"GÖLGE" - Magic Serisi I ∞

By rabiaabalta

34.5K 2.6K 2.4K

# WattpadFantasyTR Okuma Listesinde /'Sylvia, kasabaya ilk inişinde tanıştığı kişinin bir kara büyücü olacağı... More

1. Gizem(Kasaba)
2. Gizem(Grimlocks)
3. Gizem(Koruma Kalkanı)
4. Gizem(Açılış Balosu)
5. Gizem(Zehir)
6. Gizem(Ressam)
7. Gizem(Kuyu)
8. Gizem(Duyuru)
9. Gizem(Yasaklı Kütüphane)
10. Gizem(Büyü Tarihi)
11. Gizem(Lanetli Zindan)
12. Gizem(Hayaletin Yolu)
13. Gizem(Ejderhanın Kafesinde)
14. Gizem(Ceza Odası)
15. Gizem(Beni Bekleyen Ev)
16. Gizem(Davetsiz Misafir)
17. Gizem(Hazır Büyü Kitabı)
18. Gizem(Felaketin Habercisi)
19. Gizem(Kehanet)
20. Gizem(Aynadaki Yansıma)
22. Gizem(Erken Bir Veda)
23. Gizem(Derine İnen Kökler)
24. Gizem(Tuval)
25. Gizem(Sorgu)
26. Gizem(Şüphe)
27. Gizem(Kayıp Anılar)
28. Gizem(Kalitra'nın Kadehi)
29. Gizem(Tehlikeli Bilgi)
30. Gizem(Kara Delik)

21. Gizem(Vizyon Bağı)

647 51 10
By rabiaabalta

"Biraz daha iyi misin?" dedi Lovena başımı okşayarak.

Battaniyeye sarılmış bir şekilde yatağımın üstünde oturuyordum. Hala yaşananları idrak etmekte zorlanıyordum. Lovena ve Rena olanları duyunca hemen yanıma gelmişti. Quamfer'a haber vermiştik. Odayı araması için birilerini göndermişti ama içeride kimsenin olduğuna dair bir iz bulunamamıştı.

"Korkuyorum," dedim güçlükle.

Hala daha kahkaha sesleri kulaklarımda yankılanıyordu.

"Biliyorum," dedi Lovena elimi sıvazlayarak. "Bu olsa olsa Knight'ın başının altından çıkmıştır. Önceden de böyle şakalar yaptığı olmuştu. Bir de kafayı sana taktığını düşünürsek."

"Merak etme. Sana zarar vermeye cesaret edemez," dedi karşımda oturan Rena. "Amcan Quamfer'ı tanıyor. Sana bulaşmak için fazla korkak."

Bir şey söylemedim.

Yaşananların sorumlusunun başka biri olduğunu düşündüğümü onlara söyleyemezdim. Başıma gelen diğer şeyleri hesaba katınca kara büyücünün buraya gelmiş olması gayet muhtemeldi. Kalkanı nasıl aşmış olabileceğini bilmiyordum. Ne kadar güçlü bir kara büyücü olursa olsun, Grimlocks'un koruma kalkanını aşmak herkesin harcı değildi.

"İksir olmadan ne yapacaksın?" diye fısıldadı Lovena.

O sırada karşımda duran 2. büyük sorunu fark ettim. Bir damla bile anti uyku iksirim kalmamıştı. Bu geceyi uykusuz geçirmek benim için diğer günlerden daha zor olacaktı.

"Yarın ilk iş Judegard'ı ziyaret edeceğim," dedim. Başımı sağ tarafımdaki cama doğru çevirdim. Kara büyücü sınırlarını zorluyorsa, ben de sınırlarımı zorlayacaktım. Yaptıklarına yenik düşmeye niyetim yoktu.

Rena ve Lovena bir süre daha benimle kaldılar. Saat geç olduğunda, Lovena gece onun odasında kalmam konusunda ısrar etti. Teklifini reddettim. Quamfer'ın gönderdiği güvenlik ekibi odanın korunmasını güçlendirmek için yeni bir taş yerleştirmişti ve oda artık güvenliydi. Öyle olduğunu umuyordum.

Kızlar odalarına gidince biraz hava almak için bahçeye indim. Saat geç olmuştu. Koridorlar ve kafeterya boştu. Giriş kapısını araladığımda, bahçenin de bir o kadar boş olduğunu gördüm. Rüzgar hafifçe eserek saçlarımın arasından geçti. Kollarımı kendime sardım. Ağır adımlarla geçitlere doğru ilerledim.

Banka yaklaştığımda, bir silüet fark ettim. İrkilerek geriye doğru bir adım attım. O esnada silüet başını kaldırdı.

"Calvin?"

"Sylvia?" dedi kaşlarını çatarak. "Sen... İyi misin? Olanları duydum."

"İyiyim. Biri bana oyun oynamaya çalışmış işte."

Bu dediklerimin tek kelimesine bile inanmadığım ses tonumdan anlaşılıyordu. Ağzımdan kesintili bir nefes verdim. Kollarımı kendime daha sıkı sardım.

"Kim böyle bir şey yapar ki?" dedi kuşkulu bir ifadeyle.

"Bilmiyorum. Sevgili arkadaşın Knight'ın eşek şakaları çok ünlüymüş diye duydum," dedim iğneleyici bir şekilde.

Başını geriye doğru yatırdı. "Hiç vazgeçmeyeceksin, değil mi?"

Açıkçası bunu söyleme sebebim sorularını savuşturmaktı. Ona yanlışlıkla bilmemesi gereken bir şey söylemek istemiyordum.

"Bir zorbayla arkadaş olduğunu yüzüne vurmaktan mı? Evet, hiç vazgeçmeyeceğim."

Ayağa kalktı ve karşıma dikildi. Benden ne kadar uzun ve güçlü bir yapıya sahip olduğunu fark ettim. Karışık saçlarına yansıyan ışık demetleri, yüzüne gölge düşürüyordu.

"Sana zarar vermesine izin vermezdim."

Bir süre daha bekledikten sonra, adımlarını okulun geniş kapısına doğru yönlendirdi.

Söylediği şeyi düşündüm. Ona ne kadar kaba davranırsam davranayım, bana karşı hala sıcaktı. Nedenini çözemediğim bir şekilde nazikti. Calvin'i anlamaya çalıştıkça daha da zorlanıyordum.

Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Gecenin geri kalanı sakin geçecek gibi görünüyordu. Gecenin karanlığında süzülen bulutlar, zaman zaman ayın önüne geçerek geriye sadece yansımasını bırakıyordu.

Kollarımı bedenime sarmış bir şekilde bir süre bahçede yalnız başıma dolaştım. Uykusuzluk serüvenim vakit öldürme konusunda beceri kazanmamı sağlamıştı. Birkaç saatin ardından kütüphaneye giderek ilk dersin saati gelene kadar büyü kitapları kurcaladım.

İlk ders Bay Grount'undu. Saat 8.30 olduğunda güç bela açık tutabildiğim göz kapaklarımla, sıramda yerimi almıştım.

"Sylvia," dedi Rena çantasını sırasına fırlatırken. "Ruh gibi görünüyorsun."

"Hala uyanık olmam bile bir mucize," dedim göz kapaklarımı parmaklarımla aralarken.

"Hepinizin beklediği an, sonunda geldi çocuklar," diyerek sınıfa girdi Bay Grount. Kollarında taşıdığı birkaç kalın büyü kitabını masaya bıraktı. Çıkan gürültü irkilmeme neden oldu. "Bu ders ilk defa gösterimli olarak zihin bağı kuracağız."

Bilinçaltı Büyüleri'nin ilk dersinden beri bundan söz ediyordu. Zihin bağı. Zihinler arası köprü. Bağ kurmak. Falan filan.

"Bana bir gönüllü lazım," dediğinde birkaç kişi aynı anda elini kaldırdı. Herkesin zihin bağı kurmaya bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum.

Bay Grount el kaldırmakta olan çoğunluğun üzerinde göz gezdirdi. Çenesini kaşıyarak sınıfı süzdü. Gözlerindeki bakış, başka bir planı olduğunu söylüyordu.

"İlgili olduğunuzu görmek hoşuma gitti," dedi nihayet konuştuğunda. "Ama aklımdan başka biri geçiyor. Ne dersiniz Bayan... Kleefleigh!"

Sınıftakilerin bakışları bana doğru döndü. Kollarımı kavuşturmuş, başım bir tarafa devrilmiş halde oturuyordum. İrkilerek Bay Grount'a baktım. Beklentiyle beni izliyordu. Bunu inadına yapıyor olmalıydı. Birçok kişi gönüllü olmuşken neden benimle zihin bağı kurmak istiyordu ki?

Sandalyemde kaykılarak bacaklarımı sağ tarafa savurdum ve harekete geçmeye zorladım. Bedenimin geri kalanı gibi bitkindiler. Güç bela ayağa dikildiğimde, içimden kendimi tebrik ettim. Adeta bir kum torbası gibi hareket ediyor olmam bir yana, yere yığılıp kalmamış olmam bir mucizeydi.

Adımlarımı Bay Grount'un tahtanın önüne yerleştirdiği iki sandalyeden sağdakine yönelttim. Sandalyeye kendimi attığımda, Bay Grount konuşmaya devam etti.

"Evet arkadaşlar, bildiğiniz üzere zihin bağıyla bir kişinin zihnine bir düşünce, ses veya görüntü iletebiliriz. Düşünce iletmek en kolayıdır. Düşündüklerinizi aktarırken sadece kişinin zihninde yer edişini kafanızda canlandırmanız yeterlidir."

"Daha zor olan bir diğeri, ses aktarımıdır. Sesin frekansı, şiddeti ve tonlamasına kadar detaylarıyla işleriz ve eğer bu ses bir anıya aitse, ikinci biçimlendirmeyi biz yaparız."

"Üçüncüsü ve aralarında en zor olanı ise görüntü aktarımı da dediğimiz vizyon bağıdır. İleri derece bilinçaltı uzmanlığı gerektirir. Görüntünün hayal gücü ürünü olma durumunda, biçimlendirmesini yapmak daha uğraşlıdır. Gerçekçi bir vizyon iletmek için, görüntüyü en ince detaylarına kadar hayal etmek, ve karşınızdakinin zihnine sunmanız gerekir."

Yanıma gelerek soldaki sandalyeye oturdu. Değneğini kafasına yaklaştırdı ve yaşlı gözleri bana yöneldi.

"Gözlerini yum Sylvia."

Uyuyakalmamayı dileyerek, zar zor açık tuttuğum gözlerimi yumdum. Karanlıkla baş başa kaldım. Zihnimi uyanık tutmaya çalışarak vizyonu bekledim. Bir süre hiçbir şey olmadı.

Beklediğim gibi ani değildi. Yavaş yavaş sınıftan gelen fısıltılar boğuklaştı ve belirsizleşti. O sırada hiçliğin ortasında beliren bir girdap karanlığı vakumlarcasına içine çekti. Kendi etrafında spiraller çizerek karanlığı yuttu.

Gözlerimi araladığımda, nerede olduğumu anlamakta güçlük çektim. Önümdeki ahşap masanın üzerinde çeşitli iksir tüpleri ve kitaplar sıralanmıştı. Bulunduğum yer küçük bir kulübeyi andırıyordu. Hemen sol tarafımda üst kata çıkan merdivenler vardı. Havada bulunan toz zerreleri, burası gerçek olsaydı büyük ihtimalle hapşırmama neden olurdu. Zemindeki halının deseninden, ahşapın yüzeyindeki kıymık parçalarına kadar özenle oluşturulmuş bir vizyondu. Ben detayların arasında kaybolmuşken, girdap yeniden belirdi. Önce etrafımdakileri ve sonra beni yutuverdi.

Gözlerimi yavaş yavaş aralamadım. Bir kabustan uyanmışçasına hızla açtım. Hatta en ön sırada oturanlardan birisi korkup kendini geriye atınca, kafasını sandalyesine çarptı. Girdiğim küçük transtan büyük bir şokla uyanmıştım ve gerçek dünyayla bağlantım kopmuştu.

Başımı Bay Grount'a çevirdiğimde, göz kapakları hala kapalıydı. Yüzünde huzur dolu bir tebessüm vardı. Kıpırdamıyordu bile adeta- Hadi canım! Adam ölmüş!

Eline doğru uzanıp teorimi test etmek üzereyken Bay Grount'un göz kapaklarının yavaşça aralandığını fark ettim. Hemen sırtımı dikleştirdim.

"Bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim Bayan Kleefleigh," dedi Bay Grount. Gülümsemesi her zamanki gibi manalıydı.

Dersin geri kalanı, daha monoton geçmişti. O kadar ki, uyanık kalmak her saniye daha da güç bir hal alıyordu. Nihayet teneffüs zilini duyduğumda, az daha sevincimden havaya zıplayacaktım. Tabii buna enerjim olsaydı.

Hızla sınıf kapısının önüne yığılan kalabalığın arasına karıştım. Koridoru hızlı adımlarla aşarak Judegard'ın odasının önüne geldim. Kapının üzerine asılmış olan yazıyı gördüğümde ise, adeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

'İş gereği bir süre yokum.

Rüya Bilimi seçmelisi ders notları, 1 hafta sonra açıklanacaktır.'

"Yok artık!" diye kendimi tutamayarak haykırdım.

Bu kadar şanssızlık benim için bile fazlaydı. Bu şekilde daha fazla uykusuz kalmama imkân yoktu. İksir olmadan bir gün bile dayanamazdım. Şu anda bile göz kapaklarımın her an kapanabileceğini ve mışıl mışıl uyumaya başlayabileceğimi hissediyordum.

Omuzlarımı çaresizlik içinde düşürerek sınıfıma doğru yol almaya başladım. Koridora doğru sağa döndüğümde, Raven karşımda belirdi.

"Sylvia!" diye haykırdı.

"Ay!" diye çığlık attım. "Ne var? Niye bağırıyorsun?"

Bir karga yuvasını andıran kahverengi saçlarını karıştırdı ve kafa karışıklığıyla bana baktı.

"Gayet düşük bir ses tonuyla konuştum. Uykusuz olduğun için sana bağırmışım gibi geliyor."

Aslında bu Raven'dan beklemeyeceğim kadar mantıklı bir tespitti.

"Ne oldu Raven?" diye sorumu yineledim.

"Hani kahvaltıda ne kadar uykusuz olduğundan bahsediyordun ya?"

"Hayır, kahvaltıda başım tabağıma düştü ve yüzüme pankek yapıştı," diyerek homurdandım.

"Heh, senin sorununa bir çözüm bulduum," diyerek geniş bir sırıtışla gözümün önüne doğru bir kese salladı.

"Bu ne?" dedim.

"Uzun lafın kısası, abimin eski sevgilisi bir cadıydı. Onu kurbağaya çevirmeden önce. Bunu da o abime vermişti. Yani, ben ondan çalmadan önce."

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Kısa keseceğin hikayeleri daha dikkatli seçmelisin."

Kesedeki tozu eline döktü.

"Neden eline döktün? Bu yeniyor değil mi?" dedim. Muzipçe sırıttı ve toz kümesine doğru kuvvetli bir şekilde üfledi.

"Ah! Gözlerim!"

Gözlerim içine kaçan toz parçacıklarıyla yanmaya ve güm güm atmaya başladı. Gözlerimi ovuşturdum. Ellerimle hava savurarak gözlerimi rahatlatmaya çalıştım. Hiçbirinin faydası olmadı.

"Derdin ne senin?" diye bağırdım.

"Kız tam bir psikopattı," diyerek beni umursamadan hikayesine devam etti. "Bazen aylarca uyumayıp ininde ritüeller düzenliyormuş. Psikopatın teki. Abime onu yol yakınken terk etmesini söylemiştim. 3 ay kurbağa olarak yaşamak zorunda kaldı. İyi yanı ise, o yıl hiç sinek problemi yaşamadık."

Anlamsızca ona bakmayı sürdürdüm.

"Raven. Sen neyden bahsediyorsun?"

"Baksana!" dedi ellerini iki yana açarak. "Artık uykun yok işte."

"Bir dakika," dedim. kollarıma, bacaklarıma doğru baktım. 5 dakikaya kadar güç bela açabildiğim gözlerimin bir anda canlandığını fark ettim. "Raven! Bu harika!"

"Al senin olsun," dedi keseyi bana uzatarak. "O cadı bir işe yaramış olur en azından."

"Çok teşekkür ederim," dedim ve keseyi iki elimle kavradım. Adeta bir hazine bulmuş gibi hissediyordum. Koridoru koşar adımlarla geçtikten sonra, sınıfa girdim.

Raven'ın verdiği toz işe yaramıştı. Günün geri kalanını hiç yorgunluk hissetmeden geçirdim. Derslerin hepsine dikkatimi verebildim. Bayan Higglepot'un elflerin fizyolojik yapısıyla ilgili uzun monoloğunu dinlerken bile gözlerim bir an için dahi kapanmadı. Sıkıntıdan yüzümü sırama gömdüğüm anları saymazsak tabii.

Öğle arasında bahçeye çıktığımda, içten içe günü kurtardığı için Raven'a minnet duyuyordum. Biraz oturmak üzere banklara yönelmişken, aniden karşıma çıkan birine tosladım.

"Özür dilerim," diye ağzımın içinde geveledim. Yana adım attım. Aynı yöne bir adım atarak yolumu bloke etti. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım.

"Ne istiyorsun Knight?"

"Sana da merhaba," dedi elini göğsünün üzerine dayayarak. Kısık gözlerindeki kurnaz ifade, her gördüğümde kendimi huzursuz hissetmeme neden oluyordu. Bunu kasıtlı yaptığına emindim.

"Sana neden selam vereyim ki," dedim.

Bu söylediğime alınmışçasına bir ifade takındı.

"Arayı düzelttiğimizi sanıyordum. Grubumdan birinin dostu, benim de dostumdur," dedi kafasını yana yatırarak. "Aa evet, Calvin'le bu aralar çok yakınmışsınız diye duydum."

Mesele buydu. Üzerimde bir kozu olduğunu düşünüyordu. Samimiyetsiz dostça tavrı, beni düşmanca tavırlarından daha çok rahatsız etmişti. Ne zaman tersine düşeceğini bilemezken Knight'ın arkadaşı olmaktansa, düşman olmayı yeğlerdim.

"Kalsın," dedim kollarımı kavuşturarak. "Bak Knight, sen ya da grubun umurumda değilsiniz. Beni rahat bırak, tamam mı?"

Yana doğru adım attım. Tekrar yana doğru adım atarak geçmeme engel oldu.

"Üzüldüm," dedi o da kollarını kavuşturarak. Kendi kendine güldü. "Hislerimiz karşılıklı tabii, Kleefleigh, ama," diyerek üzerime yürüdü. Geriye bir adım attım.

"Büyücü aleminin en güçlü ejderhasını köpeğin haline getirmişken, dikkatler üzerinde olduğu için kurban taklidi yapmak," Üzerime yürümeye devam etti. Geriye birkaç adım daha atmak zorunda kaldım. Okulun kapısına yaklaşmıştık.

"Seni hafife alacağımı düşünmüyorsundur. O kadar kolay değil."

"B-ben-" Kekelediğim için kendimi bir anda çok güçsüz hissettim. "Ben hiçbir şey yapmadım. Ateşatar, beni sahibi olarak benimsedi."

Güldü. "Bu saçmalıkları bırak," dedi öncekine göre daha ciddi bir tavırla. "Neden peki? Neden sıradan genç bir büyücüyü sahibi olarak görsün ki? Hangi tür kara büyülerle uğraşıyorsun?"

"Ben," dedim vurgulayarak. "Ben asla kara büyü yapmam."

Öncekinden daha sesli güldü. "Hepimiz," dedi sesini yükselterek. "Kara büyülerle uğraştığını biliyoruz Sylvia."

O esnada etrafımıza toplanmaya başlayan öğrencileri fark ettim. Kelimeler boğazımda düğümlenmişti adeta. Ne diyeceğimi bilemedim. Kendimi savunmalı mıydım? Ben de karşı atağa mı geçmeliydim? Öylece beni itham etmesine izin veremezdim.

"Ben..." diyebildim sadece. Etrafımıza toplanan kişileri süzdüm. Herkes bana bakıyordu. "Ben-"

"Knight!"

Arkamdan birinin haykırdığını duyduğumda, hala yaşananları idrak edemiyordum. Calvin hızlı adımlarla yanımıza gelerek Knight'la aramıza girdi ve Knight'ın karşısına dikildi.

"Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Konuşuyoruz," dedi Knight, vurdumduymaz bir ifadeyle.

"Onu rahat bırak," dedi Calvin.

Knight'a karşı gelmesi beni şaşırtmıştı. Sadece beni değil, etrafımızdaki kalabalığı da. Calvin onun sağ koluydu. En azından şimdiye kadar öyleydi.

"Gerçekten mi Calvin?" dedi Knight. Muzip ifadesi yüzünden silinmişti. Calvin'in ona karşı gelmesine o da, en az herkes kadar şaşırmış gibi görünüyordu. Ve koruması gereken bir şöhreti vardı. "Şimdi de kurtarıcı oldun demek? Vay be. Daha düne kadar Nate'in zorbalık yaptığı ufaklıktan başka bir şey değildin."

Calvin Knight'ın yakasına yapıştı.

"Aklından bile geçirme," diye tehditkar bir şekilde konuştu Knight. Oldukça soğukkanlı görünüyordu. "Ah, biliyorum. Bunu onun için yapıyorsun değil mi?" dedi kaşlarıyla beni işaret ederek. Pişkin pişkin sırıttı. "Seni pislik-"

Ve ben ne olduğunu anlamadan Calvin Knight'ın suratına yumruğu geçirdi. Çıkan sesten Knight'ın çene kemiğinin kırıldığından neredeyse emindim. Knight sendeledi, ama Calvin üstüne atlayarak yere sırtüstü çakılmasına neden oldu. Ve yüzüne bir yumruk daha attı.

Ben ne yapacağımı bilemezken şaşkınlıkla etrafa bakındım.

O esnada Knight tekmeyle Calvin'i üstünden itti. Knight da artık soğukkanlı görünmüyordu. Gözlerinden ateş saçıyordu. Bu kez de o Calvin'i yere devirdi ve suratına yumruğu geçirdi. Çıkan ses de en az Calvin'in yumruğunun çıkardığı ses kadar yüksekti. Knight için o kadar üzülmemiştim, Calvin için ise, gerçekten bir acı duydum. Elim istemsizce değneğime gitti.

"Bayan Kleefleigh, lütfen karışmayın." Bu Bay Grount'un sesiydi. Grimlocks'un işlemeli ahşap kapısından koşar adımlarla girerek değneğini havaya kaldırdı. Bana kenara çekilmemi işaret etti. Öyle yaptım. Değneğini yerde üst üste olan Calvin ve Knight'a doğrultarak duyamadığım büyü sözcükleri fısıldadı. Ellerini iki yana açtı, ve ikisi birbirinden ayrıldı.

Rahatlıkla derin bir nefes aldım.

İkisi de berbat görünüyordu. Knight yere tükürdü. Tükürüğü kandan kıpkırmızı olmuştu. Calvin'in dudağı patlamıştı ve şakağında geniş bir yara vardı.

Bay Quamfer yüksek bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Bu okulda bu tür maskaralıklara göz yummadığımızı biliyor olmanız gerekir!"

Bay Quamfer her zaman sakindi, pek çok kez okul ile ilgili tedirgin oluşuna tanık olmuştum ama daha önce hiç şu an olduğu kadar sinirli olduğunu görmemiştim. Bu hali beni bile korkutmuştu.

"Şiddet kullanmanız," diye bağırarak konuştu. "Burada hiç hoş karşılanmaz!"

"Evet Bay Quamfer," dedi Calvin sakin bir ses tonuyla. Az önce sinirle Knight'ın yakasına yapışan o değilmiş gibi görünüyordu.

Knight kendi kendine alayla güldü. Kafasını yana eğip önce Calvin'e baktı. Sonra birden bana döndü. Yüzündeki sırıtmaya anlam veremedim. Ama hiç hoşuma gitmemişti.

"Siz ikiniz," dedi Bay Quamfer ikisini işaret ederek. "Benimle geliyorsunuz."

Sonra bir anda bana döndü.

"Bayan Kleefleigh, siz burada kalın. İçimde bu kavgaya öylesine rast gelmediğinize dair bir his var."

Continue Reading

You'll Also Like

MEZAR By S. Mare

Mystery / Thriller

627K 78.5K 52
(TAMAMLANDI) Yıkılan bir dünya... Ve vampirlerin hüküm sürdüğü bir yeraltı ülkesi... Sepulcrum... Kurt adamların işgalleri başlamışken ar...
314K 38.7K 25
*TAMAMLANDI* *Her ne kadar bağımsız olsa da hikayeyi daha iyi anlamak için önce UZAYLI adlı hikayemi okuyun.* Halam, aynı zamanda bir nevi teyzem, be...
4.1K 528 19
"O pürüzsüz buğday tenini süslemiş kirli sakalları, kızarınca yeşile dönen amber rengi gözleri, adeta hükmedici bir gücün kalıba sığdırılmış bedeniyl...
107K 442 22
Tecavüz,şiddet,taciz ve sex içerir.Bu bir sexting eseridir.+18 okuması geçerlidir.Tüm bölümler +18 değildir.