Black or White [Yizhan] ✅

By biwuxiann

146K 13.1K 13.3K

Xiao Zhan küçüklüğünden beri sorun çıkarmayı seven bir çocuk olsa da üstü kapatılabilecek şeyler yaptığı süre... More

BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
BÖLÜM 29
ÖZEL BÖLÜM -1-

BÖLÜM 30 (FİNAL)

3.4K 339 702
By biwuxiann

Aramalara, gelen mesajlara ve onlar ile etkileşime geçen herkese karşı direnebilecekleri sadece birkaç saatleri vardı. Oldukça çabuk olup bunu herkese duyurmak zorundalardı. Yibo, ikisinin de telefonunu kapatıp öylece bekleyerek zaten zaman kaybetmişti. Oysaki fotoğraf gece paylaşılmış ve sabah Yibo onu fark edene kadar binlerce kişi görüp etkileşim vermişti. Xiao Zhan olup bitenden haberdar olabilmek için telefonunu açtığında Yibo'nun hâlâ bunu yapacak cesareti yoktu. Xiao Zhan bunu umursamadan önündeki telefon ile ilgilenmeye başladı. Açıldığı andan itibaren sayısız bildirim gelmişti. Birçok haber sayfası bu fotoğrafı paylaşıp yalan bilgiler uydurmuştu, Yibo'nun babası, oğlu hakkında yalan haber yapan her kişi ve kuruluşa karşı yasal işlem başlatacağına dair bildiri yayınlamış ve ikisinin ailesi de tonlarca mesaj bırakmıştı. Xiao Zhan bir süre, telefonunun kendine gelmesini bekledi. Her saniye bildirim geliyordu ve Xiao Zhan sinirlendikçe Yibo daha da korkuyordu.

"O kadar kötü mü gerçekten?" dedi, Yibo. Kafasını kaldırdığında Xiao Zhan'ın kırmızıya dönen gözlerini görmüştü.

"Evet ama halledeceğim." Telefonunun bildirimlerini kapatmaya çalışırken birkaç saniyeliğine Yibo'ya bakarak gülümsedi. "Babam aramaktan vazgeçerse mutlaka halledeceğim. Gidip güzelce yüzünü yıkamak ister misin? Korkmana gerek yok."

"Hayır. Yanından ayrılmayacağım. Her an kaybolacakmışsın gibi hissediyorum." Cevap verdikten sonra kafasını tekrar aşağı eğdi.

Xiao Zhan nasıl bir çıkmaza girdiklerinin farkındaydı ve buna rağmen Yibo'nun iyi hissetmesi için elinden geleni yapıyordu.

"Fotoğrafta ağlak bir bebek gibi çıkacaksın. Neden hemen beni uyandırmak yerine ağlayıp durdun?"

"Ben, sadece şoka girmiştim." Yibo acınası bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Saç telleri düzensiz bir şekil almış ve yüzü solmuştu.

Xiao Zhan, elindeki telefonu kısa bir süreliğine masaya bıraktıktan sonra Yibo'nun oturduğu tekli koltuğun başında dikilmeye başladı. Yibo ona bakmıyor, gözlerini diktiği halıdan başka hiçbir şey görmüyordu. Xiao Zhan, dikkatini çekebilmek için hemen önünde dizlerinin üstüne çöktü. Bacağını okşadıktan sonra Yibo'nun dikkatini sonunda çekebilmişti.

"Yibo.." dedi nazikçe. "Hiçbir yere gitmeyeceğim, anladın mı? Hemen gidip kendine çeki düzen ver. Ben de o sırada babamla konuşayım."

Yibo kafasını, hızla iki yana salladı. Zaten dağınık olan saçları biraz daha dağılmıştı.

"Ha-hayır! Sakın onunla konuşma, Xiao Zhan. Anladın mı? Sakın."

"Bir şey olmayacak. Sadece son kez şansımı deneyeceğim. Bağırıp çağırmaya devam ederse onu dinlemek zorunda değilim."

Yibo yutkunduktan sonra kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı. Her yeri yara olmuştu ve ısırmaya devam ederse asla iyileşmeyecekti.

"Oraya dönmeni isterse..hiçbir cevap vermeden telefonu kapat. Birkaç gün bile olsa asla kabul edemezsin, tamam mı?"

Xiao Zhan hafifçe gülümsedikten sonra Yibo'nun diz kapağına küçük bir öpücük bıraktı. Kafasını kaldırdığında onun biraz daha rahat bakan gözleriyle karşılaşmıştı.

"Hiçbir yere gitmeyeceğim, söz veriyorum."

Yibo tedirgin olmaya devam etse de Xiao Zhan'ın tembihlediği gibi kendine çeki düzen vermek üzere oturduğu yerden kalktı. Xiao Zhan ikisi için hâlâ bir şeyler yapmaya çalışırken Yibo da işe yarar bir şeyler yapmak istiyordu. Sadece oturup her şeyin kendiliğinden çözülmesini bekleyemezdi. Artık bir an önce kendine gelip Xiao Zhan'a destek olmalıydı. Derin bir nefes aldıktan sonra göğsünü kabartıp çenesini yukarı kaldırdı.

"5 dakika sonra gelirim."

Xiao Zhan da kafasını sallayarak onayladığında Yibo, tüm geceyi geçirdikleri oturma odasını tamamem ona teslim etti. Yüzünü yıkamak üzere banyoya gidip aynaya baktığında yüzünün hâlâ korkunç göründüğünü düşünmüştü. Dün, o kız ile buluştuğu saatten itibaren neredeyse aralıksız, her saniye ağlamıştı. Ağlarken ses çıkarmamak için sıktığı karnına garip bir sancı yayılmıştı. Gözlerinin altı morarmış, dudakları yara olmuş ve birkaç kere burnu kanadığı için yanağına birkaç damla kan bulaşmış, orada kurumuştu. Aynadaki yansımasına baktıktan sonra sinirle yumruğunu sıktı. Xiao Zhan'ı koruyamadı için, özellikle de tüm çabalarına rağmen onun yanında olmayı beceremediği için kendine kızıyordu. Bir an önce toparlanıp onun yanına dönmeliydi. Yüzünü yıkarken, içinde tutup onu rahatsız eden kaygılarını da suya bırakmaya çalıştı. Bir yandan, yan odada babası ile konuşan Xiao Zhan'ın sesini duymamaya çalışıyor, bir yandan da toparlanabilmek için elinden geleni yapıyordu. Aralarındaki duvarlara rağmen kulağına ilişen ses, ne yaparsa yapsın dikkatini dağıtıyordu. Yibo hızla oradan da uzaklaşarak kendini yatak odasına kapattı.

Üstünü değiştirip saçlarına da güzel bir şekil verdikten sonra fotoğraf çekinmeye hazırdı. Bu plana ihtiyaç duymamaları için hâlâ tanrıya yalvarıyordu fakat Xiao Zhan'ın bulunduğu odaya yaklaştığında, odadan yükselen sesler tüm umudunu yerle bir etti. Babasının bu konuda anlayış göstermeyeceğinden neredeyse emindi. Şu saatten sonra, işlerin onlar için tek bir saniye bile yolunda gitmeyeceğini biliyordu. Odanın kapısına birkaç adım daha yaklaşarak seslerin tamamen kesilmesini bekledi. Konuşmaları net bir şekilde anlayamasa da Xiao Zhan'ın ağzından çıkan son birkaç cümleyi net bir şekilde duyabilmişti. Xiao Zhan, onu rezil ettiğini söyleyen babasına, eğer bu durumu kabul etmezse onu daha fazla rezil edebileceğinden bahsediyordu. Yibo, kapalı kapının ardında, konuşmanın bitmesini beklerken kendini istemsizce gülümserken bulmuştu. Xiao Zhan bu zamana kadar babasının söylediği her şeyi yapmış ve ona zarar vermemek için çabalamıştı. Şimdi ise onu alenen tehdit ediyor ve bunu yaparken asla çekinmiyordu. Babasının tek bir sözüyle sevdiği kişiden ayrılıp aylarca Kore'de yaşamış birine göre oldukça cesur davranıyordu. Yibo onun hayatına girmeden önce, öncelikleri arasına hiçbir zaman kendini koymamışken şimdi Yibo'ya duyduğu sevgi için savaşıyordu. Yibo, birlikte geçirdikleri bu birkaç ay boyunca sayısız güzel şey yaşamıştı. En kötü anında bile Xiao Zhan onu terk etmemiş ve her şeye rağmen acısını hafifletmeyi başarmıştı. Ona sonsuz minnet ve sevgi duyarken hayatının geri kalanında o olmadan tek bir nefes bile alamazdı. Yibo, bugün yüzleştiği olay sayesinde bundan net bir şekilde emin olmuştu. O fotoğrafı sildikten sonra, Xiao Zhan uyanana kadar başında dikilip, şu an yanında güzelce uyuyor olmasaydı ne yapacağını düşünüp durmuştu. Onun olmadığı bir hayata tahammül edemezdi ve tam şu an, onun için, her şeyiyle savaşacaktı..

Sesler yavaşca kesildiğinde Yibo odadan içeri girdi. Xiao Zhan elindeki telefonu koltuğun üzerine bırakmış ve Yibo içeri girdiği andan itibaren dolu gözler ile ona bakmaya başlamıştı.

"B-ben yapamadım, Yibo. Gerçekten çıldırmış gibiydi. Sanki söylediğim hiçbir şeyi duymuyordu."

"Onunla bir kere de benim konuşmamı ister misin? Bilmiyorum..belki de onu ikna edebilirim."

Xiao Zhan kafasını iki yana salladı. "Bana söylediği şeyleri sana da söylemesini istemiyorum. Gururumu kırmasına alışkınım ama senin buna alışmana gerek yok."

"Benimki de farklı olmayacak...ama şimdi onlar ile yüzleşmek istemiyorum. Sonuçta..artık her şeyi biliyorlar ve itiraz etseler bile onları ikna etmek için çabalamayacağım."

"Telefonunu açmayacak mısın? Babanın yayınladığı yazı o kadar da kötü değildi. Belki de onu ikna etmeye çalışmana gerek bile kalmayacak."

"Bilmiyorum, Xiao Zhan. Hiçbir şeyden emin değilim. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamadığım için şu an nasıl bir tepki verdiklerini kestiremiyorum."

Xiao Zhan oturduğu yerden kalkarak, sadece birkaç adımda, hâlâ ayakta dikilen Yibo'ya yaklaştı. En sevdiği parfümünü sıkmıştı ve odaya girdiğinden beri bunu görmezden gelmekte zorlanıyordu. Hafifçe sırıtırken Yibo'yu bileğinden tutarak kendine biraz daha yaklaştırdı. Parfümü her zaman boynuna ve bileklerine sıktığını biliyordu. Önce avucunun içindeki bileği kokladıktan sonra yavaşça boynuna yaklaştı. Nefes aldığında burnuna ulaşan koku ile gözlerini kapatıp oraya küçük bir öpücük bıraktı.

"Kimse seni desteklemese bile ben her zaman yanında olacağım. Ailen de zamanla bunu kabullenecektir."

"Anlamıyorum, Xiao Zhan...birbirimizi sevmemiz onları neden bu kadar rahatsız ediyor? Bana her zaman, sevdiğim şeyin peşinden gitmemi söyleyen ailem, konu sen olunca gerçekten beni görmezden mi gelecek? Seni de, onları da kaybetmek istemiyorum."

Xiao Zhan hâlâ avucunun içinde tuttuğu bileği bir kez daha nazikçe öptü. Yibo'nun bu yük ile yüzleşmek için henüz hazır olmadığının farkındaydı. Her şeyden daha hassas ve kırılgan bir kalbi vardı ve ailesinin tek bir sözü ile bile yerle bir olabilirdi.

"Fotoğrafımızı paylaşmadan önce onlar ile konuşmak istemediğine emin misin?"

Yibo hızla kafasını sallayarak onayladı. "Belki daha sonra."

Xiao Zhan anlayışla karşıladı. Bunun için kendini ne zaman hazır hissederse o zaman yapabilirdi.

"Sen üstünü değiştirmeyecek misin?" dedi, Yibo. Gülümseyerek üstündeki kiraz desenli saten pijamayı işaret etmişti. "Bu pijamayla fotoğraf çekinirsen kimse bizi ciddiye almaz."

Xiao Zhan en sevdiği pijamalarına bakıp kahkaha attıktan sonra Yibo'yu sürükleyerek kendi odasına götürdü. Dolaptan Yibo'nun üstündekine uygun bir kıyafet seçmeye çalışırken Yibo da bacaklarını uzatarak yatağa oturmuş onu bekliyordu.

"Okul sohbet grubunda bunun hakkında konuşmaya başladılar mı?" Yibo, elinde tuttuğu telefonu işaret etti. Kendi telefonu hâlâ kapalı olduğu için şimdilik Xiao Zhan'ın telefonu ile idare ediyordu.

"Biliyorsun işte..böyle konular her zaman dikkat çeker. Bunun hakkında fazla düşünme." Askıdan aldığı beyaz gömleği üstüne tutarak Yibo'ya döndü. "Bu nasıl? Sen beyaz giydiğin için bunu seçtim."

"Güzel." diyerek geçiştirdi, Yibo. "Ne giydiğin o kadar da önemli değil. İnsanlar kıyafetini fark etmeyecek bile."

Xiao Zhan da bunun farkındaydı. Sadece Yibo'nun dikkatini başka yöne çekmeye çalışmış ve başarısız olmuştu.

Yibo okulun sohbet grubuna girerek dün geceden beri haklarında konuşulan şeyleri okumaya başladı.

[İkisinin arasında garip bir şeyler olduğunu fark etmiştim. Yibo, son zamanlarda o çocuğu korumakla oldukça meşguldü.]

[Xiao Zhan'ın babasının Çin'de bu kadar önemli biri olduğunu bilmiyordum. Sadece bu grupta konuşulup unutulur sanmıştım. Bu kadar haber yapılmasına şaşırdım.]

[Onları sevimli bulan tek kişi ben miyim?]

[Herkesin önünde şarkı söylerken aşk itirafı yaptığı kişi Yibo muydu? Gerçekten bunu yapabildiğine inanmıyorum. Demek ki Yibo o gün okula bunu bildiği için gelmişti. Birbirlerini çok seviyor olmalılar.]

[İtiraf etmeliyim ki sevimli görünüyorlardı.]

[Asıl konu Xiao Zhan'ın o şarkıyı kimin için söylediği değil. Yibo'nun ses kaydını hatırlıyor musunuz? Tuvalette sex yaptığı kişi Xiao Zhan mıydı yani? Bu kadarını kimse tahmin edemezdi.]

[Zaten birlikte yaşamıyorlar mı? Neden kütüphane tuvaletinde bunu yapsınlar ki? Eminim Yibo başka biri ile birlikteydi? Onu aldatmış olabilir.]

Yibo telefonu sinirle yatağa fırlattı. "Onu aldatmadım! O kadar aptalsınız ki sex denen şeyin sadece yatak odasından ibaret olduğunu sandığınıza eminim."

Xiao Zhan üstünü değiştirirken kahkahasına engel olamadı. "Sana okumamanı söylemiştim."

Yibo, Xiao Zhan'ı umursamadan telefonu attığı yerden aldı. Yazılanlar sinirlendirse de ne konuşulduğunu garip bir şekilde merak ediyordu. Okumaya kaldığı yerden devam etti.

[Yibo'nun bottom olduğuna iddiaya girerim. Bana katılanlar?]

[+1]

[+1]

[Onun bottom olduğuna inanabiliyor musunuz gerçekten? Xiao Zhan, Yibo'nun onun rolünü çaldığını duysa oldukça üzülürdü.]

[Xiao Zhan itaat edecek birine benzemiyor. Sevimli görünse de kesinlikle bottom değil.]

[Aralarında böyle bir ayrım yapmıyor olabilirler. İkisi de oldukça baskın görünüyor.]

[Bilen biri yok mu? Biri onları gördüğünde bunu sorabilir mi?]

Yibo bu sefer de telefonu kahkaha atmak için yatağa bıraktı. Sesi tüm odada yankılanırken Xiao Zhan, konuşulanları çoktan okuduğu için Yibo'nun neye güldüğünü biliyordu.

"Bunu konuştuklarına inanmıyorum." dedi, Yibo. Hâlâ gülüyor ve konuşmaları okumaya devam ediyordu. Tartışmanın uzamasına daha fazla dayanamayıp gruba kısa bir mesaj bıraktı.

[AYRIM YAPMIYORUZ.]

Telefonun kilidini kapatıp keyifle arkasına yaslanırken grupta sebep olduğu kaosa ve bildirim yağmuruna aldırmadı. Xiao Zhan ise, Yibo'nun onun adıyla gruba öyle bir mesaj bıraktığından tamamen habersizdi. Yibo sırıtmaya devam ederken Xiao Zhan üstünü değiştirmiş ve biraz da makyaj yapmıştı.

"Gözlerin ağladığını belli ediyor. Gözlerin kapalı poz vermelisin." Xiao Zhan kamerayı masanın üstüne koyduktan sonra Yibo'yu da çekiştirerek yanına getirdi.

"Gözlerim kapalıyken nasıl bir poz verebilirim?"

Xiao Zhan bu sefer de çekmecedeki kırmızı kulaklığa uzandı ve oradan çıkardıktan sonra Yibo'nun kulağına taktı. "Müzik dinliyormuşsun gibi davran."

Yibo kulaklığı boynuna indirdikten sonra hayretle Xiao Zhan'a baktı. "Her şey yolundaymış gibi poz vererek fotoğraf çekinmemize gerek var mı gerçekten? İstersen hemen şu an kısa bir video çekebilirim."

"Ah, hayır! Çok acınası. Dediğimi yap lütfen."

Fotoğraf çekinirken Yibo sürekli hareket edip gözünü açtığı için Xiao Zhan sürekli kızıyor ve en iyisi olana kadar denemeye devam ediyordu. Yibo çoktan sıkılıp şikayet etmeye başlamıştı. İnsanların bu detaylara aldırmayacağına ve sadece kötü şeyler söyleyeceğine emindi. Bu fotoğraf aslında, öpüşürken çektikleri o fotoğrafın hafızalarda yer etmesine engel olup daha iyi görünmek için paylaşılmış olacaktı. Bu yüzden Yibo, bir an önce bitmesini istiyordu.

"Bu son uyarım." dedi, Xiao Zhan. Oldukca sinirliydi. "Samimi poz vermezsen büyük ihtimalle bu akşam Çin'de olacağım."

"Çin mi?" Yibo'nun sesi ağlamaklıydı. "Düzgün poz vereceğim, hiçbir yere gidemezsin. Hayır. Asla. Oraya gitmeyeceksin."

Xiao Zhan, Yibo hemen gözünü kapatıp güzelce poz verdiği için gülümsüyordu. Çin'e gitmekle tehdit ettiği için biraz suçluluk duysa da işleri hızlandırdığı için kendini rahatlatmaya çalışıyordu.

Yibo tam rolüne alışıp, Xiao Zhan'ın tembihlediği gibi poz vermeye başlamışken kapının büyük bir gürültü ile çalınmasıyla aniden gözlerini açtı. İkisi de birbirine dönüp tedirgin bir şekilde yutkundu. Xiao Zhan'ın gözleri büyümüş ve sanki hızlı nefes alıp verirse kapının ardındaki kişi onları duyacakmış gibi yavaşça solumaya başlamıştı.

"B-bu kim şimdi?" Yibo fısıldayarak söyledi.

"Kapıyı açmayalım. Kim olduğu umrumda bile değil."

Xiao Zhan cümlesini bitirdiğinde kapı tekrar, sert bir şekilde çalındı, beklenmedik anda gelen o ikinci ses ile irkilip yerinden sıçramıştı. Yibo'nun eline sarıldı ve büyümüş gözlerini ona dikti.

"Hiçbir yere gitmek istemiyorum, Yibo."

Yibo elini Xiao Zhan'ın elinin üstüne koydu. Hiç kimsenin onu alıp götürmesine izin vermeyecekti. Gelip bu saatte kapıyı çalan kişi her kimse, buna teşebbüs ettiği için bile ona gününü gösterebilirdi.

"Hiçbir yere gitmeyeceksin zaten. Babanın söylediği her şeyi yapmak zorunda değilsin. Çünkü artık yanında ben varım. Kimse olmasa bile biz varız, birbirimiz için."

Kapı tüm saygısızlığı ile tekrar çalındığında Yibo oturduğu yerden sinirle kalktı. Xiao Zhan hâlâ kolunu tutuyor ve kapıyı açmaması için ona yalvarıyordu. Çoktan gözleri dolmuştu ve kendinden fazla Yibo için endişeleniyordu.

"Bunu yapmana gerek yok." dedi, Xiao Zhan. "Evde yokmuş gibi davranalım. Eminim gidecektir."

"Eğer baban seni alması için birini gönderdiyse, hemen vazgeçip gitmesi imkansız. Gün boyu onun buradan gitmesini bekleyemem, Xiao Zhan."

"Ya sana bir şey yaparsa? Babamın tam olarak ne tembihlediğini bilmiyoruz."

"Şu an seni korumak için bunu bile yapamazsam..kendimi asla affetmeyeceğim." Yibo kolunu çektikten sonra Xiao Zhan'ı omuzlarından tutup yerine oturttu.

Kapı bir kere daha çalındı...

"Yibo..Peki ya senin için geldiyse?"

"Umarım öyledir. Çünkü babam için çalışan herkesi tanıyorum. Onları ikna etmem daha kolay olur."

Xiao Zhan kafasını yan tarafa çevirerek gözlerini kaçırdı. Ne diyeceğini, ne yapacağını ve Yibo'yu nasıl koruyacağını bilmiyordu. Yana çevirdiği kafası bir çift el ile tekrar öne çevrildi. Yibo, Xiao Zhan'ın yüzünü kavradıktan sonra her şeyden çok sevdiği dudaklarına sevimli ama bir o kadar da tutkulu bir öpücük bıraktı.

"Ben çıktıktan sonra odanın kapısını güzelce kilitle ve geri dönene kadar asla açma."

Xiao Zhan büyüyen gözlerini Yibo'ya diktikten sonra yüzünü güzelce inceledi.

"Dikkatli ol."

Yibo onu rahatlatmak için gülümseyerek kafasını salladıktan sonra hızla odadan çıktı. Kapının önündeki kişi her kimse, kapıyı kıracakmış gibi davranıyordu. Yibo, içinden çıktığı odanın kapısının kilit sesini duyduğunda derin bir nefes alıp hiç çekinmeden dış kapıya doğru ilerledi. Bir süre duraksadıktan sonra kapıyı hafifçe aralayıp, önce gelen kişinin kim olduğuna bakmaya karar vermişti. Fakat aralandığı an daha kafasını uzatmaya bile fırsat bulamadan, o büyük ve ağır kapı oldukça sert bir şekilde açılıp yüzüne çarpmıştı. Yibo, koca bir kapının çarptığı yüzünü tutamadan iki elini de var gücü ile kapıya dayadı. Gözünün içine kadar süzülen ve bir gözünün neredeyse tamamen kırmızı görmesine neden olan sıcak sıvının kan olduğunu fark etmesi çok da uzun sürmemişti. Kapıyı tutarken bir yandan da acıyla inliyordu. Hafifçe aralanmış kapının ardındaki kişi bir gariplik olduğunu fark etmiş olacak ki açmak için uğraştığı kapıdan ellerini çekip yavaşça geri adım attı. Kapıya uygulanan güç ortadan kalktığı an Yibo da geri çekilip can havli ile kaşını tuttu. Yüzünün bir tarafı tamamen kan olmuştu.

"Orada kim var?" dedi, kapının önünden gelen yabancı ses.

Yibo duvardan destek alarak yavaşca kapıyı araladı. Tek gözü hiçbir şey görmese de diğer gözünün gördüğü yüz ile, daha önce hiçbir yerde karşılaşmadığına emindi. Karşısındaki adam Yibo'nun, kanlar içinde kalmış yüzüne rağmen acı hissetmiyormuş gibi dimdik durduğunu gördüğü an telaşla bir adım daha geriledi.

"Kimsin?" diye karşılık verdi, Yibo. Oldukça kendinden emindi ve korkutucu görünen yüzü gerçekten de karşısındaki adamı ürkütmüştü. Buraya gelip, birilerine zarar vermek için emir almadığının farkındaydı.

"Xiao Zhan için buradayım." dedi orta boylu, iri adam. "Kaşınız için üzgünüm. Onu buradan götürdükten sonra hastane ücretinizi mutlaka karşılayacağım."

Yibo, en ukala tavrıyla dirseğini kapının eşiğine dayayıp adama biraz daha yaklaştıktan sonra gülümsediğinde dişine bile bulaşan kana aldırmadan kahkaha attı.

"Peki ya evime zorla girmeye çalışırken beni yaraladığın için sana dava açarsam bunun da ücretini karşılar mısın? Ya da yetişkin bir kişiyi kaçırmaya ve alıkoymaya teşebbüs ettiğin için dava açsam?"

Adam hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştığında bir süre afallamış ve kim ile konuştuğunu hatırladığında da bu durumu hemen kabullenmişti. Çin'in en ünlü avukatlık bürosunun gelecekteki varisiyle konuşurken böyle bir cevap almasından daha normal ne olabilirdi ki?

"B-ben sadece bana tembihleneni yapmaya çalışıyorum. Babası onu getirmemi istedi."

"Öyleyse ikinize de dava açmam gerekecek. Bu daha kötü."

Adam bir süre bunun hakkında düşündü. Yibo'nun babası, yıllardır Xiao Zhan'ın babasının avukatlığını yapıp tüm davaları ile ilgilenen ve doğal olarak da onun hakkındaki her ayrıntıyı bilen tek kişiydi. Herhangi bir çalışanın böyle bir kaosa sebep olmasına iki taraf da sinirlenecekti.

"Seninle hiçbir işim yok. Xiao Zhan'ı alıp uzatmadan gideceğim buradan. Karışıklık yaratmak istemiyorum."

"Karışıklık yaratmak isteyen benim zaten." Yibo yarım ağız gülümserken adamın geçmesine izin vermemekte kararlıydı.

"İçeri girmeme izin ver. Bu şey, tek başına engel olabileceğin bir şey değil. Şu an işleri sizin için daha da zorlaştırıyorsun."

Yibo kapıyı biraz daha kapatırken adama ukala bir bakış attı. İşlerin ne kadar karıştığı umrunda bile değildi. Yabancı bir adam gelip Xiao Zhan'ı götürmek istediğini söylerken öylece durup olup biteni izlemek yerine her şeyi ateşe vermeyi tercih ederdi.

"Korece bilmiyorsan derdini anlatmakta baya zorlanacaksın. Çünkü hemen evimden gitmezsen biraz sonra polis çağıracağım."

Adam hiçbir tepki veremedi. Yibo'nun kapıyı kapatmasına bile engel olamadı. Yibo kapıyı kapattıktan sonra, güçlü görünmek için az önceden beri düşürmemeye çalıştığı omuzlarını serbest bırakmıştı. Canı çok acıyordu ve ne kadar kan aktığına bakılırsa büyük bir yara almıştı. Hızla kendini banyoya attıktan sonra Xiao Zhan görmeden yarayı yıkamak istedi fakat kapının kapandığını duyan Xiao Zhan çoktan odadan çıkmış ve su sesinin geldiği banyoya gitmişti. Önce lavabonun içindeki kırmızılığa sonra da Yibo'ya baktıktan sonra soluğu lavabonun başında aldı. Gördüğü manzara ile dehşete düşmüş ve hiçbir şey söyleyemeden öylece izlemeye başlamıştı. Bir elini yavaşça Yibo'nun saçlarına götürdükten sonra diğer eliyle de yaranın olduğu tarafı tuttu. Yibo, canının acısıyla ufak bir çığlık atmıştı.

"N-neler oldu?"

Yibo yüzünü buruştursa da Xiao Zhan'a bakarak gülümsedi.

"Seni götürmesine engel oldum."

Xiao Zhan telaşla elini birkaç kez baldırına vurduktan sonra kendi etrafında döndü.

"Bunu nasıl yapabilir, ha? Sana bunu neden yaptı?"

Karşısında çırpınıp kendi canı yanmış gibi davranan çocuğa hayranlıkla bakıyordu, Yibo. Gülümsediğini görmemesi için kafasını aşağı eğdi.

"Ben iyiyim. Kimse bana bir şey yapmadı."

"İyi misin?" Xiao Zhan sinirlenmeye devam ediyordu. "Şimdi de yaptıklarını görmezden mi geliyorsun?"

"Kapı yüzünden oldu. Ben tam kapıyı açacakken benden önce davranıp kapıyı suratıma itti. Hepsi bu, bilerek olmadı."

"Yine de canın acıdı."

Tam olarak yaraya dokunmasa da çevresindeki kısmı okşarken Yibo'ya oldukça yakın bir mesafeden bakıyordu. Sinirlendiği için suratındaki çizgiler ortaya çıkmış ve yüzüne güzel bir hava katmıştı. O, Yibo'nun yarasını kontrol ederken Yibo da onun yüzünü izlemeye dalmış ve tüm acısını unutmuştu sanki. Elini Xiao Zhan'ın beline koyarken, gülümsemenin yaratacağı acıyı umursamadan güzelce gülümsedi.

"Gidip fotoğrafımızı paylaşalım hadi."

Bu sefer Xiao Zhan'ın da keyfi yerine gelmiş ve gülümseyerek kafasını sallamıştı.

"Önce pansuman yapalım."

Yaranın üstünü güzelce kapattıktan sonra birlikte salona geçtiler. Xiao Zhan kucağında tuttuğu bilgisayarın ekranına bakarken fotoğrafı hangi not ile paylaşacağını düşünüyordu. Yibo da yanına kurularak onun heyecanına ortak oldu. Xiao Zhan'ın seçtiği fotoğraf mükemmel olmasa da ellerindekilerin en iyisiydi ve o adam kapıya dayanana kadar sadece bu kadar iyisini çekebilmişlerdi. Bir şeyler karaladıktan sonra bilgisayar ekranını Yibo'ya çevirip okumasını sağladı.

"Yaralanmamdan bahsettiğin kısmı çıkarsak mı? Sonuçta bilerek yapmadı."

"Hayır!" dedi, Xiao Zhan. Sesi oldukça gür çıkmıştı. Geri adım atacak gibi durmuyordu. "Her şeyden bahsedeceğim."

[Fotoğraf ve açıklaması.]

[Merhaba. Kim olduğumu biliyorsunuz değil mi? Hakkımda birçok haber çıktığı için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Ben, Xiao Zhan..tüm benliğim ile Wang Yibo'ya aşığım. Hiçbir zaman herhangi bir kıza karşı, Yibo'ya hissettiğim şeyleri hissetmeyeceğim. Babamın her şeyi ile karşı çıktığı hislerimi bir kez daha görmezden gelmeyeceğim. Babamın hırsı bugün, her şeyden çok sevdiğim adamın yaralanmasına neden oldu. Buna sebep olan kişi babam bile olsa, yaptığı zorbalığa karşı duracağım ve sadece sevgiden yana olacağım. Bize destek olan herkese minnettarım.]

Xiao Zhan fotoğrafı paylaştıktan sonra rahat bir nefes alarak arkasına yaslandı. Telefona bakmaya ve insanların ne tepki verdiği ile yüzleşmeye cesareti yoktu. Eğer o insanların içinde iyilik ve sevgi denen şeyden hâlâ bir miktar varsa, aralarındaki aşkı destekleyecek birçok kişi çıkardı. Desteklemeyip sadece kötü yorumlar yapılırsa da değişen hiçbir şey olmayacaktı zaten. Bir şekilde ikisi de başının çaresine bakmak zorundaydı. Xiao Zhan, bu heyecanlı bekleyişe daha fazla dayanamayıp bilgisayarın ekranını kapattı. Neler olacağını düşünürken o kadar telaşlıydı ki sırtından soğuk terler akıyordu. Yibo bunu fark ettiğinde kucağında tuttuğu bilgisayarı aldı ve kenara koyduktan sonra, az önce bilgisayarın bulunduğu kucağa bu sefer kendi oturdu. Xiao Zhan'ın dikkatini dağıtıp senaryolar üreten kafasını rahatlatmak istemişti. Oldukça başarılı olan bu hamle onu biraz da olsa gülümsetmeye yetmişti.

Yibo, Xiao Zhan'ın kucağında, yüzü ona dönük bir şekilde otururken kalçasını iyice beline doğru kaydırdı. Kollarını da boynuna doladı.

"Ne olursa olsun, hiçbir şey değişmeyecek, Xiao Zhan. Biz birbirimize yetmiyor muyduk zaten. Bundan sonra da aynısı olacak."

"Yine de her şeyi güzelce halletmek istiyorum. Ailemi kaybetmek istemiyorum. Seni kaybetmek istemiyorum. Senin aileni kaybetmek istemiyorum."

Yibo ailesinin lafı açıldığında suratını asarak iç geçirdi. Daha halletmeleri gereken tonla problem vardı ve kendi ailesi bu problemlerin başında geliyordu.

"Ailem beni bu şekilde kabul edecek mi Xiao Zhan?"

"Onları ikna edene kadar elimden geleni yapacağım." Xiao Zhan da elini, kucağında oturan Yibo'nun beline koyarak nazikçe okşadı. Onu keyiflendirmek için yüzüne yaramaz bir gülümseme yerleştirmişti. Elini Yibo'nun pantolonunun içine sokarak kalçasına dokundu. "Öylece bekleyecek miyiz? Boş zamanımızı değerlendirmeliyiz."

Yibo kıkırdarken Xiao Zhan elini hareket ettirmeye devam ediyordu. Birden Xiao Zhan'ın bileğini tutarak onu durdurdu.

"Okul grubunda konuşulanları okuyalım önce. Ayrım yapmadığımızı yazdıktan sonra ne tepki verdiklerini çok merak ediyorum."

Xiao Zhan, Yibo'nun gruba attığa mesajı fark etmemişti bile. Tam olarak ne demek istediğini anlamaya çalışırken bir süre duraksadı ve hâlâ Yibo'nun pantolonun içinde olan elini hareket ettirmeyi kesti.

"Ne ayrımı? Gruba bir şey mi yazdın?"

Yibo kahkaha atmaya başladığında Xiao Zhan hayrete düşmüş bir şekilde hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Kimin top, kimin bottom olduğunu tartışıyorlardı. Ben de ayrım yapmadığımızı söyledim." Yibo gülmeye devam etti.

"Yibo..sen! Bunu benim adımla yazdığının farkında mısın?" Xiao Zhan kızıyormuş gibi davranmaya çalışsa da eğlendiği her halinden belli oluyordu.

"Evet. Ne fark eder ki?"

Sonunda Xiao Zhan da kendini tutamayıp güzel bir kahkaha patlattı.

"Özel hayatımızı bu kadar iyi bilmelerine gerek var mıydı gerçekten?"

"Eskiden bana sıkıcı biri olduğumu söyleyip dururdun, Xiao Zhan. O kadar da sıkıcı değilim, değil mi?"

"Yibo...sen...giderek benim gibi davranmaya başlıyorsun."

Yibo şımarık bir tavır ile, Xiao Zhan'ın kendinden uzaklaştırdığı telefonuna uzandı ve eline aldıktan sonra grup sohbetinde konuşulanları okumak için ekranı açtı.

[Xiao Zhan'ın paylaştığı fotoğrafı gördünüz mü?]

[Çok şaşırdım. Bu kadar cesur olduğunu tahmin etmemiştim.]

[İkisi de çok yakışıklı değil mi? Birlikte güzel görünüyorlar.]

[Fotoğrafa destek mesajları bırakmayı unutmayalım.]

[Evet. Herkes mutlaka bir şeyler yazmalı.]

[Xiao Zhan buraya kendi isteğiyle gelmemiş. Resmen ailesi tarafından buraya sürülmüş. Gerçekten çok kötü.]

[Umarım aileleri ile olan problemi halledebilirler. Onlar için üzüldüm.]

[Öyleyse yılın çifti olduklarını söyleyebilir miyiz şimdiden?]

Yibo mesajları okurken heyecandan nefesi kesilmiş ve sürekli bunun bir hayal olup olmadığını kontrol etmişti. Telefonu indirdikten sonra büyümüş gözleri ile Xiao Zhan'a baktı.

"Xiao Zhan..bunu mutlaka görmelisin." Telefonu ona uzattıktan sonra bir süre duraksadı ve Xiao Zhan'ın mesajları okumasını sağladı.

"B-bu nasıl olabilir. Fotoğrafı paylaşalı daha 15 dakika bile olmadı." Tüm şaşkınlığı ile yutkunmuş ve elini kalbinin üstüne koymuştu. "Fotoğrafa gelen yorumlara bakmalı mıyız?"

Yibo, hızla Xiao Zhan'ın kucağından kalkarak az önce bıraktığı yerden bilgisayarı aldı. Çalıştırmak için düğmesine basarken ikisinin de eli titriyordu. Belki de boşuna heyecanlanmışlardı, kim bilir? Fakat grupta yazılanlar heyecanlanmaya değer şeylerdi. En azından, bu zamana kadar Yibo'nun hakkında en kötü şeylerin konuşulduğu gruptakilerin bile içindeki duyguları uyandırmayı başarmışlardı. Denemeye değerdi.

Heyecanla bilgisayarın açılmasını beklerken Xiao Zhan, telefonuna gelen mesaj ile daha fazla heyecanlanıp yerinden sıçradı. Mesajın babasından geldiğini gördüğü an ekranı Yibo'ya çevirip bunu ona da gösterdi.

[ Ne yaptığını sanıyorsun Xiao Zhan. Yibo'ya söyle, babasıyla konuşup paylaştığı yazıyı kaldırsın. DERHAL! ]

Yibo, "Babam mı?" dedi. "Gerçekten benim babamdan mı bahsediyor? Onunla bugün hiç konuşmadım."

"Hemen telefonuna bak Yibo!"

Yibo hızla odasına koştu ve telefonunu bıraktığı yerden alarak bir an önce açmaya çalıştı. Hızlı olmaya çalışırken eli ayağına dolanmış ve aynı tuşa defalarca basmıştı. İçinden, kötü bir şey olmaması için tanrıya yalvarırken bir yandan da fotoğrafına gelen yorumları sırıtarak okuyan Xiao Zhan'a bakıyordu.

"Yibo..bu..gerçekten inanılmaz bir şey." Xiao Zhan yorumları okurken dolan gözünü kolunun tersiyle sildi. "Herkes o kadar güzel şeyler yazmış ki hepsine cevap vermek için sabırsızlanıyorum."

Yibo, Xiao Zhan'ın söylediklerinden sonra daha da heyecanlanmıştı. Gün boyu telefonu kapalıydı ve açtığında tam olarak ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. Kendini cehennemin ortasında bulmayı beklerken, babasının gün boyu onun için attığı kısa mesajları okumuş ve kendini ağlayarak cennetin kollarına bırakmıştı.

[Yibo. İyi misin? Senin için endişeleniyoruz. Kendine ve Xiao Zhan'a çok iyi bak ve yaptığın hiçbir şey için suçlu hissetme.]

[Ne olursa olsun seni desteklemeye devam edeceğim. Kimsenin seni incitmesine izin vermeyeceğim. Hiçbir şey için endişelenme, olur mu? Baban her şeyi halledecek.]

[Xiao Zhan'ı sakın yalnız bırakma. Üzerinde çok fazla baskı hissediyordur. Her konuda olduğu gibi bu konuda da sana güveniyorum. En kısa sürede sizi kurtaracağım.]

[Lütfen telefonunu açtığında sadece iyi olduğuna dair bir cevap ver. Aramasan da olur. İyi olduğunuzu bilmeye ihtiyacım var.]

[Yibo! Xiao Zhan'ın paylaştığı fotoğrafı gördüm. Sen iyi misin? Ne tür bir yara bu? Nasıl yaralandın? Buna kim sebep oldu? Lütfen cevap ver. Annen ve ben çok endişeliyiz.]

Yibo babasından gelen mesajlara dalmıştı ki Xiao Zhan'ın bağırışlarıyla kafasını kaldırıp sesin geldiği yere baktı. Xiao Zhan olduğu yerde çırpınıyor ve muhtemelen hayatındaki en gürültülü kahkahaları atıyordu.

"Yibo, baban!" dedi, keyifle. Ayaklarını yere vuruyor ve sevinçle zıplıyordu. "Baban bizi destekliyor. Hemen durmazsa, oğluna zarar veren kişi hakkında bildiği ne varsa ortaya döküp dava açacağını yazmış. Babam az önce mesaj attı. Fotoğrafı ve babanın paylaştığı yazıyı sildiğimiz takdirde bize karışmayacağını söylüyor."

Yibo oturduğu yerden yavaşça kalktı. Suratında tek bir mimik bile oynamamıştı. Öylece Xiao Zhan'a bakıyor ve bunun gerçek mi yoksa kafasında uydurduğu herhangi bir kurgu mu olduğunu anlamaya çalışıyordu. Her şey sadece hayal olamayacak kadar güzeldi. Kalp atışları temkinli bir şekilde hızlanmaya başlamışken Yibo da yavaş gülümsedi.

"Doğru mu duydum? Baban artık bize karışmayacak, öyle mi? Ayrıca bunun olmasını sağlayan kişi de benim babam?"

Xiao Zhan hızla kafasını salladı. "Evet Yibo! Başardık!"

Yibo duygularını daha fazla içinde tutamayıp temkinli olmaktan vazgeçti. Karşısında var gücüyle çırpınıp mutluluğunu tek başına yaşayan biri vardı ve o kişi, her şeye rağmen şu an bile onun sevgilisiydi. Yibo sonunda olanların gerçekliğine inanmış ve sadece birkaç adımda Xiao Zhan'a yaklaşarak var gücüyle ona sarılmıştı. Hissettiği en gerçek duygu buydu. Hayal değildi. Rüya da görmüyordu. Babası da dahil herkes aralarındaki sevgiye şahit olup onları desteklerken bir şekilde Xiao Zhan'ın da kurtulmasını sağlamışlardı. Artık ikisi de özgürce hareket edecek ve birilerinin onları görmesinden korkmayacaktı. Yibo, Xiao Zhan'ı istediği her yerde öpebilecek ve çevresindekilere takdim ederken ondan sevgilim diye bahsedebilecekti.

"Xiao Zhan..Biz-" Yibo konuşmaya başladığında lafı Xiao Zhan'ın amansız öpücükleri ile bölünmüştü. Xiao Zhan kollarını sıkıca doladığı boynunda destek alarak Yibo'nun kucağına zıplarken dudaklarını sadece birkaç saniyeliğine onun dudaklarından ayırdı. Bacaklarını beline dolayıp kollarını da daha sıkı doladıktan sonra kaldığı yerden öpmeye devam etti. Yibo'nun yüzünün her bir köşesini defalarca öperken onun konuşmasına asla fırsat vermiyordu. Yeterince konuşup bu konu hakkında kafa patlattıklarından beri kelimeler önemini yitirmiş ve yerini sonsuz duygu yoğunluğuna bırakmıştı. Xiao Zhan günlerdir o yüzü ilk defa bu kadar rahat öpüyordu. Yibo ise, Xiao Zhan'ın farkında olmadan kaşındaki yaraya dokunup canını acıtmasına aldırmıyordu bile...

-3 yıl sonra-

"....sonra ne mi oldu?" Xiao Zhan elinde tuttuğu kamerayı, çalışma odasındaki evraklarla boğuşan Yibo'ya doğru çevirdi. "Sonrasını zaten biliyorsunuz. O fotoğraftan sonra, neredeyse her anımı sizinle paylaşıyorum. Gelen tepkiler babamı ürkütmeye devam ederken her geçen gün takipçi sayım biraz daha arttı. Babamın bunu kabullenmesi birkaç yılı bulsa da şu an gerçek sevginin önüne geçemeyeceğinin farkında. Hâlâ tavırlı davranmaya çalışıyor fakat sizden çekiniyor. Hahaha! İnanabiliyor musunuz? Bu hikayeyi sonsuza kadar anlatacağım sanırım."

Yibo ona doğru çevirilen kamerayı ve canlı yayında onu izleyen yaklaşık 1000 kişiyi fark ettiğinde kafasını masadan kaldırarak sinirli bir tavırla Xiao Zhan'a baktı.

"Gerçeğin bu şekilde olmadığını biliyoruz, Xiao Zhan." diye kimsenin duyamayacağı bir ses tonuyla mırıldandı, Yibo. Aslında korkutucu olan şeyin, Xiao Zhan'ın hızla artan takipçi sayısı değil de Yibo'nun babasının elindeki gizli bilgiler olduğunu ikisi de biliyordu. "Çalışmam gerekiyor, sevgilim. Bana birkaç saat izin ver."

Xiao Zhan, Yibo'nun sinirli tavrına aldırmadan kalçasını nazikçe onun kucağına doğru bıraktı. Kamera hâlâ elindeydi ve onları çekiyordu.

"Takipçilerim son zamanlarda birlikte yayın yapmadığımız için ayrıldığımızı düşünüyor. Buna üzülüyorum. Onlara hâlâ beni ne kadar çok sevdiğinden bahset hemen!" Yibo'nun yanağına küçük bir öpücük bıraktığında bu sefer o da kendini tutamayıp gülümsedi.

Kucağındaki çocuğun varlığı işlerini engellese de bundan daha önemli bir şey vardı, Xiao Zhan'ın mutluluğu. Yibo, Xiao Zhan'ın beline sarıldıktan sonra boynunun en sevdiği birkaç yerini öptü. Kafasını oradan hiç çekmek istemese de canlı yayındalardı ve yayının erotik bir video yayınına dönüşmesini istemiyordu. Kendini, en azından Xiao Zhan kamerayı kapatana kadar tuttu ve kafasını çekerek kameraya biraz daha yaklaştı.

"Kendimden bile daha çok sevdiğim birinden öylece ayrılabileceğimi mi sanıyorsunuz? Bunun olabilmesi için dünyanın sonunun gelmesini beklemeniz gerekiyor."

-

Ayy sonuna geldik resmen, ne desem bilemiyorum. Öncelikle okuyan, yorum yapan ve sabırla bölüm bekleyen herkese çok teşekkür ederim. Tüm yorumları heyecanla takip ettim. Gerçekten çok zevkliydi benim için. Daha önce hiç hikaye yazmamıştım. Birden kafama esip öylesine yazmaya başladığım bir hikaye olduğu için çok daha az kişinin okuyacağını düşünüyordum (aslında toplam 3 kişi falan jshzjzjs). Bunu inkar edemem..gerçekten aşırı acemiydim. Mantık hatası yapmış olmam o kadar olası ki. Ne kadar dikkat etsem de karakterler için uydurma bir evren oluşturmak zor oluyormuş gerçekten. Hatalarım ve size yanlış gelen fikirlerim olduysa eğer, bu zamana kadar sabredip beni üzmediğiniz ve kırıcı yorum yapmadığınız için teşekkür ederim. Çok keyif aldım gerçekten, umarım siz de okurken güzel şeyler hissetmişsinizdir. Reklam yapmış olmak istemem ama umarım yeni hikayemi de okur ve güzel yorumlar bırakırsınız. Hepinizi çook seviyorum♡ Ne zaman gelir bilmediğim özel bölümlerde görüşmek üzere <3

Continue Reading

You'll Also Like

6.5K 751 20
Bir söz anımsıyorum. "Yaşamak farklı bir şeydir. Bir çoğumuz sadece var oluruz..." Var mıyım bu hayatta emin değilim. Ya da yaşamak nedir öğrenemedi...
561K 32.2K 29
Olaylar ve kişilerin hepsi kurgudur. Bir kız var doğduğu topraklara aşık, Bir kız var milletine aşık, Bir kız var bayrağına aşık, Ve yine bir kız va...
6.2K 864 8
TAMAMLANDI| Prens jeongguk, silla'dan küçük bir savaşçı savaşta krallığının yardımını talep ettiğinde bunun delice olduğunu düşünmüştü, hemen sonrası...
804K 65.6K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...