TREASURE TEPKİ

Oleh _dami_dami_yedami

47.3K 936 750

Tüm halk zımbırtısı Yedam'ın beninde WAYO DİNLEYİN KALİTE Yılın rokysi geliyo yolları açın Lebih Banyak

1
2
3
4
5
6
7
9
10
11 Prt1
11 Prt2
12
13 [Part1]
14
~15~

8

2.9K 65 28
Oleh _dami_dami_yedami

~Sevgilisine gerçekten aşık olduğunu fark Treasure~

~Hyunsuk~

Sabahtan beri ne mesajlarıma dönüyor, ne de aramalarıma. Lanet olsun. Geçenlerde rahatsız hissettiğini söylemişti, acaba bir şey mi oldu? Telefon kulağımda beşinci kez çalarken sinirle kapatıp masaya bıraktım. 

"Hala açmıyor mu?" dediğinde Jihoon'a bakıp kafamı sallayıp sabahtan beri bilmem kaçıncı yumruğumu sıktım. "şirketine gidip bakmaya ne dersin?" Kafamı hayır anlamında sallayıp kendimi sandalyeye bıraktım. 

"Hayır. Birbirimizin şirketine gitmek yok. Öyle anlaştık." derin bir nefes alıp saçlarımı karıştırdım. Sikerim anlaşmayı! 

Şirketin önüne geldiğimde şapkamı yüzüme çekip içeri girdim. Tanrım çalışanlar bile yok neredeyse ne yapıyor bu?  Pratik odalarının olduğu yere dönmüştüm ki, solgun bedeniyle bana doğru gelirken gördüm. Ne yapmıştı kendine?

"Hey y/n!" Bana bakıp kollarıma yığıldığında telaşla kucağıma alıp, şirketin yaklaşık yirmi metre uzağına park ettiğim arabaya götürdüm. Arka koltuğa geçip kucağıma yatırdığımda yavaşça gözlerini açıp bana baktığında içimde bir şeyler parçalandı. Büyük bir şeyler.

"Hey selam..." Güçlükle söylediğinde gözlerim dolmaya başladı. Tanrım ne kadar zorlamış olabilirsin kendini? "Bu şekilde devam edersem... İki aya kadar bana... dansın kötü... diyemeyecekler..." Bunun için mi zorlamıştı kendini?

"Böyle devam edersen öleceksin!" Göz yaşlarım akmaya başladığında, onsuz gerçekten yaşayamayacağımı anladım.

~Jihoon~

"Teşekkür ederim bebeğim. Şimdi kapatıyorum işimi halletmem lazım bye." deyip yüzüme telefonu kapattığında gülerek telefonu ceketimin cebine attım. Kapıyı açıp pratik odasına girdiğimde hepsi bir yerlerde oturmuş telefonlarıyla uğraşıyorlardı. Ahh tanrım ben olmasam ne olacak bunların hali.

"Hey hey hey! Daha ne kadar yatacaksınız? Kalkın bakalım, Junghwan şarkıyı başlat. Isınma hareketleriyle başlayacağız." 

"Yeter!" Haruto'nun bağırmasıyla gülerek kendimi yere attım. Yaklaşık iki saattir durmadan pratik yapıyorduk. "Jihoonie hyung telefonun çalıyor." dediğinde yerden kalkarak yere fırlattığım ceketimin cebinden telefonumu çıkardığımda biricik salağımın aradığını gördüm.

"Selam."

"Çabuk buraya gelmen lazım. Işıklar tarafından saldırıya uğradım. Ellerimi kullanamıyorum, seni nasıl aradığımı sorma hızlı ol. Bir şey daha telefonu sen kapat çok uğraştırıyor." Anlam veremesem de gülerek telefonu kapattım. 

Evin kapısını açıp ayakkabılarımı çıkarttığımda ona geldiğimi belli etmek için kapıya vurdum. Odasından  gelen boğuk seslerle başını daha çok derde soktuğunu anlamıştım. Odasına doğru yürüyüp içeri girdiğimde kahkaha attım. Her yerini led ışıklarla kaplamayı başarmıştı. 

"Bunları sana almamam gerektiğini biliyordum." Üzerindeki dolaşmış ışıkları çözerken kıkırdamadan durmak için oldukça büyük bir savaş veriyordum. Ahh sanırım hayatım boyunca bu saçmalıklarıyla uğraşmak istiyorum. 

~Yoshi~

"Hey onu çekersen kaybedersin!"

"İşime karışma!" diye bağırdığında gülümseyerek arkama yaslandım. Her türlü bu elde bendeydi. Bütün dikkatini tahta bloğa vermiş çekmeye çalışıyordu. Ama saçları onu pek rahat bırakacak gibi değildi. 

Saçından bir tutam gözünün önüne geldiğinde birden bloğu bırakıp saçını sinirle arkaya fırlattı. Bu hareketine kahkaha attığımda sinirle bana baktı. "Gülüyor musun?" Elimle ağzımı kapatıp kafamı iki yana salladığımda pek ikna olmuşa benzemiyordu.

"Gülüyorsun..." Yavaşça üstüme doğru geldiğinde gülerek koltukta olabildiğince arkama yaslandım. Sinirli gözüktüğünü düşündüğü, ama oldukça sevimli haliyle üstüme atladığında deli gibi kahkaha atmakla meşguldüm. 

"Hey vurmayı kes sinirleniyorum..." Bunu derken kahkaha atmamdan olsa gerek ciddiye almamıştı. "Peki sen istedin." dedikten sonra onu belinden çekip altıma aldım. Birden yaptığım hareketle şaşırsa da ardından tekrar bana saldırmaya çalıştı. Derin bir nefes aldım. "Başlıyoruz." 

Onu gıdıklamaya başlamamla ayaklarıyla beni ittirmeye çalışsa da pek başarılı olamayacağını o da biliyordu. Gülmekten gözleri yaşardığında gülümseyerek gıdıklamaya devam ettim. Birden ayağını koltuğa yaslayıp bütün gücüyle ittirdiğinde masaya doğru düştü. Korkuyla gıdıklamayı kesip elimi kafasının arkasına koydum.

Düştüğünde kafasındaki elim masanın sivri kısmına çarptığında yüzümü buruşturdum. Tanrım elim olmasaydı kafasına geliyordu. Masayı ittirip onu yere bıraktığımda, hemen başını çevirip kontrol ettim. Neyse ki hiç bir şeyi yoktu. Masaya kafasını çarptığını hayal bile etmek istemiyordum. 

"Yoshi elin..." dediğinde elimin üst kısmının yarıldığını yeni fark etmiştim. Şuan ona bir şey olmadığı için rahatlamakla meşguldüm onunla uğraşamazdım. 

~Junkyu~

"Ben varım ama y/n de sormanız gerekiyor." dediğimde menajerim kafasını sallayarak bana karşılık verdi.

"Onu zaten hallettik y/n çoktan kabul etti. Olabildiğince hayranlardan gizli tutarak başlayacağız. Ben size haber vereceğim." Onaylayıp kalktığımda erin bir nefes aldım. Kendini ateşe mi atıyorsun acaba Kim Junkyu?

Sonunda evin içine girmiştik. İkimizde birbirimize tuhaf bir şekilde bakıp gülümsüyorduk. Sevgili olduğumuzun açıklanmasından sonra ilk defa bu kadar tuhaf hissediyordum. Valizimi ve onun valizini alıp sessizce yatak odasına götürüp geri geldiğimde gülerek ona sarıldım. 

"Bu neden bu kadar tuhaf olmak zorunda?" Gülerek kafasını salladığında kafasını okşayarak ona karşılık verdim. Durun siz olayı bilmiyorsunuz tabi. Hemen anlatıyorum.

Yaklaşık iki ay önce sevgili olduğumuz şirketlerimiz tarafından doğrulanmıştı. Ve şaşırtıcı bir şekilde, neredeyse hiç kötü yorum almamıştık. Onun üzerine ikimizin We Got Married tarzı bir program yapmamız için bir çok yorum almıştık. İlk başlarda ikimizde istememiştik, açıkçası ben gerçekten aşık olup olmadığımı bilmediğim için biraz korkuyordum. Ama artık ne olursa olsun.

İstesek de istemesek de programın sonuna gelmiştik, ve onu bırakmak gerçekten beni çok üzüyordu. Her ne kadar sadece iki ay aynı yerde yaşasak da şuan onu bırakmayı gerçekten istemiyordum. 

Beni alacak araba geldiğinde valizim bagaja yüklenirken sessizce arabanın diğer tarafına geçip ona baktım. Gülümseyerek bana el sallıyordu. Tanrım onu gerçekten bırakmak istemiyorum. Sanırım bu programa başlamadan önceki korkum, program sonu ona aşık olmamla kaybolmuş oldu.

~Mashiho~

"Artık bıraksan mı peşini? İstemiyor seni." dediğim şeyle sinirle bana döndü. Gülmem suratımda donarken sevimli bir şekilde elimi salladım. Beni bırakıp işine döndüğünde derin bir nefes aldım. Ahh bir an için öleceğim diye çok korkmuştum.

Yaklaşık on dakikadır küçük, turuncu bir kedinin peşinden koşuyordu. Kedi onu her ne kadar istediğini belli etmese de inatla peşinden koşmaya devam ediyordu. Derin bir nefes alarak çardağın masasına belimi yasladım ve yüzüm ona dönükken bizim çocuklarla mesajlaşmaya başladım. 

'10 dakikadır bir kedinin peşinden koşuyor. Ne yapmam gerekiyor.'

Maknae;
'Hyung ona başka bir kedi göster.'

'Bu sayede diğer kedi kaçar.'

God Yedam;
'Saçmalama bu sefer de diğer kedinin peşine düşme ihtimali var.'

Lider1;
'The Boz Kevin gibi oradan ayrılacağını söyle.'
'Geçen Haknyeon'la konuştuğumda garip bir şekilde işe yaradığını söylemişti.'

'Sanırım beni unutmaya başladı.'

Lider2;
'KEDİ TAKLİDİ YAP!'

......

"Mashiho!" seslendiği zaman telaşla ona baktım. Sonuna kediyi yakalamıştı. Gülümseyerek telefonu cebime koydum ve yanına gittim. Eliyle yavrunun bacağını tutuyordu. Tanrım sana ne yaptılar böyle? "Bu şekilde bırakamayız." dediğinde sesinin titremesinden ağladığını fark edebiliyordum. 

Kafamı sallayıp yakın yerlerdeki veterinerlere bakmak için telefonu çıkardığımda, çoktan gözyaşlarına boğulmuştu. Kalbi, tanrım çok güzeldi. 

~Jaehyuk~

"Cidden çok korkacaksan izlemeyebiliriz."  dediğimde kafasını hayır anlamında salladı. Altına edecek. 

"Arkadan bir yerden dokunmazsan sıkıntım yok." Tek kaşımı kaldırıp ona inanmayan bir bakış attım. "Gerçekten." Saçlarını savurup yatağın başlığına yaslandı. "Beni hep korkak biri gibi düşündün. Ama öyle değilim bebeğim. Sorry." deyip burnumdan bir makas aldı. 

"Öyle mi hanımefendi?" derken onu kollarımla sıkıştırıyordum. Boynumun hemen yanından kafasını çıkararak burnunu boynuma sürttü. Gıdıklansam da geri çekilmedim. 

"Tabii sen beni ne sandın. The Conjuring 2'yi bir günde bitirdim ben." dediğnde dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım. 

"Önceki rekorun kaçtı bakalım?" 

"The Conjuring 1'i üç günde bitirmek." Saçlarını karıştırarak gülümsedim. Saçlarındaki elime vurup benden ayrıldı. "Dalga geçmede aç hadi. Neyi izliyoruz." 

"Ben Saw The Devil." Oynatma tuşuna basmak için uzandığımda elimi tutup beni kendine çekti. Şaşırarak ona baktım. 

"Çok mu korkunç?" dediğinde gülümseyerek burnunu sıkıştırdım. 

"Bende bilmiyorum." dediğimde geri yerine sokulup kafasını onaylar şekilde salladı. Tanrım ufacıcıktı. Gülümseyerek tuşa uzandığımda onsuz bir dünyada yaşayamayacağımı anlamıştım.

~Asahi~

"Yani diğerinden daha hoş ama patlama kısmında bir bateri yerinde elektro gitar koyabilirdin." dediğimde yüzü düştü. Bana sert yorum yapmamı söylemişti ama artık kendimi kötü hissediyordum. Her yorumumda kalbi kırılıyordu. Neden bana geldi ki? Hyunsuk hyungun ya da Ruto'nun yanına gitmesi gerekiyordu. Onlar daha nazik.

"Tamam bir şarkı daha var. Onu beğeneceğine eminim." dediğinde kafamı salladım. Flaşı çıkarıp ona verdiğimde şarkı kelimesi dikkatimi çekmişti.

"Şarkı?" dediğimde kafasını sallayıp çatasından çıkardığı flaşı uzattı. "Şarkı mı yaptın?" dediğimde gülümseyerek kafasını salladı. Vay canına kendi sözlerini yazmıştı. Gülümseyerek flaşı taktım ve söylediği dosyayı açtım. 

"Bunda biraz daha nazik olmalısın." dediğinde sesi titremişti. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Neden, çok hassas bir konu muydu? Bakışlarımdan anlamış olacak ki çantasından sözlerini çıkarıp bana uzattı. Ardındansa şarkıyı açtı. 

Şarkı ölümle alakalıydı. Tanrım! Gözlerim dolarken şarkıdaki naif sesi beni büyülüyordu. Yaklaşık iki ay önce beyin tümörü teşhisi koyulmuştu ve doktorlar şansının neredeyse sıfır olduğunu söylüyorlardı. Şarkı ne kadar hastalıkla ilgili bir şey demese de onu tanıyan biri bu şarkıyı o yüzden yazdığını anlayabilirdi. Ellerim titrerken onu kendime çekip kollarımın arasına aldım. Ondan ayrılmak istemiyordum. Ama o düşüncelerini bu şekilde devam ettirdikçe hastalığı daha çok büyüyordu. Göz yaşlarımla yüzünü ellerimin arasına alırken onunda ağlamamak için direndiğini fark ettim.

"Bir daha sakın... Sakın böyle şeyler düşünmüyorsun anlaştık mı? Böyle bir şey olmayacak. Beni bırakıp gidemezsin, sensiz yaşayamayacağımı biliyorsun. Benim için, ailen için iyileşmek zorundasın." dediğimde kafasını sallayarak gözyaşlarımı sildi. Karşımda gülümserken benim ağlamam çok tuhaftı. Gülümseyerek dudaklarıma bir öpücük bıraktı ardından ise sıkıca bana sarıldı.

~Yedam~

"Tamam şimdi gidebilirsiniz." dedikten sonra üyeleri kapıya doğru yöneltmiştim. Jeongwoo gitmemek için mutfağa doğru koşuşturunca onu kolundan yakalayıp diğerlerin arasına ittirdim. 

"Bizi bu kadar sevdiğini bilmiyorduk Yedam." dediğinde Asahi hyunga dönüp gülümsedim. Ardındansa onu ittirmeye devam ettim. 

"İyi ki doğdun y/n!" bağırmasıyla Jaehyuk hyunguda kapı dışarı ettim. Junghwan tekrar içeri girmeye çalıştığında arkasını döndürüp kıçına tekme attım.

"Evet evet. İyi ki var, iyi ki doğdu, evet evet. İyi ki benim sevgilim. Hadi görüşürüz." deyip kapıyı kapattığımda derin bir nefes alıp üzerimi düzelttim. İçeri geçtiğimde gülümseyerek bana bakıyordu. 

"Neden erkenden kovdun ki onları?" dediğinde koltuğa oturup ona baktım.

"Ne kovmak mı?" Gülümseyerek kafasındaki şapkayı çıkardı. "Ben onları kovmadım ki."

"Kapıya kadar sürükledin hepsini Yedam. Bir kıçlarına tekme atmadığın kaldı." dediğinde elimle burnumu kaşıyordum. 

"Junghwan'a attım." Kahkaha atarak yanıma oturdu.

"Neden?" dediğinde omuz silktim.

"Baş başa kalalım istedim." (Seve seve paşam. Tutamadım kendimi sorry.)

"Neden?" diye cilveyle sorduğunda tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Elimi omzumda gezdirip bacak bacak üstüne attığında kahkaha atmaya başladım. 

"Saçmalama. Düşündüğün şey değil. Ne? Sen cidden çok fenasın." dediğimde somurtarak bana baktı. "Bunun için." deyip koltuğun altına attığım puzzleyi çıkardım. Puzzleri çok sevdiğini biliyordum. Bu yüzden buna beraber başlayalım istemiştim. Görür görmez masayı boşaltıp yapmaya başlamıştı. Gülümseyerek masadan aşşağıya attıklarını temizlemeye başladım. Bitirdiğimde kapıya yaslanıp onu izlemeye başladım. Odaklandığında muhteşem bir güzelliğe sahipti. Onu sonsuza kadar bu şekilde izleyebilirdim. 

~Doyoung~

Sessizce elimi tuttuğunda gülümseyerek ona baktım. Bana bakarak gülümsediğinde sıkıca elini tutup kafasına bir öpücük bıraktım. Can sıkıntısına dışarı çıkmış ara sokaklarda dolaşıyorduk. 

"Doyoung?" Ona dönmeden önce karşıdan gelen minik bir kız çocuğuna odaklandım. Annesi saçlarını iki kulak yapmış, minik yanakları ağzındaki şeker sayesinde daha çok şişmişti. Şirinliğine gülümseyerek benim bebeğime döndüm. 

"Efendim güzelim?" 

"Haftaya yemek yem- oo bağcığı açılmış." dedikten sonra küçük kıza doğru eğilip bağcığını bağlamaya başlamıştı. Gülümseyerek onu izlediğimde annesinin hamile olduğunu yeni fark etmiştim. Ne yani bu minicik bebeğin kardeşi mi olacaktı? Tanrım, aşırı sevimli.

Küçük kızın bağcığını bağladıktan sonra annesiyle karnındaki bebeği hakkında konuşmaya başladı. Bu hareketi neden bana bu kadar tatlı gelmişti. Başkalarının çocuklarına bile bu kadar bağlıysa kendi çocuklarına. Tanrım düşünme Doyoung.

Konuşmaları bitince küçük kıza eğildi ve saçlarını okşadı. "Saçların çok güzel olmuş sen mi yaptın?"

"Hayır annem yaptı." Yarım yamalak konuşmasıyla söylediği için yanaklarını ısırmamak için kendimi zor tuttum. Onlara el sallayıp elimi tuttuğunda onu gerçekten hayatımın sonuna kadar istediğimi hissettim.

~Haruto~

"Beni dinliyor musun?" dediğinde hayal aleminden çıkıp bilgisayar başındaki y/n'me baktım. Koltuğunda dönmüş bana bakıyordu. Kendimi toparlayıp ranzadan atladım. 

"Özür dilerim bebeğim. Ne demiştin?" Derin bir nefes alıp önüne döndüğünde onu uzun süredir dinlemediğimi fark ettim. Ama onunla ilgili düşünüyordum. 

Onu gerçekten sevip sevmediğimi düşünüyordum. Onu seviyordum zaten, daha doğrusu ona aşık olup olmadığımı düşünüyordum. Çok önceden Hyunsuk hyung bacağını kırdığında, hepimiz pratik yaparken y/n onunla çok güzel bir şekilde ilgilenmişti. Onu o zaman çok sevmiştim.

Bir ara eğlence parkına gittiğimizde küçük bir çocuk ailesini kaybetmişti. Ailesini bulasıya kadar onu bırakmamış ve ne gerekiyorsa yapmıştı. Onu o zamanda çok sevmiştim. Bir kış zamanı bizim yurdun önünde donmaktan neredeyse ölecek bir yavru kedi bulup onu sahiplendiğinde de çok sevmiştim. 

Geçenlerde ailemle konuşabilmek için Japonca öğrenmeye çalıştığını söylediğinde de onu çok sevmişti. Aslında bana bakıp, bana sarılıp, beni öptüğü bütün anlarda onu çok sevmiştim. Tanrım ben aşık olmuşum!

"Ruto!" diye bağırıp koluma vurmasıyla tekrar kendime geldim. Onun sevimli sinirli suratına baktığımda da onu seviyordum. 

"Seni seviyorum." dediğimde derin bir nefes alıp gözlerini devirdi.

"Bende seni seviyorum hayatım ama şuan şu taslak beate mi odaklansan?" dediğinde kafamı hayır anlamında sallayıp sandalyemi onunkine yakınlaştırdım.

"Hayır ciddi anlamda. Ben sana aşık olmuşum. Sakın bırakma beni olur mu?" deyip sarıldığımda saçlarımı okşuyordu.

~Jeongwoo~

"Hadi ama bırak onu buraya gel. Özledim seni." dediğimde mutfaktan elinde çırpıcıyla çıkıp bana baktı. 

"Olmaz pastayı yetiştirmem lazım." dediğinde derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Haftalardır yoktu ve geldiğinde de pasta yapmayla uğraşıyordu. 

"Sadece Junghwan için mi geldin? Ciddi misin? Sadece doğum gününde pasta yapmak için mi? Hiç mi beni ziyarete gelmedin? Hem haftalardır Türkiye'desin beni hiç mi özlemedin?" deyip dudaklarımı büzerek mutfak kapısına yaslandım. 

"Tadına baksana şunun." deyip elindeki kremayı ağzıma soktu. Kremanın tadını almaya çalışırken dudaklarıma ufak bir öpücük kondurmasıyla şok olmuştum. Cidden yaptı bunu. "Nasıl?" dediğinde yanına gidip beline sarıldım.

"Güzel ama sanırım dudaklarını daha çok beğendim." dediğimde beni ittirerek dolaaba yöneldi. 

"Güzel olamaz mükemmel olmalı. Junghwan tatlılarımı sevdiğini söylemişti. Onu hayal kırıklığına uğratamam." dediğinde gözlerimi devirdim. 

"Ama erkek arkadaşını hayal kırıklığına uğratıyorsun..." diye fısıldayıp içeri koltuğa döndüm. Kafamı koltuğun başına yaslayıp gözlerimi kapattım. En azından birazcık ta olsa benimle ilgilenebilirdi. Ama Junghwan'a ve diğer üyelerime bu kadar değer vermesi beni gerçekten mutlu ediyordu. Bu sayede hayatıma hiç bir şey eksik olmadan devam edebiliyordum. Bir de ailemle tanıştırsam ve onlarla da iyi anlaşsa hayatım mükemmel olacak. Bir dakika ailemle mi tanıştırmayı düşündüm az önce? Bu ciddi olduğum anlamına mı geliyordu? Gülümsedim sanırım öyle. 

Dudaklarıma değen soğuk şeyle gözlerimi açtım. Tepemde yanağında krema olan bir bebek duruyordu. "Nasıl?" Gülümseyerek elimle yanağındaki kremayı sildim. Onunla hayatımın sonuna kadar yaşamak istiyorum.

"Mükemmel."

~Junghwan~

"Hızlı ol film başladı." dediğinde koşarak içeri girdim. Koltuğa oturduğumda kolanın ağzını kapatıp bana baktı. "Hayatım mısırlar nerede?" dediğinde elim boş geldiğimi anladım. Birden kalkıp koşarak mutfağa geri döndüm. Mısırları koyduğum kabı alıp içeri geçtim. Kolumu omzuna atarken gülümseyerek kafasına bir öpücük kondurdum.

"Özür dilerim bebeğim sen öyle şey yapınc-"

"Sht başlıyor." deyip ağzıma mısır sokuşturduğunda gülümseyerek yanağına eğildim ve ısırdım. Ellerini göğsüme koyup ittirdiğinde gülümseyerek arkama yaslandım. Film ölümcül hastalıkları olan bir çiftin buluşmasını anlatıyordu. Filmi izleyen herkesin sonunda ağladığını duyunca izlemek istemişti. Kendini acıya sokmayı seviyor. Psikopat.

Filmin sonuna doğru cidden ağlamaya başlamıştı. Beni de çok üzse de ağlayacak kadar olduğunu düşünmemiştim. Ağlaması şiddetlenirken mısır kabını masaya bırakarak onu kendime çektim. Kafası göğsümde gözleri televizyondaydı. Ağlamasına cidden dayanamıyordum. Saçlarını okşayıp öpücükler bıraksam da ağlaması dinmiyordu. Ve bu kendimi bir bok gibi hissetmemi sağlıyordu. 

Sonunda FİVE FEET APART yazısı televizyonda çıktığında gözlerini kapatarak yüzünü göğsüme gömdü. Gözlerim dolarken ağlamasını dindirmesi için şarkı mırıldanıyordum. Bir süre sonra biraz olsun sakinleştiğinde ellerimle yüzünü tutup bakış açıma getirdim. 

"Bir daha sakın bu şekilde ağlama. Canımdan can gidiyor."

 *************************

Hiii guys~

Bunu aslında ILY çıktığında yazmaya başladım. Comeback için güzel bişi olsun dedim ama yetiştiremedim..

Sorry~

Junghwan'ı niye yaşına göre yazamıyorsun yazar hanım?

Lanjutkan Membaca

Kamu Akan Menyukai Ini

18.1K 783 29
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
30.6K 7.9K 19
"ben seninle sarsılmak istiyorum."
kibrit çöpü Oleh a

Fiksi Penggemar

44.7K 2.3K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
82.6K 3.4K 29
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...