LEYLA İLE MECNUN

Door NisanUlusoy

2M 91.3K 3K

Dubai'den İstanbul'a esen sert ve cazibeli bir rüzgar. Poyraz.... Dubai'nin en zengin ve itibarlı ailelerinde... Meer

TANITIM
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21. Bölüm
22.BÖLÜM
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.BÖLÜM
30.Bölüm
31.BÖLÜM
32.Bölüm
33.Bölüm
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.Bölüm
38.BÖLÜM
39.Bölüm
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.Bölüm
44. BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48. BÖLÜM
49.BÖLÜM
51.Bölüm
52.BÖLÜM
İlerideki bölümlerden bir alıntı -1-
53. BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
Ilerideki bölümlerden bir kesit-2-
57.Bölüm
Ilerideki bölümlerden bir kesit-3-
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67. BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM (FİNAL)
Yeni Hikaye Duyurusu

50.BÖLÜM

27.4K 1.2K 30
Door NisanUlusoy

Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem, boğazımda düğümleniyorsa lokmalar, buluttan nem kapıyorsam, inan hep güzel gözlerinin hasretindendir.

-Atilla İlhan-

LEYLA İLE MECNUN 50. BÖLÜM

Günler akıp geçerken ne Poyraz Meltem'i tam olarak yeniden kazanmış ne de Meltem Poyraz'a kendini kazanması için şans vermişti. İkili arasında hissedilen soğukluk Reşat Bey'e de yansımış yine de karı koca arasına girmek istememişti. Fakat bu durumdan o da mutlu değildi. Akşam beraber yenilen yemekler ölüm sessizliğinde geçiyor Meltem ve Poyraz'la ayrı ayrı sohbet etmek zorunda kalıyordu. Torununun bu duruma fazlasıyla üzüldüğünün farkındaydı ama bu durumu düzeltebilecek bir şeyde elinden gelmiyordu.

Reşat Bey, torunu Meltem'le evlendiğinde çok sevinmişti sonunda Poyraz'ın yıllarca kendini kapattığı karanlıktan çıkmasına, yeniden aşık olmasına çok memnundu fakat gün geçtikçe yeniden sessizliğe gömülmeye başlaması onu endişelendiriyordu. Ayrıca Meltem gerçekleri henüz tam olarak öğrenememişti. Burada kalıcı olarak yaşamak istemeyeceğine neredeyse emin olmuştu. Üstelik kendisine olan tavırları da o geceki yemekten sonra değişmişti.

Meltem'i anlamaya çalışıyordu ama yetmiş yaşındaki bir ihtiyardan daha fazlası çıkmıyordu işte. Züleyha'nın babası ile konuşmadığını sandığı için gelini ona tavırlıydı. Aslında bir kez Mikail Bey'le bu konuyu konuşmaya çalışmış ama 'kesinlikle olmaz' cevabını alınca mecburen üsteleyememişti. Sonuçta o babaydı kızına karışmak hakkıydı. Her ne kadar kızı reşit olmuşsa da buralarda tek başına bir yaşam kurmak gibi bir şey söz konusu olamazdı. Kız baba evinden ancak koca evine gidebilirdi.

Bunu Meltem'e söyleyip üzmek istemiyordu ama Mikail Bey, Amine'yi nişanlamıştı bile. Sıranın çok yakında Züleyha'ya geleceği kesindi.

Meltem ise iki hafta süren maratondan sonra aldığı restoranın bahçesini bir cennete çevirmiş Melikşah'ın ağzı açık hayran bir halde kalmasını sağlamıştı. Yarın gece restoranın açılışı vardı. Poyraz'la beraber katılmaları gerekiyordu. Tabi kocası ile aralarındaki soğuk durum yüzünden nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. Oraya yalnız başına gidemezdi. Akşam yapılan bir açılışa eşsiz katılmasını oradaki insanların yadırgayacağından emindi. Ama ondan bir şey istemeyi de gururuna yediremiyordu işte.

O gün öğlene kadar serada çalışmış daha sonrasında büyük markaların bulunduğu alışveriş merkezlerinden birine gidip kendisine bir elbise almıştı. Fakat açılışa gidip gitmemekte hala kararsızdı.

Eğer giderse başka işler alabileceğini de biliyordu, hiç olmazsa o serada oturmaktan daha iyiydi. Hala burada ne kadar kalacakları ile ilgili bir şey dememişti kocası ve açıkçası sormaya korkar olmuştu. Yinede bu durum gittikçe canını sıkmaya başlamıştı.

Ağabeyini, Gece'yi, arkadaşlarını, babasını herkesi özlemişti. 'Memleketimin taşı toprağı altın' deyiminin ne demek olduğunu hissetmişti sonuna kadar...

Eğer kocası ile arası iyi olsaydı birkaç gün İstanbul'a gidip sevdikleriyle hasret gidermek isterdi. Ama şu anda bunun mümkün olacağından bile şüpheliydi.

Poyraz, Meltem'e o geceden sonra başka jestlerde yapmış olmasına rağmen karısı kendini hala kapatıyor onu affetmesi için bir şans vermiyordu. Yarın gece açılış olacağını biliyordu ve karısını ne kadar müthiş işler yaptığını da. Hepsini gizlice gelip görmüştü ve onun işinin bir sanat olduğuna tekrar anlamıştı. Belki buralarda çalışması o kadar da kötü değildi. Kesin yarın gece yaptığı işi görenler, başına akbaba gibi üşüşecek onunla çalışmak isteyecekti.

Kahretsin ki karısı gittiği her yeri kendi gibi güzelleştiriyordu. Onu sadece kendine saklaması mümkün değildi. Bu saatten sonra eve kapatıp oturmasını, sadece bebek bakmasını bekleyemezdi ondan zaten karısının da böyle bir niyeti olmadığını biliyordu. Bu kadın asla bildiklerinden şaşmayacaktı. İnadı ve kararlıyla her şeyin üstesinden geleceğini göstermişti ona. Zaten Meltem'e aşık olmasının sebebi de bu değimliydi? Daha önce karşısına çıkan pasif ya da aptal kadınlardan değildi o. Oldukça zekiydi bir kere ve aldığı kararların sonun kadar arkasında duruyordu. Keşke onun kadar dirayetli olabilseydim diye düşündü bir an.

Yinede yarın gece karısını o adamların içine yalnız salmayı düşünmüyordu. Bu akşam onunla konuşacaktı. Bir an önce hallolması gerekiyordu bu meselenin.

Telefonunu alıp hızla şirketten dışarı çıktı. Arabasına çalıştırmadan önce Meltem'e bir mesaj çekmiş onu yarım saat içinde seradan alacağını yazmıştı.

Meltem, Poyraz'dan gelen mesaj üzerine aldığı elbise paketini ne yapacağını düşünmeye başladı. Kocası bunu gördüğünde yarın gece için olduğunu anlayacaktı. Sonra 'aman anlarsa anlasın' diyerek poşetlerini de yanına almaya karar verdi. Asıl merak ettiği onunla ne konuşmak istediğiydi. Acaba yarın gece gitmesini mi engellemeye çalışıyordu. Ya da daha farklı isteklerde mi bulunacaktı? Beklide bebek mevzusu ile ilgili konuşacaktı. Aklı açıkçası biraz karışmış gibiydi. 'Her ne yaşanacaksa yaşansın' diyerek serayı kilitleyip kapıya çıktı. Birkaç dakika sonra Poyraz'ın arabası durdu kapıda, arabadan inmemiş kapıyı açarak binmesini beklemişti. Oda elindeki paketleri arka koltuğa koyarak sessizce bindi.

Poyraz arabayı çalıştırıp sürmeye başladı. İkisi de konuşmuyordu. Ne Meltem meraktan ölmesine rağmen nereye gideceklerini soruyor ne de Poyraz yola bakmaktan vazgeçip karısına bakıyordu. Sesiz süren yarım saatten sonra limana geldiklerini fark etti. Poyraz arabadan inmiş Meltem'in de inmesini beklemişti. Arka arkaya yürüyerek tekneye doğru ilerlediler.

Teknedeki yazı ilk olarak dikkatimi çekmişti Meltem'in. Daha önceden 'Leyla' yazan teknedeki yazı silinmiş 'Kuzey' yazısı yazılmıştı. Anlamını çok merak etmedi. Yine de o ismin oradan silinmesine içten içe sevinmişti çünkü o Leyla'nın kendisi olmadığını çok iyi biliyordu.

Poyraz kaptanı göndermiş dümene kendisi geçmişti. Biraz denize açıldıktan sonra kimsenin etrafta olmadığı bir yerde demir attı. Artık Meltem'in kaçacak yeri yoktu tabi kızıp denize de atlayabilirdi. Bunu o küçük inatçı keçiden bekliyordu açıkçası.

Meltem teknenin motorunu durduğunu fark etmişti. Etrafına bakındığında ıssız bir koyda olduklarını fark etti. Poyraz onu tahmin ettiği gibi konuşmaya getirmişti, özellikle burayı seçtiğini biliyordu. Kimsenin olmadığı ve ondan kaçmayacağı bir yer olarak burayı bulmuştu. Etrafına baktı. 'Acaba denize atlasam kıyıya kadar yüzebilir miyim?' diye. Tabi kıyıdan oldukça uzak olduklarını biliyordu yine de kötü bir durum yaşandığında bu ihtimali göz önünde bulundurmalıydı.

''Atık konuşmamızın zamanı gelmedi mi sence?'' diyen kocasının sesi ile yerinden sıçradı;

''Be-benimle ne konuşmak istiyorsun Poyraz? Hem buraya gelmekte neyin nesi evde de konuşabilirdik.''

''Öylemi? Tabi sen daha konuşmaya başlamadan kapıyı suratıma çarpıp çıkardın. Bende öyle sap gibi kalırdım ayakta. Yok öyle yağma küçük hanım, bu kez beni dinleyeceksin. Hem de sonuna kadar.''

Meltem'in denize baktığını görünce;

''Sakın atlamayı düşünme! Bende peşinden atlar seni yeniden buraya getiririm ve beni dinlemen için gerekirse direğe bağlarım.''

Meltem korkarak yutkundu. Yok, kesin kocasının akıl okumak gibi bir yeteneği vardı. Acaba Arap kanı taşıyanlar bir nevi büyücülük işlerinde yetenekli mi oluyorlardı böyle?

''Pekala, konuş o zaman dinliyorum.''

Poyraz karısının yanına yaklaştı elinden tutup avucunu açtı ve avucuna bir şey bıraktı. Meltem avucuna baktığında bunların Poyraz'ın kızıp pencereden attığı haplar olduğunu gördü. Poyraz'a şaşırmış şekilde bakmaya başladı;

''Neler oluyor Poyraz? Şimdi nerden çıktı bu haplar? En son balkondan dışarı fırlatıp beni de bir güzel tehdit etmiştin.''

''Aptallık etmişim.''dedi Poyraz. Meltem'in ona hala tuhaf tuhaf baktığını görünce sesini düzeltip konuşmaya başladı;

''Meltem; sevdiğim, karım, kadınım, her şeyim! Bu hapları atmakla hata yaptım şu an eline koymakla da belki aynı hatayı devam ettiriyorum ama başka çarem olmadığını biliyorum. Ben sadece bir bebeğimiz olursa beni daha çok seversin ve asla bırakmazsın sanmıştım. Senin beni bırakmandan öyle korkuyordum ki! Tıpkı annem ve Leyla gibi gitmenden, yıllar sonra çıktığım o kör kuyuya yeniden düşmekten öyle tedirgindim ki!

Annem beni doğurduktan sonra ölmüş, babamda beni istemeyip terk etmiş. Hayatımın en güzel yıllarını neden sorusuyla geçirdim ben. Neden benim annem öldü? Neden babam yanımda yok? Neden her doğum günümde ya da her özel anımda sadece dedem var? Hep kendimi suçladım. Belki de beni sevmiyorlar diye düşündüm. İstemiyorlardı hayatlarında. Ama büyüdükçe içimdeki bu eksiklik korkuya dönüştü. Ve Leyla hayatımda yalnızlığımı paylaşacağım için sevindiğim yanında şefkat ve huzur bulduğum kadın. 'Neden beni bıraktı? Neden bebeğimizle beraber benden gitti? Buna layık değil miyim?' diye düşünüp durdum. Yıllarca kendimi harap edip sonu görünmeyen karanlık bir odaya kapattım. Şefkat ve anne sevgisinden eksik büyüyen bir çocuktum önceleri. Sonrasında duyguları alınmış bir robota dönmüştüm.''

Meltem, Poyraz konuştukça üzülüyor onun kimsesizliğini gidermek istercesine ona sıkıca sarılıp başını göğsüne yaslayıp 'Ben buraydım gitmedim ve gitmeyeceğim' demek istiyordu. Ama bir şey yapamadı, konuşmasına devam etmesini bekledi.

''Sonra karışıma sen çıktın. Ezber bozan cinsteydin doğrusu. Senden hem kaçmaya hem de sana deli gibi sahip olmaya çalıştım. Emek verdim, sabır gösterdim, seni bekledim. Ayrılık zamanlarımızda bile her gece rüyalarımdaydın. Seni adım adım izletmemin tek sebebi sensiz tek gün bile olmak istemememdi. Ben sensiz bir hiçim Meltem. Yaşayan bir ölüyüm. Haftalardır bir gülümsemeni görmek için yanıp tutuşuyorum. Seninle bir aile olmak istedim. Yaşayamadığım baba sevgisini çocuklarıma vermek istedim. Ama yapamadım, her şeyi batırdığım gibi bunu da elime yüzüme bulaştırdım işte.

Ne yaptıysam senin yüzünü güldüremedim. Artık böyle yaşamak istemiyorum. Ben karımı geri istiyorum! Bana sevgiyle, aşkla bakan sabahları kollarımda uyanıp günümü aydınlatan, gülüşüyle içimi ısıtan karımı istiyorum. Lütfen o gece sana söylediklerim için beni affet. Yeniden beni sev istiyorum. O hapları istediğin kadar kullan. Umurumda değil artık ama bana sırtını çevirme. Sensiz uyumaktan her gece kabuslar görmekten tükendim artık. Beni affedip tekrar sevmen çok mu zor?''

Bu adam konuşmaya ne güzel başlamıştı ama yine sonunda saçmalamıştı işte. Zaten onu sevmeseydi bu ülkede neden hala yaşamakta ısrar ediyordu ki? Bunu göremiyor muydu hala? Onu her gördüğünde kalbinin sızladığını her gece yatakta dönüp durmaktan yakında uyku ilaçlarına başlayacağını bilseydi keşke.? 'Ben sana yanlış yaptım sen de benden vazgeçmekte haklısın'' Her şey bu kadar basit miydi? Aşk denilen duygu bir anda bitebilir miydi ki? Hem de kalbi birisi için ilk kez çarparken;

''Poyraz lütfen böyle konuşma ben seni hala çok seviyorum ve sanırım ölene kadar bu değişmeyecek. Sadece sana çok kırgınım. Beni kendi kurallarınla yaşamak zorunda bırakmandan, buradaki kadınlar gibi olmamı istemenden ve bebeği sadece evliliği pekiştiren bir araç gibi görmenden nefret ediyorum. Ben Meltem'im! Senin karın. Benimle evlenirken nasıl biri olduğumu biliyordun. Bende seni tanıyordum ya da tanıdığımı sanıyordum. Ama son zamanlarda yaşadığım şeyler bana biraz daha zamana ihtiyacımız olduğunu gösterdi. Birbirimiz tanımak ve alışmak için biraz daha zaman. Ben seninle evlenmekten asla pişman olmadım ama belki de biraz daha beklemeliydik.

Biz hiç sözlü ya da nişanlı kalmadık. Fırtınalı geçen dört ayın ardından apar topar evlendik. Zaten tam olarak birbirimiz tanımıyorduk. Belki bu zamanlarda iyi kötü huylarımızı öğrenir uyum sağlamaya çalışırdık. Artık bu söylediklerin için çok geç ama bundan sonra böyle yapabilirsin. Birbirimizi olduğu gibi kabul edip hayatı böyle yaşamayı başarabilirsek belki geçte olsa bir ahenk yakalayabiliriz. Aşkın üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey olmaz bana göre. Yeter ki birbirimize karşı dürüst olalım. Geri dönüşü olmayan sözlerle birbirimizi kırıp dökmeyelim.''

Poyraz karınsın ne kadar mantıklı konuştuğunun farkındaydı. Bu kadının zekasından asla şüphe duymamıştı zaten. Fakat o dürüstlükten bahsederken yine de gözlerini kaçırmaktan kendini alı koyamamıştı. Aslında bir yanı 'her şeyi söyle bitsin' derken diğer yanı 'Zaten ancak yumuşadı unut gitsin.''diyordu. Hiç olmazsa biraz daha erteleyebileceğini düşündü.

''Bu hapları bana geri vermiş olman o gece söylediğin sözleri unutmamı sağlamadı. Benimde hatam var bu konuyu seninle konuşmam lazımdı ama dedenin hastalığı, işlerinin yoğunluğu derken ihmal ettim açıkçası. Eğer bir bebeğimiz olacaksa bu ikimizin kararı olmalı.''

''Meltem ben istemiyorum artık. Senin istemediğin hiçbir şeyi istemiyorum. Ne zaman istersen o zaman bebek yapalım yeter ki sen benimle ol yanımda kal. Beni bırakma.''

Hızla karısına sarılarak elliyle saçlarını okşayıp bir yandan öpücükler konduruyor ona doyasıya sarılmanın keyfini yaşıyordu. Meltem'se gözleri kapalı onun kokusunu içine çekip sıcaklığını hissediyor ve onu ne çok özlediğini daha yeni fark ediyordu.

İlk ay korunmasına rağmen aslında anne olmayı çok istiyordu Meltem. Anne'si gibi genç yaşta yaşamak istiyordu bu duyguyu. Annesi okul biter bitmez Cenk'e hamile kalmış bebeği ile aralarında fazla yaş farkı olmasını istememişti. Sanki onların ileri ki yaşlarını göremeyeceğini hisseder gibi anneliğin keyfini uzun yıllar yaşamak istemişti. Meltem henüz yirmi yaşındaydı annesi öldüğünde. Ne okulunu bitirdiğini görebilmişti ne de düğününü. Halbuki annesinin görmeyi en çok istediği iki şeyden birisi onun okulunu bitirip kendi ayakları üzerinde durması diğeri ise kızının mürüvvetini yaşamaktı. Ama hastalığı buna müsaade etmemiş kırk dokuz yaşında hayata gözlerini yummuştu Lale Hanım...

Bu yüzden o bir an önce anne olmak istiyordu. İçinde tıpkı annesi gibi olacağını düşündüren saçma bir korku vardır. Kızlarının annelerinin kaderini yaşadığı gibi aptal bir düşünce yerleşmişti beynine. O da annesi gibi çocuklarının her özel gününde yanında olmak istiyordu. Zaten kocası da bir ay sonra otuz beş yaşında olacaktı. İleride çocuklarının babaları ile aralarında çok fazla yaş farkı olmasını istemiyordu. Onlarla bir baba yada dede gibi değil bir arkadaş bir dost edasıyla konuşmasını ilgilenmesini istiyordu. Dayanamayarak ağzından kaçırdı bu fikirlerini;

''Ben aslında istiyorum.''dedi sessizice.

Poyraz onun ne dediğini anlamamıştı tam olarak. Başını kaldırıp yüzüne bakmasını sağladı;

''Ne dedin sen?''

''Ben, yani bir bebeğimiz olsun istiyorum. Sen her ne kadar annesiz büyüyüp onun eksiliğini hissetmişsen ben de annemin eksikliğini tüm kalbimde hissettim. Annemin değerini belki zamanında bilemedim ama onun her anımda yanımda olacağını düşünmüştüm.O gidince kalbimde derin bir yara açıldı. Ve günden güne sızlamaya devam etti hep. Poyraz, anne olmak dünyanın en kutsal şeyi. Bir bebeğe bakmak, onun her zor anında yanında olmak, kalbinin onun nefes alışlarına bağlı olarak atması. Bunlar dünyanın en güzel şeyi bana göre. Bilmiyorum ne zaman bir bebeğimiz olur ama ben olmasını çok istiyorum.''

''Gerçekten mi yani bu hapları kullanmayacak mısın artık?''

Meltem, Poyraz'ın sesindeki sevinci duyunca gülmeden edememişti. Bir anda onu havaya kaldırıp döndürmeye başladı;

''Ahh dur deli adam ne yapıyorsun yine Arap damarın tuttu herhalde.''

''Aşkım bak önce bir oğlumuz olur sonrada iki kızımız ama ikiz olacaklar tıpkı hayalimdeki gibi.''

''Niye önce kızımız ve ikiz oğullarımız olmuyor Poyraz bey?''

''Ya ne inat kadınsın sen? Sürekli dediklerimin tersini söylemek zorunda mısın?''

Meltem kahkahalarla gülünce Poyraz onun şaka yaptığını anlamış onu birden kucağına almıştı;

''Görürsün sen şimdi. Demek kocayı kandırırsın ha? Gel bakalım.Cezan büyük.''

''Ya Poyraz yapmasana! İndir beni.''

''Yok öyle yağma küçük hanım. Tam iki hafta oldu. Seni ne kadar özlediğimin farkında değilsin herhalde. Sen beni hiç özlemedin mi?''

'Özlemek mi öldüm be adam!' demeye utanmıştı Meltem, onun yerine kocasının dudaklarına yapıştı bir anda. Birlikte alt kattaki kamaraya giderken sadece birbirlerine olan saf tutkuları vardı akıllarında. Birbirine hasret iki ten buluşmak için ne zamandır yollarını gözlüyor gibiydi.

Kocasının gömleğini çıkartıp vücudunu gördüğü an reklamlardaki o kaslı erkekleri izleyen sapık kadınlar gibi hissetmişti kendini. O da beklemeyerek üzerindeki tişörtü çıkartıp attı. Bir yandan öpüşürken diğer yandan elleri karşılıklı olarak vücutlarında hareket ediyordu. Poyraz'ın elinin o kopçaya gidip uzun zamandır arzuladığı tepecikleri özgürlüğüne kavuşturması Meltem'in ufak bir çığlık atmasına sebep olmuştu.

Birden tenine değen elle irkilmiş tüm hormonları tavan yapmıştı. Çölde birbirine kavuşmuş Leyla ile Mecnun gibiydiler. Poyraz hiçbir şeyi görmüyordu sadece karısının bedenini hissedip onu arzuluyordu. Meltem ise çölde sevdiğine sonunda kavuşmuş Leyla gibi onu doyasıya hissetmek istiyor kendini koşulsuz ona bırakıyordu.

Belki de biraz ayrı kalmak sadece ruhlarına değil bedenlerine de iyi gelmişti. Tüm gece tenleri aşkla buluşmuş uyumadan sabahı etmişler, bedenleri günlerdir birbirine duyduğu açlığı bastırmak için gece boyu doymak bilmeden çalışmış durmuştu. Ve sonunda pes ederek kendilerini yorgunluğa ve uykuya teslim etmişlerdi.

**********

Gece hastaneden çıktığından beri Batu'da kalıyordu. Batu ona bir anne şefkati ile yaklaşıyor her saat başı arayıp iyi olup olmadığını ya da bir şey isteyip istemediğini soruyordu. Gece'nin bedeninden yaşadığı gecenin izleri silinmiş olsa da ruhundan bir türlü silinmiyordu. Her gece aynı kabusu görüyor üzerinde bir gölge gördüğü zaman ölesiye korkuyordu.

Bu zaman zarfında Batu'dan ayrı yatamamış ama onu kendine doğru dürüst yaklaştırmamıştı. Batu bu yüzden annesi ve babası ile konuşma işini bir süre ertelemiş sevdiği kadının tamamen iyileşmesini beklemişti. Ama bunu tek başına atlatamayacağı belliydi. Bazen onu dokunuşlarından bile irkildiğini hissediyor onu incitmemek için çok sabırlı ve yavaş davranıyordu. Fakat bunun için profesyonel bir destek alması şarttı. Gerçi Gece'nin bunu isteyeceğini sanmıyordu. Çünkü o gece yaşadıklarından kimseye bahsetmek istemediğini biliyordu. Hastaneden eve geldiklerinden beri Batu'ya o gece ile ilgili bir şey anlatmamıştı. O da sevdiğinin üzerine gitmeyerek ona zaman vermeye karar vermişti.

Genç adam her zamanki gibi elinde çiçek demeti ile kapıdaydı. Kapıyı bilerek çalıyor sabırla sevdiğini açmasını bekliyordu. Her akşam iki sevgilinin arasında bu adet olmuştu.

Kapı açılıp kendisine sevgiyle bakan bir çift yeşil gözü gördüğünde elindeki çiçekleri uzatmış;

''İyi akşamlar sevgilim.''demişti. Gece çiçekleri koklayarak gülümsedi;

''Her akşam çiçek alarak beni alıştıracaksın bundan sonra hep isteyeceğim ona göre.''demişti.

''Olsun alış bebeğim her akşam alırım ben. İstediğin kadar şımarabilirsin. Yeter ki o güzel yüzün gülsün ben her şeye razıyım.''dedi.

Sıkıca boynuna atıldı genç adamın, işte yeniden başlıyordu gözleri yine dolmuş her an ağlamaya hazır zayıf bir kadın olup çıkmıştı. Zaten tüm gün evde yemek hazırlayıp ev işi yapmaktan yakında delirecekti. Artık çalışmaya başlama zamanı gelmişti. Tabi Batu'nun her ne kadar 'daha erken biraz daha kendini toparla' diyeceğini bilse de bu akşam onunla konuşup işe başlamak istediğini söyleyecekti.

''Ne yemeği var bu akşam ?''

''Karnıyarık, pilav ve salata. Tatlı olarak ta şekerpare.''

''Hımm çok severim.''diyerek tekrar sarıldı sevdiğine,

Batu üzerine rahat bir şeyler giyip yeniden aşağıya indiğinde Gece'de masayı tamamen hazırlamış yemeği servise hazır hale getirmişti.

Karşılıklı oturup yemeklerine başladılar. Batu bir süre uzun zamandır aç Afrikalı insanlar gibi yemiş sonrasında tabağı kenara itip;

''Of çok yedim yakında sadece boyuna değil enine de uzun olacağım sanırım''demişti.

''Afiyet olsun canım. Yemeklerimi beğenmen hoşuma gidiyor. Ama...''

''Ama?''

''Batu sence de artık bu kadar evde kaldığım yetmez mi? Ne zaman çalışmaya döneceğim ben. Bak artık iyiyim aşkım. Evde tüm gün oturup yemek yapmaktan ve temizlikle uğraşmaktan başka bir şey yapmıyorum. İzin ver lütfen, yarın işe seninle geleyim.''

''Olmaz Gece. O yüzük parmağına takılmadan otele gelmeni istemiyorum. Kimsenin senin hakkında asılsız konuşmasına dayanamam. Gerçi ben gerekli kişileri uyardım ama birkaç gün daha dinlen. Hem annemler artık size gelsinler diyorum. Kadın seni sorup duruyor artık ne bahane uyduracağımı şaşırdım.''

''Bilmeme ki? Aslında annemle pek görüşmeyi istemiyorum uzun zamandır onunla konuşmadım ve biliyor musun çok huzurluyum. Şimdi onunla aynı ortamda olmak beni biraz gerecek sanırım.''

''Gece'm, sevdiğim! O senin annen. Tamam pek anne gibi olduğu söylenemez biraz tuhaf hatta fazlaca tuhaf ama sonuçta onlar senin ailen. Kızlarının mürüvvetini görmek isterler diye düşünüyorum.''

''Of ya! Meltem'de yok yanımda keşke bir kaç günlüğüne de olsa gelebilselerdi.''

''Hayatım biliyorsun araları biraz limoniydi. Daha tam olarak düzelmemiş olabilir bu yüzden gelebileceklerini sanmıyorum. Hem Meltem'in de Poyraz'ın da işleri var. Düğünümüze gelirler ama .''

''Biliyorum, Meltem telefonda pek anlatmıyor ama sesi kötü ve mutsuz geliyor. Ben sordum ama bir şey söylemek istemedi. Umarım araları düzelir .''

''Umarım canım.''

Batu, Poyraz'ın dediklerini sevgilisine anlatmadı. Her ne kadar aralarının gün geçtikçe kötü olduğunu bilse de bu gece Meltem'le konuşacağını söylemiş 'sonunda dananın kuyruğu kopacak kardeşim' demişti. O da her ikisi için güzel şeyler diledi. Kim bilir belki de sevenlerin dilekleri çabuk kabul oluyordu...

''Peki tamam yarın annemlerle konuşacağım. Sizde akşama gelirsiniz. Şöyle elimden bir acı kahve iç bakalım Batu bey''

''Ya aşkım biber tuz gibi şeyler koymasan olur mu? Midem bulanır şimdi benim onlardan.''

''Olmaz adettendir içeceksin ve bir ömür boyu hatırlayacaksın canım.''

Batu yüzünü buruşturarak;

''İyi madem ne yapalım karabiber gibi kız alacağız birazda içsek bir şey çıkmaz.''

''Bak yüzükleri taktıktan sonra işe geleceğim tamamı?''

''Hiç unutmayacaksın değil mi? İyi peki gel bakalım ama kendini yormak yok ona göre.''

''Tamam sevgilim sadece oturacağım. Ayağa bile kalkmak yok.''

''Yok canım o kadar da değil! Arasıra odama gelip kucağıma oturabilirsin bir şey olmaz eminim.''

''Batu!''

''Tamam ya bir şey demedik. Zaten kaç gündür hasretim sana. Bir şey dedim mi sanki?''dediğinde ağzından çıkan cümlelerden pişman olmuştu bile. Gece'nin hassas durumunu anlamaya çalışıyordu ama sağlıklı bir erkek olarak onu arzuluyordu. Bunu inkar edemezdi. Yine de daha ağırdan almalıydı yaşadığı şeylerin kolay olmadığını biliyordu. Gece, Batu'nun sözleri üzerine eline tabağını almış;

''Ben masayı kaldırayım en iyisi ''diyerek mutfağa kaçmıştı. Batu'da onun peşinden koşarak mutfağa gitti. Elindeki tabağa uzanıp tezgaha koydu;

''Gece sevgilim baka bana. Özür dilerim öyle demek istemedim. Sadece seni çok seviyorum Gece'm. Ve seni öyle özlüyorum ki! Yanında yatarken sana sadece sarılmak yetmiyor bazen. Tenini hissetmekten, bedenimde kaybolmanı istemekten alıkoyamıyorum kendimi. Yinede daha sabırlı olmam lazım biliyorum ama ne yapayım seni çok istiyorum.'' diyerek yavaşça dudaklarına yaklaştı.

Ufak ufak başlayan öpücükler bir anda Batu'nu Gece'yi kucağına alıp tezgaha oturtmasıyla büyümüştü. Genç kadın bacaklarını aralayarak Batu'yu sarmalamış elleriyle de vücudunu okşamaya başlamıştı. Dudakları aralanıp dilleri birbirine dolaştığında ikisi de tutkunu esiri olmuşlardı. Batu Gece'nin dudaklarından boynuna inmeye başladığında Gece gözlerini kapatmış zevk içinde anı yaşamaya başlamıştı. Fakat Batu'nun eli bacaklarından yukarıya çıkıp iç çamaşırına çekiştirmeye başladığında yeniden gözlerinin önüne o iğrenç anlar gelmişti.

O gece Alp'te soyunmuş tüm ağırlığını ona vererek bacaklarını açmaya çalışmıştı. Bir yandan boynunu ısırırken diğer yandan iç çamaşırını zorla çekiştirip yırtmaya çalışmıştı. Birden Batu'yu ittirdi.

''Yapma lütfen!'' diyerek ufak bir çığlık atmıştı. Batu kendini birden kaptırıp sevdiğinin canını yaktığını düşünerek özürler dilemeye başlamıştı bile;

Fakat Gece'nin ağlama nöbeti başlamış hıçkırarak omuzlarını sarsılıp büyük bir kriz geçirme noktasına gelmişti.

''Aşkım tamam ağlama lütfen! Yok bir şey. Bana bak! Benim... Lütfen bana bak!''

Gece kafasını kaldırıp Batu'yu görünce ağlamayı bırakmış ama hıçkırıkları kesik kesik devam etmişti.

''Batu ben çok özür dilerim. Ben yapamıyorum. Birde benimle evlenmek istiyorsun. Ya hep böyle olursa? Ya sana istediklerini veremezsem. Lütfen affet beni. Ben aptalın tekiyim.''

''Tamam canım affedilecek bir şey yok. Asıl ben özür dilerim galiba çok üzerine gittim sende istiyorsun, hazırsın sanmıştım. Beklemeliydim.''

''İstiyorum. Çok istiyorum hem de! Ama ne zaman gözümü kapatsam onu görüyorum bana zorla yaptıklarını hatırlıyorum kendimi engelleyemiyorum Batu. Ne yapacağımı bilmiyorum. Bir yanım 'Tüm bunları sen hak ettin' dese de diğer yanım bundan kurtulmak için çaresizce çabalayıp duruyor ama başaramıyorum işte.''

Batu, Gece'nin küçük bedenini kucaklayarak yatak odasına çıkartmış yatağa yatırmıştı. Üzerine pikeyi örttükten sonra oda yanına uzanmış kolunun altına o ufak bedeni sıkıştırmıştı. Onun bu durumundan kurtulması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden bugün yaptığı konuşmadan bahsetmeye karar verdi;

''Aşkım kızmazsan bir şey söylemek istiyorum sana. Hemen itiraz etme sonuna kadar dinle tamam mı?''

Gece'nin sessiz kalması üzerine devam etti,

''Ben bugün bir doktorla konuştum. Bayan bir psikologla. Belki bir kadın seni daha iyi anlayabilir diye düşündüm. Eğer onunla konuşup o geceyi aşabilirsen bu ikimiz içinde iyi olacak. Lütfen biraz düşün sevgilim. Seni çok seviyorum ve seni beklemeye razıyım ama bunu sadece benim için değil kendin içinde yapmalısın. Ne dersin yarın sana bir randevu alayımı?''

Gece sevdiği adamı aslında anlıyordu. Batu sağlıklı bir erkekti ve cinselliği sonuna kadar sevdiği kadınla yaşamak istiyordu. Hele bundan önceki hallerini düşündükçe onun aslında ne kadar tutkulu ve ateşli bir adam olduğunu biliyor ona hak veriyordu. Ama her ne kadar onunla olmak istese de yapamıyordu işte. Geceleri yatarken artık gecelik bile giymiyordu. Uzun, kapalı bir pijama ile yatan bir kadını arzulayıp istediği için bazen Batu'ya şaşırıyordu.

Belki de bu kez sevdiğini dinlemeli ona güvenmeliydi. Bu aşkı kaybetmek onunla olmayı ertelemek istemiyordu. Hayatta hep korkak ve aciz olmuştu ama bu kez sevdiği adamı kaybetmeyecekti,

''Yarın olmaz .''dedi. Batu onun hazır olmadığını düşünerek;

''Tamam gitmek istenmiyorsan...''

''Yarın akşam beni istemeye gelecekler hazırlık yapmam lazım. Bir sonraki gün olsa olur mu?''

Batu bu kez gülümsemiş dayanamayarak yeniden yapışmıştı sevdiğinin dudaklarına. Sonradan hemen geri çekilmiş;

''Tamam dayanmadım işte. Ne yapayım sende bu kadar tatlı olma o zaman'' demişti. İki sevgili bazılarının aksine kafalarındaki tüm düşünceleri birbirleriyle paylaşmaya başlamışlar birbirlerinin isteklerine önem vererek ortak karalar alıp uygulamaya geçmişlerdi. Bir derdi sevdiğiyle paylaşamıyorsa insan o halde karşılıklı sevmenin sevilmenin ne anlamı vardı ki?

**************

Melis son iki haftadır bulutlarda uçuyor gibiydi. Cenk onu her gün arıyor, ne yaptığını, nasıl olduğunu soruyordu. Akşamları da eve erken gelmeye çalışıyor bazen birlikte kısa yürüyüşlere çıkıyorlardı. Sahil de yürüyüş yapıp bir şeyler içerek eve geri dönüyorlar tüm gün yaptıklarını birbirlerine anlatıyorlardı. Melis tekrar işine dönmüştü. Bir arkadaşının açtığı ofiste çok yorulmamak kaydıyla günde beş altı saat çalışmaya gidiyordu. Hamileliğinden dolayı artık iyice belirginleşen göbeğini her ne kadar eskisi gibi saklayamamaktan rahatsız olsa da bebeğinin varlığı ona huzur veriyordu. Cenk ile onu yakınlaştırdığı için her gün ona olan minnetini sunuyor genelde bir kase dondurmayla onu ödüllendiriyordu.

Cenk ise Melis'i düşman olarak görmekten vazgeçerek yaşadıkları evliliğe hala inanmasa da onunla arkadaş olmaya çalışıyordu. Ona sanki ev arkadaşı ya da yakın bir dost gibi davranmaya başlamıştı. Akşamları evde olup onun kendisini bekleyeceğini bilmek onu mutlu ediyordu. Annesi öldükten sonra hayatında ilk kez sıcak bir evin varlığına tekrar inanmaya başlamıştı. Melis'in ev arkadaşlığından oldukça memnundu. Tabi sadece arkadaş gibi davranmaya çalışsa da gün geçtikçe ona çekildiğinin de farkındaydı. Bazen onun gözlerine dalıp giderken buluyordu kendini. Ya da o gülerken ne kadar mutlu olduğuna şaşırıp onu sevindirmenin bu denli kolay olmasından keyif alıyordu. Dün bebekleri için birlikte gitmişlerdi doktora. Ve duyduğu kalp seslerinin ilk kez içinde adını koyamadığı kıpırtılar oluşturmaya başladığını hissetmişti. Galiba onun varlığıyla mutlu olmaya başlamış hatta kendini babalığa yavaş yavaş hazırlamaya çalışmıştı.

Melis tüm gün, oturduğu sandalyeden kalkmasa bile yaptığı çizimlerin bilgisayardaki son halleri için çalışmış birazda yorulmuştu. Saat'ine baktığında yedi'ye geldiğini gördü. Cenk ile akşam yemeğini dışarıda yemek için sözleştiklerinden eve gidip yemek yapması gerekmiyordu. Zaten yardımcı kadın üç çeşit yemek yapıyor dolaba atıyordu. Fakat yinede kocasına kendi elleriyle yemek hazırlamanın daha zevkli ve huzur verici olduğunu düşünüyordu Melis. Bu yüzden eve erken gittiği günlerde birkaç saatte olsa mutfağa giriyor yeni şeyler deneyerek kocasını memnun etmeye çalışıyordu.

Oturduğu yerden kalarak lavaboya gidip makyajını tazeledi. Üzerine çeki düzen verdikten sonra kocasının gelmesini beklemeye koyuldu. Onun zaman konusundaki dakikliğini bildiğinden fazla beklemeyeceğini düşünüyordu. Tam da düşündüğü gibi beş dakika bekledikten sonra kapıdan ofise giriş yapan kocasını gördü. Her zamanki gibi takım elbise giymişti. Onun her haline aşık olsa da takım elbisenin onu haddinden fazla yakışıklı gösterdiği aşikardı.

''Merhaba.''

''Merhaba hoş geldin.''

''Hoş bulduk. Demek küçük ofisiniz burası. Çok güzelmiş.''

Bir yandan etrafı alıcı gözlerle incelerken bir yandan da karınsının tüm gün çalıştığı iş yerinin konfor boyutunu araştırıyordu. 'Lavaboya yakın mı?' Diye mesela. Hala Melis'in bulantıları ara ara devam ediyordu çünkü. Sonra sandalyesi geniş mi? Masa çok yüksek ya da alçak mı? Bunların hepsini ofisi inceler gibi görünürken tek tek kontrol ediyordu.

''Ofisin dizaynına bayıldım. Aslında benim ofisinde şöyle bir elden geçirilmeye ihtiyacı var. Babam hala Türk filmlerindeki kahverengi deri koltuklarda oturtuyor herkesi. Bazen Hulusi Kentmen gibi hissediyorum kendimi...''

Melis ufak bir kıkırdama kaçırdı ağzından sonra öksürerek sesini düzeltti;

''Af edersin gülmek istememiştim.''

''Gülebilirsin zaten. Çok komik duruyorum o koltukta çünkü. Bir elimde purom eksik...''

Melis bu kez daha sesli gülmüştü. Cenk bir yandan ofisi geziyor bir yandan da yorumlarda bulunuyordu. İş yerine ilk gelişiydi kocasının ve bu denli meraklı incelemesi hoşuna gitmişti.

''İstersen bir ara şirkete gelip odana el atabilirim. Ama Haluk babam ne der bilemiyorum. Belki o değişmesini istemez ona da sormalıyız bence.''

Melis'in Haluk babam demesi Cenk'in tuhafına gitmişti. Babasına Meltem ve kendisi dışında birinin daha baba demesi kulağına farklı geliyordu. Ama teorik olarak babası sayılırdı. Tabi kendisi Melis'in babasına bir kez bile baba dememiş sadece 'Bey, efendim' gibi hitap cümleleri kullanmıştı.

''Merak etme babam bir şey demez. Hele odayı senin dizayn edeceğini duysa kesin o da aynısını ister. Seni seviyor. Bazen sürekli seni ve bebeği soruyor. Bizi birkaç kez yemeğe davet etti dışarıda. Bir türlü kısmet olmadı gitmek belki önümüzdeki günlerde gideriz ne dersin?''

Melis bu teklifi duyduğunda ister istemez heyecanlanmıştı. Cenk'in babası ile düğünlerden sonra doğru dürüst hiç görüşmemişti. Bir kez dışarıda annesi ve babasının olduğu yemekte onu da davet ettikleri için birlikte yemek yemişler birkaç kez de aramış nasıl olduğunu sormuştu. Bunun dışında pek diyalogları olmamıştı. Aslında onunla samimi olmayı Melis'te istiyordu. Sanki bu sayede aile bağlarının daha da kuvvetleneceğini ve kocası ile aralarında bebek dışında bir konuşacakları bir konu daha olacaklarını düşünüyordu.

''Peki gideriz. Hatta yarın akşam evimizde yemeğe çağıralım.Hiç evimize gelmedi. Ne dersin?''

''Gerek yok şimdi boş yere yorulacaksın. Dışarıda yeriz işte. Şimdi sen telaş yaparsın. Kendini yorup sıkmanı istemiyorum.''

''Hayır canım hiçte bile yorulmam. Hem benim için çok keyifli olur. Babanda evimize ilk kez geliyor nede olsa.''

''İyi madem sen bilirsin. Ama kendini çok yormak yok ona göre.''

''Tamam yormam basit şeyler seçerim. Hem yardımcı kadında var. Çok ayakta kalmam söz.''

''Pekala. Hadi artık çıkalım. Şöyle güzel bir balık yiyelim boğazda. Kızımızda bol bol vitamin alsın.''

Cenk'in kızlarını bu denli düşünmesi Melis için tarifsiz bir mutluluktu. Henüz dört buçuk ay önce ' Bu bebeği aldıracaksın, istemiyorum' diye tehdit eden adamın bebeğe bu kadar bağlanması ve sahip çıkması onu fazlasıyla şaşırtıyor hamilelikten kaynaklı dengesiz hormonları sayesinde sık sık gözlerini yaşartıyordu.

Ofisten çıkarken arabanın kapısını açmış Melis oturduktan sonra diğer tarafa geçerek o da binmişti. Kocası arabayı sürerken kendini onu izlemekten alıkoyamıyordu. Seviyordu bu adamı işte! Ona ne yaparsa yapsın, ne derse desin seviyordu. Aylarca gösterdiği sabrın mükafatını yavaş yavaş almaya başladığı içinde ölesiye mutluydu. Tek duası bunun tamamına erip Cenk'in onu bir kadın olarak görmesi ve sevmesiydi. Kim bilir belki de bunun için çok fazla beklemesine gerek kalmazdı.

Cenk ise karınsının onu izlediğinin farkındaydı. Onu bu kadar çok sevmesi bazen Cenk'i şaşırtıyordu. Bir insan kendinden başka birini kan bağı olmadığı halde bu kadar sevebilir miydi? Ondan etkilendiğini ve hoşlandığını inkar edemezdi. Ama Sevgi? Aşk? Sonsuz bağlılık? Hala bu kavramlar ona uzak geliyordu. Kafasını bir an çevirip karısına baktığında onun yola bakarak gülümsediğini gördü. Bu kız her an neşeli ve sevgi dolu olmayı nasıl başarabiliyordu böyle? Tuhaf diye düşündü, farkında olmadan onunda dudakları kıvrıldı. Galiba karısının neşesi bulaşıcıydı...

******

Bu bölümle beraber 50. bölümü bitirmiş bulunuyorum. Hikayeme gösterdiğiniz ilgiden dolayı çok teşekkür ediyorum. Beğenilerinizi o yıldıza tıklayarak gösterirseniz ve mümkünse bir kaç satır kelam ederseniz çokkkkk daha öutlu olacağım..Sizleri seviyorum..

Yeni bölümde görüşmek üzere....

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

79.4K 4.3K 20
Sensizken kendime ölesiye yemin etmiştim. Ödeşeceğiz Sevgilim..
1.9M 84.2K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
6.4K 313 26
Sevipte söyleyemediğim şarkılar var Bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler Keşke,keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınları Düşlerim var...
22.2M 901K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...