Rüzgâr Sokağı'nın Tuhaf Dövme...

Od Savaniris

103K 7.6K 3.2K

Karanlık sokakların birinde, kenar köşede kalmış bir dövmeci, yıllardır saklanan bir sırrı korumaya çalışıyor... Více

T a n ı t ı m
1|Dövmeci Dükkanı
2|Garip Şeyler Oluyor
3|Fabulasium
4|Yine ve Yeniden
5|Düşmanlarla Yemek
6|Kaçış
7|Son Partisi
8|Yeni Birileri
9|Sürpriz
10|Zorlu Bir Görev
11|Değişim
12|Topaz Köy
13|Beklenmedik
14|Kötü Bir Sürpriz
15|Parlak
16|Tehlike Çanları
17|Kayıp
19|Şüphe
20|Küçük Bir İttifak
21|Acı
22|Gerçek Aynaları
23|Sandık
24|Yeni Sırlar
25|Tuhaf Bir Karşılaşma
26|Sargas Yıldız Geçidi
27|Prensesin Uykusu
28|Not
29|Arena
30|Yüzleşme
31|Büyük Bir Hata
32|Günlüğün Sırları
33|Ejderhanın İzinde
34|Sör Bukalemun'un Laneti
35|Kaosa Beş Kala
36|Mektup
37|Zor Bir Gece
38|Tehdit
39|Karanlık Ruhlar Evi
40|Kısa Bir Soluk
41|Korku
42|Hapsolmuş
43|Karanlık Ruh
44|Hesapta Olmayan Bir Plan
45|Kaçak
46|Ejderhayla Dans
47|Kara Kutuya Yolculuk
48|Hazırlık
49|Şatoya Dönüş I
50|Şatoya Dönüş II
51|Tavan Arası Sırları
52|İzciler'in İzinde
53|Karmaşa
54|Çınar Köşkü
55|Tören
56|Acı Bir Gerçek
57|Savaşın Ayak Sesleri
58|Savaş
59|Sonsuz
60|Son

18|Mesaj

1.3K 114 24
Od Savaniris

Yorumlarınızı bekliyoruum :)
Keyifli okumalar❣️

     Polis arabasının kırmızı ve mavi ışıkları yüzümde dans ederken gecenin serinliği tenimle birlikte ruhumu da üşütmeye başlamıştı. Bu gece biri kaybolmuştu ve ben bunun şokunu hâlâ üzerimden atamıyordum.

Toprak'ı elinde Hakan'ın maskesiyle gördükten sonra her şey çok hızlı ilerlemişti. Alkın hemen içeri gidip Egehan'a haber verirken ben Pelin için daha çok endişelenmeye başlayıp dışarıda onu aramıştım. Kısa süre içinde onu korunun girişinde kumral çocukla otururken gördüğümde büyük bir rahatlamayla nefes vermiştim. O iyiydi fakat sarhoştu.

Pelin'i ayağa kaldırıp biraz da olsa kendine getirene kadar kafeye önce Hakan'ın ailesi, hemen ardından polisler gelmişti. Kimsenin gitmesine izin verilmediği için hep birlikte kafenin içinde bekliyorduk.

Diken üstünde endişeyle otururken bir de babamın beni aramasıyla daha da gerilmiştim. Babam annemden partiye gittiğimi öğrenmiş, telefonu açar açmaz beni azarlamaya başlamıştı fakat sözünü kesip olanlardan bahsettiğimde tedirgin bir sesle hemen geleceğini söylemişti.

Karmaşanın içinde gözlerim Egehan ve Toprak'ın bulunduğu küçük gruba kaydı. Egehan yıkılmış görünüyordu, Toprak ise yaşadığı şoktan yeni yeni sıyrılıyordu. Mete'nin gözlerindeki yaşlarla polislere neden onu hâlâ bulamadıklarını sorduğunu gördüm. En yakın arkadaşıydı ve bu bilinmezliğin onu dakikalar geçtikçe daha da yıprattığını biliyordum. Pelin'i ararken ben de böyle hissetmiştim. Çok şükür bir şey olmadan onu bulmayı başarmıştım fakat ne yazık ki Hakan için aynısı geçerli değildi.

Polisler Mete'nin sakin olmasını ve beklemesini söyleyerek kafenin yönetim bölümüne doğru gittiler. Büyük ihtimalle kamera kayıtlarını inceleyeceklerdi. Yanımda başını tutan Pelin'e dönerek "Sen bir şey gördün mü Pelin?" diye sordum. Hakan'ın ne zaman kaybolduğunu bilmiyordum fakat belki tanımadığı birilerini görmüş olabilirdi.

Pelin başını iki yana sallayarak "Maalesef hayır. Ben Orkun'la birlikte arka taraftaydım." diye cevap verdi. Demek kumral çocuğun adı Orkun'du. Orkun şefkatli bakışlarla Pelin'e gülümseyerek omuzunu sıvazladı. Ne kadar çabuk kaynaşmışlardı öyle? Pelin'in Egehan dışında başka bir erkekle vakit geçirmek ve yakınlaşmak istediğini sanmıyordum fakat görünen o ki Orkun imkansızı başarmıştı.

Orkun yeşil gözlerini Pelin'den alıp bana çevirdi ve elini uzattı. "Merhaba, ben Orkun. Tanışamamıştık." dediğinde yavaşça elini tutarak "Simay." dedim.

"Okula yeni mi geldin?" diye sorduğumda başını salladı.

"Evet, aslında partinin yapıldığı gün gelmiştim." dedi. O an Son Partisi'nde tanımadığım kumral bir çocuk gördüğümü hatırlayarak o çocuğun Orkun olduğunu fark ettim.

Hafifçe gülümseyip "Hoş geldin." dedim. "Bu arada bütün partilerimiz böyle olaylı geçmez normalde. Şansına iki parti de kötü bitti."

Pelin başını kaldırıp bana bakarak yüzünü buruşturdu. "Sen nereden biliyorsun? Duyan da daha önceki bütün partilere gittiğini sanır."

Gitmemiştim fakat herhangi bir olay olduğunu da duymamıştım. Orkun yeşil gözlerini kısarak gülümsedi. "Macerayı severim. Ayrıca parti benim için çok da kötü bitmiş sayılmaz." derken gözlerini Pelin'e çevirmişti. Pelin de utanarak ona gülümsediğinde kaşlarımı çattım. Burnuma tuhaf kokular geliyordu.

"Simay!" Toprak'ın sesiyle dikkatim dağıldığında başımı ona çevirdim. "Polisler birkaç soru sormak istiyor, gelir misin?" dediğinde başımı sallayarak oturduğum yerden kalktım. Maskeyi bulan Toprak'tı fakat onun yanında ben de vardım. Toprak'ın düşmüş omzunu sıkarak yanından geçtim. Hâlâ kötü görünüyordu.

Yönetim bölümünde, masa ve iki sandalye barındıran küçük bir odaya geçtiğimizde kırklı yaşlardaki kirli sakallı polis bana hafifçe gülümsedi. "Gerilmene gerek yok. Sadece birkaç soru sorup gitmene izin vereceğiz."

Aslında gerilmemiştim ama bir şey demedim.

"Partide Hakan'ı hiç gördün mü?"

Başımı salladım. "Evet, bir kez. Arkadaş grubuyla birlikte önümden geçmişti ama daha sonra hiç görmedim."

"Yanında kimler vardı?" diye sorduğunda hatırlayabildiğim kadarıyla gördüğüm kişileri saydım.

"Hakan'ın maskesini kim buldu?"

"Toprak. Arkadaşımı aramak için dışarı çıkacağım sırada onu merdivenlerin başında elinde maskeyle gördüm. Yerde düğmeler ve koyu bir leke vardı." derken yüzümü buruşturdum. "Sanırım kandı."

"Toprak'ın yüz ifadesi nasıldı?"

"Şoka girmiş gibiydi. Hakan onun yakın arkadaşı. Uzun bir süre elindeki maskeye bakıp durdu." dedim.

"Arkadaşımı aramak için dışarı çıktım demiştin. Arkadaşın neredeydi?" diye sordu.

"Onu arka tarafta korunun girişinde okuldan biriyle birlikte otururken buldum. Hava almak için çıkmış."

"Sana herhangi bir şey söyledi mi? Hakan'ı ya da başka birini gördüğünü mesela?" diye sordu. Gözlerinde hafif bir şüphe gördüğümde gerilsem de sakince başımı iki yana salladım. "Hayır. Hiçbir şey görmemiş."

"Arkadaşının adını söyler misin?" diye sordu. Büyük ihtimalle onu da sorgulayacaklardı.

"Pelin. Pelin Günay."

"Son olarak, bu akşam dikkatini çeken farklı bir şey oldu mu?" diye sorduğunda düşünmeye başladım. Bu akşam yaşanan pek çok şey ilginçti fakat bunların hiçbirisinin Hakan'ın kaybolmasıyla bir alakası olduğunu sanmıyordum.

"Hayır, dikkatimi çeken bir şey olmadı."

Polis derin bir nefes verdi. "Peki, teşekkürler Simay. Eve gidebilirsin." dediğinde kalktım ve 'kolay gelsin' diyerek küçük odadan ayrıldım.

Kafe bölümüne geri döndüğümde kapıdan babam girmiş endişeyle içeriyi tarıyordu. Boğazıma oturan yumruyu görmezden gelmeye çalıştım. Şimdi bunun sırası değildi.

"Baba." diye seslenirken yanına yaklaşmıştım. Babamın bakışları hızla bana döndüğünde yanıma gelip sıkıca sarıldı.

"İyi misin kızım?" diye sorduğunda gözlerine bakmamaya çalışarak "Evet, iyiyim." diye cevap verdim.

"Hadi, gidelim." diyerek elini sırtıma koydu fakat yerimde durdum.

"Pelin de sorguya alınacaktı. Onu beklesem de sonra gitsek?"

"Ailesi burada, merak etme." diyerek eliyle cam kenarını işaret etti. Annesi ve babası gergince bekliyorlardı. Bakışlarımız kesiştiğinde annesi gülümseyerek elini kaldırırken babası başını eğerek selam verdi.

Anlaşılan babam burada beklemek istemiyordu. İsteksizce yürümeye başladığımda kapıya ulaşmadan karşımıza Alkın ve babası Korhan Bey çıktı. Alkın'ın yüzünde herhangi bir ifade olmasa da gözlerindeki endişeyi görebilmiştim.

"İyi misin?" diye sordu kısık sesle.

Hafifçe gülümseyip "İyiyim. Sen iyi misin?" diye sorduğumda yavaşça "İyiyim." diye karşılık verdi.

Korhan Bey neşeli bir sesle "Simay, seni görmek ne güzel. Çok zarif görünüyorsun." dediğinde kaşlarımı çatmamak için kendimi zor tutmuştum. Bir çocuk kaybolmuştu ve bana ne kadar zarif göründüğümü mü söylüyordu?

Alkın babasına bakıp başını iki yana sallarken yüzü sıkıntıyla asıldı. Korhan Bey'in bakışları bu sefer babama odaklandı. "Siz Simay'ın babası olmalısınız. Sonunda karşılaşabildik doktor bey. Ben Korhan Tekin." diyerek elini uzattığında babam bir süre sadece baksa da sonunda soğuk bir tavırla elini sıkarak "Erdem Doğan." dedi.

"Çok güzel ve akıllı bir kız yetiştirmişsiniz Erdem Bey. Yemek boyunca çok nazikti." dedi.

Babam daha da soğuyan bir sesle "Öyledir. O özel biri." diye karşılık verdi. Anlaşılan bu adamın tavırlarını o da garip bulmuştu.

Korhan Bey gülerek kolunu Alkın'ın omzuna attı. "Oğlumun kalbini çalabildiğine göre öyle tabii ki." dediğinde yüzüm asıldı. Bu saçma sevgililik oyununu pratikte bitirmiştik ve bence artık teoride de bitmeliydi.

Alkın rahatsızlığımı fark ederek "Baba, artık gidelim mi? Yorgun hissediyorum." dediğinde Korhan Bey gülümseyen yüzünü Alkın'a çevirerek "Tabii oğlum. Haklısın, bir sürü prosedürle uğraşmak zorunda kaldın." dedi ve babama döndü.

"Bir gün sizinle ve eşinizle mutlaka bir yemek yemek isterim. İyi geceler." dedi ve Alkın'la birlikte uzaklaşmaya başladılar. Kaybolan çocukla asla ilgilenmemişti. Bu nasıl bir duyarsızlıktı böyle?

Babam dudaklarının aradından bir şeyler mırıldanırken anlamayarak "Ne dedin?" diye sordum.

Babam derin bir nefes alıp verdi. "Boş ver. Hadi gidelim artık." 

Bu gece bu 'boş ver' lafını çok fazla duymuştum.

<<<•>>>

Sessiz geçen bir yolculuğun ardından odama girmiştim. Babam beni azarlamayı yarına bırakmış olmalıydı çünkü odama çıkarken hiçbir şey söylememişti. Kapıyı kapatıp kendimi yorgunlukla yatağa attım. Bu gece de Fabulasium'a gidecek miydim? Sadece bir gece ara vermek bana çok iyi gelebilirdi çünkü hem fiziksel hem de ruhsal anlamda yıpranmaya başlamıştım.

Omzumda herhangi bir acı hissetmiyordum. Belki de umduğum gibi bu gece oraya gitmeyecektim. Her ne kadar uyumak istesem de derslerimi korkunç derecede boşladığımı biliyordum bu yüzden hızlıca üzerimi değiştirip masamın başına oturdum.

Kimya test kitabını şefkatle okşarken uzun bir aradan sonra yavrusuna kavuşmuş bir anne gibi hissediyordum. Kimya benim her şeyimdi ve bu kadar ayrılık yeterdi.

İki saat boyunca çözdüğüm testten başımı kaldırmama neden olan mesaj sesiyle derin bir nefes verdim. Gerçek dünyadan uzak kalmak ancak bu kadar sürebiliyordu.

Telefonu alıp mesajı açtığımda yutkunarak geriye yaslandım.

'Lütfen yardım et.'

Yine bilinmeyen numaradan gönderilmişti. Kalbim tedirginlikle çarparken sakinleşmeye çalıştım. Cevap versem başıma en fazla ne gelebilirdi ki? Rahatsız edici bir şey söylerse numarayı engellerdim.

Kendime güvenim nasıl bir anda bu kadar artmıştı? Ben ki felaket senaryolarının vazgeçilmez ismiydim. Her şeyi boş verip cevap yazacak mıydım gerçekten? Fakat cevap yazmazsam aklım daha fazla takılacaktı.

Parmaklarım titreyerek tuşlara tıkladım.

'Sen kimsin?'

Bir dakika sonra cevap geldi.

'Ben Dövmeci'yim.'

Nefes alış verişim artarken ekrana şaşkınlıkla bakakaldım. Gerçekten Dövmeci miydi? Benden yardım mı istiyordu? Uzun bir aradan sonra onunla iletişime geçiyor olabilirdim fakat ya o değilse diye düşündüm.

'Sen olduğunu nereden bileceğim?'

Mesajı attıktan sonra gerginlikle dudaklarımı dişledim. Ya mesajı atan bir başkasıysa? O zaman dövmeli olduğum açığa çıkabilirdi. Sinirle gözlerimi yumdum. Yine hesaplamadan atlamıştım. Ekran aydınlanırken bakışlarımı telefona indirdim.

'Sana bunu şu an kanıtlayamam fakat bana inanmana ihtiyacım var. Senden bir iyilik yapmanı istemek zorundayım.'

Bir iyilik mi? Daha da tedirgin oldum. Onun Dövmeci olduğundan emin olmadan nasıl kabul edebilirdim ki?

'Ne iyiliği?'

'Dükkana gidip içerideki odadan bir şey almanı ve daha sonra da onu dediğim adrese getirmeni istiyorum.'

Neden benden böyle bir şey istiyordu ki?

'Neden gidip kendin almıyorsun?'

'Çünkü takip ediliyorum. Bir süre dükkana uğrayamam.'

'Lütfen. Zor durumda olmasam senden böyle bir şey istemezdim.'

Dudaklarımı ısırdım. Hayatımda bu kadar stresli hissettiğim çok nadir anlarım olmuştu. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Ona güvenip güvenmemem gerektiğini de bilmiyordum.

'Telefon numaramı nereden buldun?'

'Hakkında sandığından daha çok şey biliyorum Simay. Ben Dövmeci'yim, benim görevim bu.'

Yutkundum. Adımı biliyordu, demek ki bu bir şaka ya da dolandırıcı mesajı değildi. Ona güvenebilir miydim? Gerçekten zor durumdaysa bu kadar ikileme düşerek ona vakit kaybettiriyor da olabilirdim. Bir karar vermem gerekiyordu.

'Eğer seni takip ediyorlarsa beni de görüp
kim olduğumu anlamazlar mı?'

'Söyleyeceğim adres güvenli bir yer. Merak etme, kimsenin seni öğrenmesine ya da sana zarar vermesine izin vermem.'

'Seni takip edenler dükkanı gözetliyorlarsa?'

'Dükkanda olmadığımı ve oraya gidemeyeceğimi biliyorlar. Şu an orası tamamen güvenli.'

Bir süre durup düşündüm. Dövmeciye güveniyordum. Evet, onu tanıyalı çok olmamıştı fakat bir şekilde ondan bana zarar gelmeyeceğini en başından hissetmiştim. Şimdi eğer gerçekten yardıma ihtiyacı varsa ona yardım etmeliydim.

'Tamam, istediğini alacağım. Ne zaman
elinde olması gerekiyor?'

'En geç yarın geceye kadar.'

'Peki ne alacağım?'

'Yarın oraya gittiğinde mesaj at. O zaman söyleyeceğim.'

Yarın okul çıkışı oraya yine gitmem gerekiyordu yani. Derin bir nefes alıp verdim. Merak ettiğim son bir şey vardı.

'Seni kim takip ediyor?'

Bir süre cevap gelmedi. Stresle beklerken telefonun ekranını açıp kapattım. Neden bu kadar beklemişti? En sonunda cevap geldiğinde yutkundum.

'İzciler.'

<<<•>>>

Korku dolu kabuslarla geçen yorucu bir gecenin ardından kısa bir kahvaltı yapıp okula gitmiştim. Bugün ayrı bir sıkıntılı ve gergindim çünkü partide yaşananlar ile geceki mesajlar zihnimin derinliklerinde dolanıyordu. Hakan'dan hâlâ bir haber yoktu. Öte yandan Dövmeci bana ulaşmış, benden yardım istemişti. Onu takip eden kişilerin İzciler olduklarını söylemişti. Dövmelileri yakalayıp dövmelerini çalan korkutucu grup.

Neler olacağını bilmiyordum ve bu karnıma sancı girmesine neden oluyordu. Neden Dövmeci'nin peşine düşmüşlerdi? Ondan ne istiyorlardı? Bugün dükkandan alacağım nesneyle bir alakası var mıydı?

Yanımdaki sırada hissettiğim hareketlilikle başımı sağ tarafa çevirdim. Pelin uykulu ve şiş gözleriyle sıraya çökmüştü.

"Günaydın. İyi misin?" diye sordum. Onu daha önce hiç bu kadar berbat halde görmemiştim.

Pelin gözlerini ovuşturarak "Pek sayılmaz. Başım çatlıyor. Alkolü fazla kaçırmışım." diye cevap verdi.

"Evet, seni en son gördüğümde kocaman iki bardağı fondipliyordun." dedim.

"Eminim daha fazla içmişimdir." diye mırıldandı kapalı gözleriyle.

"Sonra da aniden ortadan kayboldun. Ne konuştunuz o Orkun'la?" diye sordum merakla.

Dudaklarını bükerek "Pek bir şey konuşmadık aslında. O daha çok benim zırıltılarımı dinledi." dedi. Yorgun mavi gözlerini aralarken "O iyi biri. Ayrıca da çok net. Benden hoşlandığını ve benimle vakit geçirmek istediğini söyledi ama eğer istemezsem daha fazla yanıma gelip beni rahatsız etmeyeceğini söyledi." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.

"Sen ne dedin?"

"Beni rahatsız etmediğini söyledim." dedikten sonra bana baktı. "Bak, Simay bence sen haklıydın."

Gözlerimi kısarak "Evet genelde hep haklıyımdır ama bu sefer hangi konuda?" diye sordum.

"Bence benim bazı şeyleri kabullenmem gerekiyor. Egehan'la hiçbir zaman olmayacak belli ki. İdil'le tekrar başlayacaklar."

"Şimdi o konuda-"

"Hayır, bir şey söylemene gerek yok. Ona takıntılıydım, haklıydın. Belki de artık gözlerimi açıp çevreme çevirmeliyim." dediğinde iç çekerek arkama yaslandım. Egehan'dan ciddi ciddi vazgeçiyor muydu? Ama onun için dövme bile yaptırmıştı. Hatta ben de onun yüzünden bu işlere bulaşmıştım. Hepsi boşuna mıydı?

"Pelin belki de her şey düşündüğün gibi değildir. Yani Egehan ve İdil hakkında." dedim. Neden Egehan'ı savunmaya çalıştığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Onun ikisine bakarkenki bakışlarını yanlış anlamış olabilirdim fakat içimden bir ses doğru anladığımı söylüyordu.

Pelin omuz silkerek "Artık bir önemi yok." diye karşılık verdi. Hâlâ aşırı üzüldüğünü görebiliyordum ama doğal olarak artık acı çekmek istemiyordu. Yine de aklımı bulandıran küçük bir nokta vardı.

"Bunun İdil'le bir ilgisi var mı?" diye sorduğumda Pelin'in gerildiğini hissettim.

"Ne demek istiyorsun?" diye karşılık verdi gergin bir sesle.

"Dün akşam ikiniz de bir tuhaftınız. İdil sanki sana karşı imada bulunuyor gibiydi. Şimdi Egehan'dan vazgeçtiğini söylüyorsun. Bu yaptığının geçmişte yaşanan bir olayla ilgisi var mı? Sen Egehan'a gerçekten aşıksın Pelin. Bunu onun dışında herkes biliyor. Ondan bu kadar kolay vazgeçmen çok garip." dedim. Ardından ellerini kavradım. "Senin için yapabileceğim bir şey var mı? Bana her şeyi anlatabileceğini ve bunun aramızda sır olarak kalacağını biliyorsun."

Pelin'in mavi gözleri hafifçe kızarmaya başlarken gülümsemeye çalıştı. "Hiçbir şey yok Simay. Gerçekten. Ama yine de teşekkür ederim. İyi ki varsın."

Bana hiçbir şey söylemeyecekti, en azından şimdilik. Bu yüzden fazla zorlamamaya karar vererek konuyu kapattım.

Dersler başladığında sınıf da tıpkı okul gibi sessizdi. Herkesin üzerine ölüm sessizliği çökmüştü çünkü aramızdan biri kayıptı. Sınıftakiler hocaya bir haber olup olmadığını sorsalar da cevap dün geceyle aynıydı: Hiçbir haber yok ama polisler her yerde onu aramaya devam ediyor.

İçimde nedense kötü bir his vardı. Hakan'ın kaybolması için bir neden yoktu. Kimsenin düşmanı değildi ya da bir takım kötü olaylara bulaşmamıştı. O zaman neden kaybolmuştu? Ve neden polisler hâlâ tek bir iz bile bulamamıştı? Bu işin arkasında seri katil ya da organize suç çetesi olmasından korkuyordum. Zamanında bu şehirde bir lisede katliam yapıldığıyla ilgili bir haber okumuştum. Umarım tarih tekerrür etmezdi.

İkinci dersten itibaren test çözme saati başlamıştı ve ben bu zamanı kütüphanede tam bir sessizlikle geçirmeyi planlayarak kitaplarımı toplayıp oraya doğru yol aldım. Pelin fazla dalmamam gerektiği konusunda beni uyardığında hızla sınıftan çıkmıştım. Koridorlar sessizdi, alt katlarda da tek tük öğrenci vardı.

Bodrum kata inip sessiz adımlarla kütüphaneye girerek bir masaya yerleştim. Şansıma içeride kimse yoktu. Yalnız çalışabilecektim. Kulaklığı telefona taktığımda kapının açılma sesini duyarak kaşlarımı çatıp arkama baktım. İçeriden birinin çıktığını son anda görebilmiştim fakat kim olduğunu görememiştim.

Yerimden kalkıp merakla kim olduğuna bakacakken rafların arasından bir ses duydum. Yavaş adımlarla, sessiz olmaya dikkat ederek kütüphane içinde ilerledim. Rafların kenarlarına saklanırken orta kısma geldiğimde aniden duraksadım.

İdil, çaprazımdaki rafların arasında elinde kalın bir kitapla duruyordu. Bulunduğum yerdeki rafların arasına girip saklandım ve beni görmeyeceğinden emin oldum.

İdil elindeki kahverengi ciltli kitabın arasından bir kağıt parçası alıp kitabı yerine koydu. Kağıtta yazanlara hızla göz gezdirdikten sonra notu ceketinin cebine yerleştirerek sırtını dikleştirdi ve etrafı kısaca kontrol edip hızlı bir şekilde kütüphaneden çıktı.

Neler oluyordu böyle? İdil'i tanımasam da gördüklerimin fazla şüpheli olduğunu söyleyebilirdim. Buraya kitaptan not çıkarmaya ve ders çalışmaya gelmemişti. Kitabın içinden gizemli bir kağıt parçası almıştı. Saklandığım yerden çıkıp biraz önce bulunduğum yere gittim.

Parmaklarımla rafları kontrol ederken üçüncü sıranın ortasında kalın kahverengi ciltli kitabı buldum. Zorlukla kitabı çıkarıp açtım ve sayfaları kontrol etmeye başladım. Tahmin ettiğim gibi içinde bir şey yoktu. Kitap sadece notları iletmek için kullanılmış, içine herhangi bir şey yazılmamıştı.

Kitabın yerini aklıma kazıdım. Burayı sık sık kontrol edip neler döndüğünü öğrenecektim. İdil bir şeyin mi peşindeydi? O zaman o şey ortaya çıkacaktı.

Omzumda hissettiğim keskin acıyla derin bir nefes aldım. Anlaşılan test çözme saatimi başka bir diyarda harcamak zorundaydım.

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

971K 50.8K 82
#1 kurtadam 21.04.2020 #1 vampir 29.01.20 #3 macera 21.05.21 Annesinin ve babasının ayrılması üzerine Laura ne kadar babasına düşkün olsa da annesini...
294K 25.7K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
51.4K 1.4K 76
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
437K 31.1K 62
Ansızın anne olmak zorunda kalmış genç bir kız.. Aile kavramı eksik olan birisi ne kadar anne olabilir, doğurmadığı bir çocuğa annelik yapabilir mi...