Pembe Düşler Mahallesi

By dreamonde

2.6M 132K 35.1K

Bir insana ne zaman aşık olursunuz? Çocukken, o gol atmak istediği için onun yerine kaleye geçtiğinizde mi? Y... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm / Part 1
32. Bölüm / Part 2
33. Bölüm
Bayram Özel
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
Özel Bir Kesit
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
Ara Bölüm
43. Bölüm
Ara Bölüm 2
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm (Final)
Özel Bölüm
Özel Bölüm: Nereden Nereye

30. Bölüm

43K 2.2K 812
By dreamonde



Önümüzdeki bir iki bölüm içerisinde göreceğiniz İtalyanca konuşmalar yanlış olabilir kesinlikle mesuliyet kabul etmiyorum ahsjshahsh.

Bölüm biraz geç geldi bazı aksilikler yüzünden. Yazmaya eğlenceli bir şekilde başlayıp, sonunu okuduğunuz zaman beni net linçleyeceğiniz biçimde bitirdiğim 4000 kelime küsur bölümü komple silip, bu bölümü yazdım.

yazmayanyzr'a sildiğim bölümü okutmuştum o beni iyi anlayacaktır ahsjwhsjwhahw.

Bölüm sonunda konuşuruz. Başlangıcı Kaan ile yapıyoruz, iyi okumalar ♥️

(Giray'dan özür dileme mevzusu geçecek bölüm içerisinde. 15. Bölümde geçen bir olaydı hatırlamayanlar için kısaca bahsetmek gerekirse Hazal Kaan'ın Giray'ı kıskanıp kıskanmadığından emin olmak için, gidip Giray'dan Kaan adına özür dilemişti. Kaan'a da Giray benden özür diledi arkadaş olduk demişti.)

*
*

Kaan'dan.. Bir hafta sonra..

Duygularımız değil midir bizi yöneten? Aklımızın şiddetle önerdiklerini, hissettiklerimizi vurgulayarak arka plana attıran?

Başkalarına taviz vermediğiniz her konuyu ona karşı sineye çekmenin verdiği bir rahatsızlık vardır, bilir misiniz?

Acaba çok basit, yavşak biri olduğumu mu düşünüyor dersiniz içten içe. Ama aksini de yapamazsınız, zorluk çıkartamazsınız.

Çünkü ona kıyamazsınız.

Onun evet dediği her şey sizin gözünüzde ne kadar hayır olursa olsun, dilinize düşen de evet demektir.

Anlıyor musunuz beni?

Zannetmiyorum.

Zira bazen bende kendimi anlamıyorum.

"Çok kaçıracaksın yine," dedi Tekin sakin bir sesle önündeki bardakla oynarken.

"Sikmişim," diye homurdandım ve kaşlarımı çatarak onu inceledim. "Süt çocuğuna döndün sende iyice Gaye'den sonra. İki bardak içsen benden beter olacaksın."

Dudaklarına belirgin bir gülümseme yayıldı ve bakışlarını durmadan çevirip durduğu bardakta dolaştırmaya başladı.

"Oğlum," dedi dudaklarını bükerek. "Kız durmadan ağzıma sıçıyor ve ben bundan inanılmaz keyif alıyorum. Tırsıyorum amına koyayım, bu ne böyle?"

Kafamı geriye atarak ufak bir kahkaha attım. Hanımcı Tekin'i böyle kıvranırken görmek beni fazlasıyla eğlendirmişti.

"Sarhoş olursam ve Gaye bunu anlarsa beni döve döve bayıltır. Ve ben sırf bu yüzden içmiyorum. Olayın ciddiyetini anlıyorsundur umarım."

Kafamı salladım, "Kız da haklı şimdi. Sonuçta sarhoş kafayla öpüşme sayesinde tanıştınız. Nasıl güvensin sana?"

Dik dik baktıktan sonra göz devirdi.

"Sen beni falan bırak. Asıl sen ne bok yiyeceksin?"

Arkama yaslandıktan sonra bakışlarım boşluğa takıldı ve yavaşça omuz silktim.

"Bok çukurundayım, battım batacağım kadar. Bilmiyorum."

Tedirgin bakışları bir süre üstümde dolaştıktan sonra derin bir nefes alarak dirseklerini masaya yasladı.

"Bak aksini iddia etsen de kırgın olduğunu biliyorum. Ama Hazal ile konuşman gerekmez mi?"

Önümdeki bardağı fondip yaparak sertçe masaya geri koydum.

Neden herkes benden bir şeyler bekliyordu?

"Ne diyeceğim amına koyayım? Kalbimi çok kırdın lütfen bir daha olmasın mı? Sonra da birbirimizin saçlarını örüp pijama partisi yaparız artık."

Söylediğim onun dudaklarını yukarı kıvırırken göz devirmeyi de ihmal etmedi.

"Hayır ben anlamıyorum," diye mırıldandım şişede ki içkiyi bardağıma doldururken. "O gelip İrem ile ilgili bir şey sordu mu bana? Sormadı, kendi kendine küstü, kızdı, gitti, İtalya'ya kaçtı. Ben niye konuşmak zorundayım? Ben niye derdimi anlatmak zorundayım? Zorunda mıyım?"

Sıkıntıyla bıraktı nefesini Tekin.

"İnat etmek yeni mi geldi aklına? İpin ucundasınız, birbirinizi düşürmek yerine birlikte dengede durmayı öğrenmelisiniz."

Bardağımdan büyük iki yudum aldım ve Tekin'e yüzümü buruşturdum.

"Felsefe yapma, başım ağrıyor."

Dudaklarından alaycı bir gülüş fırladı.

İçkimden büyük yudumlar aldıktan sonra tekrar konuşmaya başladım.

"Neden böyle oldu lan?" Diye sordum anlamsız bakışlarımı ona çevirerek. "Çok sevdiğim için mi, kıyamadığım için mi?"

"Oğlum çok duygusal konuşuyorsun yanaklarını sıkasım geldi."

"Siktir git yavşak."

"Eh, Ricardo da geldi artık. Sahayı boş mu bırakacaksın?"

"Ricardo'yu sikeyim."

"Nur topu gibi Giray da var malum."

"Giray'ı da sikeyim."

"E bir ben kaldım amına koyayım sikmediğin."

"Seni de sikeyim."

"Yavaş lan, motorun soğusun."

Masada yükselen telefon sesi başımın da ağrısıyla birlikte yüzümü ekşitmeme sebep olurken, Tekin sırıtarak eline aldı.

Gaye'nin aradığını artık Tekin'in bu sokakta beş lira bulmuş velet gibi sırıtan yüz ifadesinden anlayabiliyordum.

"Geliyorum hemen," diyerek ayaklandığında ona ters bir bakış atmakla yetindim.

Tek başıma kalmamla, günlerdir üzerimde bulunan garip ağırlık tekrar yerini aldı.

Düşüncelerim miydi taşıyamadığım, yoksa hazmedemediğim gerçekler mi?

Anlamakta zorluk çekiyordum.

Hazal'ın sırf duygularımdan emin olamadığı için Giray'dan benim adıma özel dilediğini öğrenmek mi daha çok koymuştu bana?

Yoksa eğer Hazal İtalya'dan dönmeseydi, Giray'ın bu sene İtalya'ya gideceğini öğrenmek mi?

Ya da kıskandığımı bilmesine rağmen yarın akşam o İtalya piçini yemeğe davet etmesi mi?

Bunu da anlamakta zorluk çekiyordum.

Belki de sadece bu zamana kadar içime attıklarım dışarı çıkmaya çalışıyordu. Her şey üst üste gelmişti neticede.

O, İrem yüzünden gitmişti İtalya'ya.

Ben ise ona rağmen, onu beklemiştim. Giray ile görüşmek için bana söylediği yalanları defalarca kez sineye çekmiştim. İrem yüzünden gitmek ne kadar zordu bilemem ama bildiğim bir şey vardı ki o da ona rağmen, onu beklemek hiç kolay değildi.

Ama tam şu an, Hazal'ın bir kez daha İtalya'ya çekip gittiğini öğrensem.. beklerim. Yine köpek gibi paşa paşa beklerim.

Ona çıkan her yolu koşarak giderim. Kırılırım, kızarım, terkedilirim, bir başıma kalırım.. ama günün sonunda yine bu mahallenin girişinde onun kahkahanın yankılanması için canımı da veririm.

Elbet gitmek de zordur.

Ama gelip gelmeyeceğini bile bilmediğin birini beklemek.. arkada bırakılan olmak.. varlığıyla sana bütün hissettirecek o kişinin yokluğuyla sınanmak..

Hayatın bana açık ara yaptığı en büyük piçlik buydu.

Yine de onca yolu ayağım takılsa da, tökezlesem de bıkmadan yürümeme rağmen yorulduğumu hissediyordum bazen. Mesela son bir hafta.

Benim onun için Giray'ın defalarca ağzını burnunu kırman ama onun buna rağmen gidip benim yerime Giray'dan özür dilemesi... Hemde sırf benim duygularımdan emin olmak için.

Bunu ben yapsaydım? Hazal'ın duygularından emin olmak için risk almak yerine defalarca İrem'le deneseydim onu? Sonuçta bende onun İtalya'ya gitmesine sebep olan kişinin ben ve İrem olduğunu, o söyleyene kadar bilmiyordum. Giray sanıyordum. Kendisinin yaptığı gibi İrem'i defalarca ona karşı koz olarak kullansam.. o ne yapardı? Nasıl hissederdi?

Yirmi yedi yıllık hayatım boyunca Hazal beni İrem ile toplasan üç kez yan yana görmüşken, benim Giray ile Hazal'ı koca bir yıl boyunca yan yana, dip dibe görmem adil miydi?

Giray'ı bir kenara koyunca Ricardo piçi var.

Matruşka gibi orospu çocukları iç içe geçmişler, biri bitiriyor biri başlıyor.

Terkedip gitmedim, onu arkamda bırakmadım diye mi bilmiyorum, ama kimse beni anlamıyor. Kimse beni görmüyor. İrem, İrem diye tutturup başıma kakıyorlar ama gözüme gözüme sokulan Giray'ı duygularım açığa çıkarken bile kimse farketmedi, farketmiyor. Keza şu an Ricardo'yu da kimse farketmiyor.

Hazal dahil.

İşte bu cümlenin ağırlığı altında eziliyordum. Her şeye yeten gücüm, bu cümleyi inkar etmeye yetmiyordu.

Kaan Atasoy ne davalar, ne mahkemeler, ne duruşmalar, ne kavgalar atlatmıştı ama iki kelimenin altında ezilmiş, sıkışıp kalmıştı.

Sıkıntıyla nefesimi verip, sarsak adımlarla ayağa kalktım ve cüzdanımdan içtiklerimizi karşılayacak hatta artacak bir miktar çıkartıp bıraktım.

"Kolay gelsin Rıfat Abi," diyerek yaşlı adama ufak bir selam verdim ve masalara içki yetiştirmeye çalışan Erhan'a da kırk yılın başı iyilik yapasım tuttu, "Paranın üstünü bahşiş olarak al."

Erhan'ın yüzüne gevşek bir sırıtış yerleşti, "Eyvallah abi."

Tam adımlarımı kapıya doğru yöneltiyordum ki, tekrar Erhan'ın sesi doldurdu kulaklarımı.

"Abi," dedi tedirgin bir sesle yanımda biterken. "Bir şey soracağım ama kafamda şişe kırmak yok?"

"Sorma o zaman Erhan," dedim aksi bir sesle.

Fena halde başım ağrıyordu ve gözlerimi kapatmamak için zor direniyordum.

Kafasını iki yana salladı, "Yok abi. Sormazsam uyuyamam."

Sinirle gözlerimi yumdum ve derin bir nefes verdim.

"Sor Erhan, sor.."

"Bayadır yolun düşmüyordu buraya. Son günlerde çıkmaz oldun. Hayırdır abi, kız meselesi mi?"

Az önce sinirle yumduğum gözlerimi tehditkâr bir şekilde açtım ve dudaklarımı nemlendirerek, merakla alacağı cevabı bekleyen Erhan'a baktım.

"Erhan," dedim sakince. "Kafanda şişe kırmamı istemiyorsan toz ol. Üç saniyen var."

Erhan yüzüne şirin olduğunu düşündüğü bir gülümseme yerleştirdi ve geri geri adım atmaya başladı.

"Hürmetler."

Ağır adımlarla kapıdan çıktım ve serin rüzgar beni biraz ayıltırken, ileride telefonla konuşan Tekin'e kısa bir bakış atarak arabama yöneldim.

"Kaan."

Tam kapıyı açacakken sesle kaşlarım çatılırken, ifademi bozmadan İrem'e döndüm.

Tek kaşımı havaya kaldırdım ve sorgularcasına ona bakmaya başladım.

"Şey," dedi elleriyle oynarken. "Son görüşmemizde pek iyi değildin.. Hazal da o gün sana destek olmadığı için ben olmuş-"

"Hatırlıyorum," diyerek sözünü kestim. "Ama o gün sana da söylediğim gibi, Giray gelip destek olsa ona da sesimi çıkarmazdım. Bunu kişisel algılama."

"Tabi tabi," dedi hızlıca kafasını sallayarak. "Sadece Hazal ile ilişkinizin nasıl gittiğini öğrenmek için gelmiştim."

"Meyhaneye?"

"Yani öyle söyleyince biraz şey oldu ama.. Normalde biraz ketumsun, şimdi sarhoşsundur falan.."

Bıkkınlıkla nefesimi aldım, "İrem daha kaç kez konuşacağız bu konuyu? Gerçekten seni göz göre göre kırmak istemiyorum ama daha kaç kez yüzüne vurmam gerekiyor bu gerçeği?"

"Kaan," dedi yutkunarak. "Sana onu unutturabilirim, inan bana."

Tekrar kaşlarımı çattım, "Hazal'ı unutmak istediğimi nereden çıkardın?"

Yüzü afallasa da, hızlıca toparlandı.

"Yani.. İşte o gece Giray, sen, ben falan.. Ben unutmak istersin diye.."

"İrem," dedim bastırmaya çalışmadığım bir sıkılmışlıkla. "Daha fazla kafandan bir şeyler uydurup çıkma karşıma. Çünkü sabrımın da bir sınırı var."

"Ben gideyim o zaman," dedi kafasını sallayarak.

Arabanın kapısını açtım ve yüzüne bile bakmadan, "İyi olur," diyerek gaza yüklendim.

Arabayı sahile sürerken, önünden geçtiğim kırtasiye dudaklarımın yukarı kıvrılmasına sebep oldu.

Hazal'ı sahile bıraktığım gün birlikte bu kırtasiyenin camında Aşk ve Gurur kitabını görmüş, sonrasında onun kitabı Gaye'de olduğu için ben ona kendi kitabımı vermiştim.

Şimdi buradan tek başıma geçiyordum.

Omuzlarım yenilen bir savaşçı gibi çöktü ve sahile çektim.

Ve akreple yelkovan birbirini kovalarken sızıp kaldım.

Karşımda durgun deniz, elimde bira, dilimde Atilla İlhan, aklımda Hazal..

'Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem?
Ben sana mecburum, sen yoksun..'

*
*

Hazal'dan...

Kaan, eşini aradığım çorabım gibiydi. Az önce gördüğümü iddia etsem bile bulamıyordum. Kayboluyordu ortadan, nereye gittiği meçhul. Sonra bir geliyor gibi oluyordu, ama aslında gelmiyordu. Var mıydı yok muydu, emin olamıyordum.

Ardından bum, tek başınıza, eşi bulunamamış çorap gibi kalakalıyordunuz.

Kabul biraz enteresan bir benzetme oldu. Mahallede yine onu göremeyince içime bir sıkıntı doğdu da, kusura bakmayın artık.

"Çok güzel burası," diyerek aksanlı sesini konuşturan Ricardo'ya baktım kısaca ve tekrar önüme döndüm.

"Çok şanslısın burada yaşamayı isterdim," dedi Joseph de tıpkı Ricardo gibi saklamadığı beğeniyle.

Gelin gelin. Yerleşebileceğiniz boş bir oda var. Kaan'ın bir haftadır uğramadığı..

Ares ise Ricardo ve Joseph'in aksine sessiz kalmayı tercih etmişti.

"Tamam bu köşede dur," dedim elimle köşeyi işaret ederek. Ares arabayı boş olan kısma çekerken, Joseph merakla girdi araya.

"Gaye neden gecikecek?"

Kendimi tutamayıp güldüm, "Kardeşi biraz süslü."

Ares'in dudağı yukarı kıvrıldı, "Gaye gibi bir kızın kardeşinden ne bekleyebiliriz ki.."

Gülerek arabadan indiğimizde Gaye telefonuma, 'Yalnızca iki dakikaya oradayız,' diye mesaj atmıştı.

"Girdiğinde elini öpeceksiniz, hatırlıyorsunuz değil mi?" Diye sordu Ares alayla, Ricardo ve Joseph'e dönüp.

Ricardo gergin bir nefes aldı ve kafasını salladı,  "Si, si."

"İtalyanca konuşursanız annem hiçbir şey anlamadığı için kafanıza çatal fırlatabilir yalnız," diye uyardım gülerek.

"Evet, evet," diye düzeltti Ricardo hızla.

"Sanki kız istemeye geldik be oğlum kasmasana," dedi Ares göz devirerek.

Ricardo kaşlarını çatıp, "Ha?" Dediğinde eliyle geçiştirdi. "Boşver boşver."

Ares'in annem ile çok iyi anlaşacağına şüphem yoktu. Kan çekerdi bir kere. Bu iki İtalyan oğlanın yanına annesi İtalyan olsa da babası has Karadeniz kökenli Ares'i koyunca elmas değeri kazanıyordu.

Ares İtalya'da fazlaca çapkın ve biraz piç olsa da, onu yetiştiren babaannesinin tanımasam bile hükümet gibi kadın olduğunu çok duymuştum kendisinden.

İtalya'da gündüzü gecesi belli olmayan, yattığı yatakla kalktığı yatak birbirinden farklı olan adam her bayram Türkiye'ye gelip babaannesinin itiraz geçirmez kuralı olarak sabahın köründe uyanıp bayram namazına gider, babaannesinin karşısına uslu bir çocuk gibi çıkar hiç de bir dediğini ikiletmezdi. Kızlarla içli dışlı olmayı seven bir çapkındı ama babaannesinin yanında dişi sineğe bile yan gözle bakmazdı. Söylediğine göre az dayağını da yememişti.

Doğruyu söylemek gerekirse Ares gibi birine sözünü geçirebilen kadın ile ülkece gurur duymamız lazımdı.

Karadeniz kadınının hali başka tabi.

Bir de bizim Zeyno'ya bak. Oğlum da oğlum. Aman oğlum üşümesin, aman oğlum aç kalmasın, aman oğlumun yattığı yer rahat olsun.

Yoruyorsun TC erkek annesi...

"Şükür," dedi Ares arabadan inerek. Baktığımda Gaye'nin arabasının da arkamıza park ettiğini görmemle kapıyı açtım ve aşağı indim.

"Ya istemiyorum işte istemiyorum!"

Belgin'in birazcık yüksek çıkan sesi, bizi şaşırtırken Gaye elini alnına koydu sıkıntıyla.

"Belgin senin istemenle olacak bir şey değil bu."

Belgin sinirle dişlerini sıktı ve gözlerini yumdu ardından hiçbir şey olmamış gibi bize döndü.

"Selam," dedi neşeli çıkmaya çalışan bir sesle. "Kusura bakmayın, biraz gerildik arabada."

"Belg-" diyen ablasının sözünü kesti. "Evde konuşuruz Gaye."

Belgin'in bu olgun tavrı beni gururlandırırken gidip sarıldım ona. "Hoşgeldin bebeğim."

"Gelmeseydim kafayı yiyecektim Hazaliko," diye mırıldandı yorgun bir sesle.

Gaye Belgin'in hazırlanamadığını söylemişti fakat belli ki evde bir şeyler olmuştu.

Belgin bizim çocuklarla el sıkışıp tanışırken, hepsinde gözlerine biraz daha beğeni yerleşiyordu. Her an yakışıklılığınıza nazar değmesin diyerek nazar duası okuyabilirdi.

Fakat üçüne de beğenisini hiç belli etmedi.

Keşke Belgin benim kardeşim olsaydı yahu.

"Hadi gidelim artık," dedim adımlarım bizim sokağa dönerken.

Annem bir haftadır arkadaşlarımı akşam yemeğine davet etmemi söylesede, hep geçiştiriyordum.

Fakat Kaan'ın bir haftadır mahalleye gelmemesi, ona karşı son kozumu oynamaya mecbur bırakmıştı beni.

Ricardo ve Joseph'in gitmesine 3 gün kalmıştı ve şu an hep beraber bizim eve yemeğe gidiyorduk.

Tabi, İtalya'dan misafiri olan annem durur mu?

Durmadı..

Esra Teyze ve Zehra Teyze'yi de hemen çağırdı.

Hemen ufak bir bilgilendirme yapayım, Zehra Teyze Gaye'nin müstakbel kayınvalidesi olur. Ahkihkohkohahahah.

"Hazal, güzel miyim? Çok açık değil, değil mi?" Diye soran Gaye'ye bakıp sırıttım. Nasıl da usturuplu giyinmeye çalışmış yavrum.

"Üstün efsane," dedim salaş siyah tişörte düz bir bakış atarak. "Ama madem kapalı giyinecektin altına da etek yerine pantolon giyseydin ya mal."

"Ay ne bileyim ben?" Diye sordu eliyle kendine hava yaparak. "Bu kız niye böyle kapalı giyinmiş bacakları yamuk mu, yoksa ağda yapmaya mı üşeniyor der diye.."

"Gerizekalı," dedi Ares hem gülüp hem de kafasını iki yana ümitsiz vakaymış gibi sallayarak.

Joseph'in yüzü düşmüştü.

"Tekin Abi karışmıyorsa annesine ne oluyor ki?" Diye araya girdi Belgin. "Kadın hiç görmeyecek mi senin croplarını, şortlarını, büstiyerlerini?"

"Ya ilk izlenim önemli!" Dedi Gaye somurtarak. "Tekin karışsa da bir şey olmaz, ama annesine kendimi bugün sevdirmem lazım anlasanıza!"

"İyi," dedi Belgin göz devirerek. "Annesiyle de evlenirsin. İyice mal bir şey oldun çıktın.. Tekin Abi seni sevsin, annesi kıyafetlerini beğenmese kaç yazar?"

"Hıhı," dedi Ares alayla mırıldanarak. "Sen öyle san."

Belgin kaşlarını çatarak ona döndü, "Bir şey mi dedin?"

Ares derin bir nefes aldı, "Diyorum ki o kadar da küçümseme. Mesela ben babaannemle, giyinmesini bilmeyen bir kızı götürüp evleneceğim kız diye tanıştırsam, sınıra kadar tüfekle kovalar beni gavurun doğurduğu diye bağıra bağıra."

"Alo!" dedi Belgin önümüze geçip elini sallayarak. "2020'ye geldik biz haberiniz olsun. Arayı çok açmayın."

"Bu kıyafetle biraz gez, laf atıp taşkınlık yapacak onlarca insan var. 2020'de sana başarılar."

Ricardo ile Joseph şaşkınlıkla bu muhabbeti dinlerken, önünden geçtiğimiz Kaanların evine baktım çaktırmadan.

"Hazal dedi azcık kapalı, düzgün bir şeyler giy diye!" Diyerek topu bana atan Gaye'ye şaşkınlıkla baktım.

Aa? Ben? Top? Haşa.

"Hayır, hayır.. Bunu kaldıramam.. Hazaliko?" Belgin'in yine oyunculuğunu konuşturduğu dramatik sesiyle Gaye'ye kötü bakışlarımı attım.

"Ben sana sakın çarşaf ve peçeni unutma da dedim, kahpe. İşine geleni söyleme, dalga geçiyordum."

Olaydan belli ki sıkılmış olan Ricardo, "Burası çok güzel," diyerek konuyu değiştirdiğinde Belgin de bu hıza ayak uydurdu.

"Evet kesinlikle katılıyorum! Keşke burada yaşasaydım ya. Ne güzel minnoş minnoş. Baksanıza bu evin rengi çok güzel, mavi!"

"Kafeste falan mı büyüttünüz?"

Ares'in Gaye'ye yönelttiği soruyla Belgin sert bakışlarını ona çevirdi.

"Fazla yaklaşma ısırırım."

Ares beklemediği bu cümle karşılığında dudaklarını araladı ve kaşlarını bir kez kaldırıp indi.

Ardından, "Can che abbaia non morde," dedi sırıtarak.
(Havlayan köpek ısırmaz.*)

Belgin'in kaşları çatıldı. "Türkçe konuşsana lan!Ne dedi bu bana? Küfür mü etti? Türkçe konuşsaydın verirdim cevabını hanzo!"

Belgin bugün hayli gergin ve aksiydi, ama normal tavrı da böyleydi zaten. Neşeliyken bile birilerine laf sokmayı, söylemeyi severdi.

Hiçbirimiz Belgin Ares'i parçalamasın diye söylediği sözün Türkçesini söylemeyip onu sakinleştirdiğimizde artık bizim evin önündeydik.

Açıkçası Kaan'a her ne kadar kızsam bile artık onu görmek istiyordum. Uzaktan da olsa.

Annem kapıyı açtığında, gürültülü bir selamlaşma tanışma faslı karışık yaşandı.

Ares'in el öpme tavsiyesini başarıyla yerine getiren Ricardo annemden sulu öpücükler kazanmakla meşguldü. Joseph nereye düştüğünü anlamayan gariban bakışlarını etrafta dolaştırıyordu. Gaye ise Tekin Abi'nin keyifli sırıtması eşliğinde hanım hanımcık bir şekilde Zehra Teyze ile konuşuyordu.

Abim köşede kollarını göğsünde birleştirmiş, memnuniyetsiz bakışlar atıyordu bizim çocuklara. Bu sabah onlarla birlikte kahvaltı yapmak için dışarı çıkarken son günlerde bu kadar çok dışarı çıkmama bir ton laf etmişti. Neyse ki babamın yokluğunu annem doldurmuş, ve buna karışmaya hakkı olmadığını söyleyerek onu susturmuştu.

Gözüme çarpan her kişinin Kaan olmadığını görmem yüzümü git gide düşürürken, omuzlarım çöktü yavaşça.

"Kız hangisi seninki?" Diye soran kişinin Esra Teyze olduğunu farketmeden dalgınlıkla cevap verdim.

"Benimki yok burada.."

Kaan gerçekten bu akşam yemeğini umursamayıp, kıskanmayıp gelmediyse.. belki de benden vazgeçmişti.

Ne duymuştu bu Allahın cezası, ne söylemiştiler?!

Ayakkabılarımı çıkartıp abimin yanına doğru ilerlediğim esnada mutfaktan çıkan kişiyle, az önce düşen yüzüm tekrar aydınlandı.

"Benimki de buradaymış," diye mırıldandım az önce verdiğim cevaba ithafen.

Kaan'ın gözleri memnuniyetsizce girişte hala konuşan grupta dolaştıktan sonra yavaşça benim gözlerimi buldu.

Kıvrılan dudaklarımı hızla bastırdığımda, o da gözlerime yalnızca iki saniye bakıp çevirmişti.

Ama görmüştüm. Annem Ricardo'yu oturma odasına götürürken küfür ettiğini görmüştüm.

Benden vazgeçmemişti ama beni tekrar kazanmaya da pek niyeti yok gibiydi..

*
*

Sonunda Kaan'dan da okuduk bir şeyler. Böyle okumamız iyi oldu ama, aksi hâlde ayırıyordum vallahi ikisini de sonsuza kadar...

Kitapta şu an 2020, Temmuz sonlarındayız. Kaan'ın doğum günü geliyooorr (10 Ağustos)

Kaan'ın doğum gününden önce bir de Kurban Bayramı var ama açıkçası belki onu üstünkörü yazıp geçebilirim, henüz karar vermedim.

Kaan'dan okuduğunuz kısım hakkında ne düşünüyorsunuz? Haklı mı, ya da haklı olduğu kısımlar var mı?

Hazal'ın tutumu ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Kaan'dan emin olmak için kıskandırmaya çalışıyor her seferinde maalesef ki.

Yani aslında Kaan'ın duydukları yalan değil. Her şey üst üste geldiği için biraz kafasını dinlemeye ve yalnız kalmaya ihtiyacı var.

Kendimi Kaan'ın avukatı gibi hissetti ahajshwuwhshwh.

Bölüm hakkındaki genel yorumlarınız?

Ares-Belgin'in oluru var mııı? Ne diyorsunuuuz?

Zehra Teyze Gaye'yi sevecek mi bakalım...

Ricardo ve Joseph bu bölümde pek konuşması olmayan karakterlerdi, bir sonra ki bölümde onları biraz daha okuyacağız.

Ufak bir bilgilendirme olarakta, Ares bizimkilerle İtalya'dan tanışıyor, babası Türk annesi İtalyan. Detaylıca okuruz zaten ileride ama bu şimdilik ufak bir bilgilendirme olsun.

Hoşçakalınn, kendinize iyi bakıın. ♥️

Continue Reading

You'll Also Like

539K 35.2K 28
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
302K 23K 41
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...
998K 58K 39
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
401K 34K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.