5. BÖLÜM

148 15 0
                                    

Melek'in kapıyı tıklatması üzerinde gözyaşlarımı silerek kapıyı açtım.
  
"Melek," dedim. "Beni yalnız bırakır mısın? Dinlenmeye ihtiyacım var."
  
Tam kapıyı kapatırken Melek eliyle kapıyı kapatmama engel oldu. "Ama Aslı," dedi. "Şu an senin bana çok ihtiyacın var. Anlamıyor musun beni, seni yalnız bırakamam. Hem gel mezarlığa gidelim. Ben annemi ve babamı, sen de babaanneni görürsün olmaz mı?"
  
Gözlerimi Melek'ten kaçırdım. "Ama mezarını..." dedim kısık bir sesle. Mezarını bile olsa babaannemi görmeye ihtiyacım vardı. Hatta benden çok Melek'in buna ihtiyacı vardı.
  
"Peki," dedim. "Gidelim."
  
Pijamalarımızdan kurtulduktan sonra mezarlığa gitmek için dışarı çıktık. Tam kapıyı kilitlerken gözüm Melek'lerin evine takıldı. Gözümü evden ayırmadan "Melek," dedim. "Eviniz yanıyor!"
  
İkimiz de endişe içerisinde Melek'lerin evine doğru koştuk. Evin yandığını fark edene kadar itfaiyeler çoktan gelmişti. Ben Melek'i sakinleştirmeye çalışırken bir polisin bize doğru geldiğini fark ettim. Bakışlarını bize doğru yöneltti. "Evin sahibi hanginiz?" diye sordu. Melek bakışlarıyla kendisi olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Konuşacak mecali yoktu.
  
Bunun üzerine polis, "Yangının nasıl çıktığı hakkında bir bilginiz var mı?" diye sordu. Melek başını hayır anlamında salladı.
  
Aslında adını bile bilmediğim o vicdansız adamdan şüphelenmiyor değildim. Fakat polise ne diyecektim ki? Adını, kim olduğunu bilmiyorum ama nasıl birisi diye sorarsanız eğer vicdansız ve kalpsiz bir şahıs olduğunu kesinlikle biliyorum mu diyecektim? Eminim ki polisler aklımdan şüphe edecekti. En iyisi tek bir kelime bile etmeden beklemekti. Kısa bir süre sonra zor da olsa yangın söndürüldü. Melek'i nasıl teselli edeceğimi bilmiyordum. Öylece yere çökmüş âdeta donmuş bir vaziyette küle dönmüş evini seyrediyordu. Melek'i buradan uzaklaştırmak için kolundan tutarak ayağa kaldırdım. Tepki vermemesi ya da tek bir kelime etmemesi konuşmadığı anlamına gelmiyordu. Gözleri anlatıyordu içindeki çığlıkları ve yine gözleri anlatıyordu ne kadar acı çektiğini.
  
Eve geldiğimizde Melek tek bir kelime bile etmeden odasına girdi. Zaten konuşsa ne diyecekti ki? İyi olmayan hâline iyi değilim der miydi? Hepimiz iyi olmadığımız hâlde iyiyim deyip geçiştiriyoruz...  Kendimden emin olmadığım kadar emindim ki bu yangını kesin o adam çıkartmıştı. Hatta şimdi arayıp ben yaptım demezse gerçekten çok şaşırırdım. Melek'in peşinden odasına gittim. Tam kapıyı tıklatacağım sırada telefonum çalmaya başladı. Arayanın kim olduğunu zaten biliyorsunuzdur. Telefonu açar açmaz, "Yangını senin çıkartığını biliyorum. Boşuna kendini yormana gerek yok," dedim.
  
Gayet rahat bir şekilde, "Evet ben yaptım," dedi. "Ama ben sana başka bir şey söylemek için aradım. Anne ve babanın mezarını ziyaret etmeyecek misin? Yani duyduğuma göre çoktandır ziyaret etmemişsin. Ne olduğu belli olmaz, değil mi? Elini çabuk tut çünkü gecikmeyi düşünmüyorum. Biliyorsun her şeyi anında yaparım. Ne daha geç, ne de daha erken."
  
"Ya çok merak ediyorum. Mezarda olan anne ve babama ne yapmış olabilirsin ki? Söyler misin bana ne yapmış olabilirsin? Anne ve babamı mezardan da çıkarttırmadın sanırım. Çünkü gerçekten bu kadar ileri gidemezsin."
  
"Nereden biliyorsun? Belli mi olur? Belki de yaptırmışımdır,"  diyerek telefonu yüzüme kapattı.
  
Gerçekten ne diyeceğimi ya da ne yapacağımı şaşırmıştım. Gün geçtikçe adını bile bilmediğim bu adamın yaptığı yeni bir şeye şahit oluyordum. Kim bilir daha yapacağı hangi şeylere şahit olacaktım? Ama şimdi her şeyi bir kenara bırakıp Melek'le ilgilenmem gerekiyordu.
  
Kapıyı tıklatarak içeri girdim. Melek beni görür görmez, "Aslı," dedi. "Gerçekten iyiyim. Beni yalnız bırakır mısın?"
  
Melek her ne kadar, "Beni yalnız bırakır mısın?" dese de onu yalnız bırakamazdım. Çünkü Melek'in şu anda bana ihtiyacı vardı. Gözlerimi kırpıştırarak Melek'e baktım.
  
"Yanıma gelir misin?" dedim. Melek anlamsız gözlerle bana bakıyordu. "Yanıma gelir misin?" diye tekrarladım sorumu.
  
Melek yerinden kalkarak bana doğru geldi. Sarılabildiğim kadar sımsıkı Melek'e sarıldım.
  
"İyi olmadığını biliyorum," dedim kısık bir sesle. "Herkesi kandırabilirsin ama beni asla."
  
Melek kokumu içine çekti. "İyi ki varsın," dedi. "Gerçekten sen iyi ki varsın Aslı."
  
Yüzümü anlamsız bir tebessüm kapladı. Melek bana sarılmayı bırakarak ellerimi tuttu.
  
"Aslı," dedi. "Benim sana söylemem gereken bir şey var."
  
Beraber salona geçtik. Melek, "Aslı," dedi tekrardan ama sonra gözlerini kaçırdı. Sanki böyle tam bir şey söyleyecekken vazgeçiyordu. Dili varmıyordu söylemeye.
  
Elinden tutarak, "Efendim," dedim. "Söyle hadi kötü bir şey mi oldu? Bakışlarını neden kaçırıyorsun benden?"
  
"Hani ben o sabah aradım kahvaltıya gidelim dedim ya, işte o sabah benim sana müjdeli bir haberim vardı. Benim bir kardeşim olacaktı Aslı... Daha yeni iki aylıktı. Annem ve babam bana söylediklerinde aklıma ilk gelen sen olmuştun. 'Acaba Aslı da duyunca sevinir mi?' diye düşünemeden edemedim doğrusu. Ama ben daha sana söyleyemeden öldü. Hayatımda ilk defa bir kardeşim olacaktı ve ben onu parklara götürebilecektim. Hastalanınca sabaha kadar uyumadan başında bekleyebilecektim. Ama olmadı. Daha kucağıma alamadan öldü."
  
Kelimeler boğazında takılı kalmış gibi yutkundu. Gözleri dolmuştu. Ağlamamak için kendisini zorluyor gibiydi.

BANA ÇOCUKLUĞUMU VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin