3. KISIM - 41. BÖLÜM

1.2K 140 30
                                    

Kehanet

Aradan geçen uzun zaman sonrası beni yanına çağıran Prens Ares, bu kez kütüphaneye değil de bizzat odasına çağırmıştı. Askerler ile kapının önüne geldiğimizde kapı tıklatıldı ve içeriye girmemiz için içeriden açıldı. Daha sonra Prens Ares ikimizin yalnız kalması gerektiğini söyleyerek askerlerin odadan ve kapı eşiğinden de gitmesini emretti.

Prens bana dönüp baktı ve koltuğa oturmamı rica etti. Lakin kendisi ayaktaydı.

"Öncelikle nasılsın Luna?" diye sordu. Bu soruyu içinden geldiği için sormuştu. En azından o şekilde yansıtmıştı.

"İyiyim, teşekkür ederim. Peki ya siz?"

"Normalim," diye cevap verdi. Kendisinin neden ayakta olduğuna anlam veremedim. Bu beni biraz garip hissettirmişti açıkçası.

"Peki ya neden beni yanınıza çağırdınız?" diye sordum. Tebessüm ederek baktı bana.

"Yine çok meraklısın," diye cevap verdi. "Ama açıklayacağım. Sadece bir yerden kaçmaya çalışır gibi anlatmak istemiyorum. Zira fazlasıyla önemli bir konu bu."

O zaman konu kesin kitaptı.

"Kitap mı?" diye sordum dayanamayarak. Başını olumlu anlamda salladı.

Bir kere de her yol şu kitaba çıkmasa şaşıracaktım.

Neyse ki önemli konusuna değinmeye başladı.

"Biliyorsun kitabı bir şekilde ele geçirdim ve o artık bende," dedi kendinden emin bir şekilde.

"Kitabın pek çok sayfası kendi kendine açıldı ve mührü de kırıldı. Dili ve gizemi hâlâ varlığını sürdürmeye devam etse de birkaç olay oldu. Kitabın içinde Kurnaz Prens'in de bildiği büyük bir kehanet var. Ve bu kehanet de direkt seni ilgilendiriyor."

Dediği şeye kahkaha patlama isteği geldi. Ben ve kehanet, öyle mi? Prens benimle dalga filan geçiyordu galiba. Oysa şaka yapmayacak kadar ciddi gözüküyordu.

"Ciddiyim Luna," dedi, sanki içimi okumuş gibi. "Ama sen de beni aynı ciddiyetle dinle lütfen."

"Biliyorsun ki Kurnaz Prens'in veya diğer adıyla Altın Gözlü Prens'in büyük bir kehaneti vardı. Kehanet Uzun Dede'nin ağzından alınan bir kehanet. Bundan yaklaşık bin yıl öncesine dayanıyor. Kehanete göre yeni yeni güçlenmeye başlayan krallığın en büyük prensi, yani Kurnaz Prens, öte diyar ile bu diyar arasındaki karmaşayı engelleyecek kişidir. Savaşı bitirecek ve geçitleri de tamamen kapatacaktır. Bunu da başardı zaten. Altın Gözlü Prens öte diyar ile olan geçitleri bir şekilde kapatmayı başardı ve insanların da gözüne girerek onların sevgisini, saygısını da iyice kazandı. Zaten prens olduğu vakitler de bile oldukça övülen birisiydi ki kehanetteki savaşı da kazanarak da gücüne güç katmış oldu. Lakin öte diyardan gelen büyük bir hastalık kendisine bulaştı ve bu hastalıktan da kurtulamadı. Gün geçtikçe fikirleri, amaçları hepten değişen birisine dönüştü. Krallığına yeni topraklar katmak istedi. Öyle ki dünyayı bile ele geçirme arzusuyla yanıp tutuştu. Mükemmel gücü ve iradesiyle hemen hemen bütün toprakları, krallıkları kendisine bağladı ve Sonrea İmparatorluğu'nu kurdu. Lakin yaptığı son savaşta yenildi ve öldü. Fakat o muhteşem güçteki kılıcını ölmeden önce toprağa değdirdiği vakit toprak yarıldı ve büyük kıta ikiye parçalandı. Sonrasını biliyorsun zaten.

Prens, Işık Aşıkları'nın zamanına ait muhteşem bir kitap buldu. Onun mührünü kırmayı ve okumayı başardı. Altın Çağ kitabı... Diğer ismiyle kayıp kitap. Prens kitabı kullandı, gücünden yararlandı. Ayrıca içinde kendisiyle ilgili yazan her şeyi de sonunda buldu. Altın Çağ dönemi aslında prensin ta kendisiydi. Uzun Dede'nin bu isimle yazmasının sebebi de buydu. Prens kendisine ait kehaneti bulmak için kitabı aradı ve başardı da.

GAZAP DANSI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now