Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri kovalıyordu ve tek bir gelişme yoktu. Bu lanet yerden ne zaman kurtulacaktım?
En önemlisi nasıl kurtulacaktım?
Kafeste olmam yetmiyor gibi bir de bileklerimde kelepçe vardı. Hah! Tamam en son yemek vermek için içeri giren adamı biraz benzetmiş olabilirdim fakat yine de... Hadi ama! Yerde uzanmış tavanı izlerken yanıma kadar gelmiş olan adamı yeni fark etmiştim. Yuvarlanarak uzaklaşmaya başlarken bağırdım.
"Pis ellerini uzak tut benden!" yine aynı şey olacaktı ve ben bunu istemiyordum. Bir adama bir de elindeki iğneye baktım. Bağrışımı ve tepinmelerimi umursamaksızın dibime kadar girip iğneyi morarmak bir yana sızlayan koluma batırdı. Bana ne yaptıklarına dair zerre fikrim yoktu ama hiç iyi olmadığını biliyordum. Aklıma gelen tonlarca kötü ihtimalle gözümden bir damla yaş firar etti. Vurduğu her neyse etkisini göstermeye başlıyordu çünkü anlamsız gelen gülme isteğim bunun habercisiydi.
"Eğlenmene bak." iğneyi verenin sözlerini zar zor anlarken gidişinin ardından el sallamıştım.
~
Onu arayalı 3. günümdü, 72 saattir uyanıktım. Arabanın gazına daha da yüklenirken dikiz aynasından kendime baktım.
Geliyorum küçüğüm. Seni kurtaracağım.
Ardımdan gelmekte olan araç yığını ile adeta bir ordu görüyordum beraberimde. Adamlarıma bakarken gülümsedim. Bu keyiften yoksundu fakat felaketin habercisiydi.
Onların en büyük felaketi geliyordu.
Pars onu evine götürmüştü. Neye güveniyordu emin olmasam da onu buna ödetecektim. İliklerine kadar hissedecekti cehennemi.
3 gündür kendimi kaybetmemek için çabalıyordum. Onu görmeye ihtiyacım vardı. Güzel gülüşüne,sesine, kokusuna...
Ona ihtiyacım vardı.
Kavşaktan keskin bir dönüş yaptığımda Pars'ın evine gelmiştim.
Adamlarım da durduğunda ekipmanlarımı kontrol edip arabadan indim.
"Kıza zarar vericek tek bir şey bile yapmayın. Onun dışında önünüze geleni infaz edin." sözümü bitirmemle herkes silahlarının emniyet kilidini açtı. İşaretimle eve doğru yürümeye başladıklarında derin bir nefes çektim içime.Kaousun kokusunu alabiliyordum.
Azrail'in geldi Pars.
Çok geçmeden silah sesleri havaya karışmıştı bile.
İşte bu sese bayılıyordum!
~
İlaç etkisini yitirmekteydi. Anında modum diplere inmişti. Kulağıma gelmekte olanlar silah sesi miydi? Vücudumun bitkinliğine rağmen ayaklanmıştım kafesin etrafındakilerde şüpheyle birbirlerine baktıklarında bir şeylerin ters gittiği belliydi. Çok geçmeden kapıyı kırarcasına içeri giren Pars'ın ta kendisiydi.
"Kafes'i açın, hemen!" adeta kükremişti. Kesinlikle yolunda gitmeyen şeyler vardı. Adamlardan biri hızla gelip kapıyı açarken tek yaptığım dikilmekti. Kapı açıldığında Pars bana doğru uzattığı silahla önümdeydi.
"Çık dışarı!" kükremesine rağmen gözlerimi devirip yere oturdum. Sinirini zaptetmekte ne denli zorlandığını görebiliyordum. Ama zerre umrumda değildi. Korkmuyordum!
İki adama el işareti yaptığında yanıma gelip kolumdan hiçte nazikçe olmayan şekilde tuttular.Beni resmen sürükleyerek götürüyorlardı! Terasa zor bela çıktığımızda beni fırlatırcasına bıraktılar. Yerde sızlayan dizlerimin üstünde öylece duruyordum. Ne dönüyordu aşağıda bilmiyordum fakat Pars'ın gergin hali beni tam tersi şekilde heyecanldırıp sevindiriyordu.
"Sence Yekta nasıl biri Laris?" Pars'ın beklenmedik sorusuyla afalladım. Yekta'yı nereden tanıyordu ve şu an bu soruyu sormasındaki amacı neydi?
"Yekta sana hiç daha önceden tanıdığın birisini anımsatıyor gibi geldi mi?" daha da afallarken dediklerini sindirmeye ve anlamaya çalışıyordum.
"Ya da dur şöyle diyim tam tersine tanıdığın birinin tam zıttına mı benziyor?" beynim Yekta'yı düşünürken mantıklı bir şekilde kavramaya çabalıyordum.
"Laris." bu ses Pars'tan değil birkaç adım ötedeki kapının ardından gelmişti.
"Laris!" ses adeta bir haykırış gibiydi. Pars'ın kafama dayadığı silahın soğukluğu beni adeta ürpertirken kapıdan giren kişiyle kala kaldım.
Yekta...
Elindeki silahla içeri dalmış ve silahını Pars'a doğrultmuştu.
Keskin ateş dolu bakışları adeta burayı cehenneme dönüştürebilecek güçte duruyordu.
"Bizi özledin mi Arez?"
Arez mi?
Pars az önce Yekta'ya Arez diye mi seslenmişti? Hala o boktan ilacın etkisinde olmalıydım! Pars'ın az önce saçmalıkları ve şimdi de Yekta'ya Arez diyişi.
Belki de saçmalık değildi.
Bu deliceydi!
"Kızı bırak Pars." sesi öylesine sakin çıkmıştı ki, fırtına öncesi sessizlik gibiydi. Arez'i somut olarak görmüş olsaydım eminim şu an Yekta'nın olduğu gibi olurdu. Fark ettiğim gerçek yüzüme bir tokat gibi çarparken ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Arkadan Yekta'ya daha doğrusu Arez'e yaklaşan adamlarla dona kaldım. İkisi de aynı anda Arez'e silah doğrultmuş ve diz kapaklarının arkasına vurarak diz üstü çökmesini sağlamışlardı. Bunlar beni sürükleyerek buraya çıkaran adamlardı. Arez'den silahı da aldıklarında Pars'ın sesi artık kendinden daha emin çıkmaya başlamıştı.
"Evet. Nerede kalmıştık? Ben de Laris ile eğlenceli bir bulmaca oyunu oynuyorduk. Değil mi Laris?" o sırada Arez'le bakışlarımız kesiştiğinde öyle yoğun hislerle bakıyordu ki bu bakışların beni esir almasıyla boğuluyormuş gibi hissediyordum.
Tüm bu olanlar çok fazlaydı.
"Sen zeki bir kızsın Laris. Çoktan çözdün bile değil mi?" arkamda durmayı bırakarak önüme geçti.
"Yine de bir de ben tanıtıyım." eliyle Arez'i gösterdi.
"Hayatına girdiğinden beri her şeyin mahvolmasının baş yapıtı olan Arez." Arez'in dişlerini kırarcasına sıktığını buradan bile net bir şekilde görebiliyordum.
"Neredeyse beni yeniyordun ha Arez?" Arez'e kibirli bir bakış atıp iğneleyici bir ses tonuyla konuşmuştu. Arez ise hiç beklenmedik bir tepki vermişti. Kafasını geriye atıp önce gülümsedi sonraysa kafasını iki yana sallarken kahkaha atmaya başlamıştı.
"Ben tahmin edebileceğinden çok daha fazlasıyım Pars. Beni fazla hafife alıyorsun." o sırada 3 el ateş sesi geldi.
Arez'in başında duran iki adam yere yığıldığında 3. kurşunun da Pars'a isabet ettiğini fark etmiştim. Arez'in Pars'ın üzerine adeta atlayıp yumruklaması saniyeler içinde olmuştu. Ben de orada öylece durmuş tüm bu yaşananları sindirmeye çalışıyordum. Bu sırada içeri dolan adamların kimi Arez'in yanına koşarken kimi de benim yanıma gelmişti. İçlerinden biri nereden bulduklarını bilmediğim anahtarla hala biliklerimde olan kelepçeyi çözmüştü. Fakat benim sızlayan bileklerimi ovuşturabilecek ne halim vardı ne de gücüm. Arez'i Pars'ın üstünden zorla aldıklarında Arez'in sinirini hiç hafiflemişe benzemiyordu.
"Bu pisliği sağ istiyorum!" ölesiye dövmesine rağmen hala diri istemesi ürperticiyken beni bulan bakışlarıyla afallamıştı. Hızla bana yaklaşıp önümde diz çöktü önce bileklerime düştü bakışları, sızlayan bileklerimi tuttu nazikçe. Ardından içimi ürpertecek derecede naif bir şekilde koluma doğru kaydı dokunuşu. Çenesi kasılıp gözü seğirirken her bir hareketini en ufak ayrıntısına kadar inceliyordum. Daha fazla bakmayı bırakıp ayaklandı beni de kucaklarken. Halsiz bedenimi kolları arasına aldığında güçsüz kollarımı boynuna sardım. Hızlı adımlarla ilerlerken zeminde bıraktığı her bir tok adım cehennemden çıkma gibiydi. Sanki bastığı, adımını attığı her adımda yerde ateşten izler bırakıyordu. O kadar şaşkın ve halsizdim ki kurtulduğuma sevinemiyordum bile. Ardımızda bıraktığımız kaosla evden çıkmıştık. Terasta fark edemediğim soğuk hava şimdi tekrardan kendini hatırlatmıştı.
Üşüyordum. Ama vücudumun bir magma kadar ateş saçtığını söyleyebilirdim.
Arez'in arabasının önüne geldiğimizde biri kapıyı açmıştı. Çok geçmeden arabaya bindiğimizde hala Arez'in kucağındaydım. Güçsüz bakışlarım zaten bana bakmakta olan Arez'in bakışlarıyla buluştu.
"L-Laris." zor bela sol elimi kalrırıp baş parmağımla dudağına hafifte olsa baskı uyguladım. Dudağından yanağına kaydı bu sefer elim. Ufak hareketlerle okşadım yanağını. Kolumun sızısıyla yüzümü ekşittiğimde Arez'in eli elimi kavradı ve nazikçe indirdi.
"Uyu küçüğüm."
Zaten ağır bir yük olan göz kapaklarımı Arez'in cümlesiyle daha fazla açık tutmak için zorlamadan kapanmasına izin verdim. Başımı boynuna daha da yaklaştırıp kokusunun esaretine kapılıp ciğerlerimi yakarcasına içime dolmasına izin verdim. Yakın zamanda dinlediğim şarkının sözleri uykuya dalmadan önce hatırladığım son şeydi.
Baby, wanna touch you
Bebeğim, sana dokunmak istiyorum
I wanna breathe into your well
Senin kuyunda nefes almak istiyorum
See, I gotta to hunt you
Gördün mü, seni avlayacağım
I gotta bring you to my hell
Seni benim cehennemime getireceğim
Bazı şarkılar vardır sanki bizler için yazılmış gibi hissettirir bu da onlardan biriydi. Her bir sözünü iliklerime kadar hissetmiştim.
∆
Sonundaaa Arez'imize kavuştuk!
Yekta'nın Arez olması sizi şaşırttı mı?
Yorumlarınız için sabırsızlanıyorum.
Oy ve yorum beni motive eden en önemli iki etken her ybnin gelişini beklerken bölümlere en az 100 oy ve yorum görmek beni çok motive ederdi.
Umarım desteklerinizi görebilirim tatlılarım♥
Yorumlarda buluşalım♥
Sizi seviyorum
♥