The Words That Explain My Life

By luynooy

18.3K 1.1K 752

"Ve üç kelimelik bu hayatım üç küçük kelime ile başlayıp, bitiyordu..." More

The Words That Explain My Life
CHAPTER I
CHAPTER II
CHAPTER III
CHAPTER IV
CHAPTER V
CHAPTER VI
CHAPTER VII
CHAPTER VIII
CHAPTER IX
CHAPTER X
CHAPTER XI
CHAPTER XIII
CHAPTER XIV
CHAPTER XV
CHAPTER XVI
CHAPTER XVII
CHAPTER XVIII
CHAPTER XIX
CHAPTER XX
CHAPTER XXI
CHAPTER XXII
CHAPTER XXIII
CHAPTER XXIV
CHAPTER XXV; FINAL.
WORDS I HAVE YET TO SAY; SPECIAL CHAPTER, PART 1.
WORDS I HAVE YET TO SAY; SPECIAL CHAPTER, PART 2.
WORDS I HAVE YET TO SAY; SPECIAL CHAPTER, PART 3.
WORDS I HAVE YET TO SAY; SPECIAL CHAPTER, PART 4.
WORDS I HAVE YET TO SAY; SPECIAL CHAPTER, PART 5.

CHAPTER XII

573 36 10
By luynooy

"O günü hatırlıyor musun?

Zaman geçse bile,

Sana verdiğim sözü değiştiremez" –Urban Zakapa, The First Day We Met

 

 

Yoona'nın gözlerini açmasıyla başının ağrısı yüzünden tekrar kapaması bir olmuştu. Vücudu çok acıyordu. Acıyla kıvrandı. Gözlerini bastırırken belinin ağrısıyla sızladı.

Doğru, dayak yemişti, değil mi?

Olanlar aklına gelince gözlerini daha da sıktı.

Neredeydi? Saat kaçtı? Hatta hangi gündü? Belki de ölmüştü?

Bunları düşünecek kadar uyanamamıştı daha.

Kapalı gözlerinin önünde o canlandı. O'nu hatırlamıştı. Neden dayak yediğini hatırlayınca en son olanlar aklına bir bir gelmişti.

Kimin nesi olduğunu bilmediği adamların onu en beklemediği anda yakalayıp üzerine bir da güzel bir dövdükleri aklına gelince tekrardan acıdan sızladı.

Onların niçin orada olduklarını düşünmesine gerek yoktu. Tabii ki de şu garip telefonların sahibi olan adamın oyuncaklarıydılar.

Bu bir uyarı mıydı? Düşünemiyordu. Gerek bedeninin acısı, gerekse kalbinde ki sızlamadan, korkudan dolayı düşünemiyordu.

O'na zarar verirlerse... Ne yapacaktı Yoona? Bir köşeye çekilip ağlayacak mıydı? Yoksa çıldırıp önüne geleni öldürecek miydi? Düşünemiyordu... Onu koruyamayacağını düşünmek dışında hiçbir şey düşünemiyordu.

Onu arkasından bir gölge gibi takip ederek ne kadar koruyabilirdi? Süper kahraman değildi, özel güçleri yoktu. Tanımadığı, ne yapabileceklerini bilmediği kişilere karşı onu nasıl koruyabilirdi ki?

Onu daha ne kadar takip edebilirdi? Bir zamandan sonra diğerlerini de mi takip etmeye başlayacaktı?

Yoonhee?

Onu da mı takip edecekti?

Yürüyebildiği aklına gelince kendine kızdı. Gözlerini açmaya çalıştı tekrar ama bedeni ona bunu yaptırtmamak için bağırıyordu.

Nerede olduğunu bilmek istiyordu. Yatağın tanıdık olduğunu hissediyordu.

Onu dövdüklerinden sonra ne olduğunu pek fazla hatırlayamıyordu. Yarı baygın bir halde Sooyoung'u aradığını hatırlıyordu sadece. Gözlerinden yaşlar akarken en son birinin ona sarıldığını hatırlıyordu.

Tanıdık...

Uzun zamandır görmediği ama çok tanıdığı biri...

Özlediği biri...

Hatırlamıştı. Tekrar gözlerini açmaya çalışınca vücudunda ki ağrılara yenik düştü bir daha.

Hatırlamıştı, Jessica'nın onu bulduğunu. 

Artık ne kadar istese de saklanamayacağını biliyordu.

Yatakta kıpırdamaya çalıştı. Jessica diğerlerine söylemiş miydi? Burada mıydı? Burası her neresiyse, Jessica burada mıydı?

Sızlanarak diğer tarafına dönmeyi başardı. Ayak sesleri duyunca korkarak gözlerini oynattı.

Acıyarak da olsa gözleri açıldı. Onu bir duvar karşılamıştı.

Sade renkleri olan bir duvar. Sade ve çok tanıdık renkleri olan.

Üzerinde ki fotoğrafları ise daha da çok tanıyordu. Fark etmeden gözlerinden bir damla yaş kaçmıştı.

Odasındaydı.

Kendi odasıydı burası. Görev için terk edip, yıllarını tüketen bir korku yüzünden dönemediği odasıydı.

Hiç evi olmayan kendisinin ilk evinde ki odaydı burası.

Etrafına bakınırken kapı açıldı. İçeriye giren kişiye bakarken gözlerinden bir damla yaş daha kaçmıştı. Kapıyı kapattıktan sonra göz göze gelmişlerdi.

Yoona biliyordu ki, ne kadar soğuk baksa da gözlerinin içinde başka şeyler yatıyordu. Ona doğru bakarken bıraktığı bir tebessüm bile Yoona'ya özlenildiğinin bilgisini veriyordu.  

Ne kadar zorlansa da dudaklarını araladı.

"U-Unnie..." Jessica yüzünde ki küçük gülümseme ile yavaş adımlarla birlikte Yoona'nın yattığı yatağın yanına ilerledi.

"Nasılsın?"

"Bi-biraz a-acıyor..." Yoona bir eliyle karnını tuttuğunda Jessica içtenlikle güldü.

"Acıktın mı?"

Jessica'nın samimi sorusu Yoona'yı daha da kötü hissettirtiyordu. Bunca yıldır görüşmemişlerdi. Sorması gereken binlerce soru vardı. Kızması gereken binlerce konu vardı. Ama o 'acıktın mı?' diye soruyordu...

Yoona başını yavaşça oynattı. Acıkmıştı.

"U-Unnie... Ta-tarih?"

"Aynı gündeyiz."  Yoona rahatlayarak odaya bakındı. İç çekerek tekrar Jessica'ya döndü.

"Yoonhee Unnie? O-o nasıl?" Jessica surat asarak Yoona'ya bakıyordu.

"Seni  o şekilde görünce kötü oldu... Seni gördüğünde dövmek istiyordu ama bunu başkasının yapması sinirlendirdi onu. Ne halt yedin sen?" Jessica, Yoona'nın yaralı suratına bakarken söyledi.

"Bilmiyorum..."

Jessica ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken Yoona onu sinirlendirdiğini düşünerek kötü hissetmişti.

"Sadece yiyecek bir şeyler getirmeye gidiyorum."  Gülüp durdu. Yüzü ciddileştiğinde işaret parmağını Yoona'ya uzattı. "Sen, çok şanslısın! Onlar seni az dövmüş. Elime geçtiğinde sapasağlam olsaydın şu an hastanede olabilirdin Im!" Yoona ona gülerken Jessica odadan çıktı.

Jessica kapıyı kapattıktan saniyeler sonra Yoona'nın karnı guruldamıştı.

Gülerken odaya bakınmaya devam etti. Duvarda ki eski saat dikkatini çekmişti. Eğer yanlış söylemiyorsa 8 saattir bir şeyler midesine girmemişti. Ve saat çok geç olmuştu.

Acıkan ve acıdan sızlayan karnını ovarken Jessica geri döndü.

"Ayağa kalkabildiğinde yanına git. Yoksa Yoonhee Unnie seni bir güzel pataklar." Yoona, Jessica'nın uzattığı tepsiyi alıp kucağına koydu. Yemekler gözüne çok güzel gözüküyordu. Uzun zaman olmuştu Yoonhee'nin yemeklerinden yemeyeli... Anne yerine koyduğu o kadını ne kadar üzmüş olabileceğini düşündü bir anda.

"Unnie nasıl?"

"İyi. Ama buraya gelmek istemiyor." Yoona lokmasını yuttuktan sonra Jessica'ya döndü.

"Yü-yürüyebiliyor..."

"Onu çok üzdün." Yoona yemek çubuklarını sıkarken gözyaşlarını tutuyordu.

"Bi-biliyorum..." Odayı sessizlik kaplamadan Yoona tekrar Jessica'ya döndü.

"Anna Unnie?"

"Soğukkanlı davranıyor. Ama gerçek hislerini sen onun karşısına çıkınca göreceğiz." Yoona gülümsedi. İçine rahatlama dolarken her birisini sormak için kendini hazırlıyordu.

"Hyoyeon?"

"Seninle beraber kaybolan Uzun Bacak'ın kuzeniyle çıkıyor. Seohyun. Yani mutlu. Onu rahatsız etme." Yoona'nın gözleri büyürken elinde duran çubuklar tepsiye düştü.

"Hyo..?" Jessica gülerken Yoona düşen çubukları tekrardan eline alıp hızlıca yemeye devam etti.

"Yavaş ye." Yoona, Jessica'ya döndü.

"Aish..! Unnie,  peki, sen?"

"Ah, demek sonunda beni hatırladın." Yoona gülerken ağzına tepside duran her şeyden koymuştu.

"Tiffany... Biz çıkıyoruz." Yoona öksürmeye başladığında Jessica, Yoona tepsiyi düşürmesin diye önünden aldı.

"Yavaş ye demiştim." Yoona öksürmeye devam ederken Jessica'ya inanmayan gözlerle baktı.

"Ne sanıyordun Im Yoona? Beş yıl içinde ona itiraf edemeyeceğimi mi? Oradan sana mı benziyorum?" Yoona acı ile kaplı gözleriyle Jessica'ya baktığında öksürmeyi kesmişti. Zar zor lokmayı yemek borusuna doğru yolcu ederken Jessica yanlış bir şeyler söylediğinin farkına varmıştı.

Pişman değildi ama. Dönmeyerek, bunu hak etmişti.

"O... O nasıl?" Yoona duyulamayacak kadar kısa bir sesle sormuştu ama Jessica onu duyabilmişti. Elinde ki tepsiyi bir kenara bırakıp Yoona'nın yanına oturdu.

"Git gide sana dönüşüyor desem, onun nasıl olduğunu anlar mısın?" Jessica'nın kelimeleri Yoona'ya tek tek acı veriyordu.

"Na-nasıl..?" Anlasa da... Anlasa da merak ediyordu. Niçin ona benzemeye başlıyordu ki?

"Çoğunlukla konuşmuyor. Boş boş bakıyor. Bize güçlü olduğunu gösteriyor ama hepimiz onun nasıl olduğunu anlayabiliyoruz. Yoona... Giderken o kapıyı kapatmalıydın. Ona hayatının en güzel günlerinden birini yaşatıyordun sen, bir anda kaybolmamalıydın." Yoona uzun zamandır tuttuğu yaşlarının yanaklarından kaymasına izin verdi.

Suçunu biliyordu.

Ama... Onu bu kadar etkileyebileceğini bilmiyordu.

"Nasıl olduğunu ona sormayı dene Yoona. Ona sor. 'Yatağımda uyurken nasıldın?' 'Beni beklerken nasıldın?' 'Her gün umutlarını yitirsen de beni aramaktan vazgeçmeyi düşünmezken nasıldın?'... Sor Yoona. Ona bunları sor." Jessica belli etmediği sinirini Yoona'ya aktarırken her bir kelime Yoona'ya yaşadığı acının bin katını veriyordu.

"U-Unnie..." Titreyen sesiyle, ağlayan gözleriyle Jessica'ya baktı.

"Bana değil. Ona sor." Jessica odadan çıkmak için Yoona'nın yanından kalktığında Yoona hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.

Onu bu şekilde paramparça etmişken... Onu nasıl koruyacaktı ki?

Kapı sert bir şekilde kapanırken ağlayarak duvarda ki resimlere baktı.

Değişmişti demek.

Ne olursa olsun gülümseyen yüzü, ne kadar şey çekse de mutlulukla parlayan gözleri, utansa bile konuşmaktan korkmayan o... o da değişmişti.

Verip de tutamadığı sözler aklına geldi.

"Her zaman mutlu olman için, gülümsemen için, yanında olacağım."

 

Hepsi yalandı. Yalan söylemişti Yoona. Birkaç gün öncesi ona bir söz verip hemen bozmuştu. Onu olduğundan daha da kötü bir durumda bırakarak.

Şimdi onun yanına giderse... Geç olmaz mıydı?

Bu sorunun cevabı evet olmalıydı.

Geç kalmıştı.

Onun da, kendinin de... İkisinin de hayatını mutlu etmek için... Geç kalmıştı.

***

Ne kadar da garipti her şey onun için. Ne kadar beklese de, ne kadar istese de olmuyordu.

Şimdi baktığı kişinin o olması gerekiyordu.

Onun gözleri olması gerekiyordu. Ne kadar benzese de sahibini aradığı gözlere, karşısında oturan kişinin o olmadığını biliyordu.

Ona bu kadar benzemesi niçindi? Bir an olsun karşısında ki kişiye sarılırsa, onu hissedebilir miydi? Karşısında oturan kişinin gözlerine bakarken onu hatırlayabilir miydi?

Denemiyor değildi aslında.

Bakıyordu karşısında kinin gözlerine. Ama olmuyordu. Yaşayalı çok olmuştu bu duyguyu ama tekrar yaşasa hatırlardı. Ama yoktu. Onun gözleri, onun gözleri değildi.

"Kwon Yuri?" Adını duyduğunda başını kıpırdattı.

"Ben Im Da Jung." Karşısında duran sandalyeden elini uzatıyordu Yuri'ye. Ne kadar Yoona'ya benzese de o olmayan kişinin elini sıktı.

"Tanıyor musunuz bilmiyorum ama... Im Yoona'nın kardeşiyim." Yuri'nin gözleri kocaman açıldığında Da Jung gülmeye başlamıştı.

Aradığı kişi Kwon Yuri'ydi ve onu bulmuştu.

Yüzünde ki pis sırıtış Yuri'yi rahatsız etse de yaşadığı şoku atlatamıyordu Yuri. Kardeşi olduğunu sanmıyordu. Ailesi olduğunu sanmıyordu. Nasıl? Nasıl olabilirdi?

Gözlerini kırpıp karşısında ki kıza bakmaya devam etti.

"Sizinle ilişkisi nedir tam olarak bilmiyorum ama onun iyiliği için ona yaklaşmazsanız çok iyi olur." Da Jung ayağa kalkarken Yuri gözlerinden dökülen yaşlarla ona bakıyordu.

"Yıllardır sizden kurtulmaya çalışıyordu. Lütfen, onu daha fazla rahatsız etmeyin."

"Onun sizin yüzünüzden acı çekmesini istemiyorum." Da Jung uzaklaşıp Yuri'nin gözlerinden kaybolduktan sonra Yuri hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.

İstenilmiyordu.

En sevdiği kişi onu istemiyordu.

En sevdiği kişinin ailesi onu istemiyordu.

Sevilmiyordu.

En sevdiği kişi onu sevmiyordu.

En kötüsü... En kötüsü de... Sevdiği kişiye acı veriyordu.

Onun acı çekmesini sağlıyordu.

Oturduğu yerde ağlarken anlıyordu.

Yaklaşık beş yıldır, buraya geri dönmemesinin nedeni... Nedenini anlıyordu.

Onun yüzündendi. Kwon Yuri yüzündendi.

Belki de Yuri olmasaydı, Yoona'nın hayatı diğerleriyle mutlu bir şekilde sürüp gidecekti.

Ama...

Ama öyle olmamıştı.

Yuri bunu anlıyordu.

Hayatında yaşadığı en güzel günlerin sadece yalan olduğunu anlıyordu.

Verilen her sözün, küçük bir oyun olduğunu anlıyordu.

Bunlara kanan bir aptaldı.

Gözlerinden akan yaşlar bunları söylüyordu.

Az önce burayı terk eden kişi bunları söylüyordu.

Vücudunda kalan son güçle ayağa kalktı. Gecenin karanlığı ona evine dönmesini söylüyordu.

Eve dönüp, onu sevmeyen kişinin evine dönüp, onu sevmeyen kişinin odasında, onu sevmeyen kişinin yatağında uyumak istiyordu.

O odanın duvarlarında ki fotoğrafları... Ya da yalanları mı demeliydi? Evet, o yalanları koparmalıydı.

Yoona'nın isteği neydi ki?

Birini seçip, onun hayatını mahvetmek miydi?

Eğer öyleyse... Bunu ondan daha başarılı yapamazdı biri.

Az önce buradan giden kardeşi öyle söylüyordu.

Gözlerinden akan yaşlar yolları bulanık gösterse de, çektiği acı bütün gücünü alıp götürse de... Eve dönmesi gerekiyordu.

Eve dönüp onu beklediği günlere ağlaması gerekiyordu.

Ayaklarını asfalta sürterek yürümeye devam etti. Yolun kenarında ki duvarlara çarpa çarpa yürümeye devam etti.

Bugün ağlayacaktı.

Bugün, son gözyaşı olacaktı onun için akıttığı.

***

Merdivenden inerken yanında ki odanın kapısının kapandığını duydu. Sese doğru dönerken yüzünü mutlu bir bekleyiş kaplamıştı.

"Yoona." Kolları yanlara açılmış onu bekliyordu Anna. 

Umursamaz, soğuk görünüşünün arkasında sakladığı o meleği gün yüzüne vurarak gülümserken Yoona'yı bekliyordu. Karşılığında Yoona da ona gülümserken yavaş adımlarla Anna'ya yaklaşıp ona sarıldı.

"Unnie... Unnie, seni çok özledim." Anna, Yoona'nın saçlarını okşarken onun ağladığını hissetmişti.

Zaten asla Yoona ağlamadan onun saçlarını okşamazdı.

Belki Yoona bilmiyordu ama... Yetimhanede onu ilk gördüğü günden beri ne zaman ağlasa yanında Anna vardı.

Yoona ağlamazdı. Ya da öyle biliyordu.

Uyurken akıttığı göz yaşlarını en iyi Anna bilirdi.

Saçlarını okşardı gördüğü kabusun gidip yerine mutlu rüyaların gelmesi için.

Gitmeden önce yaşlarını, ıslanmış yanaklarını silerdi uyandığında neden ağladığını düşünmesin diye.

Belli etmek istemezdi ne kadar sevdiğini. Anna'ya bu daha güzel geliyordu. Daha mutlu.

Yoona ondan çekilirken elleriyle gözlerini sildi.

"Nasılsın?"

"Sen anlatmalısın Yoona. Hadi aşağıya inelim." Anna gülümseyip Yoona'nın önünden merdivenleri indi.

"Yoonhee-yah~" Anna, Yoona'nın normal bir zamanda suratını büzüştürecek bir şekilde Yoonhee'ye seslenirken Yoona'ya bu dünyanın en mutlu sesi gibi geliyordu.

"An-" Yoonhee mutfaktan arkasında Jessica ile çıktığında gözleri Yoona'yı bulmuştu bile.

"Yoo...Yoona..." Gözlerinden yaşlar akarken Yoona'ya doğru yürüdü. Her bir adım Yoona'ya bir bıçak gibi saplanıyordu.

"Yoonhee Unnie... Be-ben... Ben çok üzgünüm..." Yoonhee, Yoona'ya ulaştığında onu kendine çekip sarıldı. Bir eli sırtında bir eli başında duruyordu. Gözlerinden yaşlar akarken çok özlediği Yoona'sına sarılıyordu.

"Unnie... Ö-özür dilerim... Burada olmalıydım... Bu-Burada... " Yoonhee başını sallayıp fısıltı gibi çıkan sesiyle Yoona'yı susturdu.

"Gerek yok Yoona... Özür dilemene gerek yok." Elleri aşağı yukarı hareket ederken Yoona her seferinde rahatlıyordu.

Korkmuştu.

Onlar tarafından reddedilmekten.

Bundan korkmasına gerek olmadığını bilse... Belki de yıllar önce burada olurdu.

Yoonhee onun elini tutup koltuğa doğru götürürken ikisi de birbirlerine gülümsüyordu.

"Otur bakalım." Yoonhee, Yoona'ya yabancı gelen yeni koltuğa oturduğunda peşinden Jessica ve Anna da oturmuştu. Yoona da buruk bir gülümsemeyle koltukta ki yerini aldı.

"Benim odam hariç her yer değişmiş." Yoonhee gülümserken Yoona'nın elini ellerinin arasına aldı.

"Yuri değiştirmek istemedi." Yoona'nın gözleri acı ile yere döndü.

"Bu arada Yuri nerede?" Anna, Yoonhee'ye sorduğunda Yoonhee bir eliyle Yoona'nın sırtını okşamaya başlamıştı.

"Hava almaya çıkmıştı. Geç oldu." Saati görünce endişeyle Anna'ya döndü.

"Bu-burada mı ka-kalıyor?" Yoona tekrardan ağlarken herkes başını salladı.

"Senin odanda." Yoona başını salladı.

"Hadi bize neler yaptığını anlat." Yoonhee heyecanla Yoona'ya yaklaştı. Yoona yaşlarını boştaki eliyle sildikten sonra gülümsedi.

"Pek fazla bir şey yok."

"Emin misin?" Anna ve Jessica aynı anda söyleyince Yoona onlara korkuyla baktı. 

"Im Da Jung ile çoktan tanıştık." Yoona'nın gözleri büyürken içinden Sooyoung'a küfür ediyordu.

"Im Da Jung?" Yoonhee merakla sorunca Jessica ona cevap vermek için ağzını açtı.

"Yoona'nın kardeşi olduğunu söylüyor." Yoonhee içine dolan garip hislerle Yoona'ya bakıyordu. Hayır...

Hayır, Yoona'nın kardeşi yoktu.

Onun minik Yoona'sı... Onundu. Ve... Kardeşi yoktu.

"Evet." Yoona, Yoonhee'nin korku dolu bakışlarına gülümsedi.

"Unnie...  Onu umursama. Pek fazla sevdiğim söylenilmez."

"Pek fazla? O gerizekalının neresini seveceksin?"  Jessica sinirle bağırdığında Yoona güldü.

"Gülünecek bir şey değil bu Yoona. Ben de onu sevmedim." Anna da Jessica'ya destek çıktığında Yoona gülmeyi kesmişti.

"Amerika'dayken tesadüfen karşılaştık. Çok benziyoruz diye Sooyoung çok merak etti. Onun merakı yüzünden tanıştığımızda kardeşim olduğunu öğrendim."

"Vay..."

"Ne oldu?" Yoona, Jessica'ya endişeyle baktı.

"Görmeyeli konuşma yeteneği kazanmışsın." Yoonhee gülerken Yoona da ne kadar konuştuğuna şaşırmıştı.

"Sizi ne kadar özlediğimi biliyor musunuz da konuşuyorsunuz!" Yoona karşı çıktığında Yoonhee ona sarıldı.

"Benim küçük bebeğimle dalga geçmeyin!"

"Hadi hadi anlat." Jessica, Yoona'nın bacağına vurduğunda Yoona güldü.

"Sonra da neden onunla tanıştık diye sinirlenmeye başladı Sooyoung. Anlayamıyorum onu."

"Onu anlayabildiğim an dünyanın en mutlu insanı olacağım zaten. Aşçı olmuş!" Jessica koltuğa sırtını yaslarken Yoonhee duyduklarıyla gülüyordu.

Dördünün de son zamanlar da yaşadığı en mutlu anlardan biri olsa gerekti.

Yoona için ise uzun zamandır yaşadığı tek mutlu andı.

"Korktuğum için dönemedim. En sonunda Sooyoung beni oyun dışı bıraktı."

"Ne dedi de geri dönmeye karar verdin?" Jessica kendi adını duymayı büyük bir beklentiyle beklerken evin kapısı açılmıştı.

"Unnie, kapının önünde neden kan lekesi var?" Anahtarı bir kenara bıraktıktan sonra ona doğru bakan dört çift göze döndü.

Aralarında gördüğü o gözler... Onun gözleriydi.  

Beklediği o gözler, görmeyi çok istediği o gözler karşısında duruyordu.

Elinde ki çantayı yere düşürdüğünde bacaklarının onu daha fazla taşıyabileceğini sanmıyordu.

Yüzünde ki yaralar... Kapının önünde gördüğü kan lekelerinin muhtemel sahibi... Ona olan bütün kızgınlığını alıp götürmüştü.

Yalan olduğuna inandığı her şey bir an da tekrardan en gerçek, en doğru şeymiş gibi geliyordu ona.

Yanaklarında ki yeni yaralara akan gözyaşları... Yuri'yi acıtıyordu.

Belki her şey yalan olsa da... Her şey küçük bir oyun olsa da... Boş vermek istiyordu Yuri şu anda.

Onun bütün oyunlarına inanarak mutlu olacaksa, yalanlarına güvenerek onun yanında olacaksa... Umurunda değildi acı çekmek.

Zaten onun yanında olduğu sürece acı çekebilir miydi ki?

Onun gözleri, kendi gözlerine kilitlenmişken, acı neydi ki?

Sadece mutluydu.

Yüzünden akan yaşların tersine o mutluydu.

Ama bacakları onu daha fazla taşıyamayacaktı. Çantası gibi yere düşerken hıçkırarak ağlamaya devam etti.  

"YURI!"

Ne olabilirdi? Onun kollarının vücudunu sardığını hissetmekten daha iyi? Başının yere çarpmasını engellemek için saçlarına koyduğu o ellerini hissetmekten daha iyi? Onu yanında hissetmekten daha iyi ne olabilirdi? Kokusunu duyabilmekten daha iyi? Adını onun ağzından duyabilmekten daha iyi ne olabilirdi ki şu an da?

Binlerce kez yere düşse de... Artık yanındaydı Yoona.

Onu tutacağını biliyordu.

İnanıyordu. Yalan olsa da. İnanıyordu.

Bomboş geçen beş yılın ardından, şu birkaç dakika ona ilaç gibi gelmişti.

Acı dolu olsa da iyi gelmişti şu son dakikalar.

"Yoona..." Gözlerinde ki yaşlardan dolayı bulanık görse bile elleri ona uzanmaya çalıştı.

"Buradayım Yuri..."

Bu kelimeleri duymaktan daha iyi ne olabilirdi ki?

Elleri onun yüzüne ulaştığında bunun rüya olmasından korkuyordu.

Bulanık bir rüya olmasından çok korkuyordu.

Belki de yolun bir kenarında uyuya kalmıştı ve hayal ediyordu bunları. Onun geri gelmesini.

Onun parmaklarını yanaklarında hissetti.

Bütün acılarını yok eder gibi gözyaşlarını silerken görüntüsü renkleniyordu.

 Kendi gözyaşlarını umursamadan onunkileri silen Yoona'yı belirgin bir şekilde gördüğünde gülümsedi ona. Onun da gülümsediğini gördüğünde yetmişti.

Yetmişti ona.

Bütün yalanlara inanması için bu gülüş yeterdi.

"Buradayım Yuri... Geldim. Sözümü tutmak için geri geldim."

***

Yatağında uyuyan kıza bakarken saçlarını okşuyordu. Onun için bu bir... Hayal? Evet, hayal gibiydi. 8 yıl önce biri ona gelip böyle bir şey yaşayabileceğini söyleseydi gülerdi. İçinden gülerdi ama. Çünkü başkalarına gülümseyemezdi.

Şimdi ise...

Normal hissediyordu kendini.

Bütün her şeyi bir kenara atmıştı. Bütün korkularını kenara atmıştı.

Her bir saç telini müthiş değerli bir hazine gibi okşarken onun karşısında uyuması tamamen hayal gibiydi.

Telefonundan gelen sesin uyuyan mükemmelliği rahatsız etmesini istemediği için hızlıca telefonu açtı.

"Mutlu musun Im Yoona?"

O sesi tekrar duyduğunda korkuyla önünde yatan kıza baktı.

Güvendeydi. En azından yanındaydı ve güvendeydi.

Şu an için korkmasını gerektiren bir şey yoktu.

 

"Biliyorsun... Bu kadar kolay olmayacak. Onu koruman. Seni de onu da yavaş yavaş, azar azar tüketeceğim."

 

Cevap veremediği sesten korkuyordu.

"Ki-kimsin?"

"Hayal bile edemezsin."

Telefon kapandığında korkunun verdiği gözyaşları yavaş yavaş yanaklarından süzülüyordu. Korkuyordu. Bunun daha fazla açıklaması yoktu.

Odasında yürümeye başladı. Gidecek pek fazla bir yeri yoktu. Dört duvar arasında dönüp duruyordu. Kim olabilirdi ki?

Kim ondan bu denli nefret edebilirdi?

Yaptığı görevlerden birinden düşman edinse bu kadar uğraşmazlardı. Zaten yüzünü gören çoğu kişinin öldüğü bir gerçekti.

Peki, nereden çıkmıştı bunlar?

Telefonunun tekrar çaldığını duyunca endişeyle telefonu eline aldı. Arayan kişiyi görünce sinirle telefonu açtı.

"Ne var?"

"Unnie... Yapma ama. Ben senin kardeşinim."

"Ne istediğini söyle. İşim var."

"Şu Kwon Yuri... Onunla görüştüm."

"Ne yaptın!?" Sinile telefona doğru bağırdığında Yuri'nin kıpırdadığını görmüştü.

"Sadece küçük bir görüşme."

"Ona ne söyledin?"

"Söyleyebileceklerimden korkuyor musun yoksa?"

"Evet." Yoona ciddi bir şekilde söylediğinde Da Jung şaşırmıştı.

"Korkuyorsun... Kwon Yuri'nin senden nefret etmesinden korkuyorsun..."

"Evet." Yoona tekrardan söylediğinde Da Jung gülmeye başlamıştı.

"O zaman bundan sonra ona söyleyeceklerimden daha çok korkmalısın Unnie."

Telefon kapandığında Yoona sinirli bir şekilde bağırmıştı. Yaptığının Yuri'yi uyandırması onun şu an ki son sorunu olabilirdi.

Korkması gereken yüzlerce şey vardı.

Yuri'nin ondan nefret etmesinden,

Yuri'ye zarar gelmesinden,

Yuri'yi bir daha görememekten,

Yuri'yi kaybetmekten,

Yuri'yi tekrardan kaybetmekten...

Yuri'nin ona uykulu gözleriyle baktığını görünce bütün korkularını bir kenara bırakıp ona doğru yürüdü.

"Yoon-Yoona..."

"Benim." Yatağın kenarında eğilip Yuri'nin elini tuttuğunda ona her şeyin gerçek olduğunu aktarmak istiyordu.

"Gelmişsin."

"Gelmeliydim."

Yuri gülümserken yatakta dikilip oturdu. Yoona'nın bıraktığı elini Yoona'ya doğru uzattı.

Şu an hiçbir şey sormak istemiyordu. Neden gittiğini, neden dönmediğini ve onun gibi bir sürü soruyu daha sonraya bırakabilirdi.

Yoona gülümseyerek Yuri'nin yanına oturdu.

Yuri'nin elini tutmak ona o kadar iyi hissettirtiyordu ki şu an ölse sorun etmezdi.

Ah, elbette ederdi.

Bu sefer Yuri'yi kazanmadan bir yere gitme gibi bir planı yoktu.

Yuri başını Yoona'nın omzuna koyduğunda Yoona ona döndü.

"Seni çok özledim."

Yoona'nın yüzünü hiç olmadığı kadar büyük bir gülümseme kaplamıştı. Yuri onun parmaklarıyla oynarken onun saçlarının üstünü bir öpücük bırakıp özlediği kokusunu içine çekti.

"Ben de. Ben de seni çok özledim."

Yuri gülümseyerek Yoona'ya döndüğünde yüzünde ki yaraları görünce dudaklarını büzdü ve yataktan fırlayarak kalktı. Odadan çıktığında Yoona ne olduğunu anlamamıştı.

Yuri'nin geri gelmesi çok kısa sürmüştü. Elinde ki ilk yardım çantasıyla içeriye daldığında Yoona gülümsüyordu.

"Gerek yok Yuri. Yoonhee Unnie çoktan yapmış." Yuri yatağa tırmandığında omuzlarını silkti.

"Bana ne."

"Boşuna yorulmanı istemiyorum."

"Sana ne!" Yuri çantayı açıp içinden pamuk çıkardığında Yoona gülmeye başlamıştı.

"Onları boşuna harcayacaksın."

"Merak etme senin için sonsuz taneler."

"Hmm?" Yoona tek kaşını kaldırıp Yuri'ye baktığında Yuri ona gülümsüyordu.

"Benim tedavim farklı." Yuri pamuğu dudaklarına yaklaştırıp öptükten sonra Yoona'nın gözünün altında ki yaraya bastırdı.

"İyi geldi mi?"  Yoona hafiften kızaran yanaklarını boş verip Yuri'ye döndü.

"Çok iyi geldi."

"Biraz daha vermemi ister misiniz?" Yuri sırıtarak sorduğunda Yoona, Yuri'nin az önce kullandığı pamuğu tutan elini tuttu.

"Fazlası sorun etmesin?"

"Bir doktor öğrencisi olarak garanti ediyorum, fazlası sorun olmayacaktır." Yoona gülerek Yuri'ye yaklaştı.

"Ya daha da fazlasını istersem?"

"Umm... Ne gibi?" Yoona sırıttıktan sonra boştaki eliyle dudaklarını işaret etti.

"YAH!" Yuri onun omzuna vurduğunda Yoona gülüyordu.

"İzin vermiyorsan ben de kendi yöntemlerimle yaparım Doktor Hanım." Yuri kaşını kaldırarak Yoona'ya bakarken Yoona, Yuri'nin elini kendine çekip parmaklarının arasında ki pamuğu öptü.

"Dolaylı yoldan öpüşmüş olduk Doktor." Yuri elini çekip Yoona'ya sert bir şekilde vurdu.

"IM YOONA!"

Continue Reading

You'll Also Like

3.1M 12.5K 2
'Umudun gece ise, ay'a tutun.' ∞ (15/08/2018; Başlama tarihi.)
223K 20.7K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
292K 11.5K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
804K 65.5K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...