BAY VE BAYAN MÜKEMMEL (erdeml...

By haleythedevil

480K 32.4K 6.3K

Her masalın sonunda yakışıklı prens ve güzel prenses mutlu sona ulaşır, sonsuza dek mutlu yaşarlardı... Peki... More

karakterler
prolog
alıntı
alıntı**
bölüm bir
bölüm iki
bölüm üç
bölüm dört
bölüm beş
bölüm yedi
bölüm sekiz
ilerleyen bölümlerden*
bölüm dokuz
bölüm on
bölüm on bir
bölüm on iki
bölüm on üç
bölüm on dört
bölüm on beş
bölüm on altı
bölüm on yedi
bölüm on sekiz
bölüm on dokuz
bölüm yirmi
bölüm yirmi bir
bölüm yirmi iki
bölüm yirmi üç
bölüm yirmi dört
bölüm yirmi beş

bölüm altı

17.3K 1K 120
By haleythedevil

Duştan çıkmış, sadece iç çamaşırlarımla durmuş, giyinme odasının her tarafına saçılmış kıyafetlerden delirmiş gibi seçim yapmaya çalışıyordum. İlk randevusuna çıkacak liseli bir kız kadar heyecanlıydım. Agah Ali'nin herkesin içinde beni yemeğe çıkarmak istemesi beni şok etmişti, dün akşam masada yaşanan gerginlikleri düşünmekten buna pek vakit ayıramamıştım ama şimdi heyecandan içim içime sığmıyordu. Kaç senedir birlikteydik Agah Ali'yle, daha önce birlikte tatile çıkmış, yemeklere gitmiştik ama hep uzaklarda, insanların bizi tanımadığı yerlerde.. ama ilk defa İstanbul'un göbeğinde birlikte, baş başa dışarıya çıkacak, baş başa vakit geçirecektik! Saklanmadan, gizlenmeden.. Bizi tanıyan insanların bizi görebileceği bir yerde hem de!

Heyecandan sırıttım, ama hala bunca kıyafetimin arasında giyecek hiçbir şey bulmamıştım. Bunca yıl boyunca Agah Ali ile bir sürü şey paylaşmıştık, beni her türlü görmüştü. Bakımsızken, makyajsızken, hastayken, ayıcıklı pijamalarımla, çıplakken... Ama bu defa özel olsun istiyordum. Sonunda, birkaç ay önce tasarımcı bir arkadaşımın benim için yaptığı, henüz hiç giymediğim deri, siyah puantiyeli elbisede karar kıldım. Elbiseyi giyip boy aynasında kendimi süzdüm. Mini, kısa kollu, derin bir göğüs dekoltesine sahip, belinde siyah bir kemer olan bir elbiseydi. İçinde kendimi güzel hissetmiştim. Makyaj masama oturup, hafif buğulu bir göz makyajı yapıp kırmızı rujumu sürdüm. Saçlarımı toplamadım, Agah Ali saçlarımın açık kalmasını çok severdi. Beyaz küpelerimi takıp, siyah parlak stilettolarımı giydim ve çantamı elime alıp kendime aynada son kez baktım. Hazırdım.

Ben Dolly'nin mamasını ve suyunu kontrol ederken kapı çalmıştı. Gelmişti! Derin bir nefes alıp kapıyı açmaya gittim, kapıyı açtığımda karşımda duran Agah Ali kalbimin teklemesine sebep oldu.

Kaslı gövdesini saran beyaz gömleği, siyah ceketiyle her zamanki gibi nefes kesici gözüküyordu. Gür siyah saçları arkaya itilmişti, bir eli cebindeyken derin mavi gözleri üzerimde gezindi ve gülümsedi, ilk cümlesi, "Çok güzelsin." oldu.

Gülümsedim, "Teşekkür ederim. Sen de çok şıksın."

"Hazırsan çıkalım mı? Bizim için yer ayırttım, gecikmeyelim."

Başımı salladım, "Evet, hazırım.. Çantamı alayım." Çantamı alıp, Dolly'ye, "Bekle beni anneciğim." diyerek öpücük attım ve kapıyı arkamdan kapattım. Tam kapıyı kilitleyip dönmüştüm ki, Agah Ali'nin dibimde olduğunu fark edince olduğum yerde zıpladım. "Korkuttun beni!" dedim, hala bana ciddiyetle bakmaya devam edince, dudağımın kenarını ısırıp, "Bir şey mi oldu?" diye sordum. Planımız bozulacak diye hala gergindim. Agah Ali, beklemediğim bir anda elini boynuma götürüp beni ensemden tutup kendisine çekti ve dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Dilini ağzıma sokup, beni talan edercesine öperken kapının dibinde, haşin öpüşüyle beni ele geçirmesine izin verdim. Birkaç dakika sonra geri çekildi, serin nefesini yüzüme üfleyip, "Şimdi gidebiliriz." diye fısıldadı.

Rujum çıkmayan rujlardan olduğu için çok şanslıydım.

Benim için arabanın kapısını açtı, sonra kendisi de sürücü koltuğuna geçti. Hareket etmemizden birkaç dakika geçtikten sonra, "Bugün neler yaptın?" diye sordu. Gözlerimi yoldan çekip ona çevirdim, "Hiçbir şey. Bugün bir işim yoktu, sabah çıkıp sahilde biraz koştum o kadar.. Sen neler yaptın?"

İçini çekti, "Klasik. Şirketteydim, şu geçen bahsettiğim mücevhercilerle anlaşmayı gözden geçirdik. Babam son anda gelmemeye karar verince, onun toplantılarına da ben girmek zorunda kaldım." dedi, o konuşurken suratını süzdüm. Yorgun gözüküyordu. Agah Ali, hayatımda gördüğüm en çalışkan insandı. İşine çok önem verirdi, yaptığı her şeyin mükemmel olması onun için çok önemliydi. Onu incelerken, dayanamayarak elimi yanağına götürüp sevdim. Gözlerini yoldan çevirmeden, yan yan bana baktı, "Yorgun gözüküyorsun." diye mırıldandım.

Hafifçe gülümsedi, başını biraz çevirip yanağına koyduğum elimi öptü. "Artık değilim." dedi yumuşak bir sesle. Gülümsedim, bir ışıkta durduğumuzda elimi yanağından çektim.

Arkadaşlarımla birkaç defa geldiğim, yeni açılan lüks bir restoranın önünde durduk. Kapımı açan valeye gülümseyerek teşekkür ettim, Agah Ali ile birlikte içeriye girdik. Lacivert elbiseli, ince bir esmer bizi girişte gülümseyerek karşıladı. "Hoş geldiniz Agah Ali Bey, Işık Hanım. Lütfen beni takip edin, size masanıza kadar eşlik edeyim."

Hafif esintili güzel bir yaz akşamıydı. Kadın, onları dışarıdaki masaya kadar yönlendirdi. Tam boğazın kenarında, harika bir manzaraya sahipti restoranın balkonu. Gelen garsona siparişlerimizi verdik, garson gittikten sonra ne demem gerektiğini bilemeden içimi çektim. Gözlerim, Agah Ali'ye fark ettirmemeye çalışarak etrafta dolanıyordu. İçten içe, hala tanıdık birinin bizi görecek olması beni geriyordu.

Agah Ali elbette ki bu endişemi fark etmişti. Yumuşak bir sesle, "Işık." diyerek dikkatimi kendisine çekti. "Sakin ol, burada olmamızda hiçbir yanlışlık yok. Kimse gelip bizi taşlamayacak." dedi alay edip.

Alaycı sözlerinde haklılık payı vardı. Biri bizi görse ne olacaktı ki? Kimse aramızdaki ilişkiyi tek bakışta fark edecek değildi, nasıl Fırat ile sürekli dışarıda birlikte olmam kimsenin dikkatini çekmiyorsa, Agah Ali ile olmam da çekmeyecekti.. Suyumdan bir yudum alıp, gülümseyerek, "Haklısın." dedim. "Aptallık ediyorum.. Ama ne yapayım Agah Ali?" diyerek omuzlarımı silktim, buruk bir tebessümle, "O kadar uzun süre gizlendik ki herkesten.." Agah Ali'nin suratındaki gülümsemenin de sözlerimle bozulduğunu fark edince, hemen kendime geldim. Vaktimizi böyle aptalca laflarla harcamak istemiyordum. "Beni buraya getirdiğin için teşekkür ederim."

Bana bakarken gülümsedi, "Birlikte vakit geçirmek isteyen tek kişi sen değilsin Işık.." İçini çekti, "Elimde olsa bir saniye bile yanımdan ayırmam seni." Sanki sözlerine inanmamı ister gibi, duygu dolu gözlerini dikti gözlerime. İsteği imkansız olmasına rağmen içimi sıcacık etmişti. Ben de aynı şeyi istiyor, Agah Ali'nin her dakika yanımda olmasını arzuluyordum çünkü. Etrafımda bizim kadar uzun ilişkisi olan bir sürü arkadaşım vardı, çoğu büyünün bir süre sonra kaybolduğunu, artık birbirlerini gördüklerinde eskisi kadar heyecanlanmadıklarını söylüyorlardı ama bu bizim için geçerli değildi. Belki ilişkimizin gizli olmasından, dilediğimiz gibi yaşayamamızdan kaynaklanıyordu ama hala Agah Ali'yi her görüşümde kalbim uçup gidiyordu benim. On sekiz yaşımdan beri bu adamla birlikteydim, neredeyse altı senedir birlikteydik ama ona olan duygularım biraz olsun azalmamıştı.

Siparişlerimiz geldiğinde, ve etraftaki kimsenin bize tuhaf bakışlar atmadığını fark edip üzerimdeki tüm gerginliği attığımda, aramızdaki konuşmada rahatlamıştı. "Barlas ne yapıyor? Onu uzun süredir görmedim." diye sordum merakla, etimden bir parça alıp ağzıma götürürken. Barlas, Agah Ali'nin en yakın, hatta tek yakın arkadaşıydı. Çocukluktan beri beraberlerdi ve ilişkimizi bilen, benim arkadaşım Didem hariç, tek insandı. Magazinde onun kalpsiz, umursamaz bir playboy gibi yazıp çizildiğini biliyordum, ki bu yazılanlar gerçeği yansıtmıyor değildi ama Barlas'ı severdim. Eğlenceli ve içten bir adamdı. Agah Ali, etini keserken güldü, "Barlas her zamanki Barlas işte. Kulüple ilgileniyor, yani hem iş yapıyor, hem de iş yapıyor." İkinci kısımdaki imalı kısmına güldüm, böyle konuşsa da Barlas'ı ne kadar sevip değer verdiğini iyi biliyordum. Aklımdaki bir diğer merak ettiğim soruya geçtim, "Şu mücevher meselesi ne peki? Masada bahsettiğin.. yani, sanırım sadece yemeğimize bir bahane bulmak içindi." Alayla güldüm, "Bana gerçekten iş teklifi ettiğine inanamıyorum da."

Agah Ali bir anda ciddi bir şekilde bana baktı, "Neden sana gerçekten iş teklif etmeyeyim ki?" diye sordu. Bu sorum onu gücendirmiş gibiydi. "Mücevher işine yeni girdik ve gerçekten markamız için bir yüze ihtiyacımız var." Suratımı incelerken, mavi gözleri tanıdık bir alevle parladı. Arzu. "Ve senden daha güzel bir yüze sahip kimseyi tanımıyorum." dedi derinden gelen bir sesle.

Beklenmedik iltifatı suratımı kızartmıştı. Ben bir mankendim, bu konuda mütevazi olamazdım. Beğenilmeye, iltifatlara alışıktım ama bu iltifatlar kimseye Agah Ali'ye yakıştığı kadar yakışmıyor, hiçbiri bu kadar içimi alevlendirmiyordu. Ayrıca daha geçen hafta mankenliği bırakmam üzerine yaptığımız kavgadan sonra bu teklifi sunması beni şaşırtmıştı. "Bir kız güzel bir iltifata ve yeni mücevherlere asla hayır demez, Agah Ali Bey!" dedim cilveli bir sesle, bu tavrım Agah Ali'nin gülmesini sağlamıştı. "Ee, hangi markayla anlaştınız?"

"Soykanlarla." Şarabından bir yudum alıp bana rahatça baktı, "Filiz'i hatırlıyor musun? Amerika'dan yeni dönmüş, babası şirketi bırakınca işlerin başına o geçmiş. Uzun vadede güzel bir ortaklık olacağını düşünüyorum, çok vizyoner bir kadın.."

Agah Ali anlatmaya devam ederken ben karşısında donakalmıştım. "Filiz? Filiz Soykan?" Sertçe yutkundum, "Eski sevgilin olan?"

Agah Ali bana bir bakış atıp, suratımdaki ifadeyi fark etti, gözlerini devirip, "Yapma Işık, kaç sene önceki olay. Sevgili bile sayılmazdık, birkaç ay gezdik dolaştık, o kadar." Kaşlarını çatıp, merakla baktı bana, "Hem sen nereden hatırlıyorsun Filiz ile benim birlikte olduğum zamanları?"

İçimde kaynayan ateşle kollarımı göğsümde birleştirdim. Ben sana dair her şeyi hatırlıyorum, dedim içimden. Tüm birlikte olduğun kadınları, tüm eski sevgililerini... Filiz'i de. Senelerdir görmemiştim onu, Agah Ali ile birlikteyken birkaç kez eve gelmişti o kadar ama buna rağmen suratını tüm hatlarıyla hatırlıyordum. On beş yaşlarındaydım onlar birlikteyken, ergenliğimin en başında, en deli dolu zamanlarındaydım ve Ecmel okuldaki çocuklarla çorap değiştirir gibi flört ederken ben Agah Ali'ye deli gibi tutulmuştum. Hem onu deli gibi görmek istiyor, hem de eve geldiği zamanlarda, aynı masada yemek yediğimizde utançtan başımı kaldırıp da ona bakamıyordum. Bir akşam, Asım Bey'in doğum günü partisinde, ben onu görmek için dakikaları sayarken o elinden tuttuğu Filiz ile birlikte içeriye girdiğinde mahvolmuştum. Diyorum ya, ergenliğimin en başındaydım ve imkansıza aşıktım. O zamanlar elbette ki Agah Ali ile birlikte olma ihtimalimiz bana çok uzaktı, Agah Ali'nin benim varlığımın bile farkında olduğunu düşünmüyordum ama onu Filiz ile görmek, dünyamı başıma yıkmıştı. Filiz upuzun, güzel fizikli esmer tenine giydiği ateş kırmızısı elbiseyle o kadar güzeldi ki, Agah Ali'nin yanına o kadar yakışıyordu ki partiye, ertesi gün annemden azar işitmek pahasına katılmamış, karnımın ağrıdığını bahane edip onlar aşağıda eğlenirken sabaha kadar odamda hüngür hüngür ağlamıştım.

"Hatırlıyorum işte," dedim ters bir sesle. Az önce Agah Ali bana iş teklif ettiği için heyecanlıysam da, tüm keyfim kaçmıştı Filiz'in adını duymamla. Ona kin duymam saçmaydı belki ama küçük bir kızken bana yaşattığı o acıyı unutamıyordum. "Ne zamandır görüşüyorsunuz?" diye sordum dayanamayarak.

"Ne görüşmesi Işık? İş yapıyoruz birlikte, o kadar.. Dur bakayım," Gözlerini kısıp bana baktı, "Kıskandın mı beni sen?" dedi eğlenen bir tonda. Bembeyaz dişlerini gösterip güldü, "Kıskanıyorsun!"

"Aman ne komik!" dedim çocukça bir tonda, kendimi durduramadan. "Sen beni kıskandığında böyle gülüyor muyum ben sana? Hem ne var, kıskanamaz mıyım?" dedim hırçınca, "Kıskanırım. Benimsin sen!" diye hırsla sahiplendim onu. Sözlerim çocukçaydı ama haklıydım. Etraftaki insanların bizi ne gözle gördükleri, bizden haberleri olup olmaması önemli değildi. Agah Ali benimdi. Benim sevgilim. Benim adamım. Geçmişte onu o kadar izlemiştim ki kolunda başka kadınlarla, canım o kadar acımıştı ki, bu sahiplenmeye ihtiyacım vardı.

Agah Ali'nin suratındaki gülümseme silindi, gözleri karardı sözlerimle birlikte. Derince bir iç çekti, çenesini sımsıkı kenetledi. "Seni kendime çekip o şımarık dudaklarını öpmemek için nasıl zorluyorum kendimi, bir bilsen!.." dedi hırlar gibi. "Seninim." dedi tek nefeste. "Sen ne kadar benimsen, ben de o kadar seninim. Sakın unutma bunu."

İçime derin bir nefes çektim. Agah Ali'nin sözleri ve bakışları beni o kadar etkilemişti ki, bir süreliğine bu Filiz olayını bir kenara koyabileceğime karar verdim. Agah Ali'de konuyu hızlıca değiştirmişti, konuşurken bahis Ecmel'den açıldığında güldüm, artık ikimizde rahatlamıştık. Şarabımdan bir yudum alırken, uzun bir süredir hiç bu kadar güzel sohbet etmediğimizi düşündüm.

Agah Ali kafasını iki yana salladı, hayrete düşmüş gibi, "Beni ne kadar çileden çıkarıyordunuz ikiniz bir olunca, inanamazsın!" dedi. Geçmişte yaşanan olaylardan hala bu kadar sinirli bahsediyor olması beni güldürmüştü, kıkırdayarak, "Abartma Agah Ali!" dedim. Bana inanamayarak baktı, "Abartma mı? Vukuatlarınızı hatırlamıyorsunuz sanırım küçük hanım?" dedi alayla.

"Hiç de bile." dedim. "Biz gayet usluyduk, sen fazla takıntılıydın!" diye sataştım ona.

Bana kızgın gözlerle baktı, ama ciddi olmadığını biliyordum, "Suç üstü yakalandığın geceyi ne çabuk unuttun!"

Hatıralarla bir kahkaha attım, o geceyi nasıl unutabilirdim ki! Hayatımda aynı anda hiç o kadar çok korkmamış ve o kadar mutlu olmamıştım.. İçten bir sesle, gözlerinin içine bakıp, "İyi ki de yakalanmışım o gece!" dedim.

Kapıdan içeri yeni girip, arkamızdan sessizce kapıyı kapatmıştık.

Etrafta kimse gözükmüyordu, zaten gecenin bu saatinde herkes yataklarında olmalıydı. Bizim dışımızda! Tam merdivenlere yönelmiş, yukarı çıkıyorduk ki Ecmel bir anda tökezledi ve gürültüyle merdivenlere yapıştı. Ben çıkan sesten dolayı korkuyla olduğum yerde donakalırken, Ecmel bir an düştüğüne inanamazmış gibi aptal aptal bakındı, sonra kahkahayı patlattı. Şükürler olsun ki, yakınlarındaydım ve hemen düştüğü yere eğilip ağzını kapattım. Korkuyla, "Delirdin mi sen!" diye fısıldadım. "Ecmel, sessiz ol Allah aşkına, bak yakalanacağız!"

Elimi geri çektim, Ecmel kahkahasını yutarken bana sırıtarak baktı. "Bu ne korku Işık Hanım? Nerede gecenin başındaki o korkusuz cesur? Sen değil miydin partiye gidelim diye tutturan?" diye sordu. Haklıydı. Ama o cesur, korkusuz kız bir anlık öfkeyle davranan aptalın tekiydi! Şimdi onun düşüncesiz kararının bedelini ben ödüyordum.

Aslında partiye hiç gidesim yoktu. Ne Doruk'tan, ne de partideki çocuklardan zerre hoşlanmazdım ama Agah Ali'nin yemekte önce beni görmezden gelmesi, sonra da gidemezsiniz diye bize emirler vermesi beni o kadar öfkelendirmişti ki, sırf inadımdan gitmek istemiştim bu partiye. Tabi ki Agah Ali'nin o çıkışından sonra evden normal yollarla çıkmamız imkansızdı, Asım Bey oğlunu karşısına almak istemediği için bizim gitmemize asla izin vermezdi. Biz de bu yüzden en mantıklı olan yolu denemiş ve kaçmıştık. Ama parti boyunca yakalanacağız diye o kadar gergindim ki, Ecmel içip deli gibi dans ederken ben tüm gece bir kenarda oturup içimi yemiştim. Ecmel aramızda asi olan taraftı, böyle işler onun için normaldi ama her zaman kurallara uyan ben için bu baş kaldırış yeniydi.. Özellikle Agah Ali'nin özellikle hayır dediği bir konuda. Ayrıca şu an tek korkum Agah Ali değildi. Annemin arası zaten onunla kötüydü, Asım Bey için Agah Ali'ye iyi davranmaya, aralarını sıcak tutmaya çalışıyordu.. bu yüzden ona inat evden kaçtığımı öğrenirse annemin dilinden de kurtulamazdım.

"Sessizce odamıza gidelim, bitsin bu gece, öleceğim gerginlikten, lütfen!" Ecmel gerçekten gergin olduğumu anlamış olacak ki merdivenin kalanını sakince çıktı. Birbirimize iyi geceler dileyip, ikimizde koridorun farklı uçlarındaki odalarımıza yöneldik. İlk defa, bu ev bu kadar büyük olduğu ve annemlerin odası üst katta olduğu için şükrettim. Odama girip, hızlıca kapıyı kapattım ve derin bir oh çektim. Sonunda! Işığımı açmadan üzerimdeki askılı bluzu çıkarıp yatağıma attım ve sadece sutyenimle kalırken, odamın içindeki banyoya doğru yöneldim.

O sırada arkamdan gelen ses beni dehşete düşürdü, "Sonunda evin neresi olduğunu hatırladınız demek?"

Kısa bir çığlık atıp zıplayarak arkamı döndüm, penceremin yanında, ayakta dikilen iri ve uzun bedenin Agah Ali'ye ait olduğunu fark ettiğimde ellerimi ağzıma götürüp çığlığımı kestim, kalbim deli gibi atarken, "Ödümü kopardın!" diyebildim korkudan hala çıkmayan sesimle.

Agah Ali'nin arkadan yansıyan havuzun ışığıyla, öfke içinde parıldayan gözleri suratımdan bedenime çevrildiğinde, karşısında sadece bir sutyenle duruyor olduğumu fark ettim ve ellerimi utançla göğüslerime indirdim. Ben olduğum yerde kalakalmışken Agah Ali gözlerini benden hızlıca çekti, bana doğru iki koca adım attı, ama bana ulaşmadan yatağıma attığım bluzu alıp bana fırlattı. "Giy!" dedi emrederek.

Bluzumu hemen üzerime geçirdim, yatağımın yanına yaklaşıp başucu lambamı açtım, oda biraz daha aydınlanmıştı ve Agah Ali'nin öfkeyle soluyan suratını daha iyi görebiliyordum. "Senin ne işin var odamda?" diye sordum, yatağımın yanından tekrar uzaklaşıp, tam karşısında dururken. Sorduğum soruya inanamazmış gibi baktı bana, "Benim mi ne işim var? Utanmıyor musun bu soruyu sormaya? Asıl sen neredeydin!" dedi öfkeyle, sonra alayla, "Dur, sen söyleme, ben bulayım.. partideydiniz? Benim özellikle gitmeyin dediğim partide!"

O kadar öfkeliydi ki, korkudan ağzımı açıp bir kelime söyleyemiyordum. Agah Ali'yi daha önce de öfkeli görmüştüm. Babasına, kardeşlerine, hatta anneme.. Ama daha önce hiç bana öfkelenmemişti. Daha önce hiç, öpüştüğümüz gece dışında, doğru düzgün konuşmamıştık bile ve şimdi karşımda durmuş bana bağırıyordu. "Hadi Ecmel'in aptalca davranışlarına alıştık, ya sen? Sana ne oluyor Işık? Ne bu hallerin? Önce masada, herkesin içinde bana kafa tuttun, sonra da çok meraklıymışsın gibi o deliyi de peşine takıp partiye gittin! Ne oluyor sana?"

Karşımda durmuş bana durmadan bağıran ve öfkesiyle her dakika devleşen koca adamdan deli gibi korksam da, artık bu kadar bağırışa bir cevap vermem gerekiyordu. Yutkunarak, kafamı dik tutmaya çalıştım ve, "Bana bağırma." dedim kısık ama haklı sesimle. "Bana bağırmaya hakkın yok. Çocuk değilim ben, istediğimi yaparım, ayrıca sen kim oluyorsun da bana karışabiliyorsun?" Agah Ali'nin her sözümle birlikte rengi koyulaşan gözlerine bakıp dudağımın kenarını ısırdım, keşke hiç konuşmasaydım, dedim içimden pişmanlıkla.. "Çocuk değilsin, istediğini yaparsın, öyle mi?" dedi, sahte, öfke dolu bir sırıtmayla. "O yüzden mi evden gizli gizli çıktın? Her istediğini özgürce yapabildiğin için mi?"

Benimle alay etmesi beni sinirlendirmişti. "Nasıl çıktıysam çıktım!" dedim dikleşen bir sesle. "Bana karışamazsın! Ben Ecmel değilim, ben senin kardeşin değilim, sen de benim abim değilsin. İstediğim gibi çıkarım evden, istersem hiç gelmem, sana hesap verme zorunluluğum yok benim!"

"Işık, beni delirtme!" dedi sıktığı dişleri arasından. "Aptal mıyım ben? Sırf bana inat olsun diye gittiğini bilmiyor muyum o partiye? Peki sen biliyor musun başına neler gelebilirdi orada? Sırf inadından gittin o sapık, uyuşturucu bağımlısı piçin evine? O evde neler döndüğünü bilmeyecek kadar saf mısın? Ya siz farkında olmadan bir şey katsaydı içkinize? Ya bayıltsaydı sizi, ya.. Aklımı kaybedeceğim! Ya size bir şey olsaydı? Hadi benim kardeşimin aklı zaten bir karış havada, ya sen? Bu kadar mı kaybettin kendini?! Daha geçen hafta o pislikler yüzünden, sana söyledikleri yüzünden hüngür hüngür ağlamadın mı? Bu kadar çabuk mu unuttun? Neden gittin o partiye!" Agah Ali gerçekleri birer birer suratıma vururken, olduğum yerde kalakaldım.. Haklıydı. Sırf ona inadımdan gitmiştim o partiye, bir de Ecmel'i de peşimden sürüklemiştim.. Doruk ve arkadaşları pisliğin tekiydiler, bunu biliyordum ama... öfkeme, üzüntüme o kadar yenik düşmüştüm ki işin bu tarafını hiç düşünmemiştim bile. Ya benim inadım yüzünden Ecmel'in başına bir şey gelseydi? O zaman asla affetmezdim kendimi.

Gözlerimden yaşlar sessizce süzülürken, olduğum yerde ağlamaya başlamıştım. "Beni görmezden geldin!" diye fısıldadım sessizce, omuzlarım sallanırken.

"Ne?"

"Beni görmezden geldin!" dedim, biraz daha sesimi çıkararak. Kafamı kaldırıp buğulu gözlerimle Agah Ali'yi görmeye geldim, "Yine yokmuşum gibi davrandın bana, hiç varolmamışım gibi! Niye Agah Ali? Madem yine böyle davranacaktın, madem beni yine hiçe sayacaktın neden o gece öptün beni? Neden bana değer veriyormuşsun gibi davrandın? Ben alışmıştım, tamam mı! Bana neden umut verdin?" Kollarımı kendime sarıp gözlerimi kapattım ve ağlamaya devam ettim, Agah Ali'nin kısık bir sesle "Işık.." deyişini duydum, hemen ardından elini uzatıp kolumu tutmaya çalıştı. Kendimi hızlıca geri çekip ıslak kirpiklerimin altından baktım ona. "Git!" dedim küskünce. "Git, lütfen, yine aynı şeyi yapma bana. Sanki umurundaymışım gibi davranıp sonra çekip gideceksen şimdi git! İstemiyorum, git işte!"

"Ah, Işık!.." Bu defa kolumdan tuttu, kendimi geri çekemedim. Bir elini çeneme götürüp suratımı kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. "Seni görmezden gelmek mi?" dedi inanamayarak, "Böyle bir şey benim için artık mümkün mü sanıyorsun? Günlerdir bir an olsun çıkmadın aklımdan, bu akşam sırf seni göreyim, şu içimdeki aptal his biraz dinsin diye geldim.." Ben söylediklerine inanamazken, o dişlerini sıktı, "Ama olmaz Işık. Olmaz. Böyle hissedemeyiz. Birbirimizden uzak durmamız lazım. Benden uzak durman lazım!" Gözyaşlarımı silerken, kıyamıyormuş gibi şefkatle baktı bana. "Çok küçüksün sen daha." Başını iki yana salladı kendini inandırmak ister gibi. "Ne istediğini bile bilmiyorsun."

"Böyle söylemekten vazgeç!" dedim hırçınca. "Beni istemiyorsan arkanı dön ve git ama bana ne istediğini bilmiyorsun deme! Biliyorum çünkü. Ben seni istiyorum!" dedim inatla, sonra fısıldadım, "Hep seni istedim.."

Agah Ali'nin bakışları ilk dudaklarıma kaydı, sonra inleyerek dudaklarıma saldırdı. Beni aç kalmış gibi öpüyor, hırpalayarak emip ısırıyordu dudaklarımı. Kollarımı boynuna dolayıp onu daha da kendime çektim, öpüşmemiz daha da ateşlenip derinleşirken parmaklarımı ensesinde dolaştırdım. Agah Ali inleyerek kalçamın altından tuttu ve beni kaldırıp, bacaklarımı etrafına dolamamı sağladı. Sırtımı duvara yaslayıp, beni kendisi ve duvar arasında sıkıştırdı ve sertçe öpmeye, diliyle ağzımı talan etmeye devam etti. Bacaklarımın arasına batan sertliğin ne olduğunu bilecek kadar büyük, ama bacak aramdaki sızlamanın ne olduğunu bilemeyecek kadar tecrübesizdim. Agah Ali kendini biraz daha bana bastırdı, ikimizde aynı anda acıyla ve ihtiyaçla inledik.

Dudaklarını benden kopararak bitirdi öpüşmemizi, eğer ona dolanıyor olmasaydım titreyen bacaklarımın üzerinde durmam mümkün bile değildi. Alnını alnıma yasladı, nefes nefese, "Sen bana ne yapıyorsun Işık?" dedi zorlukla, "Mahvettin beni!"

Buğulu bakışlarımız birbirimizde birleşti. İkimizde aynı anıyı geçiriyorduk aklımızdan, bunu Agah Ali'nin alev alev yanan gözlerinde görebiliyordum. Sertçe yutkunup, "Tatlı yemek istiyor musun?" diye sordu arzunun sertleştirdiği sesiyle. Başımı iki yana sallayabildim. "Güzel, kalkalım o zaman." Hesabı ödeyip hızlıca kalktık, çıkarken aramızda belli bir mesafe bırakmaya özen göstermiştik. Magazincilerin nereden çıkacağı, ne çekecekleri hiç belli olmazdı. Araba yolculuğumuz sessiz geçmişti, ikimizin de gerginliği, birbirimize olan ihtiyacı elle tutulur seviyedeydi.

Eve girip, kapıyı kapattığımız anda Agah Ali dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Eliyle arkadan saçlarımı çekiştirip, beni iyice kendisine bastırdı ve ağzımı daha çok aralamamı sağladı. Beni duvara yaslayıp, elbisemin altına giren eliyle kalçamı sertçe sıkıştırdı. İnledim, ağzını ağzımdan çekmeden, "Tüm gece bu anı bekledim." diye tek nefeste fısıldadı, "Tüm gece sana dokunmanın hayalini kurdum!"

Kendimi ona daha da bastırıp, "Şimdi dokunuyorsun.." diye inledim, "Durma!"

Agah Ali beni tek seferde kucağına alıp odaya doğru ilerletti, Dolly'nin gelme ihtimaline karşı arkamızdan kapıyı kapattı ve beni yere indirdi. Hala öpüşürken, onu, yatağıma değil, penceremin önündeki koltuğa ilerlettim. Öpüşmemizi kesip geri çekildim, Agah Ali bana ne yapmaya çalıştığımı anlamak istercesine baktı, çenesine bir öpücük kondurup onu göğsünden itip, koltuğa oturmasını sağladım.

Bana bakan koyu mavi gözlerinde aynı anda merak, beklenti ve arzu yanıp sönüyordu. Elbisenin kemerini çıkarıp bir kenara attım, sonra arkamdaki fermuarı çekip elbiseyi üzerimden çıkardım. Elbisenin önü çok açık olduğu için sutyen giymemiştim, şimdi sadece kalçalarımın bir kısmını saran dantelli siyah tangamla önünde dikiliyordum. Topuklu ayakkabılarımı çıkaracakken, Agah Ali, hırıltılı bir sesle, "Kalsınlar!" dedi.

Önünde dizlerimin üzerinde eğildim. Ellerimi yavaşça bacaklarından yukarı çıkarıp, kemerine ulaştım ve kemerini yavaşça çıkardım. Siyah pantolonun altında büyüyen sertlik, bir an önce ona ulaşmam için çıldırıyor gibiydi. Hızlıca fermuarını açtım, baksırını biraz indirdim az önce pantolonun altında beni bekleyen erkekliği şimdi tüm dikliğiyle karşımda duruyordu. Önce elimi üzerinde gezdirdim, Agah Ali'nin sıktığı dişleri arasından kısık bir inleme sesi duyuldu. Başımı uzatıp, üzerine minik bir öpücük kondurdum; sonrasında yavaşça dilimi dolaştırıp, hepsini ağzıma aldım.

"Işık!" Agah Ali gürleyerek ismimi söyledi, kafamı hareket ettirerek ileri geri hareketlerle ona zevk vermeye başladım. İnlemelerini duymak beni de sırılsıklam etmişti, bir elini saçıma götürüp saçlarımı avucu arasında sıkıştırdı ve hareketlerime yön vermeye başladı. İyice şişmişti, dişlerimi hafifçe çıkarıp üzerinde gezdirdim, gürültüyle inledi, bir anda saçlarımdan çekip beni kendinden ayırdı ama hiç vakit kaybetmeden belimden tutup beni üzerine çıkardı. Şimdi üzerinde ata biner gibi oturuyordum, bir elini aramıza sokup dantelli ince külotumu bir kenara itti ve kendini içime soktu. Aynı anda hazla inledik. Ellerini sırtımdan başlayıp belime, oradan da kalçalarıma kadar okşayarak indirdi. İki eliyle kalçalarıma sertçe vurup gürültüyle inlememi sağladıktan sonra, kalçalarımı sıkıca tuttu ve hareket etmemi sağladı. Hızlıca hareket ederken dudaklarımız birbirini buldu, "İçin sıcacık.." diye inledi dudaklarıma doğru, "Beni delirtiyorsun Işık.. Işığım.." Bir eliyle göğsümü sıktı,

Gelip gidişlerimiz hızlandı ve sertleşti, Agah Ali dişlerinin arasından zorlukla, "Lütfen hap kullandığını söyle!" diye hırladı. Yakın olmanın verdiği inanılmaz hazla dudağımı sertçe ısırırken başımı salladım, "Evet!" Londra'da haplarımı kullanmayı bırakmıştım ama döndüğümde tekrardan kontrole girip, hapa başlamıştım. Agah Ali kalçalarımı sımsıkı sıkarak beni üzerinde inip kaldırdı, alnını alnıma yaslayıp, "Geliyorum.." diye tısladı, cevap bile veremeyecek kadar dolu hissediyordum kendimi. "Işık, geliyorum!"

Aynı anda bağırarak şiddetle boşaldık, içime akan tohumlarını hissedebiliyordum. Şiddetli boşalmanın verdiği hazla hala tüm vücudum titrerken, yorgunca başımı omzuna yasladım. O kadar yorgun düşmüştüm ki, ayağa kalkıp kendimi temizleyecek halim bile yoktu. Agah Ali beni kucağına alıp yatağa yatırdı, o da yanıma uzandı. Saçlarımı okşayarak, kucağında uyumamı sağladı..

selammmmm bebeklerim

eveett çocuklarımız bu bölüm ilk defa kavga etmeden güzelce vakit geçirdiler, hemm de dışarıda!!

geçen bölüm yorumların artmasından çokk memnunum, hikaye hakkında böyle fikir belirtmeniz beni çook motive ediyor bu bölüm de aynı yorumları bekliyorumm

bu arada bebisler sınav haftama girdim, birkac gun bolum gecikebilir ama musait oldugum bi anda diger bölümü de düzenleyip atacagım hemen merak etmeyinnn

bolll bolll yorumlarınızı bekliyorum, sizi seviyor veeeee simdi gidiyorummmmm

Continue Reading

You'll Also Like

460K 8.4K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
354K 1K 23
+18 içerir
1.1M 48.7K 44
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
658K 27.3K 45
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...