın için su doldurmamız gerek, ardından da yiyecek bir şeyler bulmalıyım çünkü gerçekten açım. 3 gündür sadece ot yiyiyorum ve kaç haraç kaldığını biliyor musun? Ben sayamadım." Umutla yüzüne bakıyorum, o ise çantasından bir şey - bir elma çıkarıp bana veriyor. Alıp kucağıma koyuyorum. Ardından çantamdan tavşanı ve hançeri çıkarıyorum. Hançerdeki kanlar gidene kadar tişörtüme siliyorum. Ardından elmayı kesiyorum ve yarısını Maysilee'ye uzatıyorum. Alıp yavaş yavaş yemeye başlıyor.

Bense, sanırım 10 saniyede bitiriyorum.

"Tamam suyunu doldururuz ama karanlık çöküyor farkındaysan ve hava da birazdan buz kesecek. O yüzden uyuyacak bir yer bulmalıyız. İyi ki et yememişsin çünkü neredeyse hepsi zehirli. Hatta çoğu bitki de. Su bile corninopia'da zehirli. 9. Mıntıka'nın haracı sayesinde öğrenmiş bulunmaktayım. Kan banyosunda 18 kişi öldü. Bugün de 5 top sesi duyuldu. 25 haraç kaldık galiba."

Bir süre sessizlik oluyor. Başımı arkamdaki ağaca yaslıyıp gözlerimi kapatıyorum. Ardından bir anda gelen ilhamla canlanıyorum ve ayağı fırlıyorum.

"Bakın hanımefendi. Burada gördüğünüz tavşanın adı Wade. Kendisi görebileceğin en iyi dost ve kesinlikle en dayanıklısı. 2 gündür çantamda itilip kakılıyor ve hala benim yanımda. Kaçmayı bir kez bile denemedi! Buna inanabiliyor musun Maysilee? Ne kadar çirkin değil mi? Baksana, baksana." Tavşanı Maysilee'nin yüzüne doğru sallıyorum ve Maysilee hapşuruyor. Ardından bir kez daha. Ve bir, ve bir ve bir daha.

"Öff Haymitch çek şunu alerjim va-" yine bir hapşurma efekti duyuluyor. Kendimi tutamayıp gülmeye başlıyorum. Yine de duyduğum sesle aniden ciddileşiyorum ve Maysilee hapşurmasın diye elimle burnunu tutuyorum.

Çok yakından gelen ayak sesleri bizim yanımıza ulaşmadan kayboluyor. Hemen eşyalarımı topluyorum ve elime mataramı alıyorum. Buradan gitmemiz gerek.

"Çabuk su dolduralım, ardından yiyecek bir şeyler bulmalıyız. Ne yazık ki sadece bir elmayla doymuyorum." Hemen ayağı kalkıyoruz ve Maysilee önen ben arkadan göle doğru ilerlyoruz.

Göle varınca hayal kırıklığına uğruyorum. Kurumak üzere. Çok az kalmış.

Topraklı da olsa birazcık dolduruyorum ve içiyorum. Ardından yeniden dolduruyorum ve çantama koyuyorum. Maysilee de tavşanı (Ramazan'ın deyimiyle Davşan'ı :D) su içebilsin diye göle yaklaştırıyor. Ardından tavşanı çantama koyuyoruz ve Maysilee'nin kendi suyunu doldurmasını bekliyorum. (Ne sandınız? Maysilee'nin suyu olmayacak da aynı şişeden içecekler falan mı :D)

Suyu doldurduktan sonra olabildiğince az ses çıkarıp hızlı hızlı yürüyoruz. Akşam olmaya başlıyor. Ormanın iyice içinde, yükselen alevlerden en uzak yerde duruyoruz. İkimizde uzun yol yürümenin verdiği yorgunlukla ağaca çöküyoruz.

Uzun süren sessizlik, çalmaya başlayan Marş ile yok oluyor.

50 OY OLAMADAN YB YOK!

Panem kurtulmalı, panem yüce, panem sizi koruyor. Filler de uçuyo zaten ya.

Havada Maysilee'nin öldürdüğü ve beni göle düşürdüğüm haracın resmi görünüyor. Septimus'a bakıyorum. Kendini yenilmez kahraman sanan aptal, Maysilee tarafından öldürüldü.

Marş bitince duyduğum hıçkırık sesiyle yanıma dönüyorum. Maysilee titreyen ellerine bakıp ağlıyor. Ona sarılıyorum. Bana yaslanıyor.

"Ağlama lütfen. Kendini üzme." Arena onu hiç olmadığı kadar hassaslaştırdı.

"Bu eller, bugün birini öldürdü. Hem de hiç acımadan. Gerçek bir insanı! Belki ben olmasam galip olacaktı. Bir ailesi olacaktı, her gün mutlu bir şekilde evine dönecekti! Hepsi benim suçum! Wade'i bile ben öldürdüm. Ölene kadar, yaklaşık 3 gün boyunca onlarla hep aptal aşıklar diye dalga geçmiştim. Sonu ne oldu? Ben onu öldürdüm!" Ağlaması şiddetlenince onu sarsıyorum ve yüzüme bakmasını sağlıyorum.

"Bana bak Maysilee! Eğer sen Septimus'u öldürmeseydin, ben ölecektim. Ben arkadaşınım, o ise düşmanın. Sen seçim şansını kullandın ve beni kurtardın. Wade'in ölümü için de kendimi suçlamayı kes! Sen gerekli olanı yaptın. Acılar için değil, mutlu bir şekilde ölmesini sağladın. Sevdiği kişinin ihanetini bilmeden öldü. Kendinle gurur duymalısın." Maysilee hafif sakinleşir gibi duruyor.

"Kendimle gurur duymuyorum. Kendimden nefret ediyorum." Cevap vermeyi gerçekten çok istiyorum ama boğazımda olan bıçak konuşmamı engelliyor. Hafifçe bastırdığı halde canım yanıyor.

Arkamdaki haraç beni geri çekerken başka birinin konuşmasını duyuyorum.

"Sizi öldürmeye geldim Haymitch ve Maysilee. Ölümünüz benim elimden olacak." Bu sesi tanıyorum. Bu sese güvenmiştim, arkadaşım olarak görmüştüm. İhaneti kafama dank ettiğinde bıçak boynuma daha fazla batıyor.

"Bırak onları Pliny. Sadece konuşmaya geldik. Öldürmeye değil."

"Seni ilgilendirmez, ben kan dökmek istiyorum." Korkudan taş kesilmiş bir şekilde sadece konuşmaları dinliyorum.

"Septimus'u öldürdüğünüz için kariyer bize gelecek kadar güçlü olduğunuza karar verdi. Kabul ediyor musunuz?" Diyor Prine. Onun yanına giden diğer bir kariyer, Prine'yi acımadan öldürüyor.

Boynumu ovalıyorum ve akan kana bakıyorum. Ardından diğer haraca dönüyorum.

"Onu niye öldürdün?" Diyorum. Maysilee şoktan çıkıp yanıma geliyor. Elini tutuyorum.

"Fazla konuştu. Bu bir tuzaktı ve biz sizi kurtardık. Açıkçası kariyerlerden haz etmiyorum. Sizle takılmak istiyorum. Düşmanınız olsaydım sizi çoktan öldürürdüm. Ama öldürmedim. Grup olmaya ne dersiniz?"

Bu bir barış antlaşması mı, yoksa ölüm fermanı mı? Karar veremiyorum.

Alın size yb. Bu bölüm @ozkulhasibe'me gelsin :D

Haymitch'in artık müttefik elde etmesi gerek. İşte sorum:

Bölüm anketi: Haymitch bu gruba katılsın mı?

A)Evet. Kazanma şansı artar ve arkası sağlam olur.

B)Bunları bırakıp en başta tanıştığı 7. Ve 5. mıntıkanın haraçlarıyla müttefik olsun.

Yb için 50 vote istiyorum :)

50. Açlık Oyunları ¤düzenleniyor¤Where stories live. Discover now