Pembe Düşler Mahallesi

Galing kay dreamonde

2.6M 132K 35.1K

Bir insana ne zaman aşık olursunuz? Çocukken, o gol atmak istediği için onun yerine kaleye geçtiğinizde mi? Y... Higit pa

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm / Part 1
32. Bölüm / Part 2
33. Bölüm
Bayram Özel
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
Özel Bir Kesit
37. Bölüm
38. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
Ara Bölüm
43. Bölüm
Ara Bölüm 2
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm (Final)
Özel Bölüm
Özel Bölüm: Nereden Nereye

39. Bölüm

29.5K 1.7K 641
Galing kay dreamonde


Yorumlarını eksik etmeyiiinnnnn

*

"Sorgu vakti Hazal Hanım."

İlk başta bi afallasam da hız kesmeden kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Sorguya sorgu Hakan Bey."

Gözlerini kıstı. "O ne be? Ben bilmem sorguya sorgu falan. Oturacaksın, her şeyi tek tek söküleceksin."

Ulan Hakan Dinçer, ulan Hakan Dinçer. Karaktersizliğine 10 cilt kitap yazılır, çirkefliğinle imza atılır.

"Benim sökülecek bir şeyim yok," dedim ciddiyetle. "Her şey ortada."

"Geç yukarı üstünü değiştir," dedi üstüme memnuniyetsiz bir bakış atarak. "Kaan kokusu geliyor her yerden, alerjim var."

Sabır Allah'ım, sabır.

Ayaklarımı pat pat yere vurup sert adımlarla odama çıkarken arkamdan tasvip etmez bir şekilde cıkcıkladığını duydum. Odamdan içeri girdiğimde hızlıca perdeyi çektim ve lambayı açarak dolabımdan çıkardığım pijama takımını üstüme geçirdim.

Derin bir nefes alarak aynadan kendime baktım. Acaba uyuyakalmış gibi mi yapsaydım?

Kendine gel Hazal, sen hukuk öğrencisisin! Sen adamın ağzından girer, burnundan çıkarsın!

Kaan gibi her türlü haklı olmayı başarsam yeterdi. Ah, kimin manitası ya... Bak özledim vicdansızı.

Kaan'a olan aşkım tekrar kabarırken bununla doğru orantılı olarak abime olan öfkem de arttı. Tentürdiyotu ve pamuğu alarak tekrar aynı sert adımlarla aşağı inerek oturma odasına geçtim.

Abim, geldiğimi görünce üçlü koltukta kenara kaydı ve bende koltuğun diğer ucuna oturdum. Elindeki kumandadan tuşa bastığında odanın içini müzik sesi doldurdu.

Azer Bülbül - İyi Değilim...

Çenesinin ucuyla televizyonu gösterdikten sonra 'hah, hadi şimdi anlat' dercesine bakış attı. Kafamı umutsuz vaka gibi iki yana salladım.

"Bu kadar mı verdi tentürdiyot?" Diye sordu abim küçümsercesine bir bakış atarak. "Bu çocuk hep böyle cimriydi zaten..."

"Bu senin yaralarına fazla bile," dedim kinayeli bir şekilde. "Yaklaş."

"Ne demek senin yaralarına fazla ya?" Diye hayıflandı koltukta yanıma yaklaşırken. "Kızım görmüyor musun halimi? Gülümseyemiyorum diyorum."

"Vah vah," gözlerimi devirdim. "Sen gülümseyemezsen ne yaparız biz, nerelere gideriz..."

"Sen bir de sırtımdaki yaraları gör," dedi acıklı bir sesle. "Bıçak yarası dolu, bıçak."

Tentürdiyotu pamuğa döktükten sonra abimin dudağındaki yaraya yaklaştırdım ve homurdanmakla yetindim.

O sırada ters bir bakış attı. "He o çocuğu dövdüm diye trip yani? Öyle mi? Abine? Öz abine? Elime doğdun kız sen benim. Hoş, Kaan da abin dedik ama... işte. Adamlık meselesi."

Pamuğu sertçe yarasına bastırdım.

"Sen Yağmur'un neyiydin abi?" Diye sordum sertçe. "Biz Kaan ile birbirimizi severken, siz kardeş kardeş kutu kutu pense oynuyordunuz da haberim mi yoktu?"

Dudağındaki yaranın etkisiyle yüzünü buruşturdu tam ağzını açacakken susturdum.

"Kaan'ın adamlığını sorgulayacak konumda değilsin. Hatta inan bana, sorgulaması gereken son kişisin," tekrar dudaklarını aralayacakken, "Madem sorgu vakti, o zaman o çeneni kapat ve beni dinle!" Dedim sesimi yükselterek.

Aklıma Kaan'ın yaraları gelmişti. Ve sonra eski konuşmalarımızdan bir kesit düşmüştü zihnime.

"Bu kız gerizekalı," diye mırıldandı Yağmur'un arkasından.

"Ne yapıyorsunuz siz? Kızı evde dövüyor musunuz? Ne bu korku?" Dedim ben de şaşkınlıkla.

Kaan hafifçe güldü, sağ gamzesi belli belirsiz kendini gösterdi.

"Her şeyde salak gibi cesur davranan kız, konu aşk olunca ne kendine, ne de başkalarına itiraf edemiyor... Hakan'ın çok keyfi kaçtı. Bu konuda ona üzüldüğüm için kafamı kırmak istiyorum, ama..."

Derin bir nefes verdi.

"Yağmur kendine itiraf edene kadar umarım abimi kaybetmiş olmaz. Hakan Dinçer'in inadı inattır," dedim ben de düşünceli bir biçimde kafamı sallayarak.

"Ya Kaan, kendisi beni seviyor diye sana bir kere olsun ters yapmadı be!" dedim pes dercesine. "Yağmur seni üzdüğünde kardeşini haksız buldu! Neden biliyor musun abi?"

Pamuğu yarasından çekip sehpanın üstüne attım. Abimin bir şey belli etmeyen bakışları bana döndü.

"Çünkü o beni seviyordu ve bundan emindi. Bir gün sizin bu yüzleşmeyi yaşayacağınızı biliyordu ve o, kendisinin de yaptığı bir şey yüzünden seni suçlamadı."

Abim yine sessiz kaldı.

"Ya sen?" Diye sordum ellerimi iki yana kaldırarak. "Öğrendiğin ilk anda bağırmaktan ve küfür etmekten başka ne yaptın? Kaan geldiğinde ona kafa atmak adamlık mıydı sence? Kardeşini sevdiğin adama, benim için, 'O benim kardeşim lan!' derken hiç kızarmadı mı yüzün?"

Burukça gülümsedim. "Biliyor musun? Sen bugün Kaan'ı dövdüm sandın ama en çok hasarı kardeşine verdin aslında."

Başka bir pamuk alarak tentürdiyot döktüm yine ve yarasını temizlemeye kaldığım yerden devam ettim.

"Sorgu sorgu dedin ya, sen sorma hiç," diyerek devam ettim. "Ben anlatayım. Çok bile içimde tuttum."

Hakan Dinçer şaşırtıcı bir şekilde susmaya devam ediyordu.

"Ben Kaan'a hep aşıktım abi," dedim yüzüme içten, ufak bir tebessüm kondurarak.

Her şeyi öğrenecek miydi? Öğrensindi o zaman.

"Küçükken onun yerine kaleye geçtiğimde de, ona tuzlu kahve yaptığımda da, birlikte playstation oynadığımızda da... Benim kalbim hep ondaydı, yeni bir şey değil bu. Hani dedin ya bu akşam telefonda, 'otur bi' düşün' diye. Ben koca ömrümü düşünmekle geçirdim zaten."

Gözlerimin dolduğunu hissettim.

Bunca şeye rağmen ben aşkıma kavuşmuştum. Başarmıştık. Birlikte başarmıştık.

"Ama ben hiç senin tepkinden korkmamıştım biliyor musun?" Diye sordum.

Hadi bakalım Hazal Dinçer, iyi sallamalar, rastgele.

"Çünkü sen Yağmur'u seviyordun ya," dedim şaşkınlıkla. "Sen kardeşim dediğin adamın kardeşini seviyordun. Ve aynı adamı, beni sevdiği için dövdün." Şok içinde kafamı iki yana salladım. "Empati yapamadığını biliyordum ama bu kadarı... bu kadarı çok be abi."

Bu sefer o benim söze girmeme izin vermeden konuştu. Bakışlarından duygularını anlayamıyordum.

"Kaç kere bizim kahvaltı masamıza geldi," dedi ama bu bir soru değildi. "O herif hep evimizin içindeydi." Sesi öfkeli değildi ama sakinde değildi.

"Sen değil miydin?!" Diyerek çıkıştım. "Kaan senin hayatındaydı ama sen Kaan'ın hayatında yok muydun?! Esra Teyze seni her öğlen börek yemeye çağırmıyor muydu?!"

Kafasını iki yana salladı. "Kendimi salak gibi hissediyorum, anlasana!"

"Salaksın zaten!"

Bakışları sehpadan çevrilerek sorgularcasına bana döndü. Bi' kafa da bana geliyor galiba... Kendimi kaptırıp çok mu uçtum ben yine?

"Ama Kaan ile aramızdakileri anlamadığın için, ya da Kaan'ı bizim eve aldığın için değil. Sanıyor musun ki, sen çağırmayınca annem de çağırmayacak?" Kafamı iki yana salladım. "Salaksın çünkü sen Yağmur ile hiçbir şeymişsin gibi davranıyorsun. Her şeyin ciddileştiğini düşün. Babam, ben istediğim sürece arada sen olsan bile Kaan'a zorluk çıkartmaz. Ama Yusuf Amca, Kaan'ın onayının olmadığı işe dönüp ikinciye bakmaz bile." Duraksadım. "Ha bir de işin Yağmur kısmı var."

Kaşları çatıldığında devam ettim. "Eğer Yağmur'un yerinde ben olsam, sevdiğim adam gelip abimi dövse, derdim ki, demek biz ciddi değiliz."

Ohhh, son kozumu da oynadığıma göre kudur bakalım şimdi Hakan Dinçer.

Tentürdiyotu ve pamuğu alarak ayaklandım. "Bence bi' oturup düşünmesi gereken sensin. Ama başkalarında arama hatayı boşuna. Aynaya bakman yeterli."

Ve havalı bir şekilde odadan çıktım.

Ey Hakan Dinçer, senin kardeşin hukuk okuyor be hukuk! Manitası da avukat! Sen kimi sorguya çekiyorsun?

"Hazal," diye seslendi abim arkamdan. Omzumun üstünden ona dönüp kaşlarımı kaldırdım.

"Tentürdiyotu götürme."

Kaşlarım çatıldı. "Niye?"

Omuz silkti. "At cebe, boşver."

Hala çalıp çırpma peşindesin be Hakan Dinçer. Pes be adam, pes!

*

Güne zorlukla gözlerimi açmış, kahvaltı masasına ne ara geldiğimi, oturduğumu anlamamıştım bile. Ta ki karşıma güneş gözlüğü ve beyaz maskesiyle oturan bir 'yaratık' görene kadar.

Besmele çekerek tepkisiz anneme ve babama baktım. "Tövbestağfirullah, bu ne böyle?"

Annem eliyle geçiştirircesine gösterdi. "Abin ya." Gülümsedim. "Engin bilgilerinle bizi aydınlattın yine Zeynep Sultan."

Annem bana alıngan bir bakış atarken babam girdi söze. "Abin çok bulaşıcı bir gribe yakalanmış. Işığa da hassasiyeti oluşmuş o yüzden. Bizi düşündüğü için de maske takmış."

Aynen kanka, kesin yaşanmıştır.

Dudaklarımı büküp kafamı salladım ağır ağır. "Dilini de mi yutmuş?"

Abim atladı. "Konuşmama hakkını kullanıyormuş."

Düşünürcesine elimi çeneme yasladım. "Ya ben bir yerde okumuştum..." diye başladım. "Bu maskeler o kadar da korunaklı değilmiş. Napsak odasına mı kapatsak? Yemeğini suyunu veririz."

"Köpek miyim lan ben?"

"Konuşmama hakkını kullanmamaya devam etsene sen."

"Hıı," diye homurdandı. "Sonra sende beni evden attır, dimi?"

Annemin abime bakarken kaşları çatıldı. "Evladım," dedi düşünürcesine. "Sen nasıl yemek yiyeceksin?"

Abimin domatese uzanan çatalı havada durdu. Bir iki saniye bekledi. Ardından umutsuzca çatalını yerine koydu.

"Ben en iyisi odama çıkayım..."

"Çık çık," dedim sırıtarak. "Seni orası anca paklar. Aman diyeyim, sakın dışarı da çıkma. Birisine bulaştırırsın falan, mazallah."

Bakışlarını göremiyordum ama şu an kaşlarının çatık olduğuna yemin edebilirdim.

İçimden keyifle gülmeye devam ettim.

Telefonumdan mesaj sesi geldiğinde tam sandalyeden kalkmış abim geri oturdu. Bende ekranı açarak mesaja baktım.

"O kim?"

İbne bir gülüş takındım suratına. "Yağmur."

Boğazını temizledi. "Ne diyor?"

"Aa üstüme iyilik sağlık," diyerek araya girdi annem. "Sanane evladım."

Ağzıma bir domates attım. Yüzümdeki sırıtış asla silinmiyordu. "Hıı, sanane?"

"Merak ettim ya," dedi homurdanarak. "Hani bize gelir falan. Ben hastayım ya şimdi, gelmesin."

Şerefsize bak şerefsize. Yağmur'a anlatmamış tabi olanları. Garibim nasıl korkuyor şimdi...

"Merak etme," dedim keyifle. "Bir daha geleceğini sanmıyorum zaten." Ekledim. "En azından sen evdeyken."

Abimi bir öksürük seli alıp giderken annem ile babam da ona sadece bakmakla yetiniyordu. Annem bir ara sırtına vurmaya yeltenmişti ancak babam, 'hanım akşam salonda yatarsın, hastalanmaya niyetim yok' dediğinde el mahkûm annem de abimin kaderine razı gelmişti.

"Ay," dedim sandalyemi geri ittirip kalkarken. "Ben gidip hazırlanayım. Kahvaltıyı Yağmur ile yapayım, olur mu? Çok ısrar etmiş." Üstüne bastıra bastıra konuştum. "Konuşacaklarımız var da."

Abim gözlüğünü indirdi hafifçe. Gözündeki morluk şu an gözükmüyordu. Gözlerini gözlerime sabitledi.

"Yapma," dedi sadece.

"Niye?" Diye sordum kaşlarımı kaldırarak meydan okurcasına. "Sen yapmadın mı?"

Annem çayını masaya bıraktı. "E ama yeter! Ne oluyor be size? Düdüklü tencere gibi viykviykviyk. Bizdeki de kafa canım!"

Ellerimi iki yana açıp geri çıktım. "Pardon reis. Ben hazırlanıp kaçıyorum o zaman."

Önce annemin sonra babamın yanağına öpücük kondurduktan sonra abime alayla göz kırptım ve merdivenlerden yukarı çıktım.

Sen benim manitanın dudağını patlatırsın demek, he?

Üzerime beyaz crop bir tişört, altıma mom jeans giydikten sonra hafif makyaj yaparak çantamı aldım.

Aşağı indiğimde abim ortalıkta yoktu. Annemlere haber verdikten sonra evden çıktım.

Ve abimin sesi duyuldu. "Bana bak," diyordu camdan. "Sana buradan bi' uçarım! Bak, Yağmur'a bir şey anlatma sakın. Ben anlatacağım ona düzgün bir dille. Hazal, vallahi gider bir posta daha döverim o herifi bak."

Ona 'hıhı' dercesine elimi salladığımda kafama yediğim darbeyle öylece kaldım.

Bana yastık fırlatmıştı.

Bana yastık fırlatması önemli değildi, sokağın ortasına yastık fırlatmıştı.

Ona bakıp 'çok yazık' dercesine kafamı salladım. Ardından inat olsun diye yastığını olduğu yere bırakıp omuz silktim.

"Hazal," diye seslendi. "Kızım, yastığı ver bari!"

Onu duymamazlıktan gelerek yürümeye devam ettim.

Hodri meydan Hakan Dinçer.

*

Derin bir nefes alıp cebimden çıkardığım telefonumun ekranında abim tarafından gelen 16 cevapsız çağrıyı görmezden gelerek mesaj kutusuna girdim.

Geldim, aşağıdayım.

Çok geçmeden cevap geldiğinde rüzgarlı havadan dolayı kızaran gözlerimi mesajın üzerinde gezdirdim.

Yukarıda olman gerekiyor, aşağıda
ne yapıyorsun?

Seni bekliyorum. Çok mu daha işin?
Hiç yukarı çıkmayayım şimdi.

Saçmalama Hazal. Hadi.

Kaan'ın mesajına cevap verme fırsatım kalmadan bir kez daha telefonum çaldığında sinirle ayağımı yere vurarak cevaplandırdım çağrıyı.

"Ne var abi?!" Diye çıkıştım. "Noldu, üç tane tır mı bindi tepene? Tefeciler sıkıştırıp topuğuna mı sıktı? Hapise mi düştün?"

Rahatça, "Yo," dedi. "Acıktım."

Gözlerimi sinirle yumarken dişlerimi sıktım ve mırıldandım. "Zıkkımın kökünü ye."

"Hı?" Diye sordu masum çıkarmaya çalıştığı bir sesle. "Duyamadım abicim."

Boşta duran sol elimi sinirle yumruk yaptığımda artık sabrımın taştığını hissediyordum.

"Git yemek ye diyorum," dedim sakinleşmeye çalışarak.

Cıkladı. "Ben seninle yemek yemek istiyorum ama kardeşlerin gülü."

Kaan'ın geniş kapıdan çıktığını ve bana doğru geldiğini gördüm.

Bu sırada hala telefonda olan abime, "Dışarıdayım ben," diye yükseldim. "Otur evinde mis gibi ye işte. Allah Allah."

Sevdiceğimin öğle arasını bari çalma be adam. Birlikte bi' yemek yiyelim be.

"Aaa," dediğinde bunun sahte bir şaşırma olduğunu şıp diye anladım. "Bende dışarıdayım, ne tesadüf."

Kaan yanıma kadar geldiğinde bakışlarıyla telefonu gösterip, sağ gözünü kırptı hafifçe. 'Hayırdır' dercesine.

Bıkkınlıkla göz devirdiğimde anlamış gibi ağır ağır kafasını salladı.

"Senin o yüksek bulaşıcı gribine noldu ya?" Diye çıkıştım. Ancak daha sonra omuzlarım çöktü umutsuzca. "Buralardasın dimi? Kaan ile baş başa kalacağım diye aklın çıkıyor çünkü."

"Hıhı," dedi keyifle. "Şimdi yanınıza geliyorum hatta."

Telefonu suratıma kapattığında Kaan'a çevirdim kafamı. "Abimi ortadan kaldırsam mahkemede beni savunur musun?"

Göz kırptı. "Ben seni hep savunurum, sorman bile hata."

Ve bir saniye sonra abim dibimizde bitti. Ahanda tam olarak şurada sinir krizi geçirmemem için hiçbir sebep yoktu.

"Aaa şu herif," dedi yine aynı sahte şaşırmasıyla. "Sen de mi buradaydın? Biz de kardeşimle yemek yiyecektik."

"Ne tesadüf," dedi Kaan derin bir nefes alarak. "Biz de Hazal ile yemek yiyecektik."

Abim omuzlarını kaldırdı. "Hay Allah... Bir dahaki sefere artık."

Kaan, "Aynen," dediğinde şaşkınlıkla bakışlarım ona döndü. Yok artık benden bu kadar çabuk mu vazgeçmişti? Buna aldırış etmeden devam etti. "Şansına küs."

Kaan bana dönerek, "Hadi Hazal," dedi. Fakat Hakan Dinçer bırakmamakta ısrarlı görünüyordu. "Yok ben şansıma küsmeyeyim, birlikte yiyelim o zaman."

Evlenince de gel aramıza yat oldu olacak.

"Abi," dedim sitemkar bir sesle. "Ne olacak ya?" Dedi abim rahat bir tavırla. "Kaç yıllık hukukumuz var."

"Evet aslında, çok doğru söylüyorsun abi. Hep birlikte yiyelim."

İkisinin bakışları da şaşkınca bana dönerken şirince gülümsedim. Abim omuz silkerek önüne geri döndüğünde Kaan bakışlarını hala üstümden çekmedi. 'Bu iş bende' dercesine göz kırptım.

Bir iki adım arkalarında kalarak telefonumu çıkardım cebimden ve mesaj kutusuna girerek Yağmur'un sohbetine tıkladım.

Sabah onunla görüştüğümüzde her şeyi anlatmıştım ve tam da tahmin ettiğim gibi abim ona hiçbir şeyden bahsetmemişti. Kaan ile de karşılaşmamıştılar.

Abime deli gibi öfkelenirken Kaan'ın gelip kendisiyle konuşmamasından da biraz korkmuştu.

Kime: Yağmur
Abim, bizimle birlikte
yemeğe geliyor. Delireceğim.

Kimden: Yağmur
Ne? Bu çocuğun beyniyle ilgili
gerçekten bir sorunu olabilir mi?

Cevap verme, bu bir soru değildi.

Ben halledeceğim ama onu bekle.

Telefonumu tekrar cebime atarak abimlere yaklaştım. Abimin şüpheci bakışları üstümdeydi. Gülümseyerek omuz silktim. Bakışları daha da şüphelendi.

Ve bam! Telefonu çalmaya başladı.

Ben keyifle sırıtırken o cebinden telefonunu çıkardı ve bunun sorumlusunun ben olduğumu adı gibi bildiğinden bakışları hemen bana döndü. Masumca dudak büktüm.

Kaan, abimle ilgilenmiyordu bile.

İçimin burkulduğunu hissettim.

İkisini böyle görmeye alışık değildim. Yahu, abim daha dün, Kaan ile resimlerini tişörte bastırmıştı.

Abim telefonunu kulağına götürdü ve, "Efendim?" Diye sordu tedirgin bir şekilde.

Bıkkın bir nefes verdi ardından bakışları önce Kaan'a değdi ardından tekrarladı. "Efendim Yağmur? Oldu mu?"

Ulan Yağmur... Az değilsin he. Kimin kankisi.

Kaan'ın bakışları abime döndü. Abim ensesini kaşıdı. Sırıtmaya devam ettim. Abimin beti benzi attı. "Yanıma mı geleceksin? Ne gerek var şimdi? Zahmet etme." Bakışları göz ucuyla Kaan'a kaydı kısa bir an ve hemen önüne döndü. "Ben gelirim."

Ardından birkaç geçiştirici cevap ile telefonu kapattı. "Ben gideyim," dedi hoşnutsuzca.

Kaan durdu ve ona döndü. "Hayırdır? Kardeşimin yanına mı?" Abim derin bir nefes alarak duraksadı. "Yağmur'un yanına." Kaan sıra ona geçmiş gibi meydan okurcasına, "Kardeşimin yani?" Diye tekrarladı.

"Evet lan," dedi abim yükselerek. "Evet kardeşinin yanına. Evden çıktıktan sonra ettiğimiz kavgayı siktir et. Sende şimdi at bana o karşılık vermediğin kafayı. Benim sana evde attığım gibi. Ödeşelim. Vur."

Kaan bir iki saniye abime baktı. Ardından cıkladı.

"Herkesin karakteri kendine, Hakan. O senin ayıbındı. Benim işim olmaz." Bana döndü. "Gidelim mi Hazal?"

Ve dostlar, abimin o an gerçekten dün söyledikleri ve az önce yaptıkları yüzünden pişman olduğunu hissettim. Akşam yaptığım onca konuşmadan sonra bile bana Kaan'ı bir şekilde kötüleyen adam, şimdi öylece yere bakıyordu.

"Ben demiştim demek istemem ama," dedim abime doğru sessizce. "Ben demiştim."

Bana bakıp sadece, "Görüşürüz," diye mırıldandığında biraz ilerlemiş olan Kaan'ın yanına adımladım.

Ve sonunda şu öğle yemeği meretine çıkabildik.

*

Önümdeki makarnadan bir çatal daha alarak Kaan'ın habire dikkatimi çeken dudağındaki yarada dolaştırdım gözlerimi.

"Acıyor mu çok?" Diye sorduğumda soruma tezat bir şekilde yüzüne serseri bir gülümseme yerleştirdi. "Öpersen acımaz."

"Her fırsatı değerlendiririm diyorsun," dedim gülerek. Omuzlarını kaldırıp indirdi, "Eee hasret kaldıysak demek."

Gülüşüm tebessüme dönüşürken daha sonra tekrar gülmeye başladım. "Böyle sen güzel bir şey söyleyince hala afallayıp kalıyorum," dedim. "Teşekkür ederim diyesim geliyor. Teşekkür ederim bana hasret kaldığın için." Gülmeye devam ettim. Ardından durdum. "Çok mu saçmaladım?"

Cıkladı. "Saçmalayınca ayrı bi' tatlı oluyorsun." Gözlerini kısarak bana baktı. "Buna teşekkür etmen gerekmiyor."

Güldüm. Güldü.

"Akşam," diyerek konuyu çevirdi. "Hakan sana ters bir şey dedi mi?" Ciddileşmişti.

Kafamı iki yana salladım. "Yedirir miyim ben kendimi?" Dudaklarını büktü, "Hmm, yedirsen mi?"

"Aa Hazal!"

Yedirsem mi?

"Kaan Bey?"

Hı?

Transtan çıkarak sesin geldiği yöne baktığımda Serra'yı görmek beni şaşırtmıştı. Serra'nın Kaan'ı tanıması biraz daha şaşırtmıştı. Kaşlarım havalandı.

"Serra?" Dedim şaşkınlığımı gizlemeyerek. Uzanıp yanağımı öptü.

"Siz aynı mahallede büyümüştünüz sahi değil mi?" Diye sordu bakışları Kaan ile benim aramda mekik dokurken.

Kaşlarım imkanı varmış gibi biraz daha havalanırken Kaan olay ile alakasızlığını belirtmek istercesine oturduğu yerde arkasına yaslandı ilgisizce.

"Bürolardan konuşurken bahsetmiştin ya daha önce," dedi Serra anlamadığımı anlayarak. Bahsettiği anı anımsayarak, "Haaa," dedim aydınlanmış bir şekilde. "Hatırladım şimdi, doğru."

Bakışlarımı ikisinin üstünde dolaştırma sırası bendeydi. "Siz nereden?"

"Kaan Bey benim patronum," dedi coşkuyla. "Hayallerim gerçek oldu."

Pardon? Hayallerim? Ney hayallerin?

"Biliyorsun düzgün bir yerlerde deneyim kazanmayı istiyordum hep."

Serra ile üniversiteden tanışıyorduk. Ben Erasmus ile yurtdışına çıktığımdan son sınıfa henüz yeni geçmiştim ama o yüksek ihtimalle çoktan mezun olmuştu.

"Anladım," dedim tebessüm ederek. "Ne kadar güzel."

"Hıhı. Ya sen?" İşte o küçümseyici bakışlar. "Son senem işte," dedim sakince. "Malum Erasmus falan."

"Hmm," diye mırıldandıktan sonra, önce Kaan'a ardından da bana bakıp gülümsedi. "İyi öğlenler o zaman. Rahatsız etmeyeyim ben sizi daha fazla." Kaan sadece kafasını sallamakla yetinmişti.

Serra bizi arkasında bırakıp giderken Kaan bana döndü. "Üniversiteden mi?"

"Evet," diye cevapladım. "Aynı sınıftaydık. Rekabetimiz vardı. Sonra İtalya falan filan işte."

"Babam bizde staj yapman konusunda ısrarcı hala," dedi Kaan hızlıca. "Ben dünden razıyım zaten, biliyorsun."

Son söylediği cümle dudaklarımın belli belirsiz yukarı kıvrılmasına sebep olurken derin bir nefes aldım.

"Yani aslında evet söylediğin kulağa hoş geliyor ama ben torpilli gibi olmak istemiyorum," dedim omuzlarım çökerken. "Bak mesela, Serra gördü birlikte yemek yediğimizi. Kaptı torpili, bakıyor rahatına diyecek."

"Güzelim," dedi Kaan yumuşak bir sesle.

E ama sen böyle güzelim dersen ben her şeye ikna olurum ki.

"Başkalarının dediğinin ne önemi var? Ben sana hiçbir zaman daha rahat bir ofis hayatı yaşatmayacağım. Hatta aksine seni daha çok zorlayacağım ki daha başarılı olabilesin."

Çokta zorlamasak mı acaba diyorum?

"Bunu düşün, tamam mı?" Diye sorduğunda usulca kafamı salladım.

Ardından artık ikimizinde yemeğinin bittiğini farkederek hevesle olduğum yerde doğruldum.

Kaan da bu hareketliliği farketti.

"Aslında," dedim söze girerek. "Dün eğer her şey yolunda gitmiş olsaydı..." abim aklıma gelince göz devirdim. "Sana hediyemi dün akşam vermiş olacaktım ama malum..."

Çantamdan bir zarf çıkardım.

Kaan kaşlarını kaldırdı.

Zarfı ona doğru uzattım.

"Doğum günü hediyen."

Güldü. "Ne gerek vardı?"

"Vardı," diye direttim. Kaan da o sırada zarfı eline alarak açmaya başladı.

"Seni rahatça öpemediğim her doğum gününün acısını, her sokağında seni aradığım yerde el ele çıkarmak istiyorum," dedim gözlerine bakarak.

Kendimi evlenme teklifi ediyor gibi hissetmiştim yahu.

Zarfın içindeki çıkanları eline aldığında gözlerine gerçek bir şaşkınlık ve mutluluk yayıldığını farkettim. Yüzüme hızla onunlayken hiç eksik olmayan tebessüm yerleşti.

Dudakları önce yukarı kıvrıldı, ardından yavaşça aralandı.

"İki tane İtalya bileti, ha?"

*

Ayyy napıyorsunuz???? Şey ben mutluluktan ağlıyorum. 🥺👉👈

İTALYA YOLCUSU KALMASIN HANIIMMMM! Ah ah çocuklarımı böyle okudukça duygulanıyorum yahuuu.

Anlatın bakayım, bölümü nasıl buldunuz?

Hazal'ın okullarının açılmasına az kaldı. Biletler de okullar açılmadan öncesine. Euro da 10,14 oldu artık. Hazal, doğum günü çocuğunu nasıl gezdirir bilemiyorum...

Hepinizi çok seviyoruummm ve öpüyorum <3 yarın deneme sınavım var, dua edin bana sayenizde güzel geçsin ;)

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

4.2M 118K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
955K 62.4K 50
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
239K 13.8K 34
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
135K 9.4K 90
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...