SINIR |Tamamlandı|

By __Katre__

2.4M 125K 23.3K

Az önce Eylül'ün tuttuğu boşta kalan elini yeşil kalın askeri kemerinin üzerine koyup lafa girdi. " Gel ben... More

1. Bölüm " Karşılaşma"
2. Bölüm " Biz Evleneceğiz "
3. Bölüm " Toprak ve Ben "
4. Bölüm "Sözlüyüz"
5. Bölüm " Uzak Durmalıyım "
6. Bölüm "Hakkını Helal Et"
7. Bölüm "Evlenelim Artık"
8. Bölüm " Ümmetin Hâli "
9. Bölüm " Dinî Nikah "
10. Bölüm" Ben korurum seni "
Filistin'e Yapılan Saldırı 😔
11. Bölüm "Lehmaacun"
12. Bölüm " Araba Kazası"
13. Bölüm " Sadece Sen"
14. Bölüm " Allah'a emanet ol "
Yeni Kitap Kapağı
15. Bölüm "Seni Seviyorum"
WhatsApp Grubuuu
16. Bölüm " Karım o "
17. Bölüm "Bende Seni......"
18. Bölüm "Müsaitsen Evlenir Misin"
19. Bölüm " Vazgeçilmezim"
20. Bölüm " Rüya "
DUYURU
21. Bölüm "Gerçek mi?"
22. Bölüm " Huzur "
23. Bölüm " Pamuk şeker gün"
24. Bölüm "Farklı Hisler?"
25. Bölüm "Kıskanç"
26. Bölüm "Piknik"
27. Bölüm " Özledim"
28. Bölüm "Aşık İki Genç"
29. Bölüm " Efsunkar "
30. Bölüm "Gelecekten Kesit I"
32. Bölüm "Kavuşuyoruz"
33.Bölüm"Kimsesizin Kimsesi"
34. Bölüm "Kavuşamadık"
35. Bölüm"Sarılmam Lazım"
36. Bölüm "Sarıl Bana"
37. Bölüm "Eli Elimde"
38. Bölüm " Anayım Ben!"
39. Bölüm "Dildâde"
40. Bölüm "Aksiyon"
41. Bölüm "Arsız Kadın"
42. Bölüm "Biz Biriz"
43. Bölüm "Düğün"
44. Bölüm "Gözyaşı"
45. Bölüm "Uyuyan Kadın"
46. Bölüm "I.Video Kaydı"
47. Bölüm "II. Video Kaydı"
Gelecekten Kesit II.
48. Bölüm"Anne Olacağız"
49. Bölüm "Dildar"
50. Bölüm "Evliyiz"
51. Bölüm "Tanışma"
52. Bölüm"Nazende Sevdiğim"
53. Bölüm "Bi' Yanak"
54. Bölüm "Aden"
55. Bölüm "Geldin"
56. Bölüm "Geldim"
57. Bölüm "Bu Kalp Seni Unutur Mu?"
58. Bölüm"Yeniden Aşık Ettin"
59. Bölüm "Güzelim"
60. Bölüm "Yıldızlar Kadar"
61. Bölüm "Baba×2"
62. Bölüm "Sen"
63. Bölüm "Güzel Karım"
64. Bölüm "Manyak Çift"
65. Bölüm "Mucize"
66. Bölüm "Mehlikâ"
67. Bölüm "Dört Kişi"
68. Bölüm "Öpücüksedim"
69. Bölüm "Mübrem"
70. Bölüm "FİNAL"

31. Bölüm "Tehlikeli Sular"

25K 1.3K 227
By __Katre__

Satır arası yorumlarınızı bekliyorum.
Keyifli okumalar :)

Günümüz

Heyecanla telefonunun ahizesini kulağına götürdü genç kız.
Sesini her duyduğunda heyecanlanıyordu. Ne kadar zaman geçerse geçsin hep öyle kalacaktı belki de.
Üçüncü çalışda açıldı telefon.
Eylül gergince beline götürdü bir elini.
Çünkü kabul edip etmeyeceğini bilmiyordu. Bir işi olabilirdi. Yada böyle ortamlara girmekten hoşlanmadığını söyleyebilirdi.
Eylül daldığı düşüncelerden Toprak'ın sesiyle çıktı.
" Güzelim."
" Toprak." dedi masumane çıkmasını umarak. Ama daha çok cilve yapan ornitorenk gibi gelmişti kulağına o ses.

Oysa Toprak o sesi duyar duymaz tüm hücreleri ile dikkat kesilmişti. Şu saçma sapan yorucu günün bütün yorgunluğunu almıştı sanki. Kendinden geçip donduğunu fark edince boğazını temizleyip konuşacaktı ki Eylül'ün sesi duyuldu tekrar.
" Şey ben.. şey diyecektim."

" Söyle güzelim."

" Şey...işin var mı bilmiyorum ama bugün bizim mahalleden bir arkadaşımın düğünü var. Çok gitmek istemiyorum ama kıramadım da. Gelirim dedim. Ve yalnız gitmek de istemiyorum. Eğer işin yoksa birlikte mi gitsek? Ama gitmek istemezsen sorun değil ben tek de giderim."

Toprak ara vermeden konuşan Eylül'ü dinledi sakince. Bazen hala çekingen davranıyordu genç kız. Hala alışamamıştı belki de.
Toprak onu alıştıracaktı.
Kendisine,evliliğe aile olmaya alıştıracaktı.
Gerçi kendisi de aile olmak ne demek bilmiyordu ama birlikte alışırlardı değil mi?
Düşüncelerinden sıyrılıp Eylül'ün son cümlesine dikkat kesildi.
Yalnız gitmek ne demekti canım!?

Tek başına! Yalnız! Eylül! Oğluna kız bakan teyzelerin yanına!
Hayatta olmazdı. Evet şuan önemli bir işi vardı ama akşam ne olursa olsun yanında olmalıydı. Hem şu tehlikeli günlerde onu yalnız bırakmak istemiyordu.

" İsterim canım isterim. Ben senle heryere gelirim. Şuan biraz işim var ama akşama sana yetiştirim olur mu?"

" Olur tabi. Ama sakın kendini mecbur hissetme eğer işin vars..."

" Eylül ne mecburu Allah aşkına. Karımsın sen benim. Bilmem hatırlıyor musun ama ben de senin kocanım. Birlikte gitmeyip kimle gideceğiz. Ayrıca o kurtlar sofrasına seni tek başına yollayamam ben."

Baştaki hiddeti sönmüş sonlara doğru kendiyle konuşuyor gibi çıkmıştı sesi.

Haklıydı Toprak. Birşey diyemedi Eylül ne diyebilirdi ki. Evli olduğu adamdan çekiniyordu hala. Çocuk gibi davranıyordu bazen. Yirmilerinde bir kadın gibi değil de küçük bir çocuk gibi...
" Haklısın." dedi mırıldanarak.
" O zaman 5 gibi falan gelirsin olur mu?"
" Olur yetişmeye çalışacağım." dedi aynı ses tonuyla.
İçinden kendine küfürler etmeyi de ihmal etmedi. Ne vardı çıkışacak. Kalbini kırmıştı sevdiğinin.

Ardından birbirlerini Allah'a emanet edip kapattılar telefonu.
İkisi de akşama kadar kendilerine kızdı. İkisi de kendilerini suçladı.

Vakit geldiğinde Eylül üzerini giyinip Toprak'ı beklemeye başladı.

İçine bol kesim siyah bir pantolon giyip üzerine de mavi salaş bir gömlek giymişti. Gömleğin uçlarını pantolonun içine sıkıştırıp aynanın karşısına geçtiğinde vücut hatlarını çok belli ettiğini düşünüp çıkarmayı düşünse de kimsenin yanında üzerini çıkarmayacağı ve gün sonunda kızların yanına gideceği için vaz geçti.

Üzerine bileklerinden bir karış yukarıda biten haki renk bol bir trençkot giyip camın önüne geçti. Toprak'ın işi olduğunu ve geç gelebileceğini bildiği için aramayıp camın önünde bekledi.

Aradan geçen on dakikanın ardından hızla kapının önünde duran Toprak'ın arabasını gördü.
Arabadan çıkıp çatık kaşları ile telefonunu çıkardı cebinden.
Eylül onu arayacağını bildiği için koşarak kapıya yönelip çıktı evden.

Toprak'ın aramasını 'geliyorum çıktım.' diye yanıtlayıp koşar adım indi merdivenleri.

Kollarını göğsünde birleştirmiş arabaya yaslanmış bekliyordu.
Onu öyle gören Eylül bir ara nefes almayı unutsa da damarlarında gezen kıskançlık illeti ile hemen gözlerini etrafta gezdirdi.
Ne olur ne olmaz gözleri ile yiyip bitirebilirlerdi kocasını.

Kapıdan çıkan Eylül'le birlikte Toprak da yaslandığı yerden doğrulup ona doğru yürümeye başladı. Onu görünce yüzünde istemsizce oluşan gülümsemeyi engelleyemiyordu genç adam.
Hızla yanına gidip göğsüne çekti karısını. Kokusunu içine çekip uzaklaştı. Eylül de her ne kadar mahalledeyiz diye debelense de bir yandan memnundu.
Toprak Eylül'den uzaklaşınca kendi üzerindekileri gösterip konuştu:

"Eylül ben aceleyle böyle geldim. Giderken bizim eve bir uğrayalım da üzerimi değiştireyim."
Bizim ev!
BİZİM EV!

Eylül'ün aksine Toprak daha net davranıyordu. Sevgisini hem diliyle ifade ediyor. Hem hareketleri ile belli ediyordu. Daima sahiplenici davranıyor; 'Biz' olduklarını 'Bir' olduklarını her fırsatta dile getiriyordu.Eylül ise hala yolun başındaydı... Hal ve hareketleri, bakışları ona olan sevgisini ayan beyan gösterse de söylerken hala çekiniyordu.

Beyninde yankılanan kelimeleri bir kenara itip Toprak'ı süzdü. Siyah tişört. Üzerinde siyah bir kot ceket vardı. Ve pantolonu da yine siyahtı.
" Aman boşver. Ben de süslenmedim zaten. Çok yakın da değiliz sonuçta. Gidelim böyle birşey olmaz."

Onların ne giydiğini inceleyecek değillerdi ya canım.
Takım elbise giymiş bir Toprak ve onu inceleyen insanlar... Tam bir cinayet sebebiydi Eylül için.

Toprak Eylül'ü onaylayınca araca binip hızla yola koyuldular. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından düğün salonunun önüne park ettiler.

Yolculuk boyunca Toprak Eylül'ün elini gerekli olmadıkça bırakmamıştı. Ama ikisi de yolculuk boyu sessiz kalmıştı.
Yine sessizce araçtan inip salona doğru yürümeye başladılar.
Henüz birkaç adım atmışlardı ki Toprak Eylül'ün bileğini tutup kendine çevirdi.

Sorgular gözlerle bakan Eylül'ün yüzünü avuçları içine alıp:
" Özür dilerim." dedi. Eylül'ün konuşmasına izin vermeden devam etti.
" Öyle sert çıkışmamalıydım. Üzdüm seni."
Baş parmağı ile yüzünü okşayıp bir cevap bekledi.

Afallayan Eylül'den cevap gecikmedi.
" Yok..yani üzmedin ki beni. Asıl ben özür dilerim. Haklısın biz evliyiz ama ben bazen çok çekingen davranıyorum. Sonuçta biz bir hayatı paylaşacağız. Alışmalıyım buna."

Toprak da böyle düşünüyordu. Yani Eylül'ün çekindiğini, utandığını biliyordu. Bunu aşmasını sağlayacaktı o da. Ama şimdi bunu ona söylemek istemedi. Söylediklerini es geçip muzipce gülümsedi.
" Yani barıştık."

" Küs değildik ki. Çocuk muyuz Allah aşkına."

" Oh be gelene kadar ne kastım kendimi. Bir tuhaf hissettim senle didişmeyince." dedi Toprak rahat bir nefes verip.
Eylül'ün alnına öpücük kondurup bir elini beline yerleştirdi ve düğün salonuna doğru birlikte yürümeye başladılar.
Eylül ise başını iki yana sallayıp kıkırdamakla yetindi.

İçeri girer girmez boş bir yer bulup oturdular.
Çok kalmaya niyetleri yoktu. Takı töreninden sonra gideceklerdi.
Hem Eylül bugün Erva'larda kalacaktı.
Erva, Eylül ve Bahar yarınki nikah için ön eleştiri yapıp bir Bim partisi düzenlemeyi düşünüyordu.

Masalarına oturur oturmaz etraftaki parıltılardan, simlerden ve cami avizesi gibi görünen elbiselerden gözünü alıp Toprak'ın kulağına eğildi.
" Sakın yanımdan ayrılma. Şimdiden bakışları topladın zaten."
Fısıltılı sesi Toprak'ı derin derin yutkundursa da kendine gelip Eylül'e döndü.
" Niye kıskanır mısın?"
İnkar etmesini beklerken:
"Evet kıskanırım tabi. Ben kıskanmak istemesem de kanımda arsızca gezen kıskançlığa engel olamıyorum."diye cevapladı Eylül.

Toprak yüzüne memnun bir ifade takınıp konuştu.
" Güzelim, kim bakarsa baksın bu adamın gözü senden başkasını görmüyor merak etme."
Ardından geriye doğru çekilip kocaman sırıtan Eylül'e baktı.
Aklına gelenle tekrar konuşmaya girdi.

" Eylül şöyle gülmesen mi? Şuan testesteron salgılayan herkesin gözleri radar gibi etrafı tarıyor. Senin o radara takılmanı istemem. Sen de benim birilerini dövmemi istemezsin bence." Göz kırpıp gülümseyerek geri çekildi.

Eylül derince bir nefes alıp konuşacağı sırada müzik başladığı için iyice yaklaşıp: " Sen de göz kırpma." demekle yetindi.

İkisi de yaklaşık bir saattir bulundukları düğünde birbirlerine bakan biri var mı diye tetikdeydi.
Eylül Toprak'a değen bakışları kendi eşsiz bakışları ile geri çevirse de Toprak Eylül'e bakan teyzelere yapacak birşey bulamıyordu.
Kolunu Eylül'ün sandalyesi üzerine koyup kendine daha da yaklaştırmakla yetişmişti sadece.

Bir ara çiftler dansa kalkmış Eylül hülyalı gözlerle izlemişti dans edenleri.
E tabi Toprak da Eylül'ü...
Aklına onu dansa kaldırmak gelse de Eylül'ün burada dans etmeyeceğini biliyordu.
O yüzden bu planı sonraya erteledi.

Takı töreninden sonra oturdukları yere doğru yaklaşan kadına dikkat kesildi ikisi de. Yüzündeki gülümseme ile oldukça mutlu görünen kadın iyice yaklaşıp Eylül'ün yanına oturdu.

Toprak kötü gözlerle baktığı kadının ne söyleyeceğini beklerken Eylül kadının kim olduğunu hatırlamaya çalışıyordu.

" Eylül. Nasılsın kızım?" diye hayli heyecanlı bir şekilde konuştu kadın. Müzik sesi kesildiği için oldukça net duyuluyordu sesi.

" Elhamdülillah teyzecim kusura bakmayın çıkaramadım."dedi Eylül tüm mahcubiyeti ile.

" Kızım benim Adife Teyzen."
Kısa bir boşluk bırakıp Toprak'a döndü. Ardından yüzünü tekrar Eylül'e çevirip konuştu.
" Kız sizin binanın karşısındaki evde oturuyorduk ya. Sefa ile oynardınız. Sonra taşındık ya biz."

Eylül hatırlayınca gözlerini irileştirip " Aa evet hatırladım." dedi.
Ama yıllar sonra kadının sebebi ziyaretini pek de anlamamıştı.

" Biz de gördük seni uzaktan. Abin de sen de kocaman olmuşsunuz maşAllah. Tanıyamadım vallahi.
Seda'ya sordum o söyledi senin olduğunu."

" Yaa öyle mi?" dedi Eylül tüm bıkkınlığını gizlemeye çalışarak. Toprak ile Melih'i karıştırmış olmalıydı kadın. Bir an o Melih değil demek istese de susmayı tercih etti. Açıklama yapmak istemiyordu şuan.

' Ee yani teyze sadede gel gitmemiz gerek.' demek istese susup gülümsedi.

Toprak'ın delici bakışları bir etrafı turluyor. Bir kadına değiyordu.
O sırada onlara, daha doğrusu Eylül'e bakan herife dikkat kesildi. O bakışları hemen çekmezse olacaklardan sorumlu değildi.
Ki o sırada duyduğu sözler gerginlikten patlamak üzere olan Toprak'ı patlamaya yetti bile.

" Sefa da orada bak kızım. Seni görmüş beğenmiş. Git bir konuş anne dedi. Eylül olduğunu söyleyince o da çok şaşırdı valla. Ne dersin bu işe?"

Eylül ilk olarak korku dolu bakışlarını Toprak'a çevirdi duyup duymadığını anlamak için.
Kasılan çenesi ve seğiren damarları ise net olarak duyduğunun kanıtıydı.

Eylül'ün Toprak'a doğru baktığını gören kadın abisinden çekindiğini düşündüğü için Toprak'a doğru konuştu.
" Kızım çekinme abin o senin. Evde tutacak hali yok ya seni. Elbet evleneceksin."

Eylül kadına dönüp susması için kaş göz yapsa da anlamayan kadın öylece kalakaldı.
Toprak hızla ayağa kalkıp Eylül'ü de kaldırdı. Kadının yanına doğru yaklaşıp adeta tıslayarak konuştu.

" Teyze ben onun abisi değil kocasıyım. Eğer o oğlunun buradan sağ çıkmasını istiyorsan hemen git çeksin şu bakışlarını. Tatsızlık çıksın istemiyorum. Oyarım karıma bakan o gözlerini."

Toprak'ın sinirli sesini duyanlar dikkat kesilip izlemeye başladı. Durağan geçen düğünde eğlence çıkmıştı onlara da.

Kadın büyük bir şaşkınlıkla özür dileyip uzaklaşırken Toprak'ın siniri hala yerindeydi.
" İşe bak lan benim karımı benden istiyorlar." dedi bir elini saçından geçirerek.
Arkadan yükselen şaşkınlık nidalarına aldırmadan Eylül'e döndü.

" Gidelim mi artık Eylül."
Zaten gitmek için hazırlanan Eylül başını aşağı yukarı sallayarak uysal bir çocuk gibi konuştu.
" Hı hı hadi gidelim." dedi çantasını koluna geçirerek.
Toprak'ın elini tutup hızla salondan çıkardı.
Yoksa az sonra bir felaket yaşanabilirdi.

Toprak'a yetişmeye çalışan Eylül koşar adımlarla arabanın yanına geldi. Toprak birşey demeden arabanın kapısını kırarcasına binince Eylül irkilse de çaktırmadan yerine oturdu.
Hiç konuşmadan süregelen yolculuğun ortasında Eylül dayanamayıp konuştu.
" Sinirin geçti mi? Tırsıyorum şuan senden." dedi yandan bir bakış atarak.

" Sana sinirli değilim ki güzelim. O şerefsize sinirliyim." Sol elini arabanın camına yaslayıp konuşmaya devam etti.
" Yavşağa bak yavşağa. Lan ilk önce bir yüzüğü kontrol et değil mi? Nasıl bakıyordu abaza gördün mü? Kedinin ciğere baktığı gibi."
Elleriyle başını ovalayarak Eylül'e kısa bir bakış attı.
"Ben onu niye dövmedim ki. Hayır içimde kaldı. Dur geri dönüp döveyim gözüme uyku girmez."

" Ya saçmalama Toprak ne dövmesi. Bırak uğraşma. Hem de küfür edip durma."

" Yavrum öyle yaratıcı küfürler ediyorum ki içimden sen varsın diye yalnız bunları dışa vuruyorum."dedi sinirini açıkça belli eden o ses tonuyla.

Eylül bıkkınca bir nefes alıp Toprak'ın elini tuttu.
" Tamam artık sakinleş. Boşver, unut şu düğünü."
Toprak saniyelik bakışlarını eline çevirdi. Derin bir nefes alıp ses tonunu ayarlamaya çalıştı. O şerefsizin hala ağzını burnunu kırmak istiyordu ama bunu dile getirmeye ne gerek vardı.
" Sakinleşdim bile." dedi Eylül'e bakarak. " Sen bana dokununca unutuyorum herşeyi."

Eylül'ün yanaklarının al al olduğunu fark edince daha fazla üstüne gitmemek için sustu. Elinin üzerindeki eli avuçlarına hapsedip kocaman bir öpücük kondurdu.

Ellerini ayırmadan geçirdikleri on dakikanın ardından Eylül Toprak'ın evinin olduğu mahalleye geldiklerini anlayıp Toprak'a döndü.
" Niye buraya geldik? Erva'larda kalacaktım bugün ben. Malum yarın nikah var. Kız kıza vakit geçirecektik."
Sorgulayan bakışlarını çekmeden cevabı bekledi.

" Aman boşver kız kıza vakit geçirip ne yapacaksınız. Biz birlikte vakit geçirelim. Şu bitiremediğimiz filmi izleriz."

" Saçmalama Toprak gitmem lazım beni bekler kızlar."

" Tamam sonra götürürüm ben seni. Çok yorgunum lütfen üzme beni. Biraz senle vakit geçirip dinlenmek istiyorum." dedi dudaklarını büzerek.

Şuan o sert çehresine rağmen çocuk gibi göründüğünün farkında mıydı acaba?
Eylül gülerken " Tamam" diye mırıldandı. O gülüşü hiç silmeden memnun bir ifadeyle araba süren Toprak'ı izledi. Sert çehresini bir şeye odaklandığında daha da korkutucu bir hal alıyordu.
Kocaman kemikli elleriyle direksiyonda ritim tutuyor yada sol eliyle başını ovalıyordu.
Ceketin katladığı kolundan görünen damarları damar takıntısı olan Eylül'ün gözlerini alıyordu.

Bir ara gözlerini Toprak'tan çekip telefonunu çıkardı. 'Toprak' la olduğuna ve geç gelebileceğine dair bir mesaj attı kızlara.
Yolculuğun sonuna geldiklerinde el ele çıktılar yukarı.

Kapının önüne geldiklerinde Toprak öylece bekleyip Eylül'e döndü.
Eylül de anlamaz bir şekilde kafasını sallayıp " Ne?" diye sordu.

" Kapıyı açsana." dedi Toprak başıyla kapıyı işaret ederek.
" Anahtar varya sende de."

Sebepsiz bir şekilde hoşuna gidiyordu bu. Sanki aile olmuş gibi hissediyordu. Aynı evde yaşıyormuş gibi geliyordu. Eylül'e de evinin anahtarını çıkartmıştı. Çünkü onun da eviydi burası.
Toprak'ın karısıydı o tabi ki anahtar onda da olmalıydı.

" Sen niye açmıyorsun acaba. Şimdi nereden bulacağım."
Söylenerek çantasında anahtarı aramaya çalışan Eylül daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Çantadan çıkan iki not defterini ve birkaç abur cuburu Toprak'ın eline tutuşturdu.
Sonunda bulduğu anahtarı kilide takıp kapıyı açtı.
Tüm bunları yaparken Toprak onu inanmaz bakışlarla gülerek izledi. Yalan yok bu çantaların içinde ne taşıdıkları hep merak konusu olmuştu ama onca kraker ve çikolata beklemiyordu.
İçindeki o tuhaf ama güzel hisle derin bir nefes alıp eve girdi.

Üzerindeki ceketi çıkarıp askıya astı.
" Sen üşümüyor musun böyle. Havalar serin hala. Bak hasta olursun. Sıkı giyin biraz." diye söylenen Eylül'ün kızgın sesine aldırmadan gülümseyerek cevap verdi.

Yıllar sonra birinin onu düşünmesi onun için endişelenmesi mutlu ediyordu. Yıllarca dedesiyle yaşamış genç yaşında kendi başının çaresine bakmak zorunda kalmış bir adam için anlatılması zor duygulardı bunlar.

" Yoo üşümüyorum soğuk işlemiyor bana. Hem hasta olursam sen bakarsın. Daha fazla zaman geçiririz. Hastalanmaya çalışayım bari."

Eylül sahte bir kızgınlıkla cevap verdi." Yav he he soğuk işlemiyormuş. Yatak döşek yattığınız günleri ne çabuk unuttunuz Toprak Bey. Ayrıca şu koca cüsseye bir bak. Sana bakmak o kadar da kolay olmuyor. " dedi salona doğru geçerken.
O sırada Toprak kolundan tutup durdurdu.
" Böyle mi oturacaksın."dedi üzerindekileri göstererek.
" Hı hı." Hızla kafasını aşağı yukarı sallayarak onayladı.

" Saçmalama Eylül."
Bıkkınca konuşan Toprak trençkotun düğmelerini açmaya başladı. Düğmeleri bitirince örtüsüne geçti.
Şalın iğnelerine küfretmemek için kendini tutup onları da çıkardı.

Toprak'ın dokunuşları ile yerinde donup kalan Eylül sadece onu izledi.
Toprak ilk önce trençkotu çıkarıp askıya astı. Ardından Eylül'ün şalını ve bonesi çıkardı.

Elinden tutup neredeyse sürükleyerek salona getirdi. Zira Eylül kendini kaybetmişti.
Salonun ortasına getirdiği Eylül'ün oturmasına için vermeden bir elini tuttu. Karşısına geçip telefonunu çıkardı cebinden.

O sırada tokasının çıkmak üzere olduğunu görüp telefonu geri yerine bıraktı.
Önden geriye doğru uzattığı kolları ile tokayı çıkardı saçlarını bir elinde toplayıp bağlamaya çalıştı.
Birkaç deneyişin ardından pes edip geri doğruldu.
" Ne zor şeymiş lan yapamadım bir türlü. Neyse böyle daha güzel." dedi daha çok kendi kendine konuşur gibi.

Toprak eğildiğinde donakalan Eylül geri çekildiğinde derince bir soluk verdi. O zaman anladı nefesini tuttuğunu.
Telefonunu cebinden çıkarıp uğraşan Toprak'a baktı sessizce. Sonunda sesini bulup : " Ne yapıyorsun."dedi titreyen sesiyle.

Toprak telefonunu tekrar çıkartıp bir melodi açtı.
Ardından ellerini Eylül'ün beline dolayıp: " Dans edelim." dedi.
" Düğünde dans edenlere çok özendim." diye ekledi. Senin onlara bakışını gördüm demeyecekti tabi ki.

Bir eliyle yana düşen saçlarını geriye doğru atıp Eylül'ün ellerini kendi omzuna yerleştirdi.
Eylül sabah kendine verdiği sözü hatırladı.
' Daha fazla kendini çekmeyecekti.' Toprak'ın omuzuna bıraktığı ellerini ensesinde birleştirip gülümsedi.

Toprak başını Eylül'ün boynuna gömdü. Belindeki ellerini daha da sıkılaştırdı.
Dışarıdan dans ediyor gibi değil de sımsıkı sarılıyor gibi görünüyorlardı.
Sahidenn de öyleydi. İkisi de ne kıpırdıyor ne konuşuyordu.

Başını gömdüğü yerde kokusunu derince içine çeken Toprak Eylül'ün belini okşuyor sanki sevgisini parmak uçlarının değdiği heryere bırakıyordu.
Eylül de yine aynı şekilde ensesine koyduğu eliyle saçını okşuyor sevgisini bırakıyordu her bir teline.
Dakikalarca öyle kaldılar. Şarkı bitse de ayrılmadılar birbirlerinden.

Ardından Toprak oynattı dudaklarını.
Kocaman bir öpücük kondurdu karısının boynuna.
" Teşekkür ederim."dedi fısıldayarak.

Boynunda kıpırdayan dudaklarla dakikalardır bulunduğu huzurlu anın büyüsünden çıktı Eylül.
Karnını işgal eden karınca sürüsünü umursamadan geriye çekilip gözlerine baktı Toprak'ın.

" Neden." dedi büyük bir merakla.

" Beni sevdiğin için. Beni o minik kalbe sığdırdığın için. Karım olduğun için. Ailem olduğun için. Herşey için."

Öyle güzel bakıyordu ki. Öyle güzel seviyor... Öyle güzel gülüyordu ki. Karşında tüm kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Tüm diller lâl oluyordu sanki.

" Ben..." dedi Eylül onun dili de lâl olmuştu. Derince yutkunup devam etti.
" Ben teşekkür ederim asıl. Beni sevdiğin için. Beni ailen olarak gördüğün için. Beni koruyup hiç tatmadığım bu güzel sevgiyi verdiğin için. Ve Rabbime de şükürler olsun seni bana verdiği için."

Minnetle gülümseyip gözlerini dikti gözlerine. Sanki dile getiremediklerini gözleri anlatıyordu.

Ardından parmak uçlarına yükseldi Eylül. Toprak'ın onu öptüğü gibi o da Toprak'ın boynuna küçük bir öpücük kondurup geri çekildi.

Gözleri kocaman olan Toprak derince yutkunup karşında masum masum bakan kıza dikti gözlerini.
Gerçekten ona yaptıklarından sonra nasıl böyle masumca bakıyordu.

" Çok tehlikeli sularda yüzüyorsunuz karım hanımefendi. Sizi bir an önce o sulardan çıkmaya davet ediyorum."
dedi muzip bir ifadeyle.
" Ne yaptım yine ya. Sen yapınca birşey olmuyor ama." dedi Eylül kaşlarını çatıp dudaklarını büzerek.

Bu kız her geçen gün ayarları ile oynuyordu Toprak'ın.

Daha fazla dayanamayan Toprak bir elini Eylül'ün beline koyup kendine doğru çekti. Hızla dudaklarını dudaklarına bastırıp geri çekildi.
Hiç ayrılmak istemese de Eylül'ün bunla bile kızarıp utanacağını biliyordu.
Donup kalan Eylül'ün minik burnuna küçük bir fiske vurup geri çekildi.
" Bilmem düşün bakalım ne yaptın?" dedi bilmiş bilmiş.
Eylül'ü arkasında bırakıp mutfağa ilerledi.
" Hadi yemek yiyelim. Sonra düşünürsün."
Kıkırdayarak girdiği mutfakta Eylül'ün ayak seslerini duyar duymaz gülmeyi kesti.
Buzluktan çıkardığı pizzaları fırına verip sandalyenin birine geçti.

Onu yine utandırmayı başaran Toprak'a olan sonsuz siniriyle ayaklarını sürüye sürüye girdi mutfağa. Anlamıştı ne yaptığını. Kendini tutmaya çalışıyordu Toprak. Ona olan her bakışında anlıyordu. Ama Eylül'ün yaptığıyla sonunda dayanamamışdı. Ne vardı canım aklına gelmemişti o an!

'Bir de bilmişlik taslıyor beyefendi. Ben sana biliyorum yapacağımı.' diye geçirdi içinden.
'Madem tehlikeli sularda yüzüyorum. Hiç çıkmam o sulardan. Maksat seni kıvrandırmak olsun.'
Tamam henüz onu kıvrandırmak için bir planı yoktu ama bulurdu birşeyler.
Toprak'ın fırına verdiği pizzaları görünce ona hiç bakmadan tezgahın önüne geçti.
Öne gelen saçlarını geriye doğru savurup üst raftan aldığı iki bardağı tezgaha bıraktı. Dolaptan çıkardığı içeceği alıp kapağını açtı.
O sırada masanın altına düşen kapağı yerden almak için eğildi.
Ağızının içinde birşeyler mırıldanan Toprak'ı umursamadan içeceği doldurup yıkadığı kapağı tekrar kapattı.

Eylül'ün giydiği kıyafetleri yeni yeni idrak eden Toprak ilk önce küçük bir şok geçirse de kendisine hakim oldu.

Genelde elbiseyle yada pijamaları ile gördüğü kız böyle giyinecek bu günü bulmuştu sanki.
Hele kapağı almak için eğildiğinde odağına düşen görüntüyle ağzının içinden kendine savurduğu küfürlere engel olamayıp acısını saçlarından çıkardı.
Çekiştirdiği saçlarını geriye savurup ayağa kalktı.
Tezgahta içeceğin kapağını kapatan Eylül'e dönüp:
" Sen çok tehlikeli bir kadın oldun." dedi. Başını iki yana sallayarak. Onaylamaz bakışlarını Eylül'ün üzerinde gezdirdi.

Eylül bıkkınca nefesini verip: " Bu sefer ne yaptım?" dedi. Ellerini arkasındaki tezgaha koyup.
Toprak iki adımda Eylül'ün önünde durup: "Sabrımı sınamak için mi böyle giyindin?"dedi.
Ardından ellerini Eylül'ün beline dolayıp sıkıca sarıldı.

Ayağına gelen fırsatı tepmemek gerekirdi değil mi? Eylül de aynı düşüncedeydi.
" Hop hop hop." diyerek kendinden uzaklaştırdı Toprak'ı.
Şaşkın bakışlarını umursamadı.
" Tehlikeli sular." dedi imayla.
Toprak gözlerini devirip tekrar hamle yaptığında yine Eylül'ün engeline takıldı.

Fırının sesini duyan Eylül kurtuluş sesiyle fırına ilerlerdi. Giderken ters bir bakış atmayı da ihmal etmemişti. Pizzaları masaya bırakıp içecekleri de yerleştirdi. Sandalyeye oturup bir dilimi eline aldı.
Ayakta dikilip ona inanmaz gözlerle bakan Toprak'ı umursamadan
"Hadi." dedi. Ardından yemeye devam etti.
Toprak'ın sinirli bakışları eşliğinde, keyifle bir o kadar da
Toprak'ın 'sınırlarını zorlayacak!' şekilde yediği pizzanın sonuna gelen Eylül şükredip masadan kalktı.

Toprak hala sinirle yerken o mısır patlatmaya koyuldu. Madem film izlenecek mısırsız olmazdı değil mi?

Eylül mısırı patlatırken Toprak da masayı toplayıp bardakları bulaşık makinesine koydu.

Elinde kaselerle salona giren Eylül filmi açıp durduran Toprak'ın yanına oturdu. Memnunsuz bir şekilde filmi başlatan Toprak'ın suratına kısa bir bakış atıp önüne döndü.

Bu kadar oyun yeterdi canım.
Daha fazla uzatırsa Toprak'ın bakışlarından televizyon çatlayacaktı.

Aralarına koyduğu mısırı alıp Toprak'a doğru yanaştı. Başını göğsüne koyup yüzüne baktı. Gülümseyip beyaz bayrak uzatmış oldu.
Derince soluk veren Toprak da gülümseyip yanağına bir öpücük kondurdu.

Henüz beş dakika geçmeden Toprak Eylül'ün elindeki mısır tabağını alıp diğer koltuğa bıraktı.
Eylül'ü koltuğun en ucuna doğru itip başını dizine koydu.

Havada olan elleri tutup ikisine de öpücükler kondurdu. Ardından elinin birini saçının üzerine diğerini de yüzüne bıraktı.
" Saçımı okşar mısın?" dedi boğuk çıkan sesiyle. Ellerini göğsüne bağlayıp gözlerini yumdu.
İçindeki hisleri anlatacak kelime bulamıyordu.
Bu anı tanımlayacak bir kelime yoktu.
Sadece yaşanabilirdi. Sadece Eylül'le Toprak yaşayabilirdi.

Yavaşça saçlarını okşamaya başladı Eylül. Bir eli de yüzünde geziye çıkmıştı.
Her bir santimini turluyordu.
Arada yanaklarını sıkıyor.
Dudağını büzüyordu.
Toprak'ın: 'Büzdüğün dudağı öpmelisin. Racon böyle.' uyarılarını umursamıyordu.
İkisi de filmi unutmuştu yine.

" Biliyor musun?" dedi Toprak. Bağladığı kollarını açıp bir elini Eylül'ün yüzüne koydu.

" Sanki bunca zaman, doğduğumdan beri senleymişim de sonradan bizi ayırmışlar gibi hissediyorum. Sen olmayınca huzursuz oluyorum. Alışkanlık değil de bağımlılık gibi. Sen olmadan hiçbir şey yapmak istemiyorum. Her gece senle uyuyup her sabah senle uyanmak istiyorum. Ve dayanamıyorum artık. Bir an önce kavuşalım istiyorum. Özlüyorum seni."

" Sabredelim biraz. Birkaç ay kaldı şurada. Ondan sonra ahiretlik kavuşacağız İnşAllah." dedi Eylül.
Başını şefkatle okşayıp devam etti.

" Hadi sen biraz uyu. Yoruldun bugün. Ben yanındayım merak etme."
Toprak'ın alnına küçük bir öpücük kondurup geri çekildi.
Toprak ise uysalca onaylayıp yüzünü Eylül'ün karnına doğru döndürdü. Ellerini beline dolayıp gözlerini yumdu. " Şarkı söyler misin bana? Sesini çok seviyorum."
Boğuk çıkan sesi uyumak üzere olduğunun göstergesiydi. Eylül onaylayıp şarkı mırıldanmaya başladı.

Başını okşamaya devam etti. Bir süre sonra nefesinin düzene girdiğinden uyuduğunu anladı.
Kucağındaki başını yavaşça kaldırıp yastığa bıraktı.

Odaya geçip dolaptan bir battaniye alıp geri döndü.
Geniş koltukla Toprak'ın arasına geçip uzandı.
Üzerlerini örtüp Toprak'ın başını göğsüne yerleştirdi.
Gördüğü kadarıyla yüzünü incelemeye koyuldu.
Uyanıkken sert duran çehresi uyurken daha normal duruyordu.

İlk gördüğünde insanların ondan korkmasını sağlayan sert bakışları göz kapağının engeline takılmıştı.

Çoğu zaman çatık olan kaşları uyurken bile tam düzelmemişti.
Sanki her an tetikte gibi uyuyordu. Her an uyanacak gibi...

Bir süre Toprak'ı izleyen Eylül kapanmaya yüz tutmuş gözlerine daha fazla engel olamadı ve karanlığa teslim etti kendini. Huzurla..Sevdiğiyle...


Selamın aleyküm.
Umarım beğenmişsinizdir.
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.
Sizleri seviyorum Allah'a emanet olun 💙

13 Kasım Cuma 2020













Continue Reading

You'll Also Like

139K 7.1K 53
~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep daha iyisi olsun hep düşlediği hayat ke...
59.2K 7.9K 17
Mahalle düğününde evlerine hırsız girdiğini duyan Müzeyyen, daha bir ay önce aldığı son model bilgisayarını kurtarmak için koşarak eve gelir. Eve gel...
DİCLE By 👑

Spiritual

236K 12.1K 36
Siz: Bir dakika... Siz: Ben Zehra olmadığıma göre siz kimsiniz? 0588*******: Ne demek Zehra değilsin? Benim tek kız kardeşim Zehra. 0588*******: Şaka...
301 126 11
"İnsanların hayatını tehlikeye atıyor diye, kayayı yerinden etmişler. Denizkızı ve inci küpeleri bir başına kalmış." "Sana söz veriyorum Kaya, hayatı...