Kar Küresi (İki Kitap)

By beyzaalkoc

9.8M 522K 1M

Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Bizi tutup salladılar, ne olduğunu anlamadık, alt üst old... More

Tanıtım
1.Bölüm : Darbemin Adı.
2.Bölüm : Kar Taneleri.
3.Bölüm : Görünmez...
4.Bölüm : Merih Devrim Uyar.
5.Bölüm : Kırmızı Bölge.
6.Bölüm : Karlar İçinde.
7.Bölüm : Karanlık Oldum.
8.Bölüm : Cehennem.
9.Bölüm : Buzlar Eridi.
10.Bölüm : Dönsün Dünya.
11.Bölüm : Mezarlık.
12.Bölüm : Bizim Büyük Yangınımız.
13.Bölüm : Kaybet Beni.
14.Bölüm : Şah.
16.Bölüm : Kendi Felaketinin Alevleri.
17.Bölüm : Karanlığa Bir Kibrit Yakmak.
18.Bölüm : Artık Eve Dönemezsiniz.
19. ve 20.Bölümler
21.Bölüm : Kar Tanesi.
22.Bölüm : Kendime Doğru.
23.Bölüm : Kar Küresinin Kırık Camları.
24.Bölüm : Bizim Hikayemiz. (FİNAL)
Kar Tanesi - 1.Bölüm : Mavi Floresanlar.
2.Bölüm : Buz Kırığı
Kar Tanesi - 3.Bölüm : Ve Dünya Alt Üst Olur...
4. ve 5.Bölümler
Kar Tanesi - 6.Bölüm : Buluşma.
7.Bölüm : Kül Cehennemi
8.Bölüm ve 9.Bölüm
10.Bölüm : Cennet Sanılan Cehennem.
11.Bölüm : Domino Taşları.
12.Bölüm : Soyut İpler.
13.Bölüm : Gökyüzü Salıncağı.
14.Bölüm : Sonsuz Tutsaklık.
15.Bölüm : Kar Çiçeği.
16.Bölüm : Kırık Camlara Basarak Yürümek.
17.Bölüm : Son Bir Kibrit.
18.Bölüm : Eylül'ün Hayalleri.
19 ve 20.Bölümler
Kar Tanesi - Alternatif Final

15.Bölüm : Eylül'ün Yıldızları.

222K 13.9K 22.6K
By beyzaalkoc

Selamlar benim güzel kar tanelerim <3

Yukarıdaki müziği açalım ve öyle okuyalım, iyi okumalar dilerim^^



Küçük geyik gecenin bir vakti uyanmış gökteki yıldızları izlemeye dalmıştı. Annesi onun bu düşünceli halini görüp yanına uzanmış ve gözlerini küçük geyikle birlikte yıldızlara dikmişti.

"Çok güzeller, değil mi anne?" diye sormuştu yıldızlara bakarak annesine.

"Öyleler..." demişti annesi de yalnızca.

"Az önce bir yıldız kaydı, dilek diledim anne. Kayan yıldızlar gökyüzünde duranlardan daha güzel."

"Evet, öyleler... Oysa hepsi yanan birer gök taşı. Hepsi alevler içinde." Annesinin cevabına şaşıran küçük geyik bakışlarını bir kez daha yıldızlara çevirdi.

"Kayan yıldızlar yanıyor mu yani?"

"Evet," dedi annesi bir kez daha, "Alevler içinde oradan oraya savruluyor..."

Küçük geyik gözlerini bir kez daha gökyüzüne çevirdi. Bir gök taşının yanışını izleyip gülümsediği için utanç duydu kendisinden. Oysa burası böyle bir dünyaydı. Birilerine izlemesi güzel olan her şey bir başkasının büyük yangını olabiliyordu. Durup izlediğin her şey birilerinin felaketi olabiliyordu...



15.Bölüm : Eylül'ün Yıldızları.

*Bu doğan güneş var ya Eylül... Bizim için doğmuyor.*


Issız bucaksız bir ormanın ortasında durmuş bir kağıt parçasına doğru eğilmiş ormanın karanlığı ve yağan karın aydınlığında kağıtta yazanları tekrar tekrar okuyorduk. Hepimiz o kadar dehşet içindeydik ki yazan satırların ne anlam ifade ettiğini birbirimize asla itiraf edemiyorduk. Oysa biliyorduk... Bu satırların ne anlama geldiğini gayet iyi biliyorduk.

"Bu ses de ne?" Asya korkuyla yerinden sıçrarken ormanın karanlık kuytularından birinden bir ses duyuldu. Kulaklarımızla buluşan adım sesleri bizi korkuturken Merih cebinden bir kibrit kutusu çıkardı.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum korkuyla.

"Karanlığı aydınlatıyorum..." diye fısıldadı.

Kutudan bir kibrit çıkardı, kibriti yaktı ve ateşi sesin geldiği yöne doğru tuttu. Kibrit Merih'in elinde sönerken Merih bir kibrit daha yaktı ve bir kibrit daha... Ormanın içinde bizden başka kimse görünmüyordu ama ayak sesleri duyduğumuza da emindik.

"Yürüyelim..." diye fısıldadı Merih, "Merkeze dönelim. Odama gidip konuşuruz."

Adımlarımız KAR KÜRESİ tabelasına yöneldiğinde binadan çıkarken bu binaya karşı hissettiğimiz hiçbir şey şimdiyle aynı değildi. Artık bu koskoca bina bir şüphenin tohumlarıyla sarılmıştı. Kanımızda dolaşan ilaçların gerçekte ne işe yaradığını hiçbirimiz bilmiyorduk fakat bildiğim tek bir şey vardı, bir daha o ilaçlardan bir tanesini bile ağzıma sürmeyecektim. Hiçbirini...

"Senin odana mı Merih?" diye sordu Korhan sessizce. O sırada arka bahçeye girmiştik. Merkezin arka kapısına doğru yürüyorduk ki Füsun Hemşire'nin acil müdahele odasında olduğunu ve perdelerinin sonuna kadar açık olduğunu gördük.

"Eğilin!" Merih'in sesiyle ağaçlardan birinin altına doğru eğildik. Füsun Hemşire'nin başı bize doğru çevrildi, birkaç saniye bakındıktan sonra işine döndü.

"Hızlıca içeri gireceğiz. Hazır mısınız?" Merih'in sorusuna başımızı sallayarak cevap verdikten hemen sonra koşarak binaya girdik. Hızla merdivenlere yönelmiştik ki Füsun Hemşire'nin sesini duyduk.

"Sabah yürüyüşü için biraz erken bir saat değil mi?" Bakışlarım Merih'e çevrildi. Merih kendinden emin bir şekilde Füsun Hemşire'ye dönerken hepimiz onu izliyorduk.

"Geceleri ormanda vakit geçirmeyi ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz..." diye mırıldandı. Füsun Hemşire başını salladı.

"Biliyorum Merih, bunu onaylamadığımı da biliyorsun."

"Bunun bana ne kadar iyi geldiğini de biliyorsunuz..."

"Evet, biliyorum. Peki ya arkadaşların?"

"Ağacın altında müzik dinlerken uyuyakalmışım... Beni merak etmişler."

"Öyle mi?" diye sordu Füsun Hemşire bize bakarak.

"Evet," dedi Korhan, "Mesajlarımıza cevap alamayınca odasına çıktık. Sonra da ormanda olduğunu tahmin ederek yanına gittik..."

"Bir daha böyle bir durum olduğunda bize haber verin. Siz buranın güvenliği değilsiniz. Şimdi odalarınıza çıkabilirsiniz."

Hiç sesimizi çıkarmadan arkamızı dönüp merdivenlerden çıkmaya başladığımızda Füsun Hemşire arkamızdan seslendi.

"Hepiniz kendi odasına gidiyorsunuz. Güvenlik kameralarından izleyeceğim."

"Ne?" diye fısıldadım bir anda.

"Cevap vermeyin..." Merih'in fısıltısıyla birlikte merdivenlerden çıkmaya devam ettik.

"Yani senin odana gelmiyor muyuz?" diye mırıldandı Reva.

"Hayır, kendi odalarınıza gidin. Her şey normalmiş gibi davranın. Belli ki bir şeylerden şüphelendiler... Benden mesaj bekleyin."

Birbirimizle tek kelime daha konuşmadan odalarımıza dağıldık. Merih'ten ayrılırken ona son bir bakış attığımı hatırlıyordum. Onun gözlerinde gördüğüm korku beni de korkutmuştu. İçinde bulunduğumuz durumdan değil de beni tek bırakmak zorunda olduğundan korkuyordu, biliyordum. Odama girip mumlarımı yakıp üzerimi değiştirdim ve yere oturup yatağıma yaslandım. Telefonumu elime alıp Merih'ten gelecek mesajı beklemeye başladım. Gözlerim pencereme çevrildi. Penceremde önce kendi yansımamı sonra masada duran ilaçlarımın yansımasını gördüm. Uzanıp üç kutu ilacı elime aldım ve incelemeye başladım. Üç kutudan da birer ilaç çıkarıp kokularına baktım. Hiçbir anormallik var gibi görünmüyordu.

"Sizin içinizde ne var böyle?" diye fısıldadım ilaçlara doğru. O an titreyen telefonum beni korkuturken ilaçları yere düşürdüm. Onları almadan telefonuma yöneldim.

"Merih kişisi sizi KAR KÜRESİ grubuna ekledi."

Gelen bildirimle birlikte telaşla gruba girdim. Merih mesaj yazıyordu. O sırada diğerlerinden de kısa kısa mesajlar gelmeye başladı.

"Reva : Selam. Ne yapıyoruz? İlaçları kullanıyor muyuz?"

"Asya : Ben çöpe attım."

"Korhan : Saçmalama Asya, ilaçları çöpten al. Odanı temizlerken çöpte olduğunu görmelerini mi istiyorsun?"

"Asya : Doğru söylüyorsun, ne kadar salağım."

"Can : Ben tabletlerden birer tane ilaç alıp tuvalete attım. Belki her temizlikte ilaç sayılarımızı da kontrol ediyorlardır?"

"Mehmet : Mantıklı. Ben de birer tane çıkarıp lavaboya atıyorum..."

"Kerim : İlaçlar bana iyi geldi gibi aslında, o yüzden karar veremiyorum..."

"Merih : İlaçları bırakmak ya da bırakmamak tamamen sizin kararınız ama bu notu okuduktan sonra yapmamız gereken tek şey ilaçları gizlice bir laboratuvara götürüp test ettirmek... Ve ben bu test yapılana kadar bu ilaçları kullanmayacağım."

"Ben de." Yazarak araya girdim ve yazmaya devam ettim, "Evet ilaçların birer ismi var ve bilindik ilaçlar ama tabletin içine konulan ilaçların ismi yazılan ilaçlar olduğunu nereden biliyoruz?"

"Korhan : Laboratuvarda çalışan bir arkadaşım var... Onu buraya çağırabilirim."

"Merih : Ormanda bir nokta belirlememiz ve oraya çağırmamız gerekir... Eğer gelebilirse yarın akşam gelmesini söyle. Ormanın belli bir yerine kadar gider ve ona konumumuzu atarız. Gelir, ilaçları alıp test eder. Uygun mu?"

"Korhan : Tamamdır. Sabah olduğunda onu arayacağım."

"Merih : O zaman şimdilik iyi geceler... Yarın görüşürüz."

"Asya : Görüşürüz. İyi geceler."

"Reva : İyi geceler."

"Mehmet : Hepinize iyi geceler, tüm bu kaosa rağmen yanımda siz olduğunuz için fazlasıyla mutluyum, görüşürüz."

"Can : Görüşürüz, kendini kötü hisseden olursa beni uyandırabilir..."

"Kerim : İyi geceler hepinize..."

"İyi geceler..." yazdım ve gruptan çıktım. O sırada telefonum çalmaya başladı. Arayan Merih'ti... Telefonu açıp heyecanla kulağıma götürdüğümde Merih'in aldığı derin nefesi duydum.

"Merih..." dedim sessizce.

"Sesini duymadan uyumak istemedim." dedi.

"Keşke yanında olabilsem. Keşke sarılıp uyuyabilsek..." diye mırıldandığımda Merih'in burnunu çektiğini duydum.

"Keşke bu lanet eldivenler olmadan ellerini tutabilsem, ellerini tutup uyuyabilsem."

Sonra başımı pencereme doğru çevirdim, havanın yavaş yavaş aydınlanmaya başladığını gördüm. Derin bir iç çektim. Gözlerimi kapatıp her şeyin düzelmesini diledim. Tam o an Merih'in sesini duydum.

"Bu doğan güneş var ya Eylül... Bizim için doğmuyor." dedi küfreder gibi. Sessizce sol gözümden akan yaşı sildim.

"Eğer gerçekten... ilaçların içinde kutularda yazanlardan farklı şeyler varsa..." devam edemedim. Merih titreyen sesime karşılık olarak bir iç çekti.

"O zaman seni alır giderim buradan."

"Diğerleri?" dedim endişeyle.

"Seni alır giderim Eylül. Bu kadar."

"Sana güveniyorlar..." diye mırıldandım.

"Biliyorum. Onları burada bırakamayacağımızın ben de farkındayım. Bir yolunu bulurum... Sen bunları düşünme."

"Başka ne düşünebilirim ki?" dedim hüzünle.

"Mesela yağmurlu bir günde el ele yürüdüğümüzü düşün... Olmaz mı?"

"Olur..." dedim gözyaşları içinde gülümseyerek.

"Merih..." dedim sessizce.

"Efendim Eylül?"

"İçimde kötü bir his var. Sanki çok kötü bir şey olacak gibi."

"Başımıza ne gelirse gelsin ben senin önünde bekliyor olacağım, sana doğru yola çıkan her tehlike önce gelip beni bulmak zorunda. Korkma... Hadi, yatağına yat. Uyuyalım."

"Ben yerde yatacağım." diye mırıldandım.

"Tamam," dedi hiç sorgulamadan, "O zaman ben de yerde yatacağım." Gülümsedim.

"Yattın mı?" diye sordum yere uzandığım sırada.

"Yattım. Sen?"

"Ben de... O zaman uyuyalım mı?"

"Uyuyalım Eylül. Bu gece senin yıldızlar doldurmuş gökyüzünü..." Kaşlarımı çattım.

"Benim yıldızlar mı?" diye sordum merakla.

"Ben onlara öyle diyorum. 'Eylül'ün yıldızları.' Her gece onları izlediğinin farkında mısın?" Bir kez daha gülümsedim ve başımı salladım.

"Evet, farkındayım... Eylül'ün yıldızları..." diye mırıldandım onu tekrar ederek.

"Hoşuna mı gitti?" diye sorduğunda sesinden gülümsediğini anlayabiliyordum.

"Bu evrene dair hiçbir şeyi sahiplenememiştim bu zamana kadar, şimdi biri gelmiş tüm yıldızları bana hediye ediyor..." dedim sessizce.

"Bir gün sana tüm evreni hediye edeceğim... Söz."

Gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım, bir nefes daha. Kulağımdaki telefondan Merih'in sakin nefeslerini dinlerken ciğerimde hissettiğim nefes kendi aldığım nefes miydi onunki miydi ayırt edemiyordum. Sanki o an birkaç dakikalığına bir olmuştuk. Sanki o nefes alıyor ve benim ciğerlerim doluyordu.

"Merih..." dedim sessizce. Uyuyakalmak üzereydim.

"Efendim Eylül?"

"Bana bir masal anlatsana. Senin sesinle uyumak istiyorum."

"Masal mı?"

"Evet... Masal."

"Ben masal bilmem ki..." Uyku haliyle sessizce güldüm.

"Sen rastgele bir şeyler anlat, bana masal gibi gelir zaten." Derin bir nefes daha aldı Merih ve anlatmaya başladı.

"Bir zamanlar ormanın derinliklerinde güzel bir kız yaşarmış. Tek mirası yıldızlarmış..."

"İsmi neymiş?" diye sordum kapalı gözlerimle gülümseyerek.

"İsmi şimdilik gizli. Bu kızın evren tarafından kendisine verilmiş bir de koruması varmış. Hep kızı izler, kızın peşinde dolaşırmış. Her hareketinde gözleri kızın üzerindeymiş. Ne yer ne içer herkesten iyi bilirmiş. En sevdiği renk nedir, bir fincan çayı kaç dakikada bitirir hepsini bilirmiş. Sonra günlerden bir gün kızın karşısına çıkmış ve ben sana aşık oldum demiş."

"Merih..." dedim anlamayarak, "Sen... bana?"

"Kız anlamayarak 'Neden ben?' diye sormuş. Derenin kenarına oturmuşlar, koruma kıza neden ona aşık olduğunu anlatmaya başlamış. Aradan tam yirmi yıl geçmiş ve onlar hala orada oturmuş korumanın kıza aşık olmasının nedenlerini konuşuyorlarmış. Kız o kadar büyüleyiciymiş ki yirmi yıl bile onun aşık olunacak yanlarını saymaya yetmemiş..."

"Bunlar biz miyiz?" diye sordum bir kez daha üsteleyerek.

"İyi geceler Eylül..." diye mırıldandı Merih. Üzülerek iç çektim.

"Hikaye bitti mi?" diye sordum. Cevap vermedi.

"İyi geceler Merih... Ve unutma, senin benim önümde ya da arkamda durmana ihtiyacım yok. Benim beni kurtaracak birine ihtiyacım yok. Yanımda dur, benimle ol, birlikte kurtulalım... Olmaz mı?"

"Olur..." diye fısıldadı Merih, "Oldururuz."

Kısa bir sessizlik oldu, birbirimizin sessizliğini dinlediğimiz iki dakikanın sonunda Merih bir kez daha iç çekti.

"İyi geceler Eylül, iyi geceler Eylül'ün yıldızları ve iyi geceler kar taneleri."

"İyi geceler Merih, iyi geceler Merih'in bizi her şeyden koruyacak eldivenleri ve iyi geceler Merih'in güzel kalbi."

Merih sessizce güldü. Telefonu aynı anda kapattıktan sonra avuçlarımın arasına koyup sıkıca kalbime doğru tuttum. Ben aşık mı oluyordum? Peki Merih? O bana aşık mı olmuştu? Ona baktığımda kendimi görüyordum, ona baktığımda ormanda gezen o geyiğin gözlerini görüyordum ve geyiğe baktığımda kendi gözlerimi görüyordum. Sanki o bendi. Sanki ben oydum ve sanki dünyadaki her şey onu ifade ediyordu bana. Merih'in bana verdiği tanıdıklık hissi ömrüm boyunca yanımda taşımak istediğim bir histi. Arkamda veya önüme değil... Tam yanımda. Uykuya dalmadan hemen önce yeni doğan güneşe çevirdim gözlerimi ve telefonumu elime alıp Merih'e mesaj yazdım.

"Bu doğan güneş var ya Merih... Bizim için doğuyor."

Sonra telefonumu kenara koydum ve yerde kıvrılıp uykuya daldım. Ormanda oradan oraya koşuşturduğum geyikli bir rüyanın daha sonuna geldiğimde gözlerimi apaydınlık bir kış gününe açtım. Yanımda duran telefonumu heyecanla elime aldığımda Merih'ten gelen mesajı gördüm.

"Günaydın Eylül... Senin yıldızlar dinlenmeye gitmiş." Gülümseyerek cevap yazmaya başladım,

"Parlamak yorucu bir eylem, biliyor olmalısın..."

Çevrimiçi... Yazıyor...

"Sen bana anlatana kadar bilemem. Söylesene, parlamak yorucu bir eylem mi gerçekten? Yoruluyor musun?" Gülümseyerek cevap yazmaya yeltendiğim sırada dışarıda duyduğum çığlık sesiyle yerimden sıçramam bir oldu.

"Merih?" yazdım telefona, "Çığlık sesini duydun mu?"

Çevrimiçi... Yazıyor...

"Odanda kal."

Telefonumu alıp hızla odamın kapısına doğru koştum. Koridordaki herkes Asya'nın odasının kapısına toplanmıştı. Korkuyla aralarına daldığımda arkamdan koşan Merih'in sesini duydum.

"Eylül, bekle!"

Odaya kalabalığı aşıp zar zor girdiğimde önce Reva'yı gördüm, çığlık atan oydu.

"Reva?" dedim korku içinde. Başını kaldırdı, dehşet ifadesiyle yüzüme baktı. Sonra onu gördüm... Yerde ilaç kutularının yanında kıvrılmış bedenini...

"Asya..." dedim son gücümle. Merih beni kollarımdan tutarken kendimden geçmek üzereydim. Gözlerim Asya'nın bembeyaz olmuş yüzünde gezerken kalbimin durduğunu hissediyordum.

"Hayır!" diyordu Can Asya'yı kucağına almaya çalışırken.

"Bana bırak!" Korhan araya girip Asya'yı kucaklarken herkes şok içindeydi. Titreyen ellerim Merih'in eldivenli ellerini sıkıca tutarken olanlara anlam veremiyordum.

"Merih..." dedim dehşet içinde.

"Gel benimle." Merih beni kucaklarken gözlerimin kapandığını hissediyordum.

"Çok mutluydu, daha dün çok mutluydu!" Koridorda yere oturmuş ağlayan Kerim'in sesini duyunca gözyaşlarım bir bir akmaya başladı gözlerimden.

"Asya bunu kendine yapmış olamaz..." diye fısıldadım gözyaşları içinde.

"Bunu ona kimin yaptığını bilmiyoruz." dedi Merih sertçe.

"Ne?" Merih gözlerime bakarken beni kendi odasına sokup yatağına yatırdı ve sessizce konuşmaya başladı,

"Bunu ona kimin yaptığını bilmiyoruz Eylül. Daha fazla soru sorma. Sen burada kalacaksın, ben aşağı inip olan biteni öğreneceğim. Tamam mı?"

"Ben burada kalamam!"

"Başka seçeneğin yok."

"Merih!" dedim Merih'in kolunu tutup onu durdurarak.

"Eylül seninle tartışmak bu dünyada isteyeceğim son şey. Sen burada kalacaksın ve ben gidip her şeyi öğreneceğim."

"Ölmüş müdür?" diye sordum bir anda gözyaşları içinde.

"Bilmiyorum, izin verirsen gidip bakacağım."

"Ölmesin..." dedim çaresizce, "Çok mutluydu, ölmek istemiyordu... Lütfen bana en azından yaşayıp yaşamadığını söyle Merih. Lütfen! Ölmek istemediğine yemin edebilirim..."

"Biliyorum Eylül, o yüzden izin ver de gidip öğreneyim s*ktiğimin olayını. Lütfen... Sana haber vereceğim, merak etme." Çaresizce başımı salladım. Merih saçlarımı okşayıp yataktan kalkarken arkasından onu izliyordum. Odadan çıkarken son kez bana baktı.

"Kapıyı çalan olursa cevap bile verme, yokmuşsun gibi davran."

"Kilitlemeyeceksin, değil mi?"

"Kilitleyeceğim. Birazdan dönerim. Tamam mı?"

"Tamam..." dedim çaresizce. Merih odadan çıkıp üzerime kapıyı kilitledi. Odada bir başıma kaldığım o an neyin içinde olduğumuzu anlayamıyordum. Bildiğim ve emin olduğum tek şey Asya'nın asla kendini öldürmek istemeyeceğiydi. Bunu ona biri yapmıştı, birileri... Ve onlar her kimse onları tek tek bulacaktık.

Bu doğan güneş vardı ya hani... O gerçekten de bizim için doğmuyormuş.

Ama akşam olduğunda birileri için batacağına adım kadar eminim... 

---

TEKRAR SELAMLARRRR^^

Bu bölüm sanırım kitabın olay akışı açısından yükselmeye başladığı ilk bölüm oluyor... Çünkü bundan sonra bölümler durulmayacak. Hepiniz Asya konusunda şok yaşadınız biliyorum, peki tahmininiz ne? Asya gerçekten intihar etmiş olabilir mi? 

Yorumlarınızı okumayı sabırsızlıkla bekliyorum, çekiliş sonucunu 16.bölümün altında açıklayacağım. 

Sizi çok ama çok seviyorum. Kar Küresi benim için çok önemli bir yere sahip, bunu 17.bölüm ve itibariyle göreceksiniz. 17.bölümü sabırsızlıkla bekliyorum, birkaç gün içinde hem 16yı hem 17yi paylaşacağım belki de art arda aynı gün paylaşırım. Ama 17.bölüm ve sonrasındaki bölümler benim için çok özeller, unutmayın. 

Yorumlarınızı okumaya geçiyorum görüşmek üzere canımın içleri^^

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 84.1K 53
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
986K 13.2K 34
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
1M 58.1K 39
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
548K 35.7K 28
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...