EKİP

By AzraIzguner

658K 50.2K 71.8K

Bir elin beş parmağı... Biri olmasa hepsi eksik, hepsi yarım. Ama eğer bir aradalarsa sırtlanabilirler yükünü... More

1.Bölüm : Giriş
2.Bölüm : İlk Vaka
3.Bölüm : Lanetli Oda
4.Bölüm : Şifre
5. Bölüm : USB
6. Bölüm : Deniz
7. Bölüm : Gizemli Numara
8. Bölüm : Uyku İlacı
9. Bölüm : Ahu
10. Bölüm : Kızlarım
11. Bölüm : Tekrar Görüşeceğiz
12. Bölüm : Acılar
13. Bölüm : Sevgili
15. Bölüm : İntikam
16. Bölüm : Dokunma!
17. Bölüm : Gözyaşı
18. Bölüm : Sherlock
19. Bölüm : Vücut Sıcaklığı
20. Bölüm : Gece Kulübü
21. Bölüm : Kokun Sinsin Üzerime
22. Bölüm : Test
23. Bölüm: Kaptan Amerika'nın Kalkanı
24. Bölüm : Görev
25. Bölüm : Davetsiz Misafir
26. Bölüm : İhanetin Bedeli
27. Bölüm : Düşman
28. Bölüm : Karanlık
29. Bölüm : Çok...
30. Bölüm : Sana Geldim
31. Bölüm : Hiçbir Şeyim Değil
32. Bölüm : Tutuklu
33. Bölüm : Sorgu
34. Bölüm : Kalbimi Seninle Süsledim
35. Bölüm : Zehir
36. Bölüm : Bir Ceset Daha
37. Bölüm : Yeni Alarm
38. Bölüm : 22 Saat
39. Bölüm : Cinayet Aşamaları
40. Bölüm : Geç Kalınmış İtiraf
41. Bölüm : Zincir
42. Bölüm : Yılana Sarılmak
43. Bölüm : Fantastik İkili
44. Bölüm : Travma
45. Bölüm : Köprü
46. Bölüm : Maskenin Ardındakiler
47. Bölüm : İhtiyaç
48. Bölüm : İzler
49. Bölüm : Moloz Yığını
50. Bölüm : İki Küçük Çocuk
51. Bölüm : Ayazlar
52. Bölüm : Sakin
53. Bölüm : Kaplumbağa Terbiyecisi
54. Bölüm : Kana Boyanmış Bedenler
55. Bölüm : Yeşil
56. Bölüm : Gösteri Başlasın
57. Bölüm : Gösteri Bitti
58. Bölüm : Gökyüzü Herkesindir
59. Bölüm : Yaralar ve Yaralılar
60. Bölüm : Kestane
61. Bölüm : Çakmak
62. Bölüm : Bir Dizi İz
63. Bölüm : Parçalanan Sınırlar
64. Bölüm : Yüzleşme
65. Bölüm : Sığınak
66. Bölüm : Güneş
67. Bölüm : Geri Sayım
68. Bölüm : Daha Dün
69. Bölüm : Doz
70. Bölüm : Darmaduman
71. Bölüm : Üç Saniye
72. Bölüm : Kangren
73. Bölüm : Kırmızı Elma Cinayetleri
74. Bölüm : Soğuk Karmaşa
75. Bölüm : Rüyalar ve Gerçekler
76. Bölüm : Bozuk Ruh Hali
77. Bölüm : Yeni Bir Deri Ceket
78. Bölüm : Kaybedilenler ve Kazanılanlar
79. Bölüm : Sana Geldik
80. Bölüm : Birden Fazla Gökyüzü
81. Bölüm : Karar Almak
82. Bölüm : Ağaç Yaşken Eğilir
83. Bölüm : İki Yarım Bir Tam
84. Bölüm : Işıklı Yol
85. Bölüm : Güneşi Söndürmek
86. Bölüm : Köprünün Sonu
FİNAL : Gökyüzü Mektupları
Son Söz

14. Bölüm : İntihar

9.5K 682 600
By AzraIzguner

Didem'den

Evden çıkarken Pelin'e yakalandığım için biraz geç kalmıştım. Daha fazla zaman kaybetmeden arabama bindim ve Savaş'ın attığı konuma baktım. Trafik yüzüme gülerse yirmi dakikaya orada olurdum.

Dün gece uyumak üzereyken Savaş'tan bir mesaj almıştım. Kahvaltıya çağırıyordu beni. Yemeğe hayır denmezdi değil mi?

Arabamı uygun bir yere park edip yan koltuktan kol çantamı aldım. Aşağı inip lokantaya doğru ilerledim. Manzarası harikaydı!

İçeri girdiğimde yine herkes dönüp bana baktı. Artık alışmıştım, güzel olmak zor işti. Hayır hayır, ego yapmıyorum gerçekten çok zor bir iş. Tonlarca bakım malzemesi, her gün yapılan maskeler, saatlerce dolabın önünde dikilerek kombin oluşturmaya çalışmak... Bunlar hiç de kolay değil.

Savaş cam kenarındaki bir masada oturuyordu. Üzerine beyaz bir tişört ve siyah bir deri ceket geçirmiş, altına ise siyah bir pantolon giymişti. Onunla ilk tanıştığımız gün geldi aklıma. Yine aynı kıyafetleri giymişti. Resmen dejavu yaşıyordum. Kasıtlı mı yapmıştı acaba?

Bir elini koyu renk saçlarına daldırıp bana gülümsedi. Ayaklarım mı titriyordu? Yok canım saçmalamayın.

İlerleyip karşısına oturdum. Masada menü yoktu. Anladığım kadarıyla siparişleri vermişti.

"Hoş geldin." dedi gözlerini gözlerime dikerek.

"Hoş buldum."

Beyaz tişörtü esmer tenine çok yakışmıştı. Az önce dağıttığı saçlarının bir kısmı da yüzüne düşmüştü.

Tövbe ya, çocuğu mu süzüyordum ben?

Her ne olursa olsun, gayet yakışıklı olduğu gerçeğini inkâr edemezdim.

Aman banane ki canım? Allah sahibine bağışlasın.

Savaş güldüğünde kendime gelebildim. İki saattir öküzün trene baktığı gibi bakıyordum çocuğa, tabi gülecekti.

Kahvaltılıklarımız garson tarafından masaya bırakıldığında Savaş bir şey demek üzere ağzını açtı fakat sonra vazgeçip kapattı.

"Ne söyleyeceksen söyle ya. Çatladım burada."

Gülümsedi. Bayağı güzel gülümsedi.

"Ben şey diyecektim. Ama sonra şey oldu... O yüzden bir şey demeyeceğim."

Ay çarpıldı herhalde. Niye doğru düzgün cümle kuramıyor ki?

"Meraktan ölmemi mi istiyorsun?"

"Allah korusun Didem. Niye öyle konuşuyorsun şimdi?" dedi sinirle.

Kesin ters tarafından kalkmıştı. Garip davranıyordu.

"Sen iyi misin?" diye sordum haline gülerken.

"Aslında ben konuşmak için çağırdım seni ama bir türlü lafa giremiyorum."

Hayırdır İnşallah diye geçirdim içimden.

"Bodoslama dal direkt."

"İyi." dedi, sonra sustu. Gerçekten öleceğim şimdi. Ne konuşacağız ki bu kadar önemli?

"Didem şimdi biz sürekli yüz yüze bakacağız ya, o yüzden birazdan söyleyeceklerimden sonra tepkin ne olursa olsun arkadaş kalmak zorundayız. Kalabilir miyiz sence?"

"Savaş yoksa kıyafetlerime zarar falan mı verdin? O zaman arkadaş kalamayız, üzgünüm."

Gergin yüzü biraz gevşedi. Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Ve evet, ben salak gibi bütün mimiklerini izledim.

"Didem dün gece garip bir şey oldu. O ana kadar farkına varmamıştım, ben bile şaşırdım kendime."

Duraksadı ama ben daha fazla dayanamayacaktım. "Savaş niye taksit taksit söylüyorsun Allah aşkına?"

Derin bir nefes aldı. "Sen eski sevgililerini falan anlatınca... Ben dün gece seni kıskandım sanırım."

Tam o an dünya durdu. Nefesimi tuttum ve merakla devamını bekledim. Fakat ellerimin titremesine de engel olamıyordum. Ne oluyordu ki bana?

"Ben çok uzun süredir böyle hissetmedim. Hatta bir düşündüm de, ben daha önce hiç böyle hissetmedim." dedi daha çok kendi kendine konuşur gibi.

"Saçmalamaya başladığımı fark ettim ama dilim tutuldu sanki. İki kelimeyi bir araya getiremiyorum."

Titreyen ellerimi görmemesi için masanın altına gizlemeye çalıştım. O şu an nasıl hissediyorsa ben üç mislini yaşıyordum.

"Didem, biraz kıskancım ben. Sarışın da değilim." dedi hafifçe tebessüm ederek. "Ama hani cesurluktan bahsetmiştin ya şimdi tüm cesaretimi toplayarak soruyorum sana. Hayalindeki erkekle pek bir alakam olmasa da, sever misin beni? Çünkü ben sana aşık olmuşum galiba."

Midemde kelebekler çığlık atıyordu! Kelebekler çığlık atmaz demeyin onlar benim kelebeklerim.

Sever miydim onu? Sanırım o evreyi geçeli çok olmuştu. Kendime hiç itiraf edememiştim ama ben onu seviyordum!

Cevap beklediğini biliyordum. Ama konuşamıyordum ki. Dilim felç geçirmiş olabilir miydi?

"Her neyse, boşver tamam mı? Çok saçmaladım kusura bakma. Duymamış gibi davran. Hatta sen en iyisi unut bunların hepsini. Unutabilirsin değil mi?" Sesinden hayal kırıklığı akıyordu resmen.

Olumsuzca başımı salladım. "Unutamam Savaş."

Kafası karışmış gibi baktı bana.

"Neden?" diye sorduğunda şu kelimeler döküldü dudaklarımdan:

"Çünkü ben de seni seviyormuşum galiba."

●●●

Pelin'den

Son cinayetin raporlarını teslim etmek üzere karakola gidiyordum. Bir yandan da duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. Didem'in adına tabi ki çok sevinmiştim. Savaş kesinlikle mükemmel biriydi. Ama bir tarafım da 'bu ilişki, işlerini yapmalarına engel olur mu' diye düşünmeden edemiyordu.

Bu konuyu daha sonra detaylıca konuşmalıydık. Didem ve Savaş'ın özel hayatına karışamazdım ama söz konusu iş olduğu zaman kendimi onlardan sorumlu hissediyordum.

Kafamı dağıtmak adına adımlarımı hızlandırdım. Karakola vardığımda önce eski ofisime gittim. Sinan Komiser masanın başına oturmuş, bir dosyaya dikkatle bakıyor; Cenk bilgisayarla uğraşıyor; Emre ise gözlerini duvara dikmiş, elindeki kalemi çevirip duruyordu.

Kapıyı tıklatıp içeri girdim. Anında ayaklanan Sinan Komiser başta olmak üzere hepsine teker teker sarıldım.

"Pelin ne kadar özlemişim biliyor musun? Şimdi tekrar hepimiz bir arada olunca maziye yolculuk yaptım resmen."

"Komiserim ben gideli o kadar da olmuyor ki. Sanki yıllar geçmiş gibi konuşuyorsunuz." dedim gülerek.

"Kız, ne arıyor ne soruyorsun. Mükemmel bir arkadaşı kendine küstürtmek üzereydin haberin olsun. Ama küsmedim merak etme. Benim kadar harika bir insanı kaybetmenin acısına dayanamayacağını düşündüğümden bu seferlik seni affediyorum. Bir daha olmasın."

Her zamanki gibi boş konuşan, her cümlesinde kendini övmeyi ihmâl etmeyen Cenk'e gözlerimi devirerek karşılık verdim.

"Alışabildin mi bari ekibine? Bir şeye ihtiyacın olur da bana haber vermezsen..." Çok üzülürüm falan diyecek sandım fakat şöyle devam etti sözlerine: "Kafanı kırarım."

"İlk önce senin haberin olur merak etme." dedim ekipte kendime en yakın hissettiğim kişi olan Emre'ye.

Emre her zaman çok düşünceli biriydi. Biri ondan yardım istediği zaman canını dişine takar, o isteği yerine getirmek için her şeyi yapardı. Her konuda yetenekliydi de. Issız bir adaya düşsem yanıma alacağım şeylerin başında geliyordu.

"Ne demek başta Emre'nin haberi olur? Yalı kazığı mıyım ben burada?" dedi Sinan Komiser sitem ederek.

Gülümsedim. "Bir şeye ihtiyacım olduğu zaman hepinizin haberi olur. Ama şimdi Hulusi Amir'in yanına gitmem gerek. Daha sonra görüşürüz." dedim ve hızlı adımlarla odadan çıktım. Elimdeki dosyaları sıkıca kavrayarak üst kata ilerledim. Hulusi Amir'in odasının kapısına vardığımda üzerimi düzeltip kapıyı çaldım.

"Gel." sesini duyduğum gibi içeri daldım. Normalde çok düzenli olmasına rağmen masasının üzeri oldukça kalabalıktı. Anladığım kadarıyla yeni bir vakayı inceliyordu.

"Pelin kızım, hoş geldin. Geç otur şöyle." dedi elindeki dosyayı masaya bırakırken.

"Amirim aslında çok kalmayacaktım. Raporları teslim etmeye gelmiştim."

"Aman otur, bir kahve içelim en azından. Ekibe birini daha dahil etmişsin. İyi bir çocuğa benziyor, gözüm tuttu. "

Masanın karşısındaki deri koltuklardan birine oturdum.

"Ateş Asaf." dedim başımla onaylayarak.

Ardından bir süre Hulusi Amir ve önündeki dosyalara baktım. "Amirim meşgulsünüz galiba. Yeni bir vaka mı var?"

"Evet kızım, hem de bayağı yeni. Olay yeri fotoğrafları şimdi geçti elime. Bir adam intihar etmiş gibi gözüküyor."

"İzniniz olursa bakabilir miyim?" dediğimde masanın üzerinden bir fotoğrafı alıp bana uzattı.

Kırklı yaşlarda bir adam sırt üstü yerde yatıyordu. Başının sağ tarafından vurulmuştu.

"Nerede olmuş bu olay?" diye sordum merakla.

"Kaya Otel."

Kaya Otel. Bir yerlerden tanıdık geliyordu. Hatırlamak amacıyla internette araştırmaya başladım. Görsellerden birine baktığımda tam anlamıyla şok geçirdim. Bu otelin logosu kapımıza bırakılan gömlekteki logoyla aynıydı!

"Amirim bu intihar değil!" dedim beynimde parçaları birleştirmeye çalışırken.

"Sadece bir fotoğrafa bakarak nasıl anladın intihar olmadığını?"

Dün gece kapıya bırakılan kıyafetleri detaylıca anlattım. O da bunun basit bir intihar olmadığına ikna olmuş gözüküyordu.

"Hulusi Amirim, bu vakayı ben almak istiyorum." dedim heyecanla.

Onayını aldığımda vakit kaybetmeden ekibe haber verdim. Otelin önünde buluşacaktık.

Yol boyunca bir teori üretmeye uğraştım. Ateş kıyafetlerin çok sıradan olduğunu, hatta iş giysisine benzediklerini söylemişti. Garson veya kasiyer olduğunu düşünmüştük ama otelde çalışan birine ait olduğu aklımıza gelmemişti.

Kıyafetler 36-38 bedenlerinde bir kadınındı. Peki bu kadının olayla alakası neydi? Görgü tanığı olabilir miydi?

Öncelikle olayın cinayet olduğunu kanıtlamamız gerekiyordu. Kapımıza bırakılan kıyafetleri göstererek olayın basit bir intihar olmadığını söylesek kimse bize inanmazdı. Gerçi Hulusi Amir inanmıştı. Yine de sağlam bir delile ihtiyacımız vardı.

Sonunda otele vardığımda Savaş ve Ateş kapının önünde dikiliyordu. Ateş'in yüzündeki gülümsemeden anladığım kadarıyla resmi olarak işe dönmüş olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Elinde tuttuğu polis kimliğine baktığımda evrak işlerinin halledildiğini anladım. Bu kadar kısa sürede halledilmesinde eski amirinin de payı büyük olmalıydı.

Beş dakika sonra Didem'in arabası da sokağın başında göründü. Park ettikten sonra koşar adımlarla yanımıza geldi.

"Kusura bakmayın, kapıya bırakılan kıyafetleri incelesinler diye karakola götürdüğüm için geciktim." dedi nefes nefese kalmış bir halde.

"Sorun yok, hadi geçelim artık içeri."

Ultra lüks otele giriş yaptık. Çalışanların kıyafetleri kapımıza bırakılanlarla aynıydı. Biri resmen bizi buraya davet etmişti ama kimdi ki bu kişi?

Üst kata çıkıp 13 numaralı odaya ilerledik. Eldivenleri ve galoşları giydikten sonra içeri girdik. Yaklaşık 1.75 boylarında, saçlarına aklar düşmüş adamın cansız bedeni odanın ortasında öylece yatıyordu. Sağ elinde, susturucu takılmış bir tabanca vardı. İntihar gibi duruyordu fakat basit bir intihardan ibaret olsa bize önceden haber verilmezdi değil mi?

Ekibi toplayıp bir köşeye ilerledim.

"Bize sağlam bir kanıt lazım. Yoksa dosya, intihar olduğu varsayılarak kapatılacak."

Hepimiz hızlıca dağılıp etrafı incelemeye koyulduk. Ben öncelikle cesedin yanına gittim.

"Boğuşma izi var mı?" diye sordum olay yeri ekibinden birine.

"Hayır başkomiserim, cesette hiçbir morluk yok. Sadece adamın dizinde ufak bir sıyrık var, herhangi bir yere çarpmış gibi duruyor."

Eğilip adamın dizine baktım. Bir iki damla kan, dizinin hemen etrafında kurumuştu. Bu ufak yara çok eski görünmüyordu.

"Kaç gündür burada kalıyormuş?" diye sordu Savaş.

Sarışın genç cevapladı onu. "Dört gün olmuş komiserim, normalde iki hafta kalacakmış."

"Hakkında ne biliyoruz peki?" diye sordu bu defa Ateş.

"Adı Bilal Koşar, ailesini araştırdık ama bir kişiye bile ulaşamadık. Hatta adam hakkında hiçbir bilgiye ulaşamıyoruz muhtemelen sahte kimlik kullanıyor. Otelde çalışan birkaç kişiyle görüştük, adamın geldiği günden beri hiç dışarı çıktığını görmediklerini soylediler."

"Birinden gizleniyormuş sanki." dedi Didem kendi kendine konuşur gibi. "Kamera kayıtlarına bakıldı mı?"

"Hiçbir katta kamera yok. Burası daha çok sosyetenin kaçış merkezi gibi. Paparazilere haber malzemesi çıkmasın diye otel kameralardan uzak duruyormuş."

"Allah kahretsin. Başlayacağım onların magazinine. Lan bir kere ya, bir kere şu kayıtlar söylesin bize katilin kim olduğunu."

Siteminde oldukça haklı olan Ateş'ten sonra sorularımızı cevaplayan sarışın genç söze girdi.

"Katil mi dediniz, intihar olmadığını mı düşünüyorsunuz?"

"Her ihtimali göz önünde bulundurmalıyız." dedim sakince.

Tekrar önüme dönüp cesedin dizindeki yaraya baktım. Dört gündür burada kalıyordu, hiç odasından çıkmıyordu, yara oldukça yeniydi ve bu da demek oluyordu ki odadayken bir yere çarpmıştı.

"Bu adamın tam olarak boyu kaç?" dedim kafamda dönüp dolaşan düşüncelerin arasından.

"1.76 başkomiserim."

"Didem, adamla aynı boydasın. Gelsene yanıma."

Merakla yanıma geldi. Dizindeki yarayı işaret ettim.

"Adam dizini bir yere sürtmüş. Senden nereye olduğunu bulmanı istiyorum. Odaya dikkatlice bak bakalım, dizinin hizasında bu yarayı yapabilecek bir şey bulabilecek misin?"

Didem şaşkınca bana baktı fakat sonra başıyla onaylayıp etrafı dolaştı. Ona yaptırdığım şeyin saçma olduğunu düşünüyordu muhtemelen. On dakika sonra yanıma geldi.

"Masa dizimden daha yüksek, sandalyesi ise yuvarlak. Odada çok fazla eşya yok zaten, yani bahsettiğin gibi sivri bir köşe de yok. Bu yaranın oluşması için adamın çok dikkatsiz olması gerekir. Ya da basit düşünürsek ayağı takılmış ve düşmüştür."

Son söylediği şey ile hemen yere çöktüm. Gözlerim neredeyse zemine değecek şekilde başımı eğdim ve orada, cesedin hemen dibinde, eğer aramasaydım asla bulamayacağım, küçük bir kan lekesiyle karşılaştım.

"Şurada küçük bir kan lekesi var." diye seslendim olay yeri ekibinden birine.

Ateş ilgiyle bana baktı. "Peki senin aklında ne var?"

"Aklımdaki şey maalesef sadece bir düşünceden ibaret." dedim.

Bir süre daha düşünüp silahımı çıkardım ve başıma dayadım.

"Pelin delirdin mi Allah aşkına, ne yapıyorsun ya!?" dedi Didem çığırarak.

"Of Didem bir dursana ya." dedim gözlerimi devirirken. Gerçekten bazen çok salak olabiliyordu.

"Şimdi ben Bilal Koşar'ım. İntihar edeceğim diyelim. Lekenin oluştuğu yere hızlı bir şekilde diz çöksem, dizimdeki yara oluşabilir buraya kadar sıkıntı yok. Ama olay şu ki diz çökmüş bir vaziyetteysem ve kendimi başımdan vurursam sırt üstü bir pozisyonda ölmem ki."

"Peki emin miyiz yerdeki kanın Bilal'e ait olduğuna? Hadi ona ait diyelim, belki de başka bir zamanda oluşmuştur, belki intihar ederken diz çökmemiştir Bilal."

"Didem, zaten elimde kesin bir şey yok. Teori üretmeye çalışıyorum sadece."

"Bence gayet güzel gidiyorsun, şahsen ben diz çöktüğüne ikna oldum." dedi Ateş ve hızlıca konuşmaya devam etti.

"Eğer bu bir cinayetse, katil Bilal'e diz çöktürmüş olabilir. Fakat daha sonra adamın pozisyonunu değiştirip intihar süsü vermek için burada bayağı zaman geçirmiş olmalı. Ayrıca temizlik de yapmış anlaşılan. Fakat şu noktayı atlamış." Eliyle olay yeri ekibinin kan örneği aldığı noktayı gösterdi.

"İçeriye temizlik malzemeleriyle giriyorsa otelde çalışan biri olma olasılığı çok yüksek. Peki neden bir katil kurbanına diz çöktürür?"

"Eğer bir cinayetse, önceden bize haber verilmişti yani her şey planlıydı." dedi Didem Savaş'a cevap olarak.

Ateş söze girdi. "Aslında katil, kurbanın üzerinde hakimiyet kurmak istemiş olabilir. Bilal'in, önünde diz çökmesini sağlayarak egosunu tatmin etmiştir belki de."

"Ya da boyu kısadır. İşini kolaylaştırmak için böyle bir yol izlemiştir." diye ekledim.

"Kim bu adam ya?" dedi Savaş sinirle fakat sorusu havada kaldı, henüz verebileceğimiz bir cevap yoktu çünkü.

Olay yerinde bulunanlar incelenmesi için laboratuvara götürüldü.

Oteldekilerin ifadesi de alınmıştı. Onların raporlarını okuduk fakat hiçbir şey çıkmadı.

En son yapılacak bir şey kalmayınca, saat de geç olunca evlere dağıldık. Laboratuvar sonuçlarını bekleyecektik.

●●●

Sabah, alışkın olduğum üzere, telefonumun sesiyle kalktım. Bu sefer arayan Şuleydi.

"Efendim Şule." dedim heyecanla. Bana sağlam bir kanıt vermesini istiyordum.

"Pelin, yerdeki kan Bilal Koşar'a ait. Fakat asıl bomba şu, silahta bir parmak izine daha rastladım ve bingo! Parmak izi ,otelde çalışanların biriyle uyuşuyor. İsmi Simay Akçay."

×××

Bölüm sonu...

Bu bölümün içeriği biraz yoğun olduğu için sormam gereken bir sürü soru var.

Didem ve Savaş'ın sahnesi hakkındaki düşünceleriniz? Sizce de çok tatlı değiller mii?😍

Peki sizce Didem ve Savaş nasıl bir çift olacak?

Pelin'in eski ekibini sevdiniz mi? Sinan Komiser'i önceden de tanıyorduk zaten fakat Cenk ve Emre'nin sadece ismini biliyorduk. Eski ekipten favoriniz kim oldu?

Hepimiz kıyafetlerin arkasından ne çıkacağını bekliyorduk shsjsnsjsj. Sizce onları kapıya kim bıraktı? O kişinin olayla ilgisi ne?

Ve kim bu Simay? Sizce katil o mu?

Bol bol yorumlarınızla ve votelerinizle beni mutlu etmeye ne dersiniz? Shsjdhsjsbsj.

Hadi gittim ben. Hepinize kocaman kalpler..🧡🧡

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 73.2K 65
İlk yalancının ilk yalanı, toprağa düştüğü andan itibaren, yatsıdan sonra yanan mum ona bebek gibi bakacaktı. Yalanın tohumu büyüyecek ve çiçek açaca...
EİEN By DERlN

General Fiction

162 76 7
Babasının küçüklükten beri eğittiği zeki kadın Sare,bir gün örgüt toplantısında bir adamla tanışır.O saatten sonra her şey farklı olacaktır.Ailesini...
1.8K 253 25
"Ben gerçekten bir papatyaydım. Haklıydın. Papatyalar ölünce güzel kokarmış. Ben de artık güzel kokuyorum."
19.5K 1.8K 22
mikasa ackerman'ın zorunda bırakıldığı evlilikten kaçmak için yaptığı plan ve bir avuç dolusu aptal. DELİRECEĞİM UTANÇTAN LÜTFEN OKUMAYIN ARTIK ŞUNU.