12.BÖLÜM: "PERESTİŞ."

413 88 36
                                    

04.05.2002

Yürek ağrısı gibiydin Lavinia'm...
Bir kere göğüs kafesine sarıldığında sızısını ömür boyu hissettiren,
O yara gibiydin.
Ancak öyle bir yaraydın ki, kanayan bir yaranın hiç kuruyup tenimden sıyrılmamasını istedim.

Bir fikirdin belki zihnime,
Seni her andığımda o fikir büyüdü ve çiçek açtı sanki kalbimde.
Beni birilirsin, sevmeyi bilmeyen çorak bir çöl gibidir kalbim ve sen, Lavinia, yapraklarını sızdırdın çatlak topraklarıma.

Kampüse vuran ılık rüzgâr incecik ceketimi sarsarken kollarımı temel bir içgüdüyle birbirine doladım. Hava idare edebileceğim kadarıyla soğuktu ve yüzüme nefesini üfleyen rüzgâr, yanaklarıma tohumlarını eken sakallarımın başlarını sakince okşuyordu. Bugün finallerimiz vardı ve ben seni dün bıraktıktan sonra hiç uyumadan sabaha kadar çalışmıştım.

Eskiden yüreğimde tıpkı beynim gibi robottu. Seni tanıdıktan sonra, sana giden yolları adımlayan kalbim nefes aldığı bana hatırlatır olmuştu.

Bazen zorluyordu seni sevmek. Nasıl seveceğini bilememek de öyle. Seni kırmaktan, incitmekten öylesine korkuyordum ki... Bana seni kaldığın yere bıraktığın zaman bir soru sormuştun: "Neden bazen bana bakarak dalıyorsun?" Sana bunun cevabını vermemiştim çünkü bu satırları okuduğunda bazı şeyleri öğrenmeni istiyordum.

Sana baktığımda daldığım dünyalardan uzun süre çıkamıyordum, konuşamıyordum da. Hislerimi gözlerimin anlattığını bilmeni istiyorum. Benim samimiyetime inan çünkü ben sana tüm benliğimle samimiyim.

Sınavı beklediğimden az hasarla geçirdiğimde emeklerimin karşılık bulmasının haklı sevinciyle seni beklemeye başladım. Seninde bugün bir sınavın vardı. Seni beklerken etrafı seyrediyor İstanbul'a vurmaya başlayan baharın kokusunu içime çekiyordum. Beş dakika geçmişti ki seni hissederek kafamı sağa doğru yatırdığımda bir de ne göreyim ışıl ışıl gülümseyen, hoş bir sima...

Bana her adım atışında sallanan eteğinin narin tenine çarpışı, rüzgârın saçlarını ipek bir mendil sallıyormuşçasına havada sallaması ve gözlerindeki kuş cıvıltıları... Mevsim senin ruhuna gelmişti.

"Nasılsın?" Gözlerinin koyu harelerinde kaybolmaya başlarken kendimi sıktım.

"Sen geldin çok daha iyi oldum." Dudakların bu küçük iltifatla kıvrılmıştı. "Senin de sınavın varmış bildiğim kadarıyla..." Bunu bildiğine o kadar emindim ki... "Hım, var mıymış?"

"Benimle alay mı ediyorsunuz, Gül Adam?" Alınmış gibi yaparak, "Ne haddime saygı değer Lavinia Hanım," Dedim. Ağzımdan sevimli bir kahkaha çıkmıştı.

"Peki, sınavınızı verebildiniz mi?" Bakışlarımız birbiriyle çarpıştığında kafanı öbür tarafa çevirmiş, o tarafa doğru gülümsemiştin. Bacaklarınsa kıpır kıpır, yaramaz bir çocuk gibiydi. "Gül Adamlar her türlü engeli aşarlar siz bilmiyor musunuz?" Rüzgâr o an yanağına çarparken sağa yatırdığın saçların yüzüme doğru gelmişti ve taze çiçek kokusu aklımı başımdan hemencecik almıştı. Ben bunun şokuyla sarsılırken suratımdaki ifadeyi gördüğün an kiraz rengi dudakların küle dönüşmüş bir ateş gibi kendi kabuğuna çekilmişti.

"Titriyorsun..." Başımı sallayarak fısıldadım. "Heyecanlandım." Koyu renkli gözlerinde bir şaşkınlık meydana çıkarken bana ne olduğuyla alakalı hiçbir fikrin yoktu. Ah ah meleğim, tazecik çiçeğim... "Ne oldu ki?" Etrafa bakarken senin beni heyecanlandırma ihtimalin aklına bile gelmiyordu.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin