Ex, Next? | Namjin

By Awaepioon

506K 45.2K 44.6K

Hoseok, iki yakın arkadaşı Namjoon ve Seokjin'in yalnızlığını sonlandırmak için birbirlerine bir buluşma ayar... More

▪0▪
▪1▪ Hey Yakışıklı
▪2▪ Baby Bom Pow
▪3▪ Hoseok'un Suçu
▪4▪ Nude(?)
▪5▪ Orospu Damgası
▪6▪ NAMGi Yönetim
▪7▪ Kim Taehyung
▪8▪ Marka Yüzü
▪9▪ Batıyoruz
▪10▪ Karıncalanma
▪11▪ Yüzyılın Piçliği
▪12▪ Jungshook
▪13▪ Takibe Takip
▪14▪ Eros(!) Hoseok
▪15▪ Zarar Ziyan
▪16▪ Göz Dağı
▪17▪ Eros'luğa Devam
▪18▪ Ağız Dolusu K
▪19▪ Eylül, 2016
▪20▪ Shipper
▪21▪ Let's Get It
▪22▪ En Güzel Yük
▪23▪ Toplantı
▪24▪ Die Bitch
▪25▪ Yeni Üye
▪26▪ Winx Club
▪27▪ Skandal
▪28▪ NAMGi
▪29▪ Mermi
▪30▪ Hey
▪31▪ NAMGi & Royal Club
▪32▪ Davetiye
▪33▪ Yılbaşı
▪34▪ Yılbaşı
▪35▪ Hatırlamamak
▪36▪ Vazgeçiş
▪37▪ Plan
▪38▪ Sıfır
▪39▪ Düşman
▪40▪ Çekim Günü
▪41▪ Değil Mi?
▪42▪ Taeseok
▪43▪ Haksızlık
▪44▪ 🌛🌜
▪45▪ NAMGi: 7
▪46▪ Mart, 2017
▪47▪ Bir Ay Sonra
▪48▪ Özlemek
▪49▪ Aşkwitter
▪50▪ Kanıtlar
▪51▪ Oha
▪52▪ Arkadaş
▪53▪ Date
▪54▪ Ödevler
▪55▪ Zenginler
▪56▪ DGKO
▪57▪ Yoonkook
▪58▪ Kaçamak
▪59▪ Yeni Aşıklar
▪60▪ Başlayalım
▪61▪ Saklamak
▪62▪ Ajan Jimin
▪63▪ Namyoonkook
▪64▪ Yüzyılın Piçligi Yapıldı
▪65▪ Baskın
▪66▪ İyi
▪67▪ İtiraf
▪68▪ Temmuz, 2017
▪70▪ Merhamet 🔞
▪71▪ Mektuplar
▪72▪ Mesajlar
▪73▪ Evlilik
▪74▪ Son

▪69▪ Savaş

5.8K 520 1.1K
By Awaepioon

Haziran, 2020

Her şeyi düzelteceksin.

Gece yarısına gelirken Royal Club'ın girişinde arabasını durduğunda kulağında bu söz yankılanıyordu.

Sadece kendini düşünen, hırsından gözü en yakınını bile görmeyen, ön yargılarla dolu, yanlızca kendi bildiğini sandığı doğrularla yaşamaya alışmış, istediği olmayınca deliye dönen, başarı sarhoşu bencil ve kaprisli biri olduğunu fark ettim.

Arabadan indi ve kilitli girişin şifrelerini girdi.

Taehyung bey ve Hoseok hyung için deliye dönmen aptal bir çocukluktu... Sen arkadaşını kendi ellerinle senden uzaklaştırdın.

Kırmızı kadife koridor, ona sıkıntılı kabuslardaki gibi bitmeyecek gibi gelmişti.

Para ve ün hırsın seni öyle bir kör etmiş öylesine kölesi yapmış ki...

Yıllardır tanıdığın abim diye saydığın adamı, hatta kardeşini de katalım, şirketin için değişmen senin ayıbındı.

Yemek salonunun kapı kollarını tutup tereddütsüzce açtı.

Senin yüzünden daima yara alan tek kişi.

Geri dönüşü yoktu artık.

Kaybettiğin her şeyi geri kazanmak için her şeyini kaybetmeye hazır mısın Kim Namjoon-ssi?

Royal Club'ı sadece bir kez boş ve kapalı görmüştü Namjoon. Aralarındaki kavga ve husumeti sıfırlamalarını sağlayan depo kazasının olduğu gündü o da. Doğum gününde de kapalıydı gerçi ama o gün arkadaşları olduğu için boş hissettirmemişti. Şimdi sevdiği adama ulaşmak için aşması gereken adımları atarken, buranın ıssızlığı onu geriyor ve üzüyordu.

Tüm sandalyeler, üzerlerinde gümüş şamdanların olduğu beyaz örtülü masalara doğru eğilmişti. Bazı masalarda hala yemek takımları bulunuyordu. Avizeler yanmıyordu. Duvarlarda asılı duran birkaç aydınlatma ve tabloların arkasındaki ışıklandırmalar karanlığı kırıyor, zaten sıcak renklerin hakim olduğu restoranı terk edilmiş bir loşlukta bırakıyordu. Restoranın hali hissettiği bu boğucu duygulara hiç yardımcı olmuyordu.

Seokjin'i gördü.

Duvarda asılı duran bir tablonun karşısındaki masada, sandalyesini yan çevirmiş, arkası ona dönük olarak oturuyordu. Masasında kristal camlı pahalı bir şişe viski ve içi dolu buzlu bir bardak vardı. Siyah kumaş pantolonun sardığı uzun bacaklarından birini diğerinin üzerine atmış, beyaz gömleğinin kollarını kıvırmıştı. Uzun parmaklarını bardağına sararak bir yudum aldı Seokjin. Namjoon'un geldiğini duymamış olmalıydı. Kafasının durduğu açıya bakılırsa tabloyu incelemeye devam ediyordu. Namjoon ise orada dikilerek Seokjin'in geniş omuzlarını saran beyaz gömleğini ve siyah saçlarının muntazam kesimiyle tertemiz duran ensesini seyretti bir süre.

İkisi de bir tabloya bakıyordu.

Savaş daha başlamamıştı.

"Buradasın." dedi Namjoon, kendine sonsuzmuş gibi gelen o sessizlikten sonra.

Namjoon'un kısık sesini duyan Seokjin dudaklarına götürmek üzere olduğu bardağını yarı yolda durdurdu. Karnına aniden yayılan korku ve şaşkınlıkla kalakalmıştı. Arkasını dönmek istemiyordu. Ne işi vardı burada? Ona burada olacağını kim söylemişti? Gerçekten gelmiş miydi? Ya bir hayalse? Daha ikinci bardağıyken içkinin beynine oynadığı bir oyunsa?

"Ne güzel."

Seokjin ikinci cümleyle beraber karnında açık bir yaradan fışkırır gibi yayılmaya devam eden karmaşık duygularını dışarıdan belli etmemeye çalıştı. Sert viskisinden almayı istediği yudumu alıp masaya geri bıraktı.

"Buraya nasıl geldin?" diye sordu sertçe.

Namjoon aniden diyeceği her şeyi unuttu. Arabasını sürüp restorana gelene kadar yapacağı konuşmayı istemsizce gözlerinin önünde canlandırdığı hayallerinde Seokjin hiç konuşmuyordu. Şimdi sesini duymak boşluğa bir adım daha atmak gibi gelmişti.

"Jimin'den kapının şifresini öğrendim."

Arkası dönük adamdan yanıt gelmedi.

Rahatsız edici sessizlik geri gelmişti. Seokjin belli ki konuşmayı, hatta onun yüzünü bile görmeyi istemiyordu. Çıkması için cümle kurup ona sarf etmek bile fazla gelmiş olmalıydı. Namjoon'un istemsizce kalbi kırılmıştı.

"Burayı hatırlıyor musun?" diye sordu Seokjin bardağı tutan elindeki işaret parmağını kaldırıp uzun süredir incelediği tabloyu göstermişti.

Taş duvarları olan bir iç mekan fotoğrafıydı. Karelere bölünmüş uzun pencerenin önüne bir masa ve iki sandalye konumlandırılmıştı. Eski bir ampul, masanın üzerinde durmaktan tozlanıp kirlenmiş uzun bardakları ve gümüş renkli yemek takımlarını cansız ışığıyla hayat vermeye çalışıyordu. Koyu kahve demirli, ahşap iki sandalye masadan uzakta duruyordu.

Sanki daha az önce birileri oradan oturduktan sonra kalkmış ve düzeltmek için kimsenin o sandalyelere dokunmaya gücü yetmemiş gibi görünüyordu.

Namjoon baktıkça ruhunun boğulduğunu hissetti. Zaten sürekli aklından çıkmayan bir anıyı gözlerinin önüne düşürmüştü bu fotoğraf.

Royal Cafe'de ayrıldıkları günü.

"Bu fotoğrafı bana cafe açıldıktan birkaç ay sonra Jungkook göndermişti. Kapıyı açtığımız ilk gün içerinin virane hali onu oldukça cezbetmiş. Zamanda yolculuk yapmışız gibi hissettirdiğini, gözüne antika ve eski gelen her yerin fotoğrafını çektiğini söylemişti."

Bir yudum alıp boğazından geçen içkinin yarattığı sızıyla gayri ihtiyari inledi.

"Ayrıldığımız gün biz de orada oturuyorduk."

Sessizlik.

"Ne tuhaf... Bu fotoğrafı gördüğümde aklımdan geçen ilk şey "veda" olmuştu. Haklıymışım."

"Seokjin..."

Bir adım attı ona.

"İngiltere'deyken bunu tablo boyutunda yaptırıp kaldığım eve asmıştım. Bana evimi hatırlatan tek şeydi. Sizsiz geçirdiğim yılbaşı gecesi karanlıklar içinde o, ben ve bir şişe vardı. Yok olan evimi, bıraktığım işimi, yitirdiğim aşkı temsil ediyordu."

Namjoon birkaç adım daha attı. Tabanlarına keskin çiviler batıyor, sinir uçlarını uyarıyor, acı veriyordu.

"Uzun süredir evimde kullanmadığım eşyaların arasında duruyordu. Bugün çıkarmanın zamanı gelmişti. Çünkü yine kaybettim."

Namjoon, sevdiği adamın arkasına ulaştı. Şimdi gölgesi Seokjin'in üzerinde düşüyordu. Bu yakınlık iki adama da kesik nefesler aldırıyordu.

"Neden hep kaybediyorum?"

Namjoon elindeki bir tomar evrağı onun önüne bıraktı. Masaya eğildiğinde gördüğü sevgilisinin profili, ifadesiz bir heykeli andırıyordu.

"Artık kaybetmeyeceksin."

Bir adım geri çekilip onun kişisel alanından uzaklaştığında Seokjin göz ucuyla üstte yazan şeyleri okudu. Gözleri kocaman açılmıştı. Bardağını bırakıp imzaları incelemeye başladı.

"Bunlar..."

"Ortak anlaşmalarınızın ve distribütörlerinizle olan sözleşmelerin fesihlerinden sonra üzerine kalan tüm borçları ödedim."

"Sen... ne..."

Geldiğinden beri ilk kez ayağa kalktı genç adam. İlk kez Namjoon'un yüzüne baktı. Namjoon baştan ayağı simsiyah giymişti. Gri saçları alnına düşmüş, badem gözlerinin altı çökmüştü. Esmer teni soluktu. Hala heybetliydi ancak Seokjin onun şu iki haftanın ardından ne kadar süzülmüş olduğunu görebiliyordu.

Seokjin yağa kalkınca biraz daha ondan uzaklaştı Namjoon. Kendinden aşağı kalır yanı olmayan Seokjin'in gözlerine bakmak heyecan vermişti. Onun da gözlerinin altında mor halkalar vardı. Dolgun dudakları yuvarlak şeklini almış, kaşları havaya kalkmıştı. Duyduklarını hazmetmeye çalışan bir ifadeyle bakıyordu. Yakışıklıydı. Bunu düşünmenin yeri değildi ama Seokjin şaşkınken bile yakışıklıydı.

"Sana bunu yapma hakkını kim verdi? Ne bu evraklar? Şaka mısın sen? İnsanların kalbini kırıp paranla düzeltebileceğini mi sanıyorsun? Gerçekten lanet borçları ödey-"

"NAMGi için yaptıklarını biliyorum Seokjin."

Evrakların verdiği şok uçup gitmiş yerine daha büyüğüne bırakmıştı. Yatırımcıyla anlaşmasının üzerini yıllar kapatmış, görünmez hatta yaşanmamış kılmış olduğunu düşünüyordu. Nasıl öğrenmişti bunu?

"Kimden öğrendin?"

"Jimin'den." Namjoon diğer detayları anlatmanın yeri olmadığı bildiği için es geçmişti.

Masadaki evraklara dönen Seokjin, konuşamadı. Muhtemelen evine geldiğinde çalışma odasında görmüş olmalıydı. Ona söylemesinin siniri bir yana, Namjoon'un bunu yapması gururunu incitmişti.

"Ve sen de vefa borcunu mu kapattın? Senden kimse bunu İSTEMEDİ!" Masadaki evrakların üstüne güçlü bir yumruk vurdu.

"Seokjin..."

Seokjin viski bardağını kaldırıp yere attı. Bardak tuzla buz olmuştu.

"Kızıp bağır yine. Teşekkür etmiyorum diye nankör de! Övün hatta! Koskoca şirket sahibiyim de! Borcunu ödedim ayaklarıma kapan de HADİ!"

"Artık bir şirketim yok." dedi Namjoon tüm ciddiyetiyle.

Seokjin gözlerini kısıp başını sağa çevirdi. Bu sırada Namjoon bir adım yaklaşmıştı.

"Royal Club için şirket üzerindeki tüm hisselerimi Yoongi hyunga sattım. Ayrıca bana ait olan gayrimenkuller, arabalar, hesaplarımdaki paralar, vesaire her şey öğleden sonra imzaladığım belgelerle Jungkook'un oldu." Namjoon yanaklarını şişirip nefesini dışarı üfledi. Sanki bunları saymak kendine bindirdiği yükleri indirmiş gibi rahatlatmıştı onu. Kollarını iki yana açtı. "Artık hiçbir şeyim yok."

"Hayır." Kafasını iki yana salladı. "Hayır yapmadın." Seokjin duyduğu cümlelerle omuzları aşağıya düşürüp ağzını açarak şaşkınlığını daha da gözler önüne serdi. Bir yere oturması lazımdı.

"Yaptım." Gözleriyle sevdiği adamın sandalyesine çökmesini izledi. Sol profilini görebiliyordu. Siyah saçları tutam tutam gözlerini kapatmıştı. "Ben... hatalarımı anladım. Gözümdeki perde aslında sadece birkaç sayıdan ibaretmiş onu anladım Seokjin."

Keyifsizce güldü beyaz gömlekli.

"Anladın öyle mi? Vay canına ne erdemli bir davranış!"

Onun laf sokmalarına ve hakaretlerine kendini hazırlamış olan Namjoon, sustu yalnızca.

"İki üç gün sonra ödediğin parayı sana geri vereceğim. Burası satılığa çıktı bile. Git şimdi."

"Hayır yapmayacaksın! Tekrar gideceksin değil mi? Yine bunun olmasına izin vermeyeceğim!"

Seokjin ayağa kalkıp evrakları eline aldı.

"Bunlarla mı bağlıyorsun beni? Bir avuç boktan imza ile tekrar mı hayata döneceğim? Tekrar mı söylediklerince acı çekeceğim?"

"Buraya gelirken söyleyeceğin her sözü, hatta atacağın her yumruğu kabul edeceğime dair söz verdim kendime. Haklısın çünkü. Etrafımdaki insanlara acı çekti-"

"Edebiyat yapmayı kes!" Seokjin volta atmaya başladı. "Neden hisselerini devrettin?"

"Sen neden NAMGi için dükkanınla evini devrettiysen o yüzden."

"İkisi aynı şey değil." Seokjin masalardan birinde durdu.

"Yanılıyorsun, ikisi de aynı. İkimiz de sevdiklerimiz için sahip olduklarımızdan vaz geçtik. Onlar mutlu olsun diye fedakarlık yaptık."

"NAMGi'yle gözü kör olmuş birinden bunları duymak gözlerimi yaşarttı. Kardeşini bile paraya değişen Kim Namjoon'a bakın hele!" Seokjin ellerini açmış ironiyle sesini yükseltti. Sesi boş salonda berrak bir yankıyla çınlamıştı.

"Hepiniz haklıydınız. Gözümü bürüyen paraya, kazandığım şöhrete kapıldım. Boktan şirket ve boktan servet bana sizi kaybettirdi. Siz yokken kazanmanın ne anlamı var?!"

"Güzel söz çok çalıştın mı buna? Sırada ne var, sahte gözyaşları mı?"

Gerçekten de Namjoon içinde biriken sinirleri, sivri gözlerinde toplamıştı.

"Acı çektirmek için güzel sözcükler seçiyorsun. Kaç gündür kendimi kaybetmiş, yok olmuş gibi hissediyorum ama senin sözlerin hepsinden ağır geliyor."

Seokjin dudaklarını sola kıvırıp onu aşağılarmış gibi yarım ağız güldü. Bu hareket Namjoon'un biriktirdiği sinirini daha fazla taşıyamamasını sağlamıştı. Konuşurken sağa sola ilerlemeye başladı.

"Bana aptal diyorsun ama sen daha aptalsın! Evin ve dükkanını nasıl bizim için yatırımcılara satarsın? Beni terk etmenin sebebini anlıyorum ama kendini bize feda etmen... Ne düşünüyordun? NAMGi açılıp işlerimiz genişlerken senin yokluğunu unuturum falan mı?" Önünden geçtiği masaya bir tekme savurunca masanın üstündeki eşyalar sarsıntıyla masaya dağıldı. "Sen yokken her gün içten içe öldüğümü biliyor musun? Kafayı yememek için sabahlara kadar mesai yapıp komaya girene kadar içtiğimden haberin var mı?" Devrilen tüm eşyaları yerlere savurdu. "LANET OLSUN YOK!"

"İçten içe ölen bir sen mi varsın? Ağzından çıkan cümleleri her gün hatırlayıp, mutlu anılarımız lekelemesin diye zihinsel savaş verip ağlayan benden haberin var mı Namjoon?" Seokjin sandalyelerden birine güçlü bir tekme atıp onun devrilmesini sağladı. "YOK!"

Restoran içindeki iki öfkeli alev topunun ısısıyla kaplanmıştı.

"Telafi etmek için aramızdakileri sıfırladığımız gün düzeleceğimizi sanmıştım."

"Senin yüzünden!" Seokjin ellerini ona uzatarak cümlesini destekledi. "Önce Hoseoklarla tartıştın. Eski Namjoon'u geri getirdin."

"İkisinin ilişkisinin bu kadar hızlı başlamasından dolayı şüphelenmiştim!" Solunda duran masanın üzerinden şamdanların biri alıp yere çarptı.

"Kardeşinle Yoongi peki? Onların karşısına hangi yüzle çıktın? Jungkook'a sevgini endişenle göstermek yerine sikik şirket için endişelendin. İkisinin mutluğu seni korkuttu!" Seokjin birkaç adım atıp başka bir masaya yöneldi ve iki eline tabaklar alıp yerle buluşturdu. Tuz buz olup dört bir yana dağılmıştı.

"Korktum! Evet! Allah kahretsin ki doğru!" Namjoon gözlerine biriken yaşların düşmemesi için sarf ettiği enerjiyle gördüğü başka bir sandalyeyi tekmeyle devirdi. Attığı tekme ile sert baldırları anlık pantolonunu germiş, saçlarını yüzüne düşürmüştü. "Hatalarımı düşünmemi engelleyen, delirmememi sağlayan tek şey o işti. Kimse bunu düşünmedi. Bu adam nasıl ayakta kaldı diye düşünmedi. Tutunduğum tek dal çalıştığım işti ve zamanla öyle alışmışım ki onun esiri olup çıktığımı anlayamamışım."

"Aklına yalnız kalınca mı geldi? İstediğin şirket değil miydi?" Ona doğru birkaç adım attı Seokjin. Kızgınlığını akıtmak için kırmak ve parçalamak istiyordu. Onu kışkırtmak istiyordu.

"İstemiyorum. Bana sizi kaybettiren ne varsa hiçbirini istemiyorum!" Namjoon'un gözleri ve boğazı yanıyordu. "Yanımdaki varlığının yokluğuna neden olduğu hiçbir şeyi istemiyorum." Nerdeyse yanına gelmiş olan Seokjin'e yalvaran gözlerle baktı.

Seokjin hararetli tartışmalarından ve restorandaki eşyaları kırarken harcadığı enerjiden dolayı terlemiştii. Kaşları çatık, bakışları bıçak gibi keskin, dolgun dudakları öfkesini harlamak için açıktı. Beyaz gömleğinin bir diğer düğmesi açılmış, kalın boynunu ve köprücük kemiklerini ortaya çıkarmıştı. Sol kulağındaki küpe parıldayarak sallanıyordu. Öyle ateşli gözüküyordu ki, Namjoon içinde yanmak istiyordu.

Namjoon'un gri saçları tutamlara ayrılmış, alnını kapatmaya başlamıştı. Sivri çenesi öndeydi. Gözlerinde şimşekler çakıyordu. Kesik kesik soluklar veren ufak burun delikleri genişleyip küçülüyordu. Boyun damarları ortaya çıkmıştı. Göğsü inip kalktıkça gömleği gerilip duruyordu. O kadar karizmatikti ki, Seokjin ona bakarken bedeninin alev aldığını hissediyordu.

"Aptalsın sen." dedi Seokjin, kısık sesi öfke doluydu.

"Aptal olan sensin." Namjoon kızgınlıkla karışık kırgın bir tonla konuşmuştu.

"Aşağılık bir bencilsin!" dedi Seokjin, sesini yükseltip onun sol omzuna vurdu.

"Burnu hava da bir rezilsin!" dedi Namjoon, gür bir sesle karşılık verip onu ittirdi.

"Hisselerini satmak ha?" Seokjin öncekinden de kuvvetle, bu sefer iki eliyle onu savurdu.

"Dükkanını satmak ha?" Namjoon da orantısız gücüyle aynısını yaptı.

"Senin içindi!"

"Bu da senin içindi!"

"Orospu çocuğu!"

"Sikik kafalı!"

Alınları neredeyse birbirine değiyor, kin dolu nefesleri birbirine karışıyordu.

İki vücuttan da yayılan kızgın ateş buluşmak için can atıyordu.

Gözlerden yayılan enerji bedenlerini delip geçiyordu.

"NEFRET EDİYORUM SENDEN!"

"BEN DAHA ÇOK NEFRET EDİYORUM SENDEN!"

Kulakları delen bağırtılardan sonra ateşler buluştu.

İki adamın da dudakları birbirine kapanmıştı.

Asıl savaş şimdi başlıyordu.




_______
Selam ;)

Umarım hate seks seviyorsunuzdur
_______

Continue Reading

You'll Also Like

25.3K 3.1K 23
hoseok, o gece kendi toz pembe hayatına hiç de uygun olmayan biriyle tanışacak, o kişi ile olmak için çabalayıp duracaktı.
191K 20K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
433K 35.6K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
1.2K 119 10
Bu Dünya Hoseok için kirliydi. -Minific'tır- #16minific //