YİRMİ DÖRT

517 44 34
                                    

Deniz'in elini kovalar gibi sallamasıyla önüme dönüp, yürümeye devam ettim. Onu arkamda bırakıyor olmak beni tedirgin ediyordu.

"Dur." Deniz seslenince olduğum yerde durup göz bağını bağladım. Bir süre adım sesleri geldi. Deniz'in sessiz kıkırtılarını dinleyerek beklemeye devam ettim.

"Etrafında dön." Deniz'in komutuyla etrafımda on kez döndüm. Sessiz kıkırtısıyla yavaşça sarsak bir iki adım attım. Dönen başımla birlikte derin bir nefes aldım. Etrafı dinledim. Daha öncesinde kıkırtısını duyduğum yerden nefes seslerini de duyuyordum. Ağzını kapatıyor olacak ki sesi boğuk geliyordu. Rüzgar kulaklarımda uğuldamaya devam ederken nefes seslerine doğru yürümeye devam ettim. Yaklaştıkça kokusu daha da belirgin olmaya başladı. Söz konusu o olduğunda duyularımın ne kadar keskin olduğunu tahmin edememişti ve körebe oynamak istemişti.

Kibirli bir şekilde gülümseyerek, yürümeye devam ettim. Ellerimi hafifçe uzatıp, ceketine temas ettiğimde hışırtılar eşliğinde uzaklaştı. Derin nefesler alıyordu. Artık ağzını kapatmıyor olacak ki nefes sesleri net bir şekilde geliyordu. Sesli bir şekilde gülüp, seslerine doğru yürümeye devam ettim. Bir süre o kaçtı, ben kovaladım.

Adımları gittikçe yavaşladı ve biraz ileri uzattığım ellerim ceketine temas etmeye başladı. İçim biraz olsun rahatlarken yaklaşmaya devam ettim.

En sonunda güldüğünü belli eden derin nefesler alarak durdu. Kollarımı etrafına sarınca kafasını omzuma yatırıp, ağırlığını bana bıraktı. Daha sıkı tutup, öylece beklemeye başladım. Yavaşça kafasını boynuma yaklaştırıp alnını yasladı. Nefesimi düzenli tutmaya çalışarak bekledim. Burnunu yavaşça boynuma sürtüp, derin bir nefes aldı. Yutkundum. Sesli yutkunuşunu duydum. Dudakları hafifçe boynuma temas etti. Nefesim kesildi. Yutkunup, kendime gelmeye çalıştım ama dudaklarının daha fazla boynuma değmesiyle bayılacağım sandım. Dudakları bulundukları yere hafif bir öpücük kondurdular. Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı. Kollarım arasında dönüp kollarını boynuma sardı. Hafifçe başımı ona doğru eğdim. Burnum yanağına değince durdum. Derince iç çekip geri çekildim. Yapamazdım. İçimden yüzünün her yerini öpmek, kokusunu içime doyasıya çekmek gelse de yapamazdım. Deniz izin verse bile ben kendime izin vermezdim. Riskleri biliyordum. Deniz'in bunları yaşamasını göze alamazdım.

Yavaşça göz bağım çözüldü. Gözlerimi güneş ışığından dolayı tam açamasam da Deniz'in yüzüne baktım. İçten minik bir gülümseme vardı yüzünde. Gözleri buruk bir sevgiyle parıldıyordu. Gözlerindekileri kendimden nefret ederek görmezden gelip, etrafa baktım. Kimse yoktu, yalnızdık. Deniz boynuma sıkıca sarılıp kafasını omzuma koydu. Boynundan derin bir nefes alırken Deniz'in odasının penceresinde gördüğüm parıltıya baktım. Göz göze gelince Melis Hanım hızlıca gözden kayboldu. Kolyesinin büyük taşı parlamıştı.

"İçeri girelim mi? Üşüme daha fazla." yavaşça konuştum. Ensemde tişörtümün içine soktuğu elleri buz gibiydi.

"Olur." diyip hafifçe uzaklaştı. Yavaşça eğilip bacaklarının altından kollarımı geçirip prenses stili kucağıma aldım. Sessizce gülerek kafasını omzuma koydu. Ellerini yeniden tişörtümün içine soktu.

"Ağırlaşmışımdır. Kilo aldım son zamanlarda." gülerek konuştu. Kahkaha attım.

"Hayır, ağır değilsin. Hiçbir zaman ağır gelmezsin bana, merak etme." gülerek konuştum. Açık olan kapıdan içeri girip, doğruca üst kata yöneldim.

Hızlıca odasına girip, kapıyı ayağımla itleyerek kapattım. İlerleyip, onu pencerenin önündeki koltuğuna bıraktım. Sandalyemi de çekip yanına oturdum. Bir şeyler söylemek için odaya gelmemizi beklediğimi anlamıştı. Merakla yüzüme bakıyordu.

Renascence   {BXB}Where stories live. Discover now