Kar Küresi (İki Kitap)

By beyzaalkoc

9.8M 522K 1M

Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Bizi tutup salladılar, ne olduğunu anlamadık, alt üst old... More

Tanıtım
1.Bölüm : Darbemin Adı.
2.Bölüm : Kar Taneleri.
3.Bölüm : Görünmez...
4.Bölüm : Merih Devrim Uyar.
5.Bölüm : Kırmızı Bölge.
6.Bölüm : Karlar İçinde.
7.Bölüm : Karanlık Oldum.
8.Bölüm : Cehennem.
9.Bölüm : Buzlar Eridi.
10.Bölüm : Dönsün Dünya.
11.Bölüm : Mezarlık.
12.Bölüm : Bizim Büyük Yangınımız.
13.Bölüm : Kaybet Beni.
14.Bölüm : Şah.
15.Bölüm : Eylül'ün Yıldızları.
16.Bölüm : Kendi Felaketinin Alevleri.
17.Bölüm : Karanlığa Bir Kibrit Yakmak.
19. ve 20.Bölümler
21.Bölüm : Kar Tanesi.
22.Bölüm : Kendime Doğru.
23.Bölüm : Kar Küresinin Kırık Camları.
24.Bölüm : Bizim Hikayemiz. (FİNAL)
Kar Tanesi - 1.Bölüm : Mavi Floresanlar.
2.Bölüm : Buz Kırığı
Kar Tanesi - 3.Bölüm : Ve Dünya Alt Üst Olur...
4. ve 5.Bölümler
Kar Tanesi - 6.Bölüm : Buluşma.
7.Bölüm : Kül Cehennemi
8.Bölüm ve 9.Bölüm
10.Bölüm : Cennet Sanılan Cehennem.
11.Bölüm : Domino Taşları.
12.Bölüm : Soyut İpler.
13.Bölüm : Gökyüzü Salıncağı.
14.Bölüm : Sonsuz Tutsaklık.
15.Bölüm : Kar Çiçeği.
16.Bölüm : Kırık Camlara Basarak Yürümek.
17.Bölüm : Son Bir Kibrit.
18.Bölüm : Eylül'ün Hayalleri.
19 ve 20.Bölümler
Kar Tanesi - Alternatif Final

18.Bölüm : Artık Eve Dönemezsiniz.

218K 14.1K 16.7K
By beyzaalkoc

Selam benim güzel kar tanelerim <3 

Yukarıdaki müziği açalım ve öyle okuyalım^^

Kitabın benim için en özel iki bölümü 17 ve 18. 

17'yi çok sevdiğinizi biliyorum umarım 18'i çok daha fazla seversiniz... 

Görüşmek üzere :')



Küçük geyik o gece annesiyle konuştuktan sonra yola çıkmıştı. O binadaki insanları acı içinde bağırtan kim varsa babasını öldüren yangının sahibi de oydu. Kararlıydı, onları bulacak ve onlarla yüz yüze gelecekti. Binaya yaklaşmıştı ve tam o sırada binanın içinde o kızı görmüştü. Camın iç kısmında duran kız çaresiz ve korkmuş görünüyordu. Kızı o tehlikeli binada gören küçük geyik korkuyla cama doğru koşmuştu fakat kız ve arkadaşları çoktan binanın içinde kaybolmuştu. Geyik ne yapacağının çaresizliğiyle oradan oraya koşarken tek istediği kızın oradan kurtulmasıydı...



18.Bölüm : Artık Eve Dönemezsiniz.

*Karşımdaki koca yangın bana beni hatırlatıyordu...*


"Yani ateş mi tek çözüm?" Sessizliği bölen cümle Reva'dan geliyordu. Hep birlikte Asya'nın yatağının başında oturmuş buradan nasıl kaçacağımızın planını konuşuyorduk.

"Evet, tek çözüm ateş." dedi Merih tekdüze bir sesle. Başımı kaldırdım, gözlerim Merih'in gözleriyle buluştu ve ona cesur bir bakış attım.

"Peki ya kapılar açılmazsa?" Korhan'ın sorusuyla gözlerimi Merih'in gözlerinden ayırdım.

"O zaman burada kalırız..." diye mırıldandım.

"Ve ölürüz." diye ekledi Merih, "Yangın olmasa da burada kalır ve ölürüz. Kurtulmamızın tek yolu burayı yakmak. Ama bunu hepinizin istemesi lazım..."

Herkes çaresizce birbirine bakarken bir kişinin bile hayır demesi tüm planı bozacaktı, yalvaran gözlerle onları izlediğim sırada ilk cevap Asya'dan geldi.

"Ben varım..." dedi zar zor, "Yakalım burayı."

"Ben de varım."

"Ben de. Zaten yanmışız yanacağımız kadar."

"Ben de..."

"Beni de sayın."

"Beni de."

Herkes teker teker planı kabul ederken gözlerimin dolduğunu hissettim. Onları kendimizle beraber nasıl bir sona çekiyorduk bilmiyordum fakat sonlarının kötü olmasından çok korkuyordum. Merih başını sallayarak cebindeki kibrit kutularını çıkardı.

"Yakabileceğimiz her şeyi kapının önüne yığacağız. Sonra yakıp koridorun en uzak noktasına geçip bekleyeceğiz. Korhan, Can, Kerim ve Mehmet. Siz bana yardım edin, eşyaları kapıya taşıyalım. Reva ve Eylül, siz de Asya'yı kaldırıp koridorun en uzağına geçin. Bizi bekleyin..." Başımı sallayarak Asya'ya yöneldiğimde çocuklar koltukta duran battaniyelere doğru ilerliyorlardı. Merih kolumu tuttuğunda ona doğru döndüm.

"Dikkatli ol..." diye fısıldadı, başımı salladım.

"Ve sana söz veriyorum seni buradan çıkaracağım..." diye ekledi. Dolu gözlerimle bir kez daha başımı salladım.

"Biliyorum." dedim sessizce. Merih istemeye istemeye benden uzaklaşıp çocukların yanına geçerken bir kez daha Asya'ya döndüm.

"İyi misin?" diye sordum. Asya doğrulmaya çalışırken başını salladı.

"İyiyim... Sen iyi misin?"

"İyi olacağız... Hadi gel, kalkalım..." Asya'nın bir kolundan ben bir kolundan Reva tutuyordu. Onu dikkatlice kaldırıp birer koluna girdik ve birlikte kapıya yöneldik.

"İyisin, değil mi?" diye sordu Reva endişeyle. Asya başını salladı.

"İyiyim, hafif bir mide bulantısı var sadece... Siz beni boş verin, kussam da bayılsam da planı durdurmayacağız." Onu yavaş yavaş yürütüp koridorun en sonuna ulaştırdığımızda Reva'ya döndüm.

"Siz burada bekleyin, ben gidip onlara bakayım..."

"Dikkatli ol!" İkisinin de aynı anda kurduğu cümle beni duygulandırırken başımı salladım.

"Siz de dikkatli olun. Bir şey olursa bana seslenin..."

"Merak etme." Asya kolumu okşarken yanlarından uzaklaştım. O sırada Merih ve diğer çocukların ellerinde battaniyelerle, kağıtlarla ve peçetelerle kapıya yaklaştığını gördüm. Ellerinde ne var ne yoksa kapının önüne bıraktılar.

"Bunlar yeterli olacak mı?" diye sordum yanlarına ulaştığımda.

"Umarım..." diye mırıldandı Merih, "Sen Reva'ların yanına geç Eylül... Ateşten olabildiğince uzak dur." Gözlerimi devirerek başımı kaldırdım.

"Ateşten olabildiğince uzak dur dediğin yer elli metre ötesi..."

"O zaman elli metre ötede dur Eylül." dedi Merih sert bir sesle.

"Hayır." dedim, "Oraya seninle birlikte gideceğiz. Sen gelene kadar buradayım." Merih öfkeli bir nefes aldıktan sonra cebindeki kibrit kutularını çıkarıp herkesin eline birer tane tutuşturdu.

"Bari biraz geride dur..." diye mırıldandı öfkeyle.

"Tamam..." dedim ve bir adım geriye gittim.

"Biraz daha geri..." deyince bir adım daha geriye gittim.

"Biraz daha..."

"Merih, daha fazla gitmeyeceğimi biliyorsun." Merih öfkeli bir nefes verdi ve bana arkasını dönüp çocuklarla konuşmaya başladı.

"Battaniyeleri ucundan köşesinden her yerinden yakmamız lazım. Yoksa ateş çabuk söner... Hazır mısınız?"

"Peki ya ateş beklediğimizden fazla büyürse ve biz kapı açılmasına rağmen buradan çıkamazsak?" diye sordu Mehmet.

"Bir sürü ihtimal var, bu da onlardan biri. Bunu göze almak zorundayız..." Hiç kimse sesini çıkarmadı. Sonra Merih kibrit kutusunun içinden bir kibrit çıkardı. Karanlığa bir kibrit yaktı, her zaman yaptığı gibi...

"Çıkar bizi buradan..." diye fısıldadı kibritin ucundaki minik ateşe. Sonra kibriti yerdeki ince battaniyenin ucuna doğru tuttu. Kibrit battaniyeyi yakmadı.

"Neden yakmadı?" diye sordum korkuyla.

"Yanana kadar deneyeceğiz..."

O sırada Korhan, Can, Kerim ve Mehmet de farklı köşelerde battaniyeleri yakmaya çalışıyorlardı. Korkuyla ve umutla onları izliyordum. Önce Merih'in önündeki battaniye yanmaya başladı yavaş yavaş.

"Yandı..." diye fısıldadım. Merih geri çekilmeyip battaniyenin üzerindeki peçeteleri yakmaya başladı. O sırada Korhan'ın önündeki battaniye de alev aldı. Duvarda duran ahşap tabloya doğru bir adım attım, onu duvardan söküp Merih'in alevleri büyüyen battaniyesinin üzerine bıraktım.

"Geri çekil!" dedi Merih korkuyla beni arkasına iterken. O sırada Merih'in battaniyesinin alevleri o kadar büyümüştü ki Mehmet ve Can'ın önüne bile sıçramıştı.

"Buraya birkaç şey daha atmamız lazım!" dedi Merih ter içinde, Mehmet koşarak odaya daldı ve ateşe atmak için birkaç paket sargı bezi getirip onları paketlerinden çıkarıp yere attı.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Korhan, "Baya büyüyecek gibi!"

"Şimdi koridorun en sonuna geçip kapıların açılmasını bekleyeceğiz." Merih beni kolumdan sıkıca tutup koridorun sonuna yürürken diğerleri de hızla peşimizden geliyordu. Burnuma gelen duman kokusuyla öksürmeye başladım.

"İyi misin?" diye sordu Merih endişeyle.

"İyiyim. İyi olacağım. İyi olacağız..."

Koridorun en sonuna ulaştığımda Merih elimi tutup yanıma geçti. Asya, Can, Reva, Korhan, Mehmet, Kerim, Merih ve ben koridorun en sonundaki duvara yaslanmış karşımızdaki yangını izliyorduk. Yangın giderek büyüyordu ama kapı hala açılmamıştı.

"Yoksa kendimize bir mezar mı kazdık alevlerden?" diye mırıldandı Korhan. Hiç kimse cevap vermedi. Alevler büyüdü, büyüdükçe karşımda bir göl varmış gibi kendi yansımamı gördüm karşımdaki yangında.

Karşımdaki koca yangın bana beni hatırlatıyordu...

"Nefes almakta zorlanan bir ben miyim?" diye sordu Asya elini boğazına götürürken. O sırada art arda tam üç kere öksürdüm. Merih elimi daha sıkı tuttu.

"Açılması lazımdı." dedi öfkeli bir sesle, "Dumanlar yeterli mi değil?" Sonra elimi bırakıp ateşe doğru yürümeye başladı.

"Merih!" dedim korkuyla, "Nereye gidiyorsun?"

"Alevleri büyütmem lazım, sonra hepimiz yanarak olmasa da zehirlenerek öleceğiz!" Merih hızla yangının hemen yanındaki odaya daldığında peşinden koşmaya başladım.

"Eylül diğerlerinin yanına geri dön!" dedi Merih öfkeyle.

"Yanımızda zaten!" dedi arkamızdan gelen ses, Can'ın sesi. Hepsi buradaydı, hepsi peşimizden gelmişti. Merih önce birkaç saniye duraksadı, hepsinin peşimizden gelmesine şaşırdığı belliydi. Sonra eliyle duvardaki dolabı gösterdi.

"Sökmemiz lazım..." dedi zar zor, "Ateşe bir parçasını bile atsak yetecektir!" Hiç tereddüt etmeden dolabın kapaklarını açıp zorlamaya başladılar. O sırada Reva ile birlikte yatağın çarşafını kaldırıyorduk.

"Ucundan tut!" dedim nefes nefese. Çarşafı çekiştirip ateşe doğru attığımızda alevler bir anda yükseldi.

"Kapağı elimle sökebilirim!" Mehmet öksüre öksüre kapağı zorlarken Can vidaları sökebilecek bir şeyler arıyordu.

"Geri çekilin!" Merih elinde bir şişe sıvıyla alevlere doğru yürürken korkuyla koluna yapıştım.

"Ne bu?" diye sordum.

"Alkol olmasını umuyorum." Merih şişenin kapağını açıp eldivenlerinden birini çıkardı, eldivenine alkol olduğunu düşündüğü sıvıyı döktü ve alevlerin içine attı. Alevler bir anda kat ve kat artarken içimi büyük bir korku kapladı.

"Eğer on saniye içinde kapı açılmazsa bu alevler bizi öldürür." dedi tekdüze bir sesle.

"On..." dedi,

"Dokuz... Sekiz... Yedi..." Başımı çevirip gözlerinin içine baktım, önümüzdeki alevlerin yansıması Merih'in gözlerindeydi.

"Altı... Beş..."

"Sana aşık oluyorum." diye fısıldadım.

"Dört..."

"Kapı açıldı!" Korhan'ın telaşlı sesini duymamız ve Merih'in kolumu tutup beni alevlerin yanından kapıya doğru itmesi bir oldu. Beni kapının önüne bırakıp diğerlerini dışarı doğru çekiştirirken öksürmekten konuşamıyorduk. Alevler merdivenlere yayılacaktı, buradan hemen çıkmak zorundaydık.

"Diğerleri!" dedim korkuyla, "Binanın içindekileri burada bırakamayız!" O sırada uzaklardan bir yerden gelen itfaiye sesini duydu kulaklarım.

"İtfaiye geliyor!" dedim heyecanla. Merih kolumu tuttu, beni merdivenlere doğru sürüklerken diğerleri de öksüre öksüre peşimizden geliyordu.

"İtfaiye bahçede, yangın üst katlara çıkmadan onlar çoktan alt katı tamamen söndürürler. Bizim tek yapmamız gereken buradan kaçmak..." Hızlı adımlarla merdivenleri koşarak çıktık, nefes almak dünyanın en zor eylemiydi o an. Öksürmekten göğsüm acıyordu ama kendimi o kadar rahatlamış hissediyordum ki bu hissi nefes almaya tercih ederdim. Binaya girdiğimiz camdan dışarı çıktığımızda nasıl çıktığımızın farkında bile değildim.

"Buradan uzaklaşmamız lazım!" Merih beni kolumdan tutup ormanın içine çekerken diğerleri de koşarak peşimizden geliyordu.

"Artık koşamıyorum!" diye bağırdı Asya nefes almaya çalışarak. Can durup Asya'yı kucaklarken Merih telefonunun ışığını açmıştı. Ormanın içinde beş dakika kadar ilerledikten sonra göl kıyısında durduk.

"Burada biraz dinlenelim... Sonra devam ederiz... Eylül, iyi misin? Herkes iyi mi?" Herkes yere oturmuş nefes almaya çalışırken Merih hala ayakta duruyordu.

"İyiyim..." diye fısıldadım nefes nefese. Kendimi zar zor gölün kenarına atıp ellerimi uzattım ve gölden aldığım su ile yüzümü yıkadım. Hepsi teker teker yanıma gelip ellerini yüzlerini yıkarken kendimi yere atmıştım. Karların üzerinde uzanmış gökyüzüne bakıyor ve sakinleşmeye çalışıyordum.

Karanlık bir ormanın ortasında, alev alev yanan bir binanın iki yüz metre ilerisinde karların üzerine uzanmış nefes nefese gökyüzünü izliyorduk. Merih yanımda yatıyordu ve gözleri üzerimdeydi. Başımı ona çevirdim, gözlerimi kırptım.

"Teşekkür ederim..." diye fısıldadım, "Sen olmasaydın oradan çıkamazdık..." Merih öfkeyle gökyüzüne çevirdi gözlerini.

"Ben olmasam oraya girmezdiniz de..." dedi kendine kızarak. Eldivenli elimi uzattım ve yanağına dokundum.

"Sen olmasaydın gerçekleri öğrenmeye bu kadar yaklaşamazdık."

O sırada Korhan'ın telefonu art arda titremeye başladı. Korhan telefonunu çıkarıp bir yandan öksürüp bir yandan ekrana bakıyordu. Sonra telaşla doğruldu. Bir ekrana bir bize baktı.

"Ne oldu?" diye sordu Merih kaşlarını çatarak.

"Hazım mesaj attı..." dedi, "İlaçları incelemiş..." Merih telaşla doğrulurken koluna tutunarak ben de doğruldum. Hepimiz oturmuş Korhan'ın dudaklarının arasından çıkacak cümleleri dinliyorduk.

"Bize verdikleri ilaçlar..." dedi kekeleyerek, "İlaçların içlerinde içeriklerinde yazan maddeler yok."

"Ne var?" dedi Merih şok içinde.

"Hiçbir antidepresanda ve antipsikotikte kullanılmayan, daha önce hiç denenmemiş bir ton madde bulmuş... Maddeleri ortaya çıkarması biraz zaman alacakmış."

"Yani?" dedim korkuyla.

"Yani Hazım diyor ki... Bu ilaçları bize sadece üzerimizde denemek için veriyorlar. Bizi birer denek olarak kullanıyorlar. Üstelik vücuda hiç de hafif etkileri olmayan, iç organlarımızı mahvedebilecek ağırlıkta ilaçlar, hangi organa nasıl etki edeceğini görmek için bizi kullanıyorlar."

Kimse tek bir kelime dahi edemedi. Başımı Merih'in gözlerine çevirdim. Gözleri gözlerimle buluştuğunda Merih'in gözlerinde ilk defa korku gördüm. Kendisi için değil, benim için korkuyordu. Ne yapacağımızın çaresizliği bir yana dursun aklım vücudumuzun görmüş olabileceği zarardaydı.

"Bize ne vermiş olabilirler?" diye fısıldadı Asya.

"Bize bunu neden yapmış olabilirler?" Reva'nın sesi tir tir titriyordu.

"Neden biz?" dedi Mehmet şaşkınlık içinde.

"Buradan kaçıp gitsek, kendimizi bir hastaneye atsak vücudumuzda ne var ne yok ortaya çıkarsalar ve ne kadar zarar gördüysek bizi tedavi etseler olmaz mı?" diye sordu Kerim.

"Peki ya diğerleri?" dedim sessizce, "Onları burada bırakabilecek miyiz gerçekten?"

"Polise gidip olan biten her şeyi anlatacağız..." dedi Can öfkeyle.

O sırada Merih asla konuşmuyordu, kafasında bildiği düşündüğü bir ton şey vardı. Bakışları göle çevrilmişti. Ben de bakışlarımı göle çevirdim ve gölün karşısında ağaçların arasında geyiği gördüm her zamanki yerinde. İki ağacın arasına saklanmış bizi izliyordu... Gözleri benimle buluştuğunda başını kaldırdı. Gözlerimin dolduğunu hissettim, sanki tüm cevaplar ondaydı.

"Kırmızı bölgede bir sürü insan var..." dedi Merih, "Hiç kimse mi kaçamadı? Hiç kimse mi polise gidemedi? Bunun bir sebebi olmalı..."

"Peki ya o kadın? Her şey iyi güzel diye konuşan o kadın kimdi?"

"Onlardan biri..." diye mırıldandı Merih hayal kırıklığı içinde

"Peki sizce bahçede gördüğünüz ölüler... onların ölüm sebepleri bu ilaçlar mıydı?" Asya'nın titreyen sesi kulaklarıma ulaştığında kalbimde büyük bir acı hissettim.

"Muhtelemen." dedi Merih, "Muhtemelen..." diye tekrarladı bir kez daha...

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordum ısrarla. Merih başını kaldırıp gökyüzüne baktığında hepimiz ondan bize bir yol göstermesini bekliyorduk.

"Eve dönebilecek miyiz?" dedi Reva. Merih cevap vermedi, kimse konuşmadı. Ormanı fırtınanın gürültülü sesi kapladı ve tam o an arkamızdan bir ses duyuldu.

"Artık eve dönemezsiniz..." dedi o ses. Bu ses Füsun Hemşire'ye aitti. Arkamızda durmuş dolu gözlerle bizi izliyordu. O an gözlerinde gördüğüm kararlılık bana gerçekten de artık eve dönemeyeceğimi hissettiriyordu.

Artık eve dönemeyecektik, biliyordum.

Gözlerim karşıdaki geyiğin gözlerine denk geldi bir kez daha. Bana başıyla ormanın ardını işaret etti sanki. Alevleri gösterdi. Gözleri "Orayı sen mi yaktın?" der gibiydi. Başımı salladım, "Ben yaktım." dedim kimsenin duyamayacağı bir fısıltıyla. Uzun uzun baktı bana, arkasını döndü ve uzaklaştı. 

---


Bu bölümü yazarken resmen yoruldum. Resmen soluk soluğa kaldım. Yangının büyümesi, kapının açılması, oradan kaçmaları, itfaiye sesleri, göl kenarında kendilerine gelmeye çalışmaları... Bölümü yazarken belki 2 kilo vermişimdir. Ama gerçekten en sevdiğim bölümlerden biri oldu. 

Her bir satırına olabildiğince özen göstermeye çalışıyorum... Umarım buna değiyordur. Ateşin kitabın sembolü olması ve kitabın temasının ise kar olması bana çok büyük şeyler ifade ediyor. Aslında serinin tematik cümlesi şu "Kar ile başlayan her şey ateş ile sona erecek." Serinin derken evet daha önce de söylediğim gibi Kar Küresi seri olacak. İki ya da üç kitap olacak. Kar Küresi ismiyle başlayıp hikayenin yavaş yavaş ateşe evrildiğini kitabın isimlerinin değişimleriyle bile anlayacağız... 

20.bölümümüz ilk kitabın finali olacak :') Sonra biraz ara verip ikinci kitabı okumaya başlayacağız buradan.  Sizi çok seviyorum, görüşmek üzere, yorumlarınızı bekliyorum <3 Çay yapıp yorumlarınızı okumaya geçiyorum hemen absdhbgdhfgdsjgn 

Continue Reading

You'll Also Like

165K 10.8K 46
Mahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.
1.4M 23.2K 32
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
855K 31.6K 45
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
2.1M 128K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...