Pandora'nın Tapınağı

8.3K 591 40
                                    

*Shailamı çizen Hatice sana sonsuz teşekkürler. Bu bölüm senin için.

Konuşmamız bittikten sonra İobates'in arkasına takılıp baştan aşağı mermerle kaplı olan bir odaya girmiştik. Bu mermer odaya daha önce hiç kimse ulaşamadığı için haliyle yapıldığı günden bu yana hiç bir tahribata uğramamıştı. İçerisi çok karanlık olmamasına rağmen mavi renkli Elysium taşlarıyla aydınlatılıyordu.

"İçimden bir ses bu odanın ilerisinde bizi iyi şeylerin beklemediğini söylüyor." Diye mırıldandı Marcus.

Kafamı yerden kaldırmadan evet manasında sallamakla yetindim. Hala yarım saat önce yaşadıklarımızın etkisinden çıkamamıştım. O bir kaç saniye bile sürmeyen kısacık öpücük feleğimi şaşırtmıştı. Sanki hala dudaklarını dudaklarımda hissediyordum.

İobates başını sıvazlayarak Marcus'a cevap verdi."Peki ya buradan nasıl çıkacağız? Siz odaya girer girmez geldiğimiz koridoru beton kapladı. Üstelik kapı burada görünmüyor."

Yine kafamı yerden kaldırmadan konuşmaya başladım. "Marcus yeraltında odalarınızın değişik bir sistem vardı. Odanın içinden ya da dışından kapı görünmüyordu. Mutlaka kapının bulunduğu yeri anlamanız için bir belirti söz konusudur. Etrafa dikkatli bak."

O lanet olası kapılar hakkında konuşmak bana Marcus'a yakalandığım günü hatırlatmıştı. Şatonun içinde ve dışında olmak üzere resmen iki farklı karakteri vardı. İçeride ne kadar ukala, asi ve egoluysa dışarıda o kadar uysal ve korumacı bir hale bürünüyordu.

Dikkatli bir şekilde etrafına bakındı. Suratına ukala gülümsemesini yerleştirdikten sonra bir kaç adım geriye gidip hız alarak odanın tavanına yakın bir yere doğru zıpladı. Dokunduğu yerden aşağıya doğru mermer duvar yıkılarak yeni bir giriş açtı.

"Marcus."

"Efendim?"

"Lütfen bir daha hissetme."

"Denerim."

250 metre kadar ilerimizde üç kilitle kilitlenmiş bir kapı vardı fakat asıl sorun bu değildi. Asıl sorun, kapıya ulaşabilmemiz için önce sağlı sollu kapanıp açılan diken duvarlarından geçmemiz daha sonrasında ise kare şeklinde parçalanmış alanın aralarından jiletler geçiyordu ve kapının bir kilidini açacağını düşündüğüm kolu çekebilmek için mutlaka jiletlerin bulunduğu alana girmek gerekiyordu.

"Durun" İobates elini kulaklarına götürerek bir şeyleri daha net duymaya çalıştı. "Burada bizden başka birileri daha var."

İobates'in uyarısından sonra hemen arkamızdan ayak sesleri gelmeye başladı. Marcus sakin bir şekilde arkasına attığı bıçaklarını eline aldı.

"Sakin olun çocuklar. Size zarar vermek için gelmedim." Yaşlı bir adamın önce sesi daha sonra kendisi yanımıza geldi. Üstünde beyaz bir fistan, elinde ise altın rengi bir asa vardı. Uzun beyaz sakallarına kahin olduğunu belli eden asasıyla aynı renkte halkalar takmıştı.

"Sen kimsin?" Sesin sahibi bendim.

Bana bakıp sevecen bir tavırla gülümsedi. "Zeus kızı Shaila. Sen beni tanımasanda olur ışığın kızı. Sizi bazı konularda uyarmak için görevlendirildim." Marcus'a doğru yaklaştıktan sonra konuşmasına devam etti. "Biliyorsunuz ki buraya sizden önce gelen kimse olmadı." Eliyle az önce yüz yüze geldiğimiz tuzakları işaret etti. "Daha tapınağın girişinde bu kadar zorlukla karşılaştınız. İçinde bulunduğunuz yerin ne kadar zorlu olduğunu fark etmenize yetmiştir."

Marcus umursamaz bir tavırla cevap verdi."Sonuç olarak?"

Adamın yüzündeki sevecen ifade Marcus'a baktığında yerini acımaya bırakıyordu. Bu tavrını fark etmiş olacak ki "sorun nedir?" Gibisinden bana baktı.

Elysium'un Sırrı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin