3. BÖLÜM

328 21 0
                                    


Duraklaya duraklaya bu cümleyi tekrar ediyordum. Delirmiş gibi hissediyordum. Babaanneme tekrardan yaklaştım. "Babaanne," dedim fısıltılı bir sesle. "Uyan lütfen."
  
Üzerimdeki ani şokun etkisiyle geriye doğru birkaç adım attım. Sırtımın duvara değmesiyle duraksadım. Duvara yaslanıp kendimi aşağı bıraktım. Gözümden akan yaşlar durmaya niyetli değillerdi. Babaannemin bembeyaz olmuş yüzüne değen gözlerim iyice bulanık görmeye başlamıştı. Dakikalarca, hatta dakikalarca öylece durdum. Babaannem de öylece durdu. Kıpırdamadı, kımıldamadım. Duvardan destek alıp ayağa kalktım. Babaanneme doğru birkaç adım attım.

Canım acımıyor, kalbim acıyordu. Canım yanmıyor, kalbim yanıyordu.
  
"Babaanne," dedim yüzüne odaklanmışken. Sesim titrerken devam ettim. "Bana bunu yapma. Ne olursun ya..."
  
Titreyen ellerimi babaannemin donuk yüzünde gezdirdim. Babaannemin hiçbir tepki vermemesi beni giderek tedirginleştiriyordu.
  
"Babaanne yoksa sende mi annem ve babam gibi bırakacaksın beni? Hayır, buna izin vermeyeceğim." Gözümdeki yaşı sildim. "Hem sen bana beni bırakmayacağına dair söz vermiştin, tutmayacak mısın o sözü? Babaanne, bırakmayacaksın değil mi beni?!"
  
Gözyaşları içerisinde ne yapacağımı bilmiyordum. Koşarak dışarı çıktım.
  
"Yardım edin, yardım edin!" diye bağırmaya başladım. Tam o anda komşumuz Fikret amca arabasına biniyordu. Sesimi duyunca hızlı adımlarla bana doğru yaklaştı. Endişe dolu gözlerle bana bakıyordu.
  
"N'oldu Aslı? Neden bu hâldesin?" dedi.
  
Fikret amcanın sorduğu soru karşısında evi gösterdim.
  
"Babaannem," dedim. Daha sözümü tamamlamamışken Fikret amca içeri girmiş babaannemi kucaklamış getiriyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Endişeden elim ayağıma dolanmıştı. Fikret amca başıyla arabayı işaret etti. Kapıyı açmak için arabaya doğru giderken bir yandan da, "Babaanneme bir şey olmayacak. Babaanneme bir şey olmayacak," diye ağlıyordum.
  
Kapıyı açar açmaz Fikret amca babaannemi arka koltuğa yerleştirdi. Hızlı adımlarla babaannemin yanına oturdum. Başını bacaklarıma koydum. Tıpkı narin bir eşyaymış gibi dokunmaya bile kıyamıyordum. Kısa bir süre sonra hastaneye gelmiştik. Babaannemi yoğun bakıma almışlardı. Ben yoğun bakımın kapısının önündeki sandalyede oturmuş beklerken Fikret amcanın bana doğru geldiğini fark ettim. Gözlerini ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerime yöneltti.
  
"Aslıcığım," dedi. "Biliyorsun babaanneni yoğun bakıma aldılar. Ama sakın endişelenip ağlama. Eminim ki iyi olacak babaannen. Benim şu an bir uçağa yetişmem lazım. Ben seni eve bırakayım. Burada boşuna bekleme. Babaannenden bir haber gelirse doktorlar mutlaka arar. O yüzden seni eve götüreyim, olur mu?"
 
Bakışları boğuktu.
  
"Teşekkür ederim Fikret amca," dedim. "Ama babaannemi burada böyle bırakamam. Onun bana ihtiyacı var. Hem benim başıma bir şey gelseydi babaannem beni burada bir başıma bırakıp gitmezdi."
  
"Ama Aslı..."
  
Gayet kararlı bir edayla omuzlarımı dikleştirdim. "Burada kalacağım Fikret amca, burada kalmam lazım. Ben böyle iyiyim sen merak etme. Babaannemle beraber çıkacağız bu hastaneden."
  
"Peki kızım, sen nasıl istersen."
  
Fikret amca benim en yakın arkadaşım olan Melek'in babasıydı. Elini omzuma koydu. Üzülme der gibi bir bakış atarak küçük adımlarla yavaşça uzaklaştı. Yoğun bakımın önündeki sandalyede öylece oturmuş babaannemden iyi bir haberin gelmesini bekliyordum. Dakikalar saatleri kovalıyordu. Güneş batmış ay görünmüştü. Tıpkı umudun batıp bir daha görünmediği gibi...
  
Bütün gün babaannemden tek bir haber bile alamamıştım. Koridorlar bomboştu. Sandalyede kıvranmış bir vaziyette sessizliğimi dinliyordum. Geceden beri ağzıma bir yudum su bile almamıştım. Geç saatlere kadar uyumadım. Gözlerimi açtığımda sabahın erken saatleriydi. Hâlâ uyku mahmuruyken bir doktorun yoğun bakıma girdiğini gördüm. Doktora yetişmek için koştum ama yolun yarısında başım döndü. Devamını zaten hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda yatakta uzanmış vaziyette olduğumu gördüm. Yanı başımda uyanmamı bekleyen bir hemşire vardı. Hemşireye, ne oldu bana, der gibi bir bakış attım. Bir cevap beklediğimi anlayan hemşire, "Merak etme," dedi. "Ufak bir baş dönmesi sonucu baygınlık geçirdin. Şu an gayet iyisin. Bak senin için yemek de getirdim. Anlaşılan uzun süredir yemek yemediğin için bünyen buna dayanamadı."
  
O an hiçbir şey umurumda değildi. Sadece babaannemden gelecek olan iyi haberi bekliyordum. Hemşire elinde bulunan yemeği bana doğru uzattı.
  
"Yemeyecek misin yemeğini?"
  
Başımı iki yana doğru hayır anlamında salladım.
  
"Ama," dedi hemşire. "Yemeğini yemen lazım. Babaannen seni böyle görseydi çok üzülürdü."
  
Hemşirenin yanıtı üzerine gözümden bir damla yaş süzülüp yere aktı. "Ama ben de üzülüyorum," dedim hıçkırıklar içerisinde. "Niye kalkmıyor o zaman?"
  
Hemşire bu soruya cevap veremedi. Gözleri dolmuş boğazı düğüm düğüm olmuştu. Aslı'ya babaannenin durumu çok ağır diyemiyordu. Aslı'ya bakarak zoraki bir şekilde gülümsedi.
  
"Merak etme iyi olacak babaannen." Söylediğine kendisi de inanmak istiyordu. Ya kaybetseler Refika Hanım'ı? Bunu düşünmek bile istemiyordu. Yoksa Aslı buna dayanamaz, mahvolurdu.
 
Yere devirdiğim gözlerimi hemşireye yönelttim. "Babaannemi görebilir miyim?" dedim buruk bir ifadeyle.
  
Hemşirenin isteğimi reddetmesi üzerine elini tuttum. "Lütfen," dedim. "Babaannemi görmeye ihtiyacım var."
  
Hemşire ısrarlarıma dayanamadı.
  
"Peki," dedi. "Ama sadece beş dakika."
  
O kadar mutlu olmuştum ki, kıpkırmızı olmuş gözlerim âdeta ışıl ışıl parlıyordu. Hemşirenin yardımıyla elbiselerimi değiştirdim. Artık içeri girmek için hazırdım. Kapıyı yavaşça açarak içeri girdim. Az bir duraksadım. Babaanneme kırgın kırgın baktım. Yüzü ne kadar da soluk gözüküyordu. Koşarak babaannemin yanına gittim. Yanına uzanarak başımı göğsüne koydum. Konuşmak istemiyordum. Tek bir kelime bile etmeden babaanneme saatlerce sarılmak istiyordum. Neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktım. Ama babaannem beni duyabiliyormuş bu yüzden ağlamamalıydım.
  
"Babaanne," diye başladım söze. "Lütfen beni bırakma. Hem birazdan kalkıp bana bakıp gülümseyeceksin. Seni asla bırakmam torunum diyeceksin. Diyeceksin değil mi babaanne?" dedim yutkunarak.
  
Babaanneme sarılmaya devam ederken yoğun bakımın kapısının açıldığını gördüm. Gelen hemşireydi.
  
"Aslıcığım babaanneni biraz yalnız bırakalım olur mu?"
  
"Birazcık daha lütfen," dedim.
  
"Peki, sadece iki dakika."
  
Hiçbir şey demeden hemşireye başımı salladım. Şu anda hiçbir şey beni ilgilendirmiyordu. Ne, nasıl olmuş umurumda bile değildi. Tek derdim babaannemin beni bırakmamasıydı. Babaanneme böyle saatlerce sarılabilirdim. Biraz zaman geçtikten sonra hemşire tekrardan geldi. Artık gitmem gerektiğini biliyordum. Yataktan kalktım. Babaannemin yanağına küçük bir buse kondurdum. Kulağına eğilerek, "Babaanne beni bırakma lütfen," diye fısıldadım.
  
Odadan çıkarken kapının önünde durdum. Babaanneme zor da olsa son bir defa gülümseyerek odadan çıktım. Her zamanki gibi yoğun bakımın kapısının önünde duran sandalyeye oturdum ve hıçkırıklar içerisinde ağlamaya başladım. Aradan yarım saat geçtikten sonra birkaç doktorun babaannemin bulunduğu yoğun bakıma endişeyle girdiklerini gördüm. Doktorları böyle görünce çok korktum. Koşarak peşlerinden gittim. Ama ben gidene kadar doktorlar çoktan yoğun bakıma girmiş kapıyı kapatmışlardı. Korkudan kalbim duracak gibi olmuştu. Kapının önündeki duvara öylece sırtımı dayamış gözlerimi odanın kapısından ayırmıyordum. Bakışlarım yerdeyken odanın kapısının açıldığını fark ettim. Babaannemi odadan çıkarmışlardı. Ama babaannemin yüzünü neden kapatmışlardı?

BANA ÇOCUKLUĞUMU VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin