Ex, Next? | Namjin

Autorstwa Awaepioon

507K 45.3K 44.6K

Hoseok, iki yakın arkadaşı Namjoon ve Seokjin'in yalnızlığını sonlandırmak için birbirlerine bir buluşma ayar... Więcej

▪0▪
▪1▪ Hey Yakışıklı
▪2▪ Baby Bom Pow
▪3▪ Hoseok'un Suçu
▪4▪ Nude(?)
▪5▪ Orospu Damgası
▪6▪ NAMGi Yönetim
▪7▪ Kim Taehyung
▪8▪ Marka Yüzü
▪9▪ Batıyoruz
▪10▪ Karıncalanma
▪11▪ Yüzyılın Piçliği
▪12▪ Jungshook
▪13▪ Takibe Takip
▪14▪ Eros(!) Hoseok
▪15▪ Zarar Ziyan
▪16▪ Göz Dağı
▪17▪ Eros'luğa Devam
▪18▪ Ağız Dolusu K
▪19▪ Eylül, 2016
▪20▪ Shipper
▪21▪ Let's Get It
▪22▪ En Güzel Yük
▪23▪ Toplantı
▪24▪ Die Bitch
▪25▪ Yeni Üye
▪26▪ Winx Club
▪27▪ Skandal
▪28▪ NAMGi
▪29▪ Mermi
▪30▪ Hey
▪31▪ NAMGi & Royal Club
▪32▪ Davetiye
▪33▪ Yılbaşı
▪34▪ Yılbaşı
▪35▪ Hatırlamamak
▪36▪ Vazgeçiş
▪37▪ Plan
▪38▪ Sıfır
▪39▪ Düşman
▪40▪ Çekim Günü
▪41▪ Değil Mi?
▪42▪ Taeseok
▪43▪ Haksızlık
▪44▪ 🌛🌜
▪45▪ NAMGi: 7
▪46▪ Mart, 2017
▪47▪ Bir Ay Sonra
▪48▪ Özlemek
▪49▪ Aşkwitter
▪50▪ Kanıtlar
▪51▪ Oha
▪52▪ Arkadaş
▪53▪ Date
▪54▪ Ödevler
▪55▪ Zenginler
▪56▪ DGKO
▪57▪ Yoonkook
▪58▪ Kaçamak
▪59▪ Yeni Aşıklar
▪60▪ Başlayalım
▪61▪ Saklamak
▪62▪ Ajan Jimin
▪63▪ Namyoonkook
▪64▪ Yüzyılın Piçligi Yapıldı
▪65▪ Baskın
▪66▪ İyi
▪67▪ İtiraf
▪68▪ Temmuz, 2017
▪69▪ Savaş
▪71▪ Mektuplar
▪72▪ Mesajlar
▪73▪ Evlilik
▪74▪ Son

▪70▪ Merhamet 🔞

10.4K 569 1.5K
Autorstwa Awaepioon

Savaşmak.

Sevişmek.

Royal Club'da yaşananlar, insanı sesli harfler konusunda kararsız bırakıyordu.

Çünkü içeride nefret ve ihtiras dolu, acının zevk verdiği bedenler birbirleriyle çarpışıyordu.

Bunun olacağı tahmin edilemezdi.

Burun buruna geldiklerinde kavga etmeleri gerekirdi. Öpüşmeleri değil.

Aynı anda dudakları hareket etmişti. Namjoon, Seokjin'in yanaklarını avuçlarının içine hapsettiği sırada Seokjin de onun yakalarından tutuyordu. İkiliyi takip etmek güçtü. İçlerinde birikmiş öfkeyi bir diğerine aktarmak istiyorlardı. Öyle ki dişler kırılacakmış gibi birbirleriyle çarpıyor ve çarpma sesleri öpücüklerin güçlü şapırtısına rağmen ayırt edilebiliyordu.

"Senden nefret ediyorum."

Nefes almak için bir saniyeliğine ayrıldıklarında Seokjin boğuk sesiyle konuşmuş, kollarını Namjoon'un boynuna dolayıp kaldığı yerden öpmeye devam etmişti. Namjoon o boşlukta ellerini indirip özlediği adamın ince beline sarılmıştı.

"Ben de."

Onun yumuşak dudaklarının içindeyken konuştu Namjoon. Kalın ve kısık sesi, Seokjin'in hoşuna gitmiş ve öncekinden de hızlı bir öpüşmeyi başlatmıştı. Dudakları, iki savaşçının savaş dansıyla hareket ediyordu. Bir ara Namjoon, Seokjin'in belindeki elini sıklaştırıp sertçe kendine bastırdı. Kasıklarının sıkışması ikisine de tatlı bir sızı vermiş, birbirlerinin dudakları arasında inlemelerini sağlamıştı.

Seokjin bu atağı karşılıksız bırakamazdı. Kontrolü ele alıp hala öpüşürlerken masalardan birine doğru Namjoon'u sürükledi. Masa onların hızını durdurmak için neredeyse devriliyordu. Seokjin hemen bacakları arasına girip onu daha da hissederken, Namjoon'un alt dudağını dişledi.

"Ah!"

Acıyla dudakları ayrıldı. Namjoon parmağıyla çenesine akmakta olan ıslaklığı silmeden hemen önce, Seokjin'in öpüşmekten kızarmış dudaklarının sağ kenarında kendi kanını gördü. Seokjin gözlerini ona dikmiş, dilini çıkarıp kanı yalamıştı. Bu hareketin oldukça seksi olduğunu alt bölgelerinde hisseden gri saçlı adam intikamını almak için Seokjin'in iki bileğinden de tutup onu karşılarındaki duvara götürdü. Sırtı duvara tok bir sesle çarpıp acıyla inlediğinde, Namjoon ödeştiklerini düşünmüştü.

Fakat Seokjin yine atağa geçti. İki kolunu da duvara sabitleyip ona kızgınlıkla bakan Namjoon'un öne çıkmış çenesine kafasını eğdi ve ıslak diliyle kanı yalayarak dudaklarına doğru bir yol çizdi. Hatta durmadan, pıhtılaşmaya başlayan yaranın üzerinde dilini açlıkla dolaştırdıktan sonra dudaklarını arasına alıp emmeye başladı. Kanın metalik tadından hoşlanmasının tek nedeninin Namjoon'un şu an acıyla inlemesi olduğunu biliyordu. Ayrıca onun etli dudağı da oldukça lezzetliydi.

"Siktir..."

Seokjin'in hareketi genç adamı azdırmıştı. Dilinin yavaşça –aslında normal bir hızlaydı- izlediği kısa yol bile, verdiği ıslak hisle onu delirtmişti işte. Öpüşmeyi tekrar başlattı. Kendini ona bastırmaktan çekinmiyor, sıkıştırıp ezilmesini istiyordu.

"Öpme beni." dedi Seokjin. Namjoon'un hapsinden sağ kolunu kurtarıp onun ensesindeki saçları yakaladı ve geri çekti.

"Peki."

Siyah gömlekli, dudaklarının hedefini onun sağ çene kemiğine yöneltti. Oraya öpücükler bıraktı ve sevdiği kısma, boynuna gelene kadar durmadı. Terlemiş boynu tuzlu bir tatla beraber harika kokusuyla dudaklarının arasındaydı. Seokjin belini bükmüş ona daha çok yaslanırken, gözlerini kapatıp hissetmekten hoşlandığı ıslaklığa bıraktı kendini.

Boynundaki ısırığın kanatacak kadar acı verici olduğunu hissedince tüm gücüyle itti Namjoon'u. Genç adam arkasında yan duran sandalyeye çarpınca oturmak zorunda kaldı. Seokjin hemen bacaklarını açıp Namjoon'un kucağına, tam kasıkların olduğu yere aniden oturdu. Siyah gömlekli adam erkeksi sesiyle ağzını açtı. Bu, dillerini yeniden buluşturmak için iyi bir fırsattı.

Birbirlerinin canını sırayla yakıyorlardı.

Nasıl bu hale gelmişlerdi?

İki adamın da kasıkları birbirlerine değerken düşünmek imkânsızdı. Zaten vücutlarında dolaşan adrenalin yüzünden şu ana kadar bu konu akıllarına bile gelmemişti.

Sırtı boşta kalan Namjoon geriye düşmemeye, Seokjin ise oturduğu kasıklara kendini sürterek duyduğu hazzı devam ettirmeye çalışıyordu. İki beden yeniden nefes almak için sesli bir öpücükle ayrıldı. Alınlarını birbirine bastırıp kendi şehvetli nefeslerini içlerine çekerek hızla düğmelerini çözmeye başladılar. Tez canlı davranışları dengelerini şaşırtıyordu. Bu yüzden düğmeleri bırakıp geriye düşmemek için Namjoon kucağındakinin kalçalarını tutmaya karar verdi. Kumaş pantolonun içindeki yumuşak kalçaları, iri elleriyle sıkıp okşamaya başladı.

Seokjin ellerini kucağına oturduğu adamın siyah gömleğinin içine sokup esmer pürüzsüz gövdeyi keşfe çıktı. Uzun sıcak parmakları gri saçlının soğuk ve nemli karnıyla beli arasında geziniyordu. Kafasını eğip, sesli şapırtılarla kendindeki gibi bir iz bırakmak adına dil darbeleriyle Namjoon'un boynundaki hassas deriyi emerken dişlerini aniden geçiriverdi. Namjoon tekrar acıyla kısa bir küfür savurmuş ve kalçaların üzerindeki ellerini kasmıştı. Seokjin her ne yapıyorsa sürekli üzerinde hareket ediyor, ikilinin erkeklikleri sürtünmekten sertleşmeye başlıyordu.

Buna bir son vermeliydi.

Belinden tutup onu yere bıraktı. Seokjin'in sırtına şimdi, az önce kırılan tabakların parçaları batıyordu. Acaba kim hangi cümleyi söylerken kırılmıştı bu tabaklar?

Namjoon sandalyeden kaydı ve dizlerini kırıp yerdeki adamı kendi bacaklarının arasına aldı. Açıkta duran gövdeye doğru avını bulmuş bir şahin misali keskin bir inişle eğildi. Seokjin'den çıkan hoşnut sesler sayesinde pantolonunda belirginleşen sertliğini ona sürtmeyi ihmal etmiyordu.

Şu an yaptıklarının tanımı neydi? Yanında az önce ağlamak üzere olduğu adamın elleri saçlarını çekerken o sağ göğüs ucunu okşuyordu. Realist düşünmek epeyi zordu. İçinde oldukları sevişmenin yanlış olduğu aşikardı. Kanlarının kaynadığı öfke kazanını sevişerek söndüreceklerdi? Ayrıldıklarını hatta birbirlerinden nefret ettiklerini dile getirdiklerini nasıl unutmuşlardı? Şiddetli öpüşmeleri başlamadan önce çakmak çakmak bakan gözlerin ateşi seksin değil, kavganın çağrısıydı oysa.

"Ah, Namjoon..."

Namjoon, boynu ve köprücük kemiklerinde bıraktığı birkaç izden sonra onun sol göğüs ucunu dişlerinin arasına almıştı. Saçlarının çekilmesi artınca dişlerindeki baskıyı dar arttırdı. Ani sızı, hassas uçlardan zevk olarak yayılıyordu. Namjoon, Seokjin'in hassas noktasını hatırlamıştı.

"Aptalım ben." Dudaklarının içindeki göğüs ucunu diliyle sardı. "Mahrum ettim seni kendimden."

Ayrılıklarından bu yana yaşadığı psikolojik süreç ve işine odaklandığı düşünülürse, hayatına girecek yeni birini aramamıştı Namjoon. İhtiyacı da yoktu. Ona gerekli olan sadece Seokjin'di.

"Evet, aptalsın ah!"

Namjoon sağ elini, önce Seokjin'in inip kalkan nemli karnında gezdirdi, sonra da kemersiz pantolonundaki şişlikte durdu. Yarı sert haline oldukça sevinmişti çünkü onu daha da sertleştirecek birkaç planı vardı.

Seokjin sırtına batan tabak parçalarının gömleğini delip sırtını kestiğini hissediyordu. Namjoon onun hassas noktasını bulduğu için acımazsızca saldırıyor oluşu, öç almak isteyen kinine karşı olsa da, zevk arayan bedeni bundan hoşnuttu. Gri saçlı düşmanı ve elleri onu uyarırken kesiklerin acısı bu uyarılmayı arttırıyor ve nedensizce ona zevk veriyordu.

"Çok güzelsin." dedi Namjoon, sesli öpücüklerle altındaki adamın terden nemlendiği için loş ışık altında saten bir görüntü sergileyen karnına inerken. Gözle görülür kaslarının tek tek tadına bakıp göbeğinde soluklandı. Kendi titrek nefesinin, göbeğin üstündeki ayva tüylerini diken diken etmesini izledi. Elleriyle pantolonun üstünden okşadığı için sertleşen penisin varlığının yaydığı enerjiyi çenesinin altından hissediyordu.

Kafasını eğip pantolonun düğmesini ve fermuarını bir çırpıda çözdü. Açlık duyduğu odağı siyah iç çamaşırı içinde onu bekliyordu. Ağzının kenarı yukarı kalktı yapmayı düşündüğü hareketle. Göbeğinin hemen altına eğildi ve burnuyla iç çamaşırını lastiğine kadar koklayarak indi. Dudakları şu an Seokjin'in şişliğine değiyor, değdiği yerleri yakıyordu. Sadece o değil, Seokjin de yanıyordu. Namjoon'un kışkırtıcı hareketine dayanamamıştı. Neden bekliyordu ki bu adam?

Tam kendini onun ağzına yükselteceği sırada onu bacaklarından yakaladı Namjoon. Debelense de esirliğinden kurtulamazdı. Namjoon bakışlarını yukarı kaldırınca kaşlarını çatarak kendisine bakan Seokjin'i gördü. Meydan okuyan bir ifadeyle ona baktı ve önündeki sertlik kadar ağzını açtı. Gözleri birbirine kenetlenmişken, dilini serbest bıraktı ve sertliği çamaşırı üstünden bastırarak yaladı.

Dayanılmazdı. Fazla sesli olmayan bir çığlık attı Seokjin. Önceki sevişmelerinde bu kadar hayvani davrandıklarını hatırlamıyordu. Kalın dili, onun o sivri dili, şu an çamaşırının üstünde gidip geliyor, etrafında dolanıyor ve sulu izler bırakıyordu. Elleriyle başını kavradı ve ağzının kendiyle dolmasını sağladı.

"Aşağılık bir adamsın!"

Ağzının için ıslak çamaşırla beraber penisiyle dolan Namjoon gözlerini kapadı. Kafasını sola eğip dişleriyle çamaşırın içindeki penisi tuttu ve dilini kullanmaya devam etti. Penisinden tüm vücuduna dolan arzu, Seokjin'in nefesini kesmişti. Dişleri arasından inledi ve bacaklarını aldığı haz daha da artsın diye açtı. Namjoon fazla uzatmaması gerektiğini anladığı için oral seksi bıraktı ve başını kaldırdı. Baktığı görüntü gözlerinden tehlikeli bir ışığın geçmesine neden olmuştu.

"Öyle ıslaksın ki şu an." dedi Namjoon buğulu nefesiyle. "Benim salyam ve penisinden sızan zevk sıvıların öyle şahane bir görüntü ortaya koyuyor ki bakmak bile beni delirtiyor."

Namjoon dizlerinin üzerine geri oturdu ve artık ona yapışan siyah gömleğini çıkarıp fırlattı bir yere. O an altında uzanan eserine gözleri kilitlendi.

Seokjin nefes nefese, kıvranarak yerde yatıyordu. Siyah saçları anlına yapışmıştı. Bakışları kaymış, kulakları kızarmış, dudakları ısırılmaktan kabarmıştı. Beyaz gömleği omuzlarından düşmüş, etekleri altına toplandığı için gövdesini çıplak bırakmıştı. Kalın boynundaki adam elması davetkârca inip kalkıyordu. Boynu, geniş omuzları ve kemikleri ısırık izleri, kızarıklıklar, morlaşacak kabarcıklarla doluydu. Göğüs uçları dikti ve sol ucun etrafında kısık ışık kaynağında bile görünecek bir iki diş izi gördü. Karnında bile kendini görüyordu Namjoon. Altındaki adamın açık renkli pürüzsüz tenindeki izler "Namjoon" diye bağırdıkları için gururla doldu. Asıl önemli eseri sırılsıklam olmuş çamaşırdı. Bir an, penisini saran bu sıvıları onu hazırlamak için kullanmayı düşündü. Hayali cennete açılan kapıyı gösteriyordu.

Seokjin nefes kesici görünüyordu.

Gördükleriyle sarhoş olan Namjoon'u gafil avladı Seokjin. Sağ bacağını kaldırdı ve Namjoon'un baldırına bir darbe indirdi. Dengesini kaybeden adam geriye düştü ve kendini yerde buldu. Koca cüssesi yer çekimi kuvvetiyle kırıklarla dolu zemine çarptığında acıyla bağırdı.

"Kırdıkların canını yakıyor değil mi?" diye sordu Seokjin, yerden kalkıp onun üzerine doğru emekledi. Tabakları değil, etrafındakilerin kırdığı kalplerini kastettiğini anlamıştı Namjoon. Bir şey diyemedi. Dirsekleri üzerinde yükselip doğrulacak gibi olunca Seokjin çeviklikle sol elini onun omzuna bastırıp yere ittirdi. Kırıklar yeniden sırtını kesmişti. "Ödeşme vakti."

Seokjin damarlarında gezen tutkulu kanı Namjoon için harcamak istiyordu. Kendini getirdiği halden kat kat fazlasını yaşasın, acıdan gözlerinden yaş gelsin, mahvolsun istiyordu. Dudaklarını yaladı ve bacakları arasında durduğu düşmanının çenesini ısırdı. Bir yandan Namjoon'un gerilmiş boynundaki kaslarına şapırtılı öpücükler bırakıyor, bir yandan ellerini göğsünde ve karnında gezdiriyordu. Ona kendini bastırmak için yanıp tutuşsa da yapmamaya çalışıyordu.

"Eğer bunu istiyorsan..." diyecek oldu Namjoon. Sözünü kesip acıyla tısladı çünkü göğsü dişlenmişti. Spordan kazandığı kaslı göğsü artık kuvvetli bir ısırıkla damgalanmıştı. "...durma, cezalandır beni."

Namjoon kollarını kaldırıp ellerini Seokjin'in kalçalarına uzattı. O sırada siyah saçlı adamın pantolonunun dizlerine inmiş, iç çamaşırıyla kalmış olduğunu fark etti. Biçimli kalçaları daha net hissedebilecekti demek. Seokjin ellerini kemerini çözmek için aşağıya indirirken ağzıyla uzun süreler geçmemesini umduğu ısırıklar ve morluklar bırakıyordu. Onu özlemişti. Uzun zamandır yokluk çeken ruhu sonunda açlık duyduğu isteğine kavuşuyordu. Beyninin çok küçük, kum tanesi kadar bir kısmı ona "dur" diyordu. Ancak her kum tanesinin kaderi gibi onun da kaderinde dikkate alınmamak vardı.

Kemeri çözülüp kendini aşağı kaydırdı. Ellerini iki yandaki baldırlara koyup onları sıkıp okşarken, Namjoon'a baktı.

"Beni alt edemezsin Kim Namjoon." dedi bakışları altından. Az önceki pozisyonlarında Namjoon'un gözlerinde gördüğü deli ışıkların aynısına sahipti. Kirli oynayacaklarsa en kirlisi olmalıydı.

Namjoon kafasını indirip aşağıda olanlara baktı. Belki de bakmamalıydı. Seokjin, dişlerinin arasına pantolonunun fermuarı almış, gözlerinin içine baka baka aşağı çekiyordu. Dizleri üzerinde duruyordu. Belini bir kedi gibi bükmüş, poposu havaya kaldırmıştı. Fermuarı sonuna kadar indirdiğine alnı Namjoon'un şişmiş erkekliğine değdi. Bu temas bile Namjoon'dan nefessiz bir inleme çıkarmıştı.

Seokjin biraz doğruldu ve Namjoon'un yüzüne kadar uzandı. Bir şey söylemeden ellerini altındaki adamın belinden iç çamaşırının içinde soktu ve sıcak poposunu tuttu. Namjoon gözlerini bu temasla açmış ve kalça kaslarını kasmıştı. Seokjin yarım bir gülüş sunup Namjoon'un çamaşırını pantolonuyla beraber acımasız bir kuvvetle ansızın çekip indirdi. Ayakkabılarından dolayı bileklerinde biriken kıyafetleri hariç Namjoon şu an çırılçıplaktı.

"Oyun böyle oynanır."

Vücudu havayla temas ettiği için serinlemiş, genç adamı özgür bırakmıştı. Namjoon aceleyle doğruldu ve ellerini arkaya uzatıp sırtı duvara değene dek kendini geri sürükledi. O sırada Seokjin aynı aceleyle ayağa kalkıp üzerindeki gömleği çıkardı. Önce ayakkabılarından ve ayaklarına dolanan pantolonundan sonra da erkekliğine yapışan iç çamaşırından kurtuldu. Sert penisi sonunda serbest kalmıştı.

Namjoon da ayaklarındaki prangalardan kurtuluyordu. Dizlerini kırıp öne uzanmış ve bağcıklarını telaşla çözüyordu. Seokjin, onun kollarının hareketini seyretti. Yutkundu. Hipnotize olmuş gibiydi. Gri saçlı adam onunla tanıştıklarından beri ona hiç bu kadar ateşli gelmemişti.

Derisi altında boğum boğum olan kaslar duvardaki aydınlatma sayesinde ışıldıyordu. Ayakkabılarını fırlatıp kalan kıyafetlerini sol tarafa attığında bacaklarını araladı. Rahat bir nefes alıp ellerini çıplak baldırlarına koydu ve sırtını duvara tekrar verdi. Kısa saçları terden birleşip dikenli tutamlara dönüşmüştü. Kaşları hafif çatıktı, gözleri hala savaşacağını gösteren yorulmuş bir ateşle bakıyordu. Daha fazla nefes almak için araladığı dudaklarından dili gözüküyor, o dili kendi diliyle yeniden buluşturmak için kasıklarından büyük sinyaller alıyordu. Adam elması, hareket edince boynu ve gövdesindeki ısırıklara dikkat kesildi. Zamanı ve iradesi olsa vücudundakilerden daha çok mu diye saymak isterdi. Gövdesi kendisiyle beraber inip kalkıyordu. Esmer teninin ışıltısı göz kamaştırıyordu. Gözleri, bir ter damlasının tam iki göğsünün arasından süzülüp terle kaplı karnında kaybolmasını izledi. Böylece bakışları onun kaslı baldırlarına, uzun bacakları arasındaki yangına sıra gelmişti. Serleşmek üzere olan büyük penisiyle titredi. Baktıkça daha da büyüyordu.

Seokjin yutkundu.

Onu istiyordu.

Yaklaşıp yere oturdu. Bacaklarını onun bacakları üstüne atıp poposuyla emekledi ve erkekliklerinin birbirlerine çarpmasını sağladı. Namjoon'dan gelen inleme hoşuna gitmişti. Belini büküp uzanabildiği göğsünden öperek boynuna, oradan çenesine ve en son dudaklarına geldi. Namjoon'un bileklerini kaldırıp duvara hapsetti. Dudaklarının arasında ancak bir saç teli kadar mesafe vardı.

"Hataların, ben seni perişan edene kadar temizlenmeyecek."

Boğuk bir inlemeyle dudakları yeniden buluştu. Bu ön sevişme, onları yakıp kavuruyor, dillerinin dansı içlerindeki alevi daha da harlıyordu. Temas eden derileri eriyip birbirlerine kaynıyordu sanki. Kalpleri, sonu bilinmez bir yolun korkusunu ve anın verdiği hazzı barındıran deli kanı göğüs kafeslerini kıracakmış kadar kuvvetlice vücutlarına pompalıyordu.

Tehlikeliydi.

"Bak..." Seokjin, Namjoon'un bağımlılık yapan dudaklarından iç gıdıklayıcı bir şapırtıyla ayrıldı. Gözlerini kapalı, kendini önündeki bedenin sürtünmelerine bırakan gri saçlı adam, ismini duyunca göz kapaklarını araladı. Seokjin sağ elini duvardan çekip Namjoon'un ensesine götürmüş ve kafasını aşağıdaki görüntüye bakması için eğmişti.

"Dayanamıyorsun değil mi? Deli gibi seğiriyorsun Namjoon. Bak, penisin nasıl da büyümüş, irileşmiş," Seokjin aralık dudaklarını Namjoon'un dudaklarına sürtüp açlıkla nefes aldıktan sonra kısık sesiyle konuştu. "Sertleşmiş."

Namjoon cidden dayanamıyordu. Tüm bu oyunlar ona tatmadığı yeni bir arzu vermiş, içinde çağlayan tutkuları zapt edemez olmuştu. Gördüğü iki dik ve ıslak penisle büyülenmişti.

Seokjin, penislerinin beraberliğini sonlandırmak için poposunu kaldırdı. Bunu yaparken uçları birbirine değmiş, Namjoon'dan istekli bir inleme duymuştu. Siyah saçlı adam ellerini esmerin omuzlarına koydu ve öne oturdu. Şimdi Namjoon'un penisinin poposunun arasına dokunduğunu hissedebiliyordu.

"İstiyorsun değil mi?"

Namjoon kafa salladı ihtiyaçla.

"Yala."

İnce parmaklarını Namjoon'un dudaklarına uzattı. Katı cümlesine karşı gelmeden ağzını açtı Namjoon. Seokjin işaret parmağında, ardından diğerinde hissettiği dil ve salya ile gözlerini kapattı. İyi hissettiriyordu. Hayalarının altındaki terli karna sürttü kendini. Namjoon bunu fark edince ellerini onun çıplak kalçasına koydu. O kadar hızlı davranmıştı ki, Şaplak atmış gibi bir ses çıkmış ellerinin altındaki kalçalar dalgalanmış, Seokjin inlemişti. Bir yandan ağzının içindeki parmaklarla ilgilenirken diğer yandan üstündeki adamın kalçalarını okşayıp yoğurmaya başladı. Seokjin mest olmuştu.

Ağzından parmaklarını çıkardı. Uzun ip gibi bir salya ile parmaklarını sevdiği adamın dudaklarına bağlıyordu. Bağı kendi diliyle koparıp kafasını onun sağ omzuna koydu ve dizlerinde doğrulup poposunu geriye yasladı. Namjoon da elleriyle ki popo kanadından onu ayırır gibi tutup deliğinin daha net gözükmesine yardımcı oldu.

İlk parmağı içine gönderip kenarlarını ve içini ıslattı. İkinci parmak ona acı ve zevk vererek diğerinin yanına girdiğinde tısladı Seokjin. Birkaç git gel ve makas hareketleriyle Namjoon'un kulağına inlediğinde Namjoon'dan derin bir iç çekiş duyuldu. Dayanılmaz bir sesti. Seokjin artık hazır olduğunu sanıp parmaklarını çıkardığında Namjoon beklenmedik bir şey yaptı.

Önce Seokjin'in penisindeki sonra da kendisindeki ıslaklığı sağ elindeki parmaklarına bulaştırıp aniden onun deliğine gönderdi. Seokjin şaşkınlıkla bir çığlık attı. Az önce hayal ettiği gibi onu hazırlamak, deliğe girip çıkan parmağının seslerini duymak o kadar harikaydı ki.

"Yeter, seni istiyorum." Seokjin kıvranıyordu. Karşı konulamaz inlemelerle parmakların içinden çıkmasını bekliyordu. Namjoon'u hissetmeliydi artık parmaklarını değil.

Namjoon parmaklarını çıkarınca titreyerek dizlerinin üzerine kalktı. Popo yanaklarını kavrayan ellerin de yardımıyla girişinde Namjoon'un büyük penisini hissetti. Penisin ıslak başı sıcak iç duvarlarıyla buluştu ve hız kesmeden tamamı hazırlanmış deliğe sokuldu.

İki bedenden de çıkan acı çığlık restoranda çınladı.

Seokjin içine giren Namjoon'un acıyla omzunu ısırmıştı.

Beklemek istemiyorlardı. Namjoon daha iyi girip çıkabilsin diye Seokjin'i yere yatırmak istiyordu. Çünkü Seokjin şu an sadece kendi isteğiyle, onu zor durumda bırakıyordu. Fakat Seokjin çok kararlıydı. Bu seksin kontrolünü elinde tutacaktı.

Kalçasını kaldırıp penisin başına kadar içinden çıkardı ve tekrar geri oturdu. Birkaç tekrarın ardından acısı yavaşça azaldı ve yerini zevke bıraktı. Ancak rahat olamayan Namjoon penisini çıkardı ve Seokjin'i belinden tutup yere yatırdı.

Seokjin kırıklarla dolu zeminle yeniden buluşunca Namjoon üzerine uzanıp onu hapsetti. Seokjin'in çenesinin tadına varırken ellerini onun sol baldırına götürüp kaldırdı ve penisini tekrar içine soktu. Seokjin çığlık atmış parmaklarının onun sırtına geçirmişti. Fakat Namjoon durmadı. Artık içinde rahat hareket edebildiği deliğe odaklanmıştı. Seokjin'in duvarlarını hissetmek, gidip gelmek muazzamdı.

"O kadar yumuşak ve ıslaksın ki, hareket etmeden duramıyorum."

"Namjoon!" diye bağırdı Seokjin. Namjoon onun havadaki sol bacağını sıkıyor ve kendini öyle güçlü itiyordu ki, deliğinin içinde büyüyen yangını hazzına karışıyordu. Gözleri yaşarmıştı.

"Yaptığım tüm hataların cezasını," parmağıyla Seokjin'in gözyaşını sildi Namjoon. Onun da gözleri dolmuştu. "senden mahrum kalarak en acı şekilde çekmişim gibi hissediyorum."

Seokjin Namjoon'un kelimelerini sağ eliyle yanağını okşayarak karşılık verdi. Yanağındaki sıcak temas, en son ne zaman tattığını hatırlamadığı bir duyguyu yayıyordu. Merhameti. Namjoon onun merhametli dokunuşlarını uzun zamandır hissetmediği fark etti. Kalbinin kenarından bir parça kopmuş gibi gelmişti o an. Esmerin görüşü bulanıklaştı. Gözleri artık hayran olduğu bedeni değil, kırdığı kalplerin görüntüleriyle dolmuştu. Seokjin'in içinden çıktı ve kendini geriye, duvara attı.

Ağlıyordu.

Seokjin ilk başta ne olduğunu kavrayamadı. Yanlış bir şey yapıp yapmadığını düşündü istemsizce. Fakat durum çok başkaydı. Namjoon sonunda etkisi altında kaldığı öfkeli ihtirastan uyanmıştı.

"Ben çok kötü bir insanım..." Avuç içlerini bastırarak gözyaşlarını sildi Namjoon. Dizlerini kendine çekmişti. Pis ve kötü sandığını ruhunu taşıyan çırılçıplak bedenini öyle sıkı büzdü ki, dünya üzerinde kapladığı alan en az olsun, burayı daha da kirletmesin istiyordu. "Kimsenin sevgisini hak etmiyorum. İyiliği hak etmiyorum!" Avuçlarının tabanlarını gözlerine bastırdı ağlarken. "Kahroluyorum, aptalım biri olduğum için! Neyim var benim? Herkesi incittim herkesi!" Kollarına yapışmış toz ve tabak parçalarına gözü takıldı. "Parçaladım, kırdım, yok ettim. Özür dilerim. Tamir edemeyeceğim özür dilerim!"

Kafasını gövdesine indirip kollarını etrafına sardı. Hüngür hüngür ağlıyordu. Gerçeklik onu hazırlıksız yakalamıştı. Seokjin'in vücuduyla birleşirken euphoria'da olduğunu sanmıştı. Ruhunda taşıdığı ahları tek bir dokunuşla yere serilene kadar.

Seokjin yattığı yerden kalkıp hemen yanına gitti. Dizleri birbirlerine değecek kadar yakınına çöktü ve hıçkırarak ağlayan sevgilisinin başını okşadı. O da ağlıyordu. Esmeri kucağına alıp göğsüne yaslayarak teselli etmek istiyordu. Ancak Namjoon'un şu an biraz kişisel alana ihtiyacı olduğuna, ağlayıp kalbinden dökülen azap gözyaşlarını yalnız akıtması gerektiğine inanıyordu.

Omuzlarının titremesi duran gri saçlı adam kafası kaldırıp saçlarını seven adama baktı. Gözleri kızarık ve nemliydi. Seokjin o kafasını kaldırsa da elini çekmediği için şu an parmakları Namjoon'un kulağında duruyordu. Biraz kulaklarını okşadı. Bakıştılar bir süre. Geçmişlerini düşünmeden sadece göz bebeklerini sevdiler birbirlerinin.

Seokjin elini onun kulağına çekti ve dizlerine dolanmış kolları çözerek Namjoon'un bacaklarını aşağı indirdi. Yan oturup kafasını terli göğsüne yaslayıp sarılınca Namjoon da kollarını sevgilisinin beline doladı.

"Geçecek. Her şey düzelecek." dedi en güven dolu sesiyle. Kafasının üstünü öptü.

"Yapmayacağım. Yemin ederim ki kimseyi üzemeyeceğim bir daha." Namjoon kollarını daha sıkı sarıp iç çekerek konuşmuştu.

Seokjin Namjoon'a eğilip dudaklarına kısa bir öpücük kondurdu. Bu ayrıldıklarından beri ilk yumuşak öpücükleriydi. Namjoon bekletmeden yavaşça tekrar kapandı sevdiği dudaklara. Sakin, güven dolu öpücükler sevgi aktardı. Seokjin onun yanaklarını aşkla okşarken, Namjoon kucağındakinin belini özlemle sevdi. Dilleri aşkla yoğruluyordu. Öpüşmelerinin seyrini çıplak bedenleri yüzünden uyarılmaları değiştirmişti. Kasıkları yeniden kan pompalamaya başlamıştı. Seokjin onu hala öperken kucağında döndü ve ona sarılarak bacaklarını açıp yeniden kucağına oturdu. Erkeklikleri yeniden sürtünüyordu. Namjoon hemen penisini tuttu ve Seokjin'in arkasına götürdü. Deliği hala nemliydi.

"Seokjin..."

Seokjin kafasını sallayıp kalçasını yukarı kıvırdı. Girişine değen Namjoon'u bulup içine aldığında acıyla sızlandı. Fakat Namjoon kollarının arasında ona nazikçe severken acı katlanılabilirdi. Biraz öncekinden ne çok farklıydılar! Az önceki ikili intikam istiyordu, nefret ediyordu, acı çekiyordu. Şimdi ise merhamet vardı. Güven aktarılıyor, aşk yaşanıyordu.

"Namjoon..." Belindeki eller ona yön verip kucağında zıplamasına yardım ederken inledi. Adını sayıklamayı özlemişti.

"Ah..." Namjoon etrafını saran Seokjin'le daha da sertleştiğini hissediyordu. Penisi üstündeki adam kucağında gidip geldikçe sınırları zorluyor ıslak sesler kulaklarını mest ediyordu. "Seokjin!" diye inledi hoşnutça. Adını böyle arzuyla bağırmak ne güzeldi.

Seokjin kalçasından yayılan uyarıları tutkuyla hissederken kafasını kaldırdı. O an bakışları bir tabloyla buluştu. Royal Cafe'nin Veda tablosu altındalardı.

"Yukarı bak." dedi Seokjin boğazında düğümlenmiş anılarla.

Namjoon onun kalçalarını okşamayı sürdürerek başını yukarı çevirdi. Tabloyu gördüğünde onun da kursağına bir his yerleşmişti.

"Ayrıldığımız yerin altında, yeninden bir aradayız sevgilim. Tek bir bedende, tek bir soluktayız." Namjoon, Seokjin'in dudağının altını öptü. "Bu tablo artık ayrılığın değil, kavuşmanın anılarıyla dolsun. Bizim inlemelerimizle renklensin. Ayrılmamak üzere."

"Ayrılmamak üzere."

Dudakları Royal Cafe'nin tablosu altında bir kere daha birbirlerine kapandı. Özel bir mühürdü bu. İki aşık adam, o gün kopardıkları bağlara düğümler atıyordu. Tüm endişeleri, tüm sevgileri yaşanmışlıklar ve tecrübelere sarılarak düğümler oluşturuyor, sağlamlaştırıyordu.

Artık sevişmeleri daha da derinleşmişti. İçindeki git geller baskın ve seriydi. Nefesleri bile birer çığlığa dönüşmüştü.

"Ah, sevgilim!" Seokjin Namjoon'un kulağına doğru açık bir hayretle haykırdı. Çünkü Namjoon kolayca onun prostatını bulmuştu. Arsız isteğiyle daha da hızlandı kucağında. Her vuruşunda titriyor, daha fazla sevgilisinin adını sayıklıyordu.

"Namjoon!" Seokjin omuzlarına sarıldığı adamın kulağına yeniden bir çığlık bırakmıştı. Gözlerine ulaşan yaşlar deliğindeki yakıcı zevkin eseriydi.

"Sesini duymak... Ah, Seokjin mahvediyorsun beni." dedi Namjoon da onun kulağına doğru. Kalçalarını daha da sıkıp kendine bastırıyordu. Dolup taşan tüm bedeniyle kucağındaki sevgilisine daha çok zevk vermek istiyordu. Karnına çarpan penisi, baldırlarında inen kalçaların sesi ve kendi penisinin girip çıkan şapırtısı fazlasıyla erotikti.

Siyah saçlı adam belini içe büküp kalçasını hızlandırdı. Daha fazla vuruş daha fazla zevk demekti.

"Seokjin!"

Seokjin hissettiği penisle kendinden geçmek üzereydi. Dilini dışarı verip Namjoon'un kulak memesinin üzerinde gezdirip dudaklarının arasına aldı.

"Ah!"

Hızlanabildikleri kadar hızlanmışlardı. Sonuna geldiklerini hissediyorlardı.

"Gelmek... gelmek üzereyim." diyebildi nefes nefese. Namjoon anladığını belirten bir ses çıkarıp inledi ve elini Seokjin'in penisine götürüp çekmeye başladı.

"Namjoon!"

Çifte haz boğazından haykırışlarla yükseldi. Şimşekler çakıyordu sanki gözlerinde.

"Seni seviyorum." dedi Namjoon kulağına doğru.

"Seni seviyorum."

Seokjin sona gelmişti.

Sarsılarak boşaldı. Her bir hücresi kasıklarından vücuduna yayınlan orgazm ile titriyordu. Evrendeki en yüksek dağın tepesinden aşağı atlamıştı sanki. Yer çekimi öyle kuvvetliydi ki iç organlarının sarsıldığını bile hissedebiliyordu. Vücudu pelteye dönmüştü. Deliği ve penisi hala kasılıyordu.

Namjoon, Seokjin'in durup orgazmını yaşamasını avuç içinde deli gibi atan penisinden fışkıran menisini seyrederek bekledi. Görüntüsü onu hipnotize etmişti. Üzerindeki yorgun bedenin kalçalarını tutup hareket ettirdi. Onun da sona yaklaşması sadece birkaç vuruşu bulmuştu.

"Ah..."

Namjoon orgazmın doruk noktasına sevgilisinin içinde ulaştı. Çoşkuyla sevgilisinin iç duvarlarına boşalmıştı. Nefesi kesilmişti. Cennetin kapılarının açıldığını hissetti. Aşık olduğu adam ona cenneti vermişti. Titriyordu. Penisi seğiriyor, deliğin içinden daha çıkarmadığı için orgazmı hala devam ediyordu.

Kendini çıkarıp derin bir nefes aldığında Seokjin de aynısını yaptı. Düşünme ve konuşma yetileri uyarılmış erkeklikleri soğuyup nefesleri düzelene kadar geri gelmeyecekti. O zamana kadar yapacakları tek şey birbirlerinin saçlarını okşamaktı.

*******

Sarmaş dolaş çırılçıplak oturuyorlardı. Zaman çizgisinin dışında, evrenden uzakta, oluşturdukları kendi dünyalarındalardı. Saatin kaç olduğunu bilmiyorlardı. Fakat hala gecenin kolları arasında olduklarını biliyorlardı.

Seokjin Namjoon'un sağ göğsüne yatmış sol tarafına parmağıyla anlamsız şekiller çiziyordu. Namjoon ise sevgilisinin ince beline sarılıp karnını seviyordu. Sakinleşmişler ancak daha konuşmamışlardı.

"Bir süre buralarda olmayacağım." dedi Namjoon başının üstünü öperken.

"Nasıl?" Parmağının hareketini durdurdu Seokjin.

"Affedileceğimi düşünmüyorum Seokjin. Gitmem gerek."

"Neden böyle düşünüyorsun?"

"Karşılarına çıktığımda anında özürlerimi kabul edereklerini ve hiç yaşanmamış gibi hayatımıza devam edeceğimizi düşünüyor musun? "

Seokjin yanıt vermedi. Haklıydı çünkü.

"Peki ne yapacaksın? Sana yeniden kavuşmuşken bırakamam seni." Seokjin yeniden göğsüne çizdiği hayali şekillere geri dönmüştü.

"Bunu söylemen rüya gibi geliyor. Bu halimiz.. " bakışlarını çıplak bedenlerine, oradan oraya savrulmuş kıyafetlere, darmadağın olmuş restoranda gezdirdi. "Beni affettiğini hissedebiliyorum, ama senin kalbin öyle fazla geliyor ki bana, utanıyorum. Seokjin ben seni çok seviyorum."

Siyah saçlı adam kıkırdadı. Kalbi kuş gibi çırpınmıştı sözlerle beraber.

"Seni ilk gördüğüm zamandan beri kendimle savaşıyordum. Tartışmalarımız beni adım atmamak için tutuyordu sadece. Beni, bizleri kırdığın için kızgındım. Hatta borçlarımı ödemenin bile öz gururun ve komplekslerin için olduğunu düşünmüştüm. Fakat az önce seni öyle ağlarken görünce, gerçekten nasıl pişman olduğunu anladım."

"Aramızdaki bu tahterevalliye benzer ilişki seni çok yıprattı. Özür dilerim." dedi Namjoon bir daha öperken.

"Özür dileme artık." Seokjin kafasını sola eğip yattığı göğse şevkatli bir öpücük kondurdu.

"Kendimi düzeltmek istiyorum. Sana daha iyi bir sevgili, Jungkook'a abi, Yoongi hyung'a kardeş, Hoseok ve sevgilisine iyi bir arkadaş olmak istiyorum. Fakat açtığım yaralar hala tazeyken ve açıkçası hala hazmetmem gereken şeyler varken mola vermek en iyisi."

"Nereye gideceksin? Ne zaman geleceksin?" Seokjin üzüntüsünü sesine yansıtmıştı.

"Dün Ilsan'da, ufak bir köyde kendime yer ayarladım. Tüm hazırlıklar tamam, en azından bir ay soyutlanmak istiyorum yaşantınızdan. Telefon veya internet, hiçbir şey olmayacak. Yaşadıklarımızı düşüneceğim, hatalarımı gözden geçireceğim, onlara, özellikle de sana layık olmak için toparlanacağım."

"Hiç haber alamayacak mıyım senden?" Seokjin'in gözleri yaşlanmıştı.

"Sen böyle yaparsan ben mahvolurum." dedi Namjoon, onu kucağında biraz yukarı çekip kollarının arasına alıp sarıldı. Sol elini onun kulağının arkasından ensesine koymuş özür diler gibi yanağını sıkı sıkı öpmeye başlamıştı. "Seni bir daha asla üzmeyeceğim yemin ederim sevgilim, yemin ederim."

"Seul'e geri döndüğünde ilk benim yanıma geleceksin." Seokjin ondan ayrılıp gözlerini elinin tersiyle silip nemli bakışlarla ona baktı. Bu görüntüsü Namjoon'un kalbini yumuşacık yapmıştı. Gülümsedi.

"Geleceğim."

"Yeni bir sen olarak."

"Yeni bir ben olarak." Namjoon onayla kafa salladı.

"Ama hâlâ benim Namjoon'um olarak." Seokjin kulakları kızarmış olsa da bakışlarını ondan ayırmadan sağ eliyle yanağını okşadı. Namjoon kafasını çevirip onun avucunu derin bir kökü çekerek öptü.

"Hâlâ senin Namjoon'un olarak."

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

Tüm Seul'ü yeni güne uyandırmadan ve her şeyden habersiz beş kalbi kırık gencin kapıları çalınmadan önce fazla vakitleri yoktu.

Fakat bir kez daha birbirlerini aşkla beslemek kısa zamanları içinde onlara sonsuzluğu bahşedecekti.

Royal Cafe'nin Veda tablosuna vuran sabah ışıkları, Royal Club'ın Kavuşma tablosunu boyadı.

İki aşık beden ayrılmamak üzere birleşirken.







_______

Slm ;)

Sanırım ben ağlıyorum 😭😭

Nihayet beklediğimiz oldu. Namjoon ve Jin sonunda barıştı.

Önceki bölümde anı bozmamak için yazmadım burayı bekledim.

İki bölümü de yazmak bayağı zor oldu. Ne bileyim, daha önce smut yazmama rağmen hele de bu ikisinin ateşli seksini yazmak için çıldırmama rağmen nedense bir türlü tamamlayamadım. Yoruldum, yorulduk ama sanırım değdi.

Umarım ateşli olmuştur.

Ben çok vanilya seviyorum ya, valla bak tatlı tatlı sevişin işte aq ne gerek var hard şeylere sjdhdsjjdh

Şimdiden bitiş konuşmasını yapmak istemiyorum yazıp yazıp siliyorum, gerçi daha da önce de bahsettim ama bunu buraya yazmak zor geldi.

Gelecek update ile artık hikayeye veda ediyoruz.

Bu acı ama gerçek bilgiyi paylaştığıma göre...

Gelecek bölüm görüşürüz~

_______

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

88.4K 6.4K 31
|~Okulda Min Yoongi tarafından zorbalık gören Park Jimin, tek zorbanın o olmadığını çok geç anlar.~| Yoonmin ✓ Namjin ✓ Taekook ✓ #1 parkjimin #2 min...
2.9K 365 17
Hoseok, genç yaşlarında aşkın peşinden koşmaya hevesli ve zamanın ruhunu hissetmeye göz dikmiş bir omegaydı. Toplumun onaylamayacağı kararlar almayı...
45K 6.3K 67
Yoongi 12/E: şikayetini geri çek Park