Kızıl Çağ

By janense

2.8K 1.7K 1.9K

Kızıl Çağ yeniden yaşanıyordu. İki taraf birbiriyle ölümüne dövüşürken, tek ortada kalan bendim. Hangi tarafı... More

-Bölüm 1-
-Bölüm 3-
-Bölüm 4-
-Bölüm 5-
-Bölüm 6-
-Bölüm 7-
-Bölüm 8-
-Bölüm 9-
-Bölüm 10-
-Bölüm 11-
-Bölüm 12-
-Bölüm 13-
-Bölüm 14-
-Bölüm 15-
-Bölüm 16-
-Bölüm 17-
-Bölüm 18-
-Bölüm 19-
-Bölüm 20-

-Bölüm 2-

303 121 593
By janense

--------

"Yaşamın içindeyken ölümün de içindesiniz, çünkü yaşamdan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz."

--------

Bölüm 2|Ölüm

Gözlerimi kırpıştırarak açmaya çalışıyordum. Sanki bi tutkal sürülmüşcesine kirpiklerim yapışmıştı birbirine. Ellerimle gözlerime baskı yaparak ovalarken, aynı zamanda yataktan kalkmaya çalışıyordum. Etrafa yeni uyanmanın verdiği mahmurlukla saf saf bakarken, birkaç saniye sonra buranın neresi olduğunu anladım. Ellie'nin eviydi.

Her zamanki odada ve hep uyuduğum yataktaydım. Eşyalar aynı dünkü gibiydi. Yerlerinden bir santim bile oynamamış haldeydi. Buraya nasıl geldiğim veya en son ne olduğunu anımsayamadığımdan olayları hatırlamaya çalıştığım sırada kulağımı sağır edecek derecede konuşma sesleri duymaya başladım.

Muhtemelen aşağıda film izleyen Elly'nin sesini duyabiliyordum. Filmdeki kızın konuşma sesleri bile fazlasıyla geliyordu bana. Çok iyi derecede duyuyordum. Filmi ben izliyormuş gibiydim. Sanki yanımdaymış gibi sesi çok yakından ve derinden geliyordu. Son ses televizyon sesi açılmış gibi, kulaklarımı sağır edecek derecedeydi. Ayağı hızla kalkıp, ellerimi kulaklarıma bastırdım. Ne kadar sesi azaltmaya çalışsam da hala aynı düzeydeydi. Kulak zarım bu gürültüye dayanamazdı daha fazla.

Ne bu gürültüden yerimden oynayabiliyordum, ne de sıkıca kapattığım gözlerimi açabiliyordum. Yerimde dönüp duruyor, şu lanet sesin kesilmesini bekliyordum ama duracak gibi değildi.

Hızlıca aklıma gelen mantıklı fikri uygulamaya başladım. Bir saniye bile bu gürültüye dayanamayacaktım çünkü. Etrafta kulaklık aramaya başladım, bir pamuk bile olabilirdi. Yeter ki ses azalsın. Sonunda çekmecelerin birinde kulaklık buldum. Hemen kulaklarıma takıp bastırdım sertçe. Aynı zamanda elimle bastırıyordum kulaklarıma, sesi azaltabilmek için. Biraz da olsa azalmıştı şimdi.

Neden böyle olduğunu anlamak için kafa yormaya başladım. Aramızda bir kat vardı ve Elly ne kadar televizyonun sesini açsa da bana gelmezdi hiç. Kulaklarım patlayacak derecede sesi nasıl açmış olabilir? Neden bu kadar keskin duyabiliyordum ki? Bir süre kafamda bu sesler dolaşırken artık kulaklığın da etki edemediğini anlayıp aşağı indim.

Koltukta rahatça oturan Elly'nin elinden kumandayı kaptığım gibi televizyonu kapatmak için harekete geçtim. Hızlıca düğmeye basıp, televizyonu kapattım. Artık gürültü kesilmişti, kulaklarım bayram ediyordu resmen.

Elly, ne olduğunu anlamaz bakışlar atıyordu. Film keyfini yarıda kesmiş, kumandayı elinden çekmiştim.

"Napıyorsun Jess? Ben televizyon izliyordum, gördüğün gibi!" dedi ayağa kalkarak. Tepkisi sertti.

"Sesi çok geliyordu. Böylesi daha iyi." Bir şeyler uydurarak, sorusunu geçiştirdim. Elly farketmeden önce, kulağımdaki sesi azaltmak için taktığım kulaklıkları, bi kenara fırlattım.

Bu olayı hiç yaşamamış gibi, gözleri merakla üzerimde dolanıyordu artık. Ellerini omuzlarıma koyup, sarstı beni.

"İyi misin? Bir şey yok değil mi?" dedi, konuyu unutarak.

"İyiyim... Noldu bana?... Neden buradayım?" Ona uyup, sorularımı sorarken koltuğa oturdum. Çapraz şekilde oturup ona döndüm. Meraklı bakışlarım üzerinde dolanırken, yanıma geçti, oturdu ve bana döndü.

"Ormanda seni kaybettikten sonra Austin ve çocuklar beni buldu. Hep birlikte seni aramaya başladık. Sonunda seni bulduğumuz sırada..." Gözleri beni taradı yine. Bir şeyler arıyor gibi bana bakıyordu.

"Seni bulduk işte. Başında biri vardı Jess... Öldüğünü sandık." Kelimeler ağzından zorla dökülüyordu. Bu konuşmayı yapmak istemiyordu muhtemelen. İstediklerimi almadıkça susmayacaktım açıkçası.

"Devam et, Elly. Noldu bana?"

"Austin yanında getirdiği tüfekle o çocuğu vurdu, karnından! Fenerle görebildiğim kadar bir şey olmadı sanırım ona. Çok hızlı bir şekilde uzaklaştı..." Anlattıkları birbirleriyle uyuşmuyordu. Anlattığı kişinin karnından vurulması ama hızlı bir şekilde uzaklaşması ise ayrı bir saçmalıktı. Ne dediğini bilmediğini düşünüyordum.

Yaşadıklarını hatırlarcasına, gözlerini korku bürüdü.

En son ne yaşanmışsa, ne kadar hatırlamaya çalışsam da olmuyordu. Sanki beynim bunu hatırlamamı engellermiş gibi. Beynimdeki anılarla aramda belli bi duvar vardı ve ben ne kadar zorlasam da aşamıyordum bu duvarı. Elly, ne anlatırsa anlatsın hatırlayamıyordum. Anlattıklarını, sanki ben yaşamamış gibi hissediyordum. Sanki başkasının olayını anlatıyordu ve ben onu dinliyor gibi hissediyordum.

"Seni baygın halde bulduk... Benim eve getirdik seni sonunda. Babana haber verdim, merak etme."

Bazı kısımları atlıyor gibiydi. Gözleri benden başka heryere bakıyordu. Özenle, bana bakmamak için çaba sarf ediyordu.

"Elly, bana anlatmadığın başka bir şey yok değil mi?"

"Yok."

Endişeli duruyordu. Her an düşüp bayılacakmış gibiydi. Gözlerinin altı kırmızı-mor arası bi renge bürünmüştü, gözleri ise ona eşlik edercesine, korku akıyordu harelerinden. Ellerini ise titremesini durdurmak için sımsıkı sıkmıştı.

Bu hali kafamı karıştıyordu. Aynı zamanda dedikleri mantıksız geliyordu. Ne kadar anlatması için zorlasam da, beni geçiştiriyordu. Uzun uğraşlarımın sonunda, ne Elly bana ne olduğunu anlattı, ne de ben başıma ne geldiğini öğrenebildim.

"JESS YETER ARTIK!" Sinirini gözlerinde bile görebiliyordum. Onu sürekli darlamamın sonunda tepkisi, sinirdi. Oturduğu koltuktan kalkmış, hala koltukta olan bana bakıyordu.

Ben haklı olduğum halde, ısrar ettiğim için bana bağırıyordu. Akıl alır gibi değildi. Bugün Elly çok değişikti. Gözlerindeki korku, elinin titremesi veya bakışlarını kaçırması hiç klasik Elly gibi değildi.

Aramızdaki sessizliği Elly bozdu. Konuyu geçiştirmeye çalışıyordu desem daha doğru olur.

"Baban 'Sabah yanıma gelsin' dedi." Gözlerindeki sinir gitmiş, yerine tekrardan endişe gelmişti.

"Eşyalarımı alayım."

Bu konunun üstünü şimdi kapatmış olsam da, tekrar tekrar açacaktım. Sapasağlam olmam, bu konuyu bitirmezdi. Sonuçta dün bir şeyler yaşamıştım ve bunun sonucu buradaydım. Eksik anılarımı birleştirmem gerekiyordu.

Ben merdivenlere doğru giderken, o da arkamdan bakıyordu. Sürekli tekrarladığım gibi, bugün bir garipti.

Merdivenleri yavaşça tırmanmaya başladım, yukarı çıkıp Elly'nin odasına girdim ve eşyalarımı buldum. Aşağı inerken eşyalarımın orada olduğunu görmüştüm. Gidip hazırlanmalı ve eve gitmeliydim hızlıca. Her ne kadar Elly'nin evinde kalma yalanı tutsada, evde hesap bekleyen biri vardı sonuçta.

~~~

Elly'le vedalaştıktan hemen sonra taksiye binip, evime doğru yol aldım. Yollar biraz sessiz sakindi, kimse yoktu. Issız desem yeridir. Kasaba tarzı bir yerdi ve bu kısımları bol yeşillik içeriyordu. Seyrek bir şekilde yapılmış iki katlı evler, buradan geçen kişilerin üzerinde terkedilmişlik hissi bırakıyordu. Akşama doğru kararan hava, buna eşlik edercesine korku hissi yaratıyordu. Tenha denecek kadar sessiz olan bu kasabadan geçerken, korkmamak elde değildi.

Gerçi hep Elly'e gittiğim için böyle yollardan her zaman geçiyordum. Elly'nin ve benim evim arasında metrelerce fark vardı ve ben Elly'e gidebilmek için her zaman bu yolları katediyordum.

Dışarıdaki temiz hava içeri girebilmesi için camı sonuna kadar açtım ve, ilkbaharın bu temiz havasını ciğerlerime kadar doldurdum içime. Bazen tüm dertlerimi rüzgarıyla beraber alıp götürebilir gibi hissediyordum. Dışarıdaki güzellikleri görünce bütün hayatımı unutuyordum. Bu temiz hava bize bir hediyeydi sanki.

Pek de uzak olmayan bir evin bahçesindeki iki kızın sesleri doldu kulağıma. Biri beş, diğeri ise on bir yaşlarında gözüküyordu. Gülüşerek yerde oturmuş, kediyle oynuyorlardı. Kedinin mırıltısı, kızların gülüşmesi veya el çırpma sesleri yüksek geliyordu. Sanki bir konserdeymişim gibi sesleri yüksek, derinden ve yakından geliyordu. Kulağım patlayacak gibiydi bu seslere karşı. Her ne kadar kulaklarımı ellerimle kapatsam da, sesler parmaklarımın arasından sızarak kulaklarıma ulaşıyordu. Sabahki olayları tekrar yaşıyordum.

Araba yavaş olduğu için sesler ne azalıyor, ne de artıyordu. Bu yüzden camı kapatmayı tercih ettim ve tuşa basarak arabanın camını kapattım. Ses bir anda kesildi, artık sesleri ne kadar duymam gerekiyorsa o kadar geliyordu. Bunu umursamayıp rahat bir şekilde arkama yaslandım.

Evime hala metreler kala taksi şoförü bir kenarda durdu. Taksiyi yol kenarına park etti, el frenini geriye doğru çekti. Kötü bir şey yapmasına karşın, elim çantama gitti ve içindeki biber spreyini tuttum.

Taksi şoförü gülümseyerek arkasını döndü.

"Biriyle acil telefon görüşmesi yapmam gerekiyor. Sizin için sorun olur mu? Yetişmeniz gereken bir yer var mı?"

Soruyu garip bulduğum için yüzümde anlamaz bir bakış vardı. Mesai saatleri içinde bildiğim kadarıyla böyle bir şey yasaktı ama buna rağmen bana böyle bir soru soruyordu. İnsaflı davranarak izin verecektim, sonuçta acil demişti değil mi?

"Yok siz görüşün. Olabildiğince hızlı olmanızı rica edeceğim ama." Aynı onun gibi yüzümde bir gülümseme vardı.

Dediklerimi onaylayarak, taksinin kapısını açıp dışarı çıktı. Elindeki pek de yeni olmayan telefonundan numaraları tuşlayarak kulağına götürdü, ve birkaç adım atarak taksiden uzaklaştı.

Bir süredir yaptığım gibi, telefonumda insanlarla mesajlaşıp, arada taksi şöfürüne baktığım sırada, susuzluk hissi beni öldürecek derecede artmaya başladı. Sanki biri ellerini boğazıma sarmış sıkıyordu. Midem açlıktan kasılıyordu.

Ellerim, bir süredir yaptığım gibi boğazıma gitti ve boğazımı sıkan görünmez elleri, boğazımdan ayırmaya çalıştım. Ne kadar böyle bir şey olmadığını bilsem de, kurtulmak için yapıyordum.

Bacaklarımın yanında, içinde azıcık su kalmış olan su şişesini hızlıca elime alıp, kapağını titreyen ellerimle açmaya çalıştım. Her ne kadar açmam uzun sürsede, hızlıca ağzıma götürüp dökerek içmeye çalıştım. Pet şişenin içinde az kalan su, titreyen ellerim yüzünden üstüme dökülse de bir iki yudum alabildim.

Birkaç damla su olmasına rağmen, sanki acı biber yemişim gibi hızla yere tükürdüm. Midem sevmediği bir şeyi yemişim gibi suyu reddetmişti.

Şoför artık kimle uzun uzun konuştuysa, konuşmasını bitirmiş ve arabaya geri dönmüştü. Hiç bana bakmadan, arabayı çalıştırdı. Anahtarları takıp çevirdi. Elleri direksiyonu çeviriyor, ayağı ise gaza basıyordu. Arabayı eski sürdüğü hızdan, biraz daha arttırmıştı. Elleri direksiyonu sımsıkı tutuyordu. Sinirli olduğu belli oluyordu.

Çabalamalarım hala devam ediyor, susuzluğum ise yerini koruyordu. Bu susuzluktan kurtulmaya çalışmam, yerini zevke bırakmıştı. Havadaki mükemmel koku ciğerlerime işliyor, kendimden geçmemi sağlıyordu. Susuzluğum bu kokuyla son bulmuştu. Koku kan kokusuydu. Kan görünce bile iğrenen ben, bu kokudan zevk alıyordum. Kendimden geçmişcesine davranıyordum, kokuyu daha iyi koklayabilmek için derin nefesler alıyordum.

Artık sınırlarımı aşmış, daha fazlasını istiyordum. Bu bana yetmiyordu. Çok daha fazlası lazımdı bana. Kokunun sahibini bulmak için farketmeden kapattığım gözlerimi açıp, etrafa göz gezdirdim. Şoför, evet şoförden geliyordu. Bu dayanılmaz kan kokusu şoförden geliyordu. Bu çekici koku aynı zamanda beni kendisine çekiyordu.

Arabayı yavaşlatarak, bana bakmak için arkaya doğru dönen şoför, beni gördüğü anda gözlerini kocaman açmıştı. Korku göz bebeklerine kadar işlemiş, küçülmüştü. Hâlâ arabayı kontrol ettiği için tek korku belirtisi gözleri olmuştu. Öyle birkaç saniye takılı kaldı gözleri.

Araba hafif sola doğru gidiyordu artık. Direksiyon, elinden kaymış olacak ki anlaşılmaz korkusunu kenara atıp önüne döndü. Elleri ile direksiyonu sımsıkı kavrayıp, arabayı eski pozisyonuna getirdi. Dikiz aynasından sürekli bana bakıyordu bi yandan.

Vücudumun hakimiyeti bende değildi kesinlikle. Bu kokudan zevk almam normal değildi ama bunu bile bile hala devam ediyordum derin nefeslere.

Bu kokunun zevki kısa sürmüş, yerini ter kokusu almıştı. Yüzümü iğrentiyle buruşturmama rağmen, adamdaki kan kokusunu hala koklayabiliyordum. Az önce aldığım ter kokusu yine aynı kişiye aitti. Terler damla olmuş yere düşüyorlardı tek tek. Gözleri, yol ve dikiz aynasında yansıyan ben arasında, mekik dokuyordu.

Kokuyu abartarak zevk aldığım dakikalarda, kokudan bayılacak gibiydim artık. Gözlerim kapalı, başım ileri doğru çenem kalkmış, burnumdan derin derin nefesler alıyordum. Bedenimin uyuştuğunu hissediyorum artık. Nedenini sorgulayamayacak derecede uyuşmuş, bayılacak gibiydim.

Gözlerim hızla açılmıştı, ellerimse daha fazlasını istercesine adamın boğazını tuttu. Taksi şoförünü oldukça sert bi' şekilde arkasındaki koltuğa çarptım. Tırnaklarım boğazını çiziyordu, ve kan kokusu artık oldukça fazlalaşmaya başlamıştı.

Bir eli, elimi indirmeye çalışırken diğeri direksiyonda, arabayı kontrol ediyordu. Bağırmaya çalışması hiçbir işe yaramamış, aksine işe heyecan katmıştı.

Ne düşüncelerimi ne de bedenimi kontrol edebiliyordum. Sanki bir kukla gibiydim, beni yöneten ise nefsimdi. Ellerimi geri çekmeye çalıştıkça, daha fazla uzun tırnaklarımı boğazına batırıyordum. Bu olaydan mutlu olan bedenimi etkim altına almak ise zorlaşıyor, çığrından çıkıyordu.

Artık daha fazla duramayacaktım. Bu arzum üst seviyelere çıkmış, yapmamaya çalışmak ise, zorlaşmıştı. Ağzımı açtığım gibi, adamın kanla boyanmış boğazına dişlerimi bastırdım.

Birkaç saniye arayla adamın boğazı paramparça olmuş ben ise kanını emmekle uğraşıyordum. Her damlada, zevkten dört köşe olmuş bedenim mutlu oluyordu. Arabada olduğumu unutmuş, nefsimle uğraşırken, taksi şoförü artık son nefeslerini çekiyordu ciğerine.

Araba, adamın eli aşağı düşmesiyle sağa sola kaymaya başladı. Arabanın keskin dönüşleri, beni rahatsız ediyordu. Bir sağa dönüyor, bir sola dönüyordu. Vücudum ise arabaya uyum sağlayarak sağa sola kayıyordu. Sonunda keskin dönüşleri durmuş, tek bir yöne kayıyordu araba, sola!

Sol çapraza doğru hızla giden arabayı hissettim. Ben zevkle adamın boğazını paramparça ederken buna bakacak vaktim yoktu. Ne dış dünyaya bakıyor, ne de her damlası uyuşturucu etkisi bırakan bu kanı bırakabiliyordum.

Sarsılarak sertçe önce geriye, sonra öne doğru savruldum. Sırtım, arkaya doğru savrulduğum sıra, sertçe koltuğa çarpmıştı. Bunun acısına üzülecek bile zaman kalmadan, tekrar hızla öne savruldum. Kafam ön koltuğa hızla çarptı. Bunlar yaşanırken, çarpmanın etkisiyle hafifçe havaya kalkmıştı bedenim.

Bu olayların olduğu sıra gözlerimi açmayı, ve etrafa bi' bakış atmayı başarabildim. Önündeki kocaman çınar ağacına çarpan arabanın, ön kaputu yere düşmüştü. Küçük göstergelerin önündeki minicik cam bile kırılmıştı. Ön cam tuzla buz olmuş yere düşüyordu tek tek. Çarpmanın etkisiyle adamın kafası direksiyona sertçe çarpmıştı. Kafasının bir kısmı iğrenç bir şekilde yarılmıştı. Neyseki çok bakmamıştım, muhtemelen biraz daha baksam aklıma kazınacak bir etkisi vardı.

Gözlerim çarpmanın etkisiyle kapandı. Muhtemelen bayılmıştım ve bunlar son gördüklerimdi.

--------

Continue Reading

You'll Also Like

277K 12.6K 32
Kalbim deli gibi hızlanırken korkuyla geriye adımladım , kaçmalıydım bu çocuğu görmeye dayanamıyordum. "Dur" göğsüm derin nefeslerim yüzünden inip k...
28.2K 1.2K 16
Bir vampirin kucağına düştüm. Burada kalmam için her şeyi yapabilecek bir vampir... Bir gece ansızın duyulan o ses Kulağımı tırmaladığında, Ne olacağ...
8.3K 673 31
Şu zamana kadar hiç bir haksızlığa boyun eğmedim eğmem de,çünkü ya boynumu keserler ya da ısırırlar.Ama aşk... Ben nereden bilebilirdim okulun zorbal...
2.4M 108K 45
Vampir içinde #1-15.12.2016- Vampir içinde #4-15.06.2017- Vampir içinde #2-15.06.2018- Vampir içinde #3-15.06.2019- Vampir içinde #3-15.06.2020- Başl...