Olimpos

6.1K 489 27
                                    

Geçidin hemen girişinde patlayan şimşek aynı anda çığlık atıp korkuyla zıplamama sebep olmuştu. Yaklaşık yarım saattir fırtınanın ve yağmurun ortasında karşıya geçmek için cesaret toplamaya çalışıyorduk.

"Baban bugün her zamankinden daha fazla mı sinirli?" Gökgürültüsünü bastırabilmesi için boğaz patlatmıştı.

O an üzerimize düşen gölge içimdeki korkuyu ikiye katladı. Onu görmemek için dua ediyordum ama boşa olduğunu anlamıştım.
Aylar sonra yeniden o yüzü görmek içimde nefretin yanına tarifsiz öfkeyi uyandırmıştı. Ares elleriyle sağı solu yıkarak dev cüssesinden daha dev bir adımla köprünün üzerinden geçti.

Marcus'un bakışlarındaki sertlik, zihninde Ares'i nasıl bin parçaya böldüğünü anlatır gibiydi. Bir delilik yapmadan onu karşıya geçirmeliydim.

Yavru köpek gibi neredeyse ensesinden tutarak köprünün başına çekiştirdim. Vücudu hareket etsede gözlerini Ares'ten bir an olsun ayırmamıştı.

"Marcus." İçinden bir şeyler okuduğu için cevap vermedi. Köprüye düşen şimşekler her saniye daha çok parlıyordu. Yumruklarını sıkacak kadar sinirlendiğini fark edince ellerimi yanaklarına koyup başını sarstım. Demir kadar sert ve soğuk bakışlarını gözlerime dikti. Zihni hala Ares'te olsa da en azından dikkatini çekebilmiştim.

"Marcus gitmemiz gerek. Anladın mı?" Cevap vermeyince ona doğru eğilerek sesimi yükselttim. "Marcus onu şimdilik boşvermen gerek. Yoksa ya burada babam tarafından çarpılacağız ya da annem bizi babanın yanına gönderecek."

Sakinleşmek için derin bir nefes aldı. "Tamam, nasıl geçeceğiz?"

Köprünün sonuna ve saniyede bir üzerinde patlayan şimşeklere baktım. "Bunun bir mantığı yok. Sadece kafana şimşek atmaması için Zeus'a dua et ve hızlı ol."

"Umarım hala Zeus beni seviyordur." Koşmadan önce son bir kez Ares'e baktı. "Hades'in ölümü üzerinde olsun."

İncecik yayı andıran köprünün üstünde koşmaya başladığımda kendimi dört senede bir kez tüm Yunan devletlerinin katıldığı olimpiyat oyunlarında gibi hissetmiştim.

"Baba lütfen izin ver!" Eğer son anda ayağımı sağa doğru yatırmasaydım şimşek üzerime düşecekti. Yanımda patladığı için kıvılcımlarının bacağımı sıyırdığını hissettim.

On saniyeden fazla süren gökgürültüsü biraz tuhaf gelmişti. Uyarı ya da mesaj içerikli olabileceğini düşünürken Marcus'un yere düştüğünü görerek durdum.

"Zeus! Demek hala uslanmadınız. Bu ikisinin hala beni öldürebileceğini mi düşünüyorsun? Üzerlerine basıp böcek gibi ezdiğim yetmedi mi? Göz dağı vermek için iki parmağının arasında alev topu oluşturdu. Bu ona göre sinek kadar bir top olsa da tapınağa fırlattığında tamamını yerle bir etmişti.

Etraftaki şimşekleri umursamadan Marcus'un yanına koştum. Avuçlarını temizleyerek düştüğü yerden kalktı.

"Bana diz çöktün gölge. Senin tanrın benim. Şimdi bana ittihat et ve ışığı deliliğiyle bırak. Onun ruhu bağımlı." Ares arkasını dönüp ayağını hedef alan savaş gemilerini ezmeye başladı.

"Ne saçmalıyor bu? Neye bağımlıyım ben?" Marcus'un saldıracakmış gibi durması ve bıçağıyla hedef alması kafamı karıştırmıştı. "Ona böyle saldırmayacaksın değil mi?"

"Karanlık olmadan ışık parlamaz." Yüzünü görmesemde güldüğünü tahmin edebiliyordum.

Enseme bir darbe indi. Bu geriye doğru sendelememi sağlamıştı. Darbenin nerden geldiğini gördüğümde şok olmuştum. Marcus bıçağının sapıyla vurmuş, yeni bir hamle için hazırlanıyordu.

Elysium'un Sırrı Where stories live. Discover now