Sadece Zehir

2.1K 96 36
                                    

El yordamıyla ilerlemeye devam ettim. Bir kaç kere ağaçlara toslasam ve yere yapışsam da kum fırtınasını artık hissetmiyordum. Çaresizlikle kalan suyumla yüzümü yıkadım. Kumlar tamamen gitmese de görüş açım düzelmişti. Çantamdan tavşanımı çıkardım. Zavallıcık iyice şaşkın görünüyordu. Bütün o koşuşturma yüzünden sallanmıştı. Yere çöktüm ve tavşanı sevmeye başladım. Ardından tavşanı kucağıma koydum ve arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Ellerimle ağacın üzerinde bulunan yosunları kopardım.

Anında kahkaha atarak ayağı fırıladım. Yosun! Nehre yaklaşmıştım! Sadece biraz daha bakınmam gerekiyordu o kadar.

Tavşanı bıraktım. Hayvanların iç güdüleri insanlarınkinden daha keskindi.

Tavşan hızlıca ilerlemeye başladı. Umarım suyun peşinden gidiyordu.

Tavşana yetişmek için koşmaya başladım. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunu fark etmem de yaklaşık beş dakikamı aldı. Gizlenmem gerekirken koşuyordum. Alnıma vurdum.

Tavşana yaklaştığım anda öne doğru atlıyıp hayvanı kaptım. Her zamanki taktikle yere yapıştım. Bu seferr canım acıdı çünkü boylu poslu bir kayanın üstüne çakılmıştım.

Ayağı kalkıp tek ayağımın üstünde zıplarken kayanın sivri yerinin geldiği bacağımı tuttum. Orada söylediklerimi yazmayacağım. Gerçekten rezil şeylerdi.

Acım hafifleyince tavşanı çantama tıktım ve kafamı kaldırıp bakındım.

Zihnimden geçen şey, "Oha NEHİR! Hani şu su kaynağı olan!" oldu ve koşarak nehrin yanındaki kumlara çöktüm. Avuç avuç suları yüzüme götürdüm.

Patlayan top sesini fark ettiğimde, anında sırtım yerle buluştu. Bir süre bekledikten sonra ayağı kalktım ve sırtımı nehre döndüm. Elimi gözlerime siper edip inen hava aracı aradım ve daha iyi görmek için geriye doğru yürüdüm. Tabi salak ben, arkamda nehir olduğunu unutup kendimi kaptırdım ve cumburlop nehre düştüm. Düşüyorum dediğime bakmayın, nehir ancak belime geliyordu. Sanırım suları çekmişlerdi.

Çantamı aldım ve büyük bir merakla nehrin diğer tarafına geçtim. Sonuçta müttefiklerim burada olabilirdi.

O sırada buraya doğru kanlı bıçakla koşan bir haraç gördüm. Gözlerim önce elindeki kanlı bıçağa, ardından yüzündeki pişmanlık ifadesine gitti.

Haraçla gözlerimiz buluşunca ters yönde koşmaya başladı. İşin garip yanı, bir katil öldürdüğü kişinin yanından çabuk ayrılmalıydı çünkü hava aracı yakındaki haraçlar gitmeden inmezdi.

"Dursana, kaçma! Biz müteffilk değil miyiz?" Arkasından bağırdım ama arkadaş beni takmıyordu. Ee, sonuçta toka değildim (yazar eliyle başına vurur.)

Hızlıca haracın az önce buraya doğru gittiği yere gittim. Zaten her yer artık düzlüğe yakın olduğu için yerde yatan haracı görmem zor olmuyordu.

Wade, ufaklık diye çağırdığım bücür. Yerde yatıyordu. Kesik kesik nefes alıyordu. Karnına bıçak saplanmış sanırım çünkü yarasını tutuyordu.

"Wade, dostum dayanabilir misin? Ya da sen konuşma! Sakın kendini zorlama. Sadece yarana bastır. Kan kaybını azaltmaya çalış. Ben bir şeyler bulmaya çalışacağım." Tanrım, bunları düşünürken gerçekten kafam neredeydi acaba? Etrafta ot ve bitkiye dair hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey!

Wade'in yanına gidip kafasını kaldırdım, "Bak adamım. Biz müttefiğiz. Sen bir erkeksin. Bu kadar çabuk pes etme. Lütfen . Evde seni bekleyenler var." Wade bir şeyler söylemeye çalışıyordu sanırım ama tek yapabildiği ağlamak oluyordu. Ben de ağlamaya başladım.

"Güzel bir hayatım vardı..." Duraksadı. Omzunu sıvazladım. "Evde güvendeydim. Burada olmayı istemiyorum Haymitch. Lütfen benim için aileme iyi bak." Son söyledikleri bir fısıltı şeklinde çıktı.

"Hayır Wade! Sen bir veda konuşması yapmayacaksın! Seni o öldürdü değil mi! Ayağa kalkacaksın, iyileşeceksin ve intikamını alcaksın!" Gerçekten söylediklerime kendim bile inanamıyordum.

"Eve gitmek istiyorum Haymitch. Eve, eve, eve! Ailemin yanına." Ağlaması şiddetlendi.

"Gideceksin dostum. Ölmeyeceksin!"

"Ben... öleceğim. Bu çok açık. Sana güveniyorum. Aileme bak. Üç küçük kardeşim var. Onlara bak. Lütfen." Sinirle toprağa vurdum. Ayağa kalktım ve bağırmaya başladım.

"LANET OLASI SPONSOR PARÇALARI! PABUCUMUN SPONSORLARI! O ÖLÜYOR! BİR ŞEYLER YAPSANIZA! Bir şeyler fırlatın, onu iyileştircek bir şeyler." Ağlayarak yere çöktüm.

"İstediğini yapacağım dostum. Seni gerçekten çok seviyorum. O alaycı gülümsemini yeniden görebilmek isterdim."

"Teşekkür ederim. En azından huzurlu öleceğim." Ellerini bıraktı. Son kez can çekişti. Kan içindeki ellerini sıkı sıkı tuttum. Bir eliyle yeri tırnaklarken diğer eliyle benim elimi tüm gücüyle sıkıyordu. Acı çekiyordu.

Elimi sıkmayı bıraktığında, öldüğünü anladım. Ona son kez baktım ve asker selamı verip oradan ayrıldım.

O kızı kesinlikle bulacaktım. Kendi elimle öldürecektim.

50. Açlık Oyunları ¤düzenleniyor¤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin