Ex, Next? | Namjin

By Awaepioon

507K 45.3K 44.6K

Hoseok, iki yakın arkadaşı Namjoon ve Seokjin'in yalnızlığını sonlandırmak için birbirlerine bir buluşma ayar... More

▪0▪
▪1▪ Hey Yakışıklı
▪2▪ Baby Bom Pow
▪3▪ Hoseok'un Suçu
▪4▪ Nude(?)
▪5▪ Orospu Damgası
▪6▪ NAMGi Yönetim
▪7▪ Kim Taehyung
▪8▪ Marka Yüzü
▪9▪ Batıyoruz
▪10▪ Karıncalanma
▪11▪ Yüzyılın Piçliği
▪12▪ Jungshook
▪13▪ Takibe Takip
▪14▪ Eros(!) Hoseok
▪15▪ Zarar Ziyan
▪16▪ Göz Dağı
▪17▪ Eros'luğa Devam
▪18▪ Ağız Dolusu K
▪19▪ Eylül, 2016
▪20▪ Shipper
▪21▪ Let's Get It
▪22▪ En Güzel Yük
▪23▪ Toplantı
▪24▪ Die Bitch
▪25▪ Yeni Üye
▪26▪ Winx Club
▪27▪ Skandal
▪28▪ NAMGi
▪29▪ Mermi
▪30▪ Hey
▪31▪ NAMGi & Royal Club
▪32▪ Davetiye
▪33▪ Yılbaşı
▪34▪ Yılbaşı
▪35▪ Hatırlamamak
▪36▪ Vazgeçiş
▪37▪ Plan
▪38▪ Sıfır
▪39▪ Düşman
▪40▪ Çekim Günü
▪41▪ Değil Mi?
▪42▪ Taeseok
▪43▪ Haksızlık
▪44▪ 🌛🌜
▪45▪ NAMGi: 7
▪46▪ Mart, 2017
▪47▪ Bir Ay Sonra
▪48▪ Özlemek
▪49▪ Aşkwitter
▪50▪ Kanıtlar
▪51▪ Oha
▪52▪ Arkadaş
▪53▪ Date
▪54▪ Ödevler
▪55▪ Zenginler
▪57▪ Yoonkook
▪58▪ Kaçamak
▪59▪ Yeni Aşıklar
▪60▪ Başlayalım
▪61▪ Saklamak
▪62▪ Ajan Jimin
▪63▪ Namyoonkook
▪64▪ Yüzyılın Piçligi Yapıldı
▪65▪ Baskın
▪66▪ İyi
▪67▪ İtiraf
▪68▪ Temmuz, 2017
▪69▪ Savaş
▪70▪ Merhamet 🔞
▪71▪ Mektuplar
▪72▪ Mesajlar
▪73▪ Evlilik
▪74▪ Son

▪56▪ DGKO

6.3K 552 1K
By Awaepioon

12 Nisan 2020

"Kaplan Çiçeklerini masanın öbür tarafına yerleştirin." dedi Yoongi çiçekleri taşıyan görevlilere.

"Peki, efendim."

"Ah, Seokjin, konuştun mu Namjoon'la?"

"Konuştum, pastaneden yeni çıkmış. Yarım saate kalmaz geliyor." Seokjin telefonunu ceketinin iç cebine koydu.

"Hyung balkondaki balonlar nasıl duruyor?" Jimin yukarıdan bağırıyordu.

"O mor olan sallanıyor! Hayır soldaki, evet o, iyice tutturun tamamdır!"

Royal Club saat 12'den beri Jungkook için hazırlanıyordu.

Bugün onun doğum günüydü.

Yoongi saatine baktı.

4'e geliyordu.

Anlaştıkları üzere Seokjin, Pazar günü restoranı kapatmıştı. Online ve telefon randevu sistemi güncellenmiş, mevcut rezervasyonlar iptal edilmişti. "Özel bir etkinlik" için kapanan restoranda hummalı bir çalışma hakimdi. İlk iş, mutfak ve servis ekibinden gerekli kişiler bilgilendirilmiş, kalanlara izin verilmişti. Masalar kaldırılmış, dans için alan bile açılmıştı.

Yoongi'nin hazırladığı menü şeflere iletileli de neredeyse 4 saat oluyordu. Jungkook'a özel olarak yapacağı yemeği de seçen genç adam, sabah gün ışıdığında şeflerden biriyle alışverişe çıkmış ve özenle gereken malzemeleri seçip almıştı. Mutfakta, diğerlerinden ayrı, yemeği için çok çalışmıştı. Şimdi ise arabanın içindeki bugün için hazırlattığı takımını alıp giyecekti.

Seokjin ve Jimin restoranın organizasyonundan sorumluydu. Jimin en yakın arkadaşı için yirmi iki kasa süs ve parti malzemesi almıştı. Yüzünde, sanki dünyayı kurtaracak bir şey yapmış gibi bir ifadeyle kapıdan içeri girdiğinde Seokjin şok içinde onu karşılamıştı. Mor, mavi balonlar balkon kirişlerine asılmış, simli tüller kirişlere donatılmış, büyük maytaplar girişe sırayla dizilmişti. Seokjin yüz kere bunun bir düğün ya da nişan olmadığını dile getirse de Yoongi ve Jimin yirmi iki kasa süsün her bir parçasını kullanmaktan vazgeçmemişlerdi.

Namjoon ise pastadan sorumluydu. Jungkook'un en sevdiği pastane ile anlaşmıştı. Ona kalsa kardeşinin ifşa fotoğraflarından birini götürüp bir pasta yaptırırdı fakat büyük baskılar eşliğinde -Yoongi şirketteki ekranlardan onun ifşalarını bir ay boyunca göstereceğine yemin etmişti- görkemli bir pasta yaptırmakta karar kılmıştı.

Müzisyenler gelip onlara ayrılan alana yerleşmeye başladıklarında, Yoongi üzerindeki lacivert takımı ile kapıdan içeri girmişti. Jimin'in elindeki listeyi alıp şöyle bir kontrol etti. Tek eksikleri doğum günü çocuğuydu.

"Biz geldik!" dedi Hoseok melodik bir sesle.

"Vay canına! Yoongi hyung? Damat gibi olmuşsun!"

"Zevzek zevzek konuşma ya! Gel de bir işin ucundan tut."

"Hoş geldiniz." dedi Seokjin ikisine de. Taehyung, taşıdığı yanardönerli büyük hediye paketini gülümseyerek alıp diğer hediyelerin bulunduğu köşeye koyması için görevlilerden birine verdi. "İçeri geçelim de Yoongi sana da iş kitlemesin."

Taehyung oldukça gergindi. Her ne kadar Seokjin ve Jimin ile aralarında bir sorun olmasa da, bir iki saat içinde Namjoon ve kardeşi gelecekti. Namjoon'un ona karşı önyargılarını ve nefretini biliyor, anlıyordu. Önce eski sevgilisine ilgiyle yaklaşmış, sonra da en yakın arkadaşıyla birlikte olmuştu. Yakınındaki herkesi ondan çalmaya çalışıyormuş gibi göründüğünün farkındaydı. Ancak onları dinlemeyen, peşin hüküm veren ve sonrasında pişman olmasına rağmen geri adım atmayan bir adama daha fazla açıklama yapmak da imkânsızdı.

Hoseok'u cidden seviyordu. Tüm bir zaman yaşadıklarını düşündüğünde, ulaşmak istediği sevgiye koşarken asıl sevginin de onunla beraber geldiğini fark ediyordu. Hoseok bir güneş gibi anılarında parlıyordu. Gülüyor, dinliyor, konuşuyor, eğleniyor ve ilgi gösteriyordu. Ne zaman aşka dönüştüğünü bilmese de Hoseok onu hep sevmişti. Oturduğu masadan, konfeti paketlerinden birini kılıç gibi kullanarak Jimin ile savaşan sevgilisini güler yüzle izlerken ona gün geçtikçe bağlandığını hissediyordu. Hoseok'a aşık olmaya başlıyordu.

"Rahatla biraz Taehyung." dedi Seokjin elinde bir bardak su ile gelip otururken.

"Ah, teşekkürler." Bardağa uzandı. "Elimde değil. Bu akşamı mahvetmekten korkuyorum."

"Endişelenme. Ben buradayken Namjoon en fazla bir boğa gibi kızgınlıkla nefes alıp verir."

Taehyung endişeyle karışık rahatlıkla kıkırdadı.

"Bir şey soracağım cidden 22 kasa süs almak zorunda mıydınız?" Hoseok elindekileri boş kutuları bırakıp şaşkınlıkla konuştu. Yoongi süs rulolalarından biriyle kafasına vurdu aniden.

"Az laf çok iş Hoseok! Ne çok konuştun lan, başım ağrıdı."

"Hyung saçımı bozuyorsun!"

Taehyung ve Seokjin kahkahalarla gülüyorlardı.

"Sen Namjoon'dansa şu kızgın kediden kork. Parti başlamadan sakat kalacak sevgilin."

*******

Jungkook sağanak yağmurdan kurtulup şemsiyesini kapattı ve merdivenlerden çıkmaya başladı.

Royal Club karanlığa bürünmüştü.

Herkes saklanıyordu.

Saatler 18.04'dı.

Namjoon, sol tarafta, üst kata çıkan merdivenlerin arkasına Seokjin ile birlikte saklanmıştı. Birçok duyguyu aynı anda yaşadığı garip bir andaydı. Arkasına saklanmış eski sevgilisinin varlığı kalbini hızlandırıyor, koluna tutunmuş zarif elinin ceketinin üzerinden olsa da hissetmek onu gülümsetiyor, gelirken kendine defalarca yemin etmesine rağmen Hoseok ve Taehyung'u görmek onu sinirlendiriyor ve kardeşinin sürpriz karşısında alacağı yüz ifadesini merakla beklediği için heyecanlanıyordu.

Jungkook, resepsiyon girişinde kimsenin olmamasına şaşırıp telefonunu kontrol etti.

Hoseok ve Taehyung müzisyenlerin önündeki büyük hoparlörlerin arkasında bekliyordu. Hoseok, Yoongi ile arasını düzeltmiş olsa da -onun hiçbir suçu yoktu ve ikisine de tebrik etmişti- Namjoon ile karşılaşmak onlar için zor olmuştu. Bir patrondan çok daha öte, dostu olan adamın gözlerindeki öfkenin sahibi kendisiydi. Bu hayatta onu daha ne kırabilirdi ki! Taehyung'un kapıya gizlice bakışını seyretti. En azından Jungkook'un hatırına, partiyi huzurla geçirmeyi diliyordu.

Jungkook, salona açılan kapıya ulaşmak için kırmızı kadife holü yürüyordu.

Jimin ışıkların kontrol panelinin altında bekliyordu. Doğum günü çocuğu geldiği an ışıkları yakma görevi ona verilmişti. En yakın arkadaşının özel gününde tüm gün çalışmış, mutlu olsun diye uğraşmıştı. Hatta Namjoon ve Hoseok arasında sorun çıkmasın diye patronuna yardım etmişti. Çünkü hali hazırda yürüttüğü planını bugün için rafa kaldırmaya karar vermişti. En azından parti bitene kadar herkesin mutlu olmasına izin verecekti.

Jungkook kapalı kapının kulpunu tuttu.

Üzerinde çeşit çeşit yiyecek ve içeceklerin olduğu büyük masanın arkasına saklanan Yoongi sadece ama sadece sevdiği adamı düşünüyordu. Bugün, herkes gibi o da onu üstün körü kutlamış, yarın toplantısı olduğu yalanları atıp konuşmayı kesmişti. Zaten Jungkook'un son olaydan sonra bir parti hayali kalmadığı için rahat hareket ediyorlardı. Gülümsemesini durduramıyordu sarı saçlı adam. Midesinde hissettiği yanma, birazdan başlayacak olan partinin tatlı heyecanı ve ilerleyen saatlerde aşkını itiraf edecek olmanın verdiği korkunun ürünüydü.

Jungkook kapıyı açıp karanlık yemek salonuna yürüdü. Neden kapalıydı ki bugün?

"SÜRPRİZ!"

"İYİ DOĞDUN JUNGKOOK!"

"CEYKEYYY!"

"DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN!"

Jungkook aniden yerinde bir tavşan gibi sıçradı. Işıklar açılmış, dört bir yandan tanıdık yüzler ellerinde konfeti ve parti şapkalarıyla çıkıp yanına koşmuştu.

"Siz..."

"Tavşan şapkanı takalım!" dedi Seokjin.

"Siz..."

"DGKO gözlüğünü unutma!" Namjoon gözlüğü bir anda takmıştı.

"Siz..."

"Ay çocuğun dili tutuldu!" Taehyung neşeyle güldü.

"Unuttunuz sanmıştım."

"Seninle ilgili hiçbir şeyi unutmayız." dedi Yoongi tam karşısındaydı.

Doğum günü çocuğu, ıslak gözleriyle karşısındaki adama baktı ve aniden ona sıkıca sarıldı. Yoongi anlık mide kramplarıyla genç çocuğun beline ellerini sararken gülümsüyordu. "Hyung sen..." diye bir burun çekiş duydu kulağının altından. Eriyormuş gibi hissettiren sese karşılık vermeden önce kollarının arasında olan sevdiği adamın varlığının tadını çıkardı. "İyi ki doğdun." dedi kısık bir sesle kulağına doğru.

Ayrıldıklarında Jungkook'un gülen yüzündeki yaşları gören Yoongi, sevgi dolu parmaklarıyla onları sildi.

"Ağlama! Ağlama!"

Hoseok'un başlattığı tezahüratı devam ettiren diğerleri, doğum günü çocuğunu güldürmüştü. Jungkook abisiyle yemek yiyeceğini sanıyordu. Çünkü herkes meşguldü ve en azında yediği yemeğin kendine hediye olacağını düşünüyordu.

"Bunu beklemiyordum. Teşekkür ederim!"

Abisi onu göğsüne çekip sarıldı.

"İşte biz böyle şaşırtırız adamı!" Kardeşinin başını öptü Namjoon. "İyi ki doğdun kardeşim."

"Of çok duygusal oldu yeter yemek yiyelim acıktım ben."

Jimin'in dediğiyle yeniden gülen yedi genç adam ziyafet sofrasına dağıldı.

Masa, üzerindeki yiyecekleri taşıyabildiği için altın madalyayı hak ediyordu. Beyaz ipek örtünün üstünde Jungkook'un sevdiği tüm yabancı ve Kore usulü yemekler iştah açıcı görüntüleriyle duruyordu. Kızartmalar, sosisler, peynirli dürümler, tatlı tuzlu ekmekler ağız sulandırıyor; Kore usulü yahniler, kimçiler, pilavlar ve etler göz dolduruyordu.

"Mükemmel görünüyor, çok teşekkür ederim!" dedi gözleri parıldayan Jungkook.

"Yemek seçmeyip her şeyi sevdiğin için galiba bugün çatlayacağız." dedi Namjoon kardeşinin sırtını sıvazlarken.

Doğum günü çocuğu ortaya, üzerinde yaldızlı "DGKO" yazan sandalyeye oturmuştu. Sağ tarafına abisi Namjoon, sol tarafına Yoongi vardı. Namjoon'un karşısına Seokjin, Jungkook'un karşısına arkadaşı Jimin, Yoongi'nin karşısına Hoseok yerleşmişti. Taehyung ise sevgilisinin yanına oturmuştu.

Garsonlar istenilen içkileri servis ederken masadakiler yemeğe başlamıştı bile. Bir ara Yoongi ayağa kalkıp marulların yanındaki kuzu şişlere uzandı.

"Hyung yoksa..."

Şişlerden birkaçını tabağa koyup marul ve birkaç malzemeyle bir parça et sardı Yoongi.

"Ödüllü şeflerin yemekleri yanında benim yaptıklarımın pek bir şaşaası yok ama geleneği asla bozamam. Doğum günü yemeğini yapmak benim için onurdur. Hadi a yap, A!"

Jungkook ağzını onun gibi açınca, Yoongi gülümseyerek eti ona yedirdi.

"Bu hayatımda yediğim en güzel etti." dedi Jungkook gözlerini açabildiği kadar açmıştı.

"Seni düşünerek yaptığım için bu kadar güzeldir." Yoongi boştaki eliyle Jungkook'un saçlarını sevdi.

Genç adam derince yutkundu. Yoongi'nin ilgiyle bakan gözleri ve saçlarındaki eli, gövdesinde dalgalanmalar yaşatıyordu. Yanındaki adamın hareketlerinden etkilenmişti.

Yoongi önüne dönerek herkesin susmasını sağladı.

"Bence bir konuşmayı hak ediyoruz."

Olumlu nidalar yükselirken Jungkook utanarak gülümseyip ayağa kalktı.

"Ben... ne diyeceğimi bilemiyorum. Bugüne kadar bana yapılan en güzel sürprizlerden biri. Ama şimdi düşününce, diğerlerini say deseniz yapamam, o yüzden bu bana yapılan en güzel sürpriz demem daha mantıklı." Masadakiler kıkırdadı neşeyle. Jungkook abisine, Seokjin ve Yoongi'ye göz gezdirdi. "Eskiden, bu kadar varlıklı değilken, geçirdiğim doğum günlerini hatırladım. Seokjin ve Yoongi hyung yemek yapar, abim içecekler alıp müzikleri seçer, ben okuldan gelir masayı hazırlardım. Saatlerce oturur, yer, içer, sohbet ederdik." Genç adamın istemsizce gözleri dolmaya başlamıştı. "Benim için en güzel hediye bir arada olmaktı çünkü. Herkesin sevgisini hissetmek, onları tanıdığım için şükür etmek, geceye kadar süren partiden dolayı mutluluk sarhoşu olmak. Şimdi ailem büyüyünce," Jimin, Hoseok ve Taehyung'a baktı genç adam. "Hissettiğim mutluluk da kat be kat arttı. Bunu tekrar sağladığınız için teşekkür ederim."

"Jungkook'a, iyi ki doğduğu ve bizi ağlatmayı başardığı için." dedi Namjoon, elinde kadehiyle ayağa kalkıp.

"Jungkook'a!"

Herkes ayağa kalkıp kadehlerini gürültü ve sevinçle tokuşturdu.

Gece işte şimdi başlıyordu.

Yemeğin geri kalanı güzel geçmişti. Laf lafı açıyor, masadan kahkaha ve çatal bıçak sesi eksik olmuyordu. Eskilerden konuşmaya başlamışlardı. Seokjin'in cafesine; orada yaşanan komik anılarına, Jungkook'un haylazlıklarına kahkahalar yetmiyordu. Bir süre sonra Yoongi Namjoon ve Hoseok'un anılarına sıra gelmişti. Aralarındaki husumeti unutmuş gibi görünen Namjoon ve Hoseok, birbirlerine gülüyor, yaşadıkları absürt olayları daha da abartarak anlatıyor, bazen de ortak olup Yoongi'yle dalga geçiyorlardı. Yoongi onlara kızarken Jungkook'un tabağına bir şeyler koymayı ihmal etmiyordu. Sevdiği adamı eliyle besliyor; saçlarını, ensesini veya kulakmemesini okşuyor, bazen de sadece onu izliyordu. Kimsenin umurunda olmadıkları için Jungkook da bazen bu bakışmalara katılıp ona utangaç gülümsemeler gönderiyordu.

Taehyung daha önce hiç böyle sıcak bir arkadaşlık görmediğini düşünüyordu. Masadaki 6 adam da çok gürültü çıkarıyorlardı ama bu gürültü sürekli dinlemek ve kendinin de yapmak istediği bir gürültüydü. Çoğunlukla dinlemiş, bolca kahkaha atmıştı çünkü ortak bir sohbet içinde değillerdi. Aslında bundan hiç mi hiç incinmemişti. Kim ne anlatırsa anlatsın -Namjoon bile yanlışlıkla bunu iki kez yapmıştı- onu da sohbete dâhil etmek için Taehyung'a bakarak konuşuyor ya da ona soru sorup fikrini alıyordu. Zaten Hoseok hep yanındaydı. Yanağını sürekli öpüyor, onu besliyor ya da direkt onunla başka bir konudan sohbet ediyordu.

Jimin ve Jungkook misket köfteleri birbirlerinin ağzına çatal ile atma gibi bir oyuna başlamışlardı. Arada Jimin'in attıkları Namjoon'un suratına çarpıyordu. Gri saçlı adam köpürmeye başladığında özür dileyip oynamaya devam ediyordu. Onu sakinleştiren yalnızca Seokjin'di.

Kore'ye döndüğünden beri eskisi gibi bu kadar eğlendiğini hatırlamıyordu Seokjin. Arada geri yaslanıp şöyle bir masaya bakıyordu. Jungkook'un bahsettiği günler gibiydi. Tek farkı şimdi herkesin büyümüş, olgunlaşmış olmasıydı. Geri alamayacağını bildiği onlarsız geçen aylar gözünün önüne geliyor, ona acı veriyordu. Sonra bir şey oldu. Acısı, Namjoon'un yeni yetme delikanlı gibi utana sıkıla uzanıp masadaki elini tutmasıyla son buldu. Şaşkınlıkla önce eline sonra karşısında oturan Namjoon'a döndü. Elin sahibi, sanki içini okumuşçasına ona bakıyor ve gözlerindeki sevgiyle onu teselli ediyordu. Seokjin kulaklarını kızardığını hissetti ve gülümsedi. Masadan kalkana kadar el ele tutuşmaya devam ettiler.

Garsonlar ziyafet masasını kaldırıp pasta için hazırlıklara başladılar. Şimdi masada göz alıcı renklerde çeşit çeşit meyveler, kuplar, şekerlemeler, çikolatalı tatlılar ve minik pastalar vardı. Herkes tıka basa dolu hissediyordu ama Seokjin'in de dediği gibi: tatlı için her zaman yerleri vardı.

2 katlı pasta minik maytaplar ve mumlar eşliğinde servis arabasında geldi. Namjoon'un özel olarak yaptırdığı pasta, fuşya-mor pamuk şekeri bulutlar ve içi yemişli gümüş inciler ile kaplıydı. Hep bir ağızdan doğum günü şarkısını söylendi, Jungkook gözlerini kapatıp ailesinin hep birlikte olmasını diledi.

Mumlar üflendi, şampanyalar patladı, pastanın tadına bakıldı.

"İlk hediyeni hyungların versin." dedi Namjoon ayağa kalkarak. Hediyelerin olduğu servis aracından en üstteki ince kutuyu aldı. Jungkook, içine kitap ya da bir gömlek sığabilecek incelikteki kutuyu alıp kurdeleyi açtığında az önce tahmin ettiği şeylerin olmadığını görmüştü. Hediye kutusunun içinde bir tomar evrak vardı.

"Aslında uzun zamandır aklımızda bu vardı ama zamanlamayı bir türlü tutturamamıştık. Sanırım bu sefer başardık. Artık hazır olduğunu düşünüyoruz. Zaten yakında okulun da bitiyor, elimizde tutmanın bir anlamı yok."

"Hyung bunlar..." Jungkook en üsteki yazıyı okuduğunda şaşkınlıktan devam edemedi.

"Şirketin sana ait olan hisseleri. İmzanı attığında üçüncü büyük hissedar olacaksın."

"Ama bu... çok fazla." Jungkook inanamayarak abisine döndüğünde Namjoon'un gurur dolu bakışlarıyla karşılaştı.

"Benim olan her şey senin kardeşim. İyi ki doğdun."

Abi kardeş sıkıca sarıldığında Seokjin ağlayacağını düşündü. Namjoon'un yaptığı her şey, tüm çalışma, bu koca şirket, hepsi, kardeşi Jungkook rahat yaşasın diyeydi. Anne babasız iki kardeş yaşadıkları tüm zorluklara rağmen birlikteydi ya, aslında bu her şeye bedeldi.

Diğerleri de hediyelerini verdiler. Seokjin ona özel bir beyblade -altın renkli, değeri arttırılmış metal silindirli Draciel JK- yaptırmıştı. Jimin ona sevdiği markadan bir sırt çantası hediye etmiş, Hoseok ve Taehyung ortak bir hediyeyle pahalı bir saat almışlardı. Yoongi hediyesini sonra vereceğini söylemişti.

Müzisyenler Yoongi'nin el işaretiyle bir şarkıya başladıklarında herkesten keyifli bir nida yükseldi. Today's hot song'un "I want to love you" şarkısı tüm restoran salonunu doldurduğunda önce tüm kadehler havaya kalktı. İlk yudumdan sonra Yoongi bardağı bırakır bırakmaz Jungkook'un elini tuttu ve dansa götürdü. Hemen ardından Hoseok ve Taehyung çifti çıktı.

"Namjoon," Seokjin ayağa kalkıp elini uzattı. "Benimle dans eder misin?"

Namjoon büyük bir şok yaşayıp bir süre uzatılan ele hayatında ilk defa görmüş gibi boş bakarken ayaktaki adam onun haline gülümsüyordu. Madem eskisi gibi mutluluğu paylaşıyorlardı, sevgi dolu bu şarkıyı da danslarıyla paylaşabilirlerdi.

Jimin herkesin fotoğraflarını anı olarak çekerken -Hoseok ve Namjoon ayrı ayrı ona bu görevi vermişti- danslar devam ediyordu.

"Hyung, bugün beni çok şaşırtıyorsun." Yoongi'nin boynunda ellerini sıklaştıran Jungkook meraklı bakışlarla sorusunu yöneltti. Genç adama hayranlıkla bakan Yoongi, o sıra belli belirsin onun belini okşuyordu.

"Şaşırtmak mı? Parti içinse..."

"Hayır, onun için değil. Yani... Tüm gece boyunca benimle ilgilendin, sevgi sözcükleri söyledin, dans ediyoruz, belimi okşuyorsun, bana şey gibi bakıyorsun..."

"Ne gibi?"

"Şey gibi... beni... Of şey gibi işte!"

Yoongi, söyleyemediği ve utandığı için yüzü kıpkırmızı olmuş genç adamın belinden ellerini yukarıya, başına koyup onu göğsüne çekti.

"Sözcükler yalnızca dillerden dökülmez Jungkook."

Jungkook kulağının altında hızla atan kalp atışlarını duyuyordu şimdi. Duyulmak ister gibi net ve sertti. Kalp atışları romantik müziğin ritmini değiştirirken, Jungkook'un kalbinin ritmini de ele geçirmişti.




_______

Selam ;)

Kendi doğum günümü Jungkook diye yutturdum pişman değilim, bence üyeler çok güzel kutladılar ceykeyin dgkosunu sjdhfghdsj

Evet doğru duydunuz, BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM 🎂🍾🥂🎁🎉🎊🎆

Sokağa çıkma yasağı ile tüm gün evde pinekledim 10/10 dgko yaşıyorum djfhgdhsdjhd

Bu arada üzücü haber, Today's hot song albümü her yerden kaldırmış, ağlıyorum hiçbir yerde yok sadece canlı performanslarından "Eiffel Tower Effect" var kanallarında. Instagram'dan mesaj attım neden bunu yaptınız diye, umarım görüp cevaplarlar. Çünkü "I want to love you" şarkısı Namjin ve bu kitabın şarkısıydı :(

Gelecek bölüm görüşürüz 💘
_______

Continue Reading

You'll Also Like

94.4K 4K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
28.2K 2K 11
" Artık onun yanına gitmeyeceksin." - Jeon Jungkook. Bu hikaye yazar @lipzx- aittir ve izin alınmıştır. Omegaverse
142K 10.7K 38
Min Yoongi sanat akademisinde bir akademisyendi ve Jeon Jungkook'sa onun dersinden özellikle kalan bir öğrenci. tamamlandı!
301K 26.3K 50
"Eğer sakin olmazsan anlatacağım hiçbir şeyi anlayamazsın." Jimin her gördüğü şey aklına gelince daha fazla ağlamaya başladığından Yoongi derin bir n...