Fırst time I had something to lose

206 25 10
                                    

Bu kitabın son bölümleri silinmiş ve değiştirilmiş ve eski bölümlere ekler yapılmıştı.

İlk kez kaybedecek bir şeyim vardı.

Girdiği blokta 207 numaralı koğuşa bakınırken bir ses geldi.

"Ooo maviş hangi rüzgar attı seni buraya?" Onu gören Daniel eğlenmiş sesiyle konuşurken güldü.

"Çok kalmayacağım Danny. Ziyarete geldim çöplüğünü." Yanındaki adamlardan biri atlamıştı söze.

"Çok eğleneceğiz seninle."

"Şüphem yok." Koğuşuna girdiği anda yanına getirdiği bıçağı cebine saklarken elindeki kutuyu yere koydu. Kendisinin adını listenin başlarına yazan bir adamın bloğuna gelmişti.

Odasına giren Daniel'ın adamları ile başladığını anlayabiliyordu.

O sırada B1 bloğunda da kargaşa vardı Taehyung Donghyun'u koğuşuna yerleştiren Jungkook'un yanındaydı.

"Sen manyak mısın Jungkook? Onun hayatı nasıl Jimin'in hayatından değerli olabilir."

"Değil. Değil zaten kimseninki değil kendiminki bile değil. Şu şerefsiz istediğimi verse gidecek." Kaşlarını çatarak adama dönmüştü.

"Neden ihtiyacın var buna?"

"Kardeşimin katilini biliyor Tae." Kafasını sallayarak korkuyla bakan adama döndü. Sertçe attığı tekme ile oturan adamın yüzünü tuttu.

"Söyle lan."

"Söylersem beni geri göndermeyeceğinizi nereden bileyim?"

"Bizim arkadaşımız orada yaşamıyla kumar oynuyor bu yüzden ya burada ölürsün ya da söylersin."

"Beni güvenceye almadan söylemem üzgünüm."

"Tamam tamam Tae dur. Seni başka hapishaneye naklettirelim."

"Olmaz Jimin beni nasıl getirttiyse Daniel geri getirtir." O sırada hoparlörden ses geldi.

"Havalandırma saati başlamıştır."

"Ben Jimin'i ikna edeceğim."

"Jungkook hadi ama yüzüne bile bakmaz." Koğuştan çıkarken sinirle bağırdı Jungkook. Oldukça gergindi.

"O zaman kavga çıkartıp hücreye attırırım."

Diğerleri de peşinden gelirken avluya girmişlerdi. Her zaman oturdukları basamağa giderken Daniel da yerindeydi.

"Jungkook boncuğunu bizim oraya göndermişsin. Biraz da biz ilgilenelim diye mi?" Hızlanan nefesleri ile bağırdı.

"Kes sesini."

"Merak etme biz çok güzel ilgilendik." Bunu duyan herkesi korku sararken yakasından tuttuğu Daniel'ı yere savurdu Jungkook.

"Eğer ona bir şey olduysa yemin ederim bu sefer seni yaşatmam. Kendini öldü bilirsin Daniel." Daniel gülerken içeriye Jimin'in girmesi ile Taehyung ve diğerleri yanına koştu.

Boynunda bir bıçak izi vardı. Fakat onun dışında bir yarası yoktu. Daniel ile başa çıkabildiği belliydi. Sertçe bıraktığı Daniel ile o da Jimin'in yanına gitti.

Mavi gözlünün gözleri ona hiç dönmemişti.

"Anlat maviş. Anlat nasıl eğlendiğimizi. Geri dönmek istemediğini söyle." Güldü sadece dalga geçen adama Jimin.

"Konuşmamız gerek." Jungkook'un sözü ile diğerleri uzaklaşırken boy farklarından dolayı kafasını kaldırdı.

"Konuşacak bir şeyim yok." Pek neşeli olmadığı belliydi Jimin'in. Sesindeki yorgunluk belliydi.

Bileğinden tutarak kendisiyle birlikte onu da götürdü Jungkook. Ne ile uğraşacağını hangi birini düşüneceğini bilmiyordu. Tek bildiği vardı ne olursa olsun Jimin'e zarar gelmesine izin vermeyecekti.

Sevgi yok olmazdı. Nefret ile üstünü kapamak sevgiyi yok etmiyordu. Farkındaydı.Kütüphanenin içerisine soktuğu gibi kapıyı kapattı.

"Ne istiyorsun?"

"Bir şey mi yaptılar?"

"Sanane Jungkook sanane. Sana bir seçim şansı sundum açıkça seçtin artık seni ilgilendirmiyor. İsterlerse öldürsünler sana ne sikim oluyor?"

Sinirle sırtı kitaplığa çarpana kadar üstüne yürüdü Jungkook. Siyah saçları alnına düşerken sinirli yüzü mavilerle kesişiyordu.
Jimin'in bu hareketi beklemediği belliydi. Onun yerine Donghyun'u seçeceğini düşündüğü gibi.

"Bağırma."

"Emir verme."

"Jimin!" Yüksek sesine yüksek sesi ile karşılık vermişti kısa olan.

"Jungkook!" Jungkook gözlerini kapatarak derin bir nefes verdi.

"B1'e geliyorsun." Güldü mavi gözlü olan.

"Siktir git."

"Jimin. Laf dinle, siktiğimin inadının sırası değil."

"Bunu benim yerime seni öldürmeye çalışan adamı seçmeden önce düşünecektin."

"Jimin...." Jungkook Jimin'in gözlerindeki sertlikle  kafasını kitaplığa dayadı yanağını yanağına sürttü.

Jimin de onun yorgun olduğunu anlayabiliyordu, kaşları başının ağrısından çatılıydı hep.

"Bir seçim yaptın sonuçlarına katlan."Seri adımlarla kütüphaneden çıkarken B2'ye yol aldı kısa boylu olan.

Koğuşundaki yatağa uzanırken birkaç dakika gözlerini kapatmak istiyordu ki kapı açıldı. Yeşil gözlere sahip bir adamdı bu. Uzun boyluydu. Tanımıyordu Jimin. Yeni mi gelmişti?

"Buyur?" Kaşlarını çatarak gelen adama bakarken rahat adımlarla sandalyeye oturdu.

"Gerilme, tanışmaya geldim. Adını çok duydum."

"Bu bloktan kimse benimle tanışmaya gelmez. Derdin ne?" Adamın inanılmaz bir gevşekliği vardı.

"Farkındayım. Geldiğin anda hazır ola geçtiler. Zaman kolluyorlar." Adam cebinden çıkardığı bıçağı verdi ona.

"Neden bana yardım edesin?"

"Aramızda kalsın ama ilgimi çekiyorsun." Göz kırparak odadan çıkarken gözleri kapıda kalmıştı Jimin'in. Özgüven. En sevdiği.

Flashback

Gözlerim yeni gelen adamdaydı. Korkmuş gibi durmuyordu. Gözlerini de etrafta gezdiriyordu. Bana bakınca dudakları kıvrıldı.

"178 nerede biliyor musun?" Jin atladı aptal cesaretine sahip adama.

"Biz gösterelim sana odanı da süsledik." Adam gülerek dudağını yalamıştı. Hoşuma gitmişti bu hareketleri. Korkmuyordu.

"İyi olmuş. Beni yormamışsınız." Jin ve Yoongi ayaklanırken elimi göstererek durdurdum onları.

"Ben gösteririm koğuşunu." Gülerek ilerlerken arkamdan geliyordu.

"Vay, güzeel. Masa bile var."

"Senin için süsledik dedi ya." Elindeki eşyaları bırakarak bana döndü. Hep sırıtıyordu. Sanki burada olmaktan mutlu gibiydi.

"Annen mi baban mı?" Alakasız sorusuyla döndüm.

"Ne?"

"Annen mi yabancı baban mı? Bu gözlerin başka bir açıklaması olamaz." Güldüm.

"Babam."

"Sana bundan sonra boncuk diyeceğim." Güldü Jimin bu özgüvenli yeni adama.

"Sebep."

"Hayatımda gördüğüm en güzel gözlere sahipsin. Ve ben çok yabancı gördüm."

"Burası senin bildiğin hayata benzemez yalnız."

"Daha güzel olduğu kesin. İçimde bir his sen ve benim çok iyi anlaşacağımızı söylüyor."
Onun da öyle söylüyordu onun da.

Don't blame meWhere stories live. Discover now