LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL

By birincitanesii

55.1K 3.7K 4.1K

Wattys 2020 Romantizm kategorisi kazananı! Wattys "Dram" kategorisi listesi seçilmiş kitabı! Sayfalarla bul... More

"LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL."
1.BÖLÜM: "SOLAN GÜLÜN ŞARKISI."
2.BÖLÜM: "LAVİNİA'NIN YAPRAKLARI."
3.BÖLÜM: "LİMON KAFE."
4.BÖLÜM: "LAVİNİA'NIN BİLMECESİ."
5.BÖLÜM: "SARHOŞ GÖNÜL."
6.BÖLÜM: "LAVİNİA'YA TUTKUN DELİ GÜL SARMAŞIĞI."
7.BÖLÜM: "SENİ SEVİYORUM!"
8.BÖLÜM: "SEVMEK SENİNLE GÜZEL."
9.BÖLÜM: "ÇOK SEVMEK."
10.BÖLÜM: "KALBİN EN GÜZEL YARASI."
11.BÖLÜM: "RUHUMDA SENİN KİTABIN."
12.BÖLÜM: "PERESTİŞ."
13.BÖLÜM: "CANHIRAŞ."
14.BÖLÜM: "YÜREĞİN İÇİNDE BİR SEN."
15.BÖLÜM: "KALPTE DOĞUŞ."
16.BÖLÜM: "RUHTAN AKAN GÜL DEMETLERİ."
17.BÖLÜM: "SÜRPRİZİMDİR, BİR DEMET LAVİNİA."
18.BÖLÜM: "TANIŞMA."
19.BÖLÜM: "CANIMIN İÇİNDE NOKSAN BİR YARA."
20.BÖLÜM: "ÖLÜM ÇİÇEĞİNİN MASALI."
21.BÖLÜM: "KALBİM SENDE KALDI."
22.BÖLÜM: "BİR AŞK HİKÂYESİ."
23.BÖLÜM: "SAHİL KUŞLARI."
25.BÖLÜM: "DİKENLİ SARMAŞIKLARIN KALBİNDE."
26.BÖLÜM: "GÖLDE DUYGULAR."
27.BÖLÜM: "HUZURUN EVİ."
28.BÖLÜM: "AİLE YEMEĞİ."
29.BÖLÜM: "KÜÇÜK KALPLER DE ATAR."
30.BÖLÜM: "UÇURTMADA GÜN DOĞUMU."
31.BÖLÜM: "EVLİLİK TEKLİFİ PART|1"
32.BÖLÜM: "KALBİMDEN KALBİNE PART|2"
33.BÖLÜM: "KALPTEN NİŞANLI."
34.BÖLÜM: "DERYA DENİZE DÜŞMEK."
35.BÖLÜM: "KALBİN ISLAK KELİMELERİ."
36.BÖLÜM: "GÜL'ÜN LAVİNİA'SI."
37.BÖLÜM: "YAPRAK TANESİNDE ÖLEN DUYGULAR."
38. BÖLÜM: " SEVGİYE ATILAN ZEHİRLİ OK."
39.BÖLÜM: "LAVİNİA'NIN ACISI."
40.BÖLÜM: "LAVİNİA'DA SOLAN GÜLÜN ŞARKISI."
LAVİNİA'NIN SON MEKTUBU.
TAMAMLANDI, TEŞEKKÜRLER.
"WATTYS ÖDÜLÜ!"
BASIM VE KAPAĞIMIZ!
BASILDI!

24.BÖLÜM: "ANKARA'DA GÜNEŞİN DOĞUŞU."

293 65 46
By birincitanesii

26.05.2007

Ruhunda bir gün bir güneş doğacak ve o güneş senin hayatın olacak deseler, inanmazdım. 

Üniversitenin son kalan işlerini toparladıktan sonra ikimize birer otobüs bileti almıştım. Ankara'ya, evimize bir kez daha beraber yolculuk yapacak olmak benim için hem stresli hem de mükemmel bir hadiseydi. 

"Lavinia'm?" Üstündeki beyaz, dizlerine kadar uzanan eteğin kırışmış uçlarını düzeltmeye öyle dikkatliydin ki, duymamıştın beni. "Çiçeğim?" Başımı yüz hizana doğru eğdim, dikkatini öyle çekebilmiştim. "Hı?" Şaşkın, tamamen ısırılmak istenecek kadar sevimli bir ifade yapışmıştı yüzüne. "Bir şey mi dedin?" Bulunduğun dünyadan sıyrılmıştın. Elimi sallayarak, "Sen nerelerde geziniyorsun?" Dedim. "Kırışıklıktan nefret ediyorum." Sende de mükemmelliyetçi bir ruh vardı demek. Omuzlarını silktin, elindeki küçük çantayı sıkı sıkıya tutuyordun. 

"Seninle yolculuk yapmak çok keyifliymiş."

"Bunu daha önce düşündün mü?" Başını aşağı yukarı hareket ettirdin. "Hayal etmiştim." Senin hayallerinde kendimden parçaların olması hiç bu kadar mutlu etmemişti. "Seninle Anıtkabir'e gidelim mi Gül Adam?" Kolundaki saate kaydı gözlerim. "Önce otobüse binelim, sonra bakarız, ha?" Çok geçmeden otogara varmış, otobüse binmiştik... 

Otobüsten ineli yaklaşık beş saat olmuştu. Eve geçmiş, biraz yemek yemiş ve başımı yastığa koyduğum gibi uyuyakalmıştım. Birkaç saat sonra, telefonumun melodisi kafama balyozla vuruyormuşçasına sarstı. 

"Efendim." Diyebildim güçlükle. Gözlerim yarı aydınlık, yarı karanlıktı. "Benim." Şu günlerde duymayı en sevdiğim ses tonuydu... Gözlerim hemen açılıvermişti. "Hazırlandın mı?" Heyecanın, kelimelerinin arasındaki boşluklara sızıyordu. "Ne hazırlanması?" Ayaklarım halının ince tüylerine basmıştı. Gözlerimi kırpıştırdım. "Ama sen beni sinir etmeye çalışıyor gibisin... Çabuk hazırlan, seni bizim oraya yakın durakta bekliyor olacağım. Görüşürüz." Son kelimen ağızda dağılan bir sakız gibi uzamıştı. "Görüşürüz."  Telefonu kapatarak gardırobuma doğru uzandım. 

Üzerime siyah bir gömlek, altına her zamanki giyindiğim siyah pantolonu giyindim. Aynaya doğru döndüm. Nasıl göründüğümü merak ediyordum. Yüzümdeki gülümsemeye bakacak olursam, o da halimden mesuttu. Derli toplu, kararında görünüyordum. 

"Oğlum?" Annem kapıyı çaldı, kapı kolu tok bir iniltiyle açıldı. Başımı çevirmeye gerek duymadım çünkü gözlerim annemi aynanın yansımasından seçebiliyordu. "Aa, ne bu hazırlıklar?" Ah anneciğim, sebebini bildiğin suratından anlaşılmıyor mu sanıyorsun? Bilakis benim ağzımdan seninle buluşuyor olacağımı duymak ve yüz ifademin aldığı utancı görmek için bunu yaptığını biliyordum. 

"Anneciğim tahmin ettiğini biliyorum." Şaşırmış gibi yaptı. "Üstüme iyilik sağlık, bilsem sorar mıyım oğlum? Söyle de bilelim bu hazırlıkların sebebini." Kendime aynada son bir kez baktım. Anneme doğru yürüdüm. Ona sarıldım. Başına küçük bir öpücük kondurarak gönlünü aldım. Yüzü parıl parıl parlıyordu. "Buluşmaya gidiyorum." Ah, yanaklarım!  Durur musunuz lütfen! Annemden utanıyor olmam normaldi değil mi? Annemden uzaklaşarak bu halimi saklamaya çalıştım. Annem buna mani olarak, dibimde tıpkı kökünü kesip durduğum ama yine de türemeye devam eden bir otçuk gibi türedi. 

"Kız çok güzel oğlum..." 

Ama anne... Bunları yazarken bile utanan beni, hayal edebiliyor musun can içim? 

"Anne..." Dudaklarımın üzerine işaret parmağını yerleştirdi. Gözleriyle yatağa ilerlemem gerektiğinin sinyallerini verdi. Ağzımda bir fermuar varmış gibicesine davranarak dudaklarımı sıkı sıkıya kapattım. Seni beklettiğim için kızmamanı umdum. Zira annem sorguya çektiğinde kolay kolay ondan kurtulamazdık. 

"Hiç konuşma fırsatımız olmadı oğlum." Dedi. Gözlerinin kenarlarındaki, kaz ayağı kırışıklıklarına baktım. Zamanın bebek elleri, göz kenarlarına anılarının izini kazımıştı.  "Bu kızı ne zaman gördün?" Derin bir nefesi çektim ciğerlerime, başlıyorduk. "Üniversite de." Cevabım elbette tatmin etmemişti. "Ailesi nasıl insanlar?" Cingöz annem durmazdı. Elleri dost duygularla avuçlarıma kapandı ve sımsıkı sıktı. 

"Ağabeyi biraz sıkıntılı bir tipe benziyor." Küçümsercesine baktı bana. Bana bakıyor ama senin ağabeyini düşünüyordu. "Sana ben kendimden bile çok güveniyorum oğlum. Senin nasıl dürüst, nasıl sadakatli olduğunu biz biliyoruz." Ellerini avucumdan çekti. Bu sefer avuç içiyle parmaklarımı ovuşturmaya başladı. Kısa süre sonra bunu terk etti. 

Gözlerindeki sonbahar havası neye delaletti? "Güzel oğlum, sen de bu yuvadan uçacaksın, herkes gibi. Onu çok sevdiğini biliyorum. Baban da beni böyle seviyordu çünkü. Nerede görsem şu gözlerinin parlayan ifadesini aklıma baban geliyor. Anlıyorum, sen de sevmişsin. Çok da güzel seviyorsun maşaAllah. Ama yine de olur ya, ben annelik vazifemi yapmak istiyorum. Görüyorum da ciddisiniz." Gülümseme arası verdi. "Sen zaten kimsenin hisleriyle oynamazsın oğlum." Eğilen başını toparlamama izin vermedi. Ama ben biliyordum, hisleri çoktan sırılsıklam bir yağmurun altında ıslanmaya başlamıştı. 

"Hiçbir zaman sevmekten vazgeçme ve asla kalbini kırma." Boğazındaki hırıltılı gıcığı kesti. "Bir kadının kalbi yediği ekmek gibidir. Sen yediğin ekmeği kesersen bir gün ölmez, iki gün ölmez, ama üçüncü gün ölürsün... Onun kalbini kırma. Kalp kırığı zihinden silinse de kalpten silinmez... Kalbi kırılgan, naif bir kadın kaldıramaz bunu." 

Gözlerindeki yağmur bulutları bir iki damla yaşı yanaklarına düşürmüştü. 

"Ağlama." İçim gidiyordu. Elleriyle yüzündeki yaşları sildi. "Bana söz ver." Tüm kalbimle yanıtladım onu. "Söz veriyorum anne." Kızaran burnunu çekti ve odamdaki saate baktı. "Hadi sen daha fazla geç kalma." Tek bir kelime dahi etmeme müsade vermeden çıkmıştı odamdan. Ah annem, sen ne güzel kadınsın. Hayatıma dokunduğun, beni ben yaptığın için sana minnettarım.

Babamla mutfakta konuşmuş, annemi ona emanet etmiştim. Zaten babam hemen anlardı annemin neyi olduğunu. Ben demeden anlamıştı. 

Sevgili çiçeğim, senin de dediğin gibi buluşacağımız yere varmıştım. Şu sıralar birbirimizle çok sık birlikteydik ve bana kalsa, bir an bile ayırmayacaktım seni yanımdan.

Sen kalbimdeki köşedeydin, yanımdaki köşede de olacağın günleri iple çekiyordum. 

"Gül adam?" Ben hiçbir çiçeği kendime yakıştıramamıştım ve hiçbir çiçeğe, bu kadar yakışmamıştım. 

"Efendim Lavinia'm?" 

"Ellerimi tutar mısın?" 

Sen de benim ömrümün kollarına atlar mısın? 

Seve seve tutmuştum ellerini. Karşımızda tüm görkemiyle Anıtkabir duruyordu. Gurur doluydu içim. Ta ayak ucumdan, kirpik ucuma değin bir gururdu bu. 

"Atatürk'ü çok seviyorum." Tarih öğretmeni olmanın bir sebebi de sanırım buydu. "Düşündüğün şeyi tahmin edebiliyorum. Evet, tarihi çok sevdim. Özellikle Atatürk'ün içinde olduğu her savaşı, her olayı." Anıtkabir'in merdivenlerine ayak bastık. Benim için ilk değildi ama ilk kez geliyormuşçasına bir his, karnımı karıncalandırmıştı. Fazla kalabalık değildi. 

Ve bir güneşin kalbinin yattığı yerdeydik. 

Dualarımızı ettik. Her taşını seninle saatlerce inceledik. Bazen göz göze geldik seninle. Tatlı tatlı işkenceler ettik birbirimize bakmayarak. Ama ellerin avucumun arasından ayrılmadı. İkimizin nabzı artık avuçlarımızdaydı. Çok büyüktü burası. Duvarlarda anıtlar, açıklama yazıları, etrafta bolca turist... En güzeliyse kıyafetlerini yeniden inceleme fırsatını yakalıyor oluşumdu. Lise zamanlarımda her hafta geliyordum ama şimdi özlediğimi fark etmiştim. 

"Bir güneş doğmuş ve hiç solmamış..." Dedin, gözlerin aslanlı yoldaydı. 

"Ne güzel doğmuş değil mi?" Gün batımı Anıtkabir'in kalbinde yükselmişti. 

Kalbim bir uçurtmaydı. Gökyüzünde uçuyordu ve ikimizin birleşmiş avuçlarının arasında bir gökkuşağı inşa etmişti. Renklerimiz, bizimdi. Kalbim iyi ki seni seçmişti. 

"Bu Güneş bize benziyor sanki." Hak vermiştim tabiki. 

Tıpkı bizim gibiydi.

Tıpkı bizim gibi. 

.

BÖLÜM SONU. 

Ay, bir ara dedim yazamayacağım sanırım bölümü. Enerjim epeyi düşüktü ama yazabildim. Çok mutluyum. Sağlam ve güzel ilerliyoruz. 

Çiçeklerimiz;

Continue Reading

You'll Also Like

580K 755 8
Bir oyun...Ekranlara verilen tutsak yarışması? Yalnızca bir kişi gerçeği biliyor. Yalnızca biri reytingler için savaş veriyor. Programın kurucusu...
12.7K 1.7K 38
Hissediyor musun sende balık? Çatırdayan kemiklerimin kalbime nasıl battığını? Sessiz bağırışlarımı, duyuramadığım çığlıklarımın sesini duyuyor musu...
3.4M 124K 69
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
1.3M 75.7K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.