3. KISIM - 42. BÖLÜM

1.3K 131 50
                                    

Altın Gözlü Prens İle İlk Karşılaşma ve Kadim Soyun Birleşimi

Gözlerimi yavaşça araladığımda tepemdeki güneş yüzünden elimi yüzüme götürdüm ve gözlerimi kıstım. Daha sonra da uzandığını yumuşak yerden doğrulup etrafıma bakındım. Burası açık bir alandı ve ben bir çiçek tarlasındaydım. Renk renk yetişen çiçekler, gün ışığı ile daha da ön plana çıkıyor, farklı kokuları da rüzgarın esintisiyle birlikte burnuma geliyordu. Yel öyle tatlıydı ki etrafım kadar rahatlatıcı ve güzeldi.

Ellerimi istemsizce güllerde, daha sonra ayağa kalkıp gözümü kısarak etrafta gezdirdim. Arkamdaki kiraz çiçeği ağacını görmemle birlikte nutkum tutuldu. Belki de hayatımda gördüğüm en devasa, koca ağaç o olabilirdi.

Kiraz çiçekleri yeniden doğuşu simgelerdi ve bana göre de oldukça hoş gözükürlerdi. Belki de baharın en güzel rengini, gelişini yansıtırlardı.

Açık alana dikkatlice bakındım. Boylu boyuna uzanan tarlanın gidebileceği yere kadar baktım. Nereye kadar devam ettiğini bilmiyordum ki neden burada olduğumu da hatırlayamıyordum zaten.

En sonunda kendimi fark ettim. Üzerimdeki uzun, beyaz elbisenin uçları rüzgardan dolayı hafifçe sallanıyordu. Böyle bir elbisem hiç yoktu. Bunu nereden, ne zaman almıştım ki?

Bir şeyleri anlamlandırmaya çalışırken arkamdan çalıların hışırtısı ile birlikte adım sesleri geldi. Geriye dönüp baktığımda bir yabancı gördüm.

Adam bana yaklaştı ve yanıma geldi. O an içimden geldiği gibi davranıp da gülümsediğimde gülümseyerek bana karşılık verdi. Parlak, güzel hayatımda ilk defa gördüğüm altın rengine benzer bir renkte, can alıcı gözlere sahipti. Diğer tüm özelliklerini gölgede bırakacak kadar güzeldi gözleri. Hipnoz ediciydi ve baktıkça bakacak kadar tatlıydı.

"Bizi demek buraya getirdin." Kulağıma çalınan sesi bir ulu ozanın mırıltısı gibiydi. Yutkunup ona baktığımda tekrardan gülümsedim. Tüm her şeyimi bırakıp burada, onunla saatlerce kalabilirdim. Çünkü sesi hep duymak isteyeceğim türden bir melodiydi.
~

Etrafıma tekrardan bakındım. Ben mi getirmiştim? Neden hatırlamıyordum öyleyse?

"İnsan huzur buluyor açıkçası," dedi daha sonra da.

Ona dönüp hoş çehresine baktım. Güneşin parlayan ışığı tüm yüzüne ve gözlerine değiyordu. Çok, çok daha güzeldi gözleri. Daha can alıcı ve daha etkileyiciydi.

Bir şeyleri hatırlamaya çalıştım. Lakin zihnim ismimden başka hiçbir şeyi anımsayamadı. En son neler olmuştu, aklıma gelememişti.

"Biz neden buradayız?" diye sordum. Sonunda konuşabilmiştim.

"Huzur bulmak için Aleda," cevabını verdi. "Huzuru arıyorsun çünkü."

Evet, gerçekten de burası güzeldi ve uzun uzun bakmak istediğim, çiçeklerin arasında gezmekten zevk alacağım bir yerdi.

"Peki sen kimsin?" diye sordum. Gülümseyerek bana baktı ve o an altından gözleri güneşin kendisi kadar parladı.

Elleri arkasında yürümeye başladığında onu takip ettim ve nereye gittiğimizi sordum.

"Biraz huzur bulalım bence Aleda," diye cevap verdi. "Yakalaması zor olan bir şey sonuçta, öyle değil mi?"

Dediği şeye karşılık bir şey demedim ve ilerlemeye devam ettim. Fazla yavaş yürüyorduk ve o bilmediğim kelimelerle melodiler mırıldanıp duruyordu. Hayır, hayır. Sesi ulu ozanlardan da özeldi. Öteydi ve insanı kıskandıracak türdendi.

GAZAP DANSI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now