Pembe Düşler Mahallesi

By dreamonde

2.6M 132K 35.1K

Bir insana ne zaman aşık olursunuz? Çocukken, o gol atmak istediği için onun yerine kaleye geçtiğinizde mi? Y... More

Giriş
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm / Part 1
32. Bölüm / Part 2
33. Bölüm
Bayram Özel
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
Özel Bir Kesit
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
Ara Bölüm
43. Bölüm
Ara Bölüm 2
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm (Final)
Özel Bölüm
Özel Bölüm: Nereden Nereye

1. Bölüm

102K 3.9K 1K
By dreamonde



*

İstanbul'un eski komşuluklarını koruyabilen mahallelerinden birisiydi Menekşe Mahallesi. Renkli renkli sıralanan müstakil evlere ve küçük aile apartmanlarına ev sahipliği yapardı. Çevresinde bir üniversite vardı, ailesinden ayrılmak istemeyen her gencin çalışıp kazandığı başarılı bir üniversiteydi.

Sokakta oynayan çocuklara salçalı ekmek veren Cevriye Ninemiz vardı. Tatile giden komşularının bitkilerine bakması için anahtarını verdiği Nurgül Abla vardı. Altın günlerinde yeğenini, amcasının torununu, sülalesinin tüm erkeklerini evermeye çalışan olmazsa olmaz Ayşe Teyze vardı. Mahalleye sık sık hayır yapan, yaptığı böreği komşularına dağıtmaktan çocuklarına yedirmeyi unutan annem vardı. İki ayağı bir çukurda olsa yine de koşup gelecek Esra Teyzem vardı.

Bizim mahallemizde var, vardı. Genç delikanlısından tutun, gece yarılarına kadar top koşturan küçük çocuklarımıza kadar..

Ben bu mahalleyi terk etmiştim tam 14 ay önce.

14 ay sonra da, bir erkek için bunun değmeyeceğinde karar kılmış ve gurbette karıncasına bile hasret kaldığım memleketime dönmüştüm..

"Kuzum!" Diyerek tekrar sarıldı annem ve yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. Kaçıncı kez tekrarlamak zorunda kaldığımı sayamadığım hareketi yaparak, tişörtümün kenarını yukarı kaldırıp kafamı eğdim ve yanağımı sildim.

"Rica ediyorum tükürüksüz öpelim!" Abimin sitemi karşısında tam ona teşekkür babında öpücük atacaktım ki, yanıma yaklaştı ve kulağıma eğildi. "İkide bir yapma şu hareketi, ben bile göbek deliğinin koordinatlarını ezberledim."

Yoktu ona öpücük falan, hanzo.

"Kız Zeynep, çok büyümüş ya bu!" Diyerek camdan seslenen Cevriye Nine'nin siyah demirli camına yaklaştım. "Bana yaptığının aksine, hayat seni gençleştirmiş, sultanım."

Cevriye Nine kıkırdayarak ince ellerini demirlerin arasından geçirdi ve yanaklarıma ulaştı.

Cevriye Nine yanaklarımı taciz etmeyi bıraktığında, mahallenin diğer güzel insanlarıyla da hasret giderdim ve iki katlı fıstık yeşili müstakil evimize ilerlemeye başladık.

"Mavi şeytan!" Diye bağıran tanıdık bir sesle arkamı döndüm hızlıca. Tekin Abi'nin kollarını açıp bana baktığını görmemle sevinçli bir çığlık kaçtı dudaklarımın arasından. Beni unuttuklarını düşünüp korkmaya başlamıştım doğrusu. Koşarak kollarımı boynuna sardığım sırada abimin homurtusunu duyabiliyordum. "Bu da herkesi benden çok seviyor, nankör."

Tekin Abi'yi kollarımla boğmayı bırakıp bu sefer Fiko'ya döndüm. Evet, o benim abim değil oyun arkadaşımdı. Çocukken diğerlerinin aksine ona abi demezdim, ağız alışkanlığı yoktu.

"Artık saklanamayacak kadar büyümüşsün, zilli." Dedi çocukluğumuza göndermeler eşliğinde. Küçükken ben karşımdaki insanı göremediğimde, onun da beni göremediğini sanardım. Bu yüzden beni kapatamayacak kadar ince bir direğin arkasına saklanıp defalarca yakalanmışlığım vardı.

'Of! Nasıl buldun beni Fiko ya?!' Diyerek küskünce kollarını göğsünde bağladı ve dudaklarını büzdü küçük kız.

'Kaan ispiyonladı.'

Kendisini direklerin arkasında görünmez zanneden bir kıza aslında göründüğünü anlatmaktansa, suçu birbirlerine atmak daha cazipti.

'Kaan Abi ya!' Diye çığırdı bu sefer. Ardından merakla gözlerini açtı. 'Hem nasıl buldun ki sen beni?'

Herkes Kaan'ın vereceği cevabı merakla beklerken Kaan'ın dudakları yukarı kıvrıldı.

'Zillisin kızım sen, nereye gidersen git çalarak gidiyorsun.'

Küçük kızın mavi gözleri şaşkınlıkla kısıldı.

'Hırsız değilim ben, çalmam!'

Kaan ona küçümseyici bir bakış attı ve ellerini şortunun cebine soktu.

'Öyle mi diyorum ben akıllım? Ziller çalar. Sende zilli olduğun için bir yere giderken zilin çalıyor.'

'Yani ben hiçbir yere habersiz gidemem mi?'

'Gidemezsin.'

'Duyar mısın hep beni?'

'Duyarım.'

Bu hikayenin yalancısı da Kaan'dı. Ben ona veda bile etmeden hem mahalleyi, hem de yetmiyormuş gibi ülkeyi terk ederken duymamıştı.

Oysa ki zilimi çalmıştım giderken, tam 3 gün öncesinden vedalaşmaya başlamıştım mahalleliyle. Hani olur da, 1 haftadır uğramadığı mahallesine 'Hazal gidiyormuş, bir veda edeyim' diyerek uğramasını ümit etmiştim.

Bu da ona olan son kırgınlığım, son ümidimdi.

Çünkü ne o gelmişti, ne de ben onu görüp son anda gitmekten vazgeçmiştim..

"Kaan da gelecekti ama seni daha geç bekliyorduk. Haber vereyim ben." Tekin Abi'nin cebine uzanan kolunu tuttum. "Kaan Abi işi bitince gelir. Benim yüzümden işleri aksamasın."

Benim yüzümden işlerini aksatmazdı zaten. Tekin Abi kafasını belli belirsiz salladı ve kolunu omzuma atıp kafamı sıkıştırdı.

"Alt tarafı iki yıldır görüşmüyoruz, bu ne hâl? Hakan diyeyim ben sana, elimiz hiç kaşınmaz artık."

Abimin sağ dudağı yukarı kıvrılırken bir iki saniye duraksadı ve yanına yetişmemizi bekledi. "Kaşınmaz, kaşınmaz. Al birini, vur ötekine."

Gülerek aralarına girdim. "İki yıl değil, teessüf ediyorum 14 ay." Hep beraber gülerken Fiko işaret parmağıyla burnuma vurdu yavaşça. "Özleminden gün saydın değil mi?" Kahkaha atarak kafamı salladım. "He ya, ne demezsin.."

Abim saatine baktı. "Kaan da gelir on dakikaya." Kapının önünde bekleyen anneme seslendi. "Anne Kaan gelene kadar biz biraz mahalleyi dolaşalım. Sen hazırla sofrayı."

"Tamam kuzum." Diyerek içeri girdi annem yanında kankileriyle.

Biz dörtlü olarak yürümeye başlarken etrafı incelemekten alıkoyamıyordum kendimi. Mahalle öyle aman aman değişmemişti fakat bazı müstakil evler yerini küçük apartmanlara bırakmıştı.

Kaldırımlar boyanmıştı, Osman Amca dükkanını yenilemişti.

"Hazal!" Diye tanıdık bir ses işittiğimde hızla Tekin Abi'nin kolları arasından kurtuldum ve Yağmur'la mükemmel kanka kucaklaşmamızı gerçekleştirdik.

"Çok özlemişim oğlum!" Diyerek kemiklerini biraz daha sıktığımda öksürdüğünü duydum. "Lan ölüyorum."

Kimse bilmese de, iki kez gelmiştim İstanbul'a. Mahallede kalmayı bırakın, önünden dahi geçmek istemediğim için İtalya'da birlikte kaldığımız Gaye'nin ailesinin yanında kalmıştım.

Yağmur ile Sevda'yla da her gelişimde hem görüşmüş, hem de Gaye'yi tanıştırmıştım.

Bu birbirimizi uzun zaman sonra ilk kez görüyor ayaklarımız biraz yapmacık olabilirdi. Çünkü başlı başına göz boyamak için yapılan bir tiyatroydu!

"Hazal, yavaş." Diye uyardığını duydum abimin. Yağmur'u bırakıp kafamı çevirdim. "Aman iyi be, sarılmıyorum."

"Salak." Diye mırıldandı ve koluma girdi Yağmur hızlıca. "Kızım insan geçen bayram gelirdi bari. Tüm sarmaları Sevda ile bana sardırdılar."

İki elimi de dua edercesine havaya kaldırdım. "Allah'ım teşekkür ederim beni bu azaptan kurtardığın için."

Tam Yağmur mahalledeki dedikodular hakkında konuşmaya başlamıştı ki, sokağın başında duran siyah araçtan tanıdık bir yüz indi ve etraftaki tüm insanların sesi kesildi.

Gelmişti.

Sanki bir podyumdaydık, o kırmızı halıda yürüyordu ve bütün spot ışıklar onun üzerindeydi.

Yaklaşık 14 aylık bir süreçte onu görmemek adını duymamak için elimden geleni yapmıştım, -ki annemlerden gelen bayram fotoğraflarını bile o vardır diyerek açmamıştım- fakat bir gün bu anı yaşayacağımızı biliyordum.

Hızlanan kalbimi her zaman olduğu gibi durduramadım. Bu muydu yani, koskoca 14 ayım çöp mü olacaktı?

Evet.

Siyah saçları, beyaz teninin üzerine özenle tek tek yerleştirilmiş gibiydi. Yanlarını her zaman olduğu gibi kısa kestirmişti. Yakın zaman önce kestirdiğini, ve yeni yeni çıktığını düşündüğüm kirli sakalları pürüzsüz teninde hakimiyet sürdürüyordu.

Uzun kirpiklerinin gölgesi altında kalan yeşil gözleri, ve onlarla uyumlu olarak biçimli kaşları vardı.

Yüzü yerine oturmuştu. Belirgin elmacık kemikleri de bunun kanıtıydı.

Boyu mu uzamıştı onun? Yoksa zayıflamıştı da o yüzden mi uzun gözüküyordu? Hiçte zayıflamış gibi değil, aslında aksine daha da yapılanmış gibiydi..

Kendinden emin yürüyüşü ve geniş omuzlarıyla bana doğru gelirken, dolgun dudakları yukarı kıvrılmıştı yavaşça. Yaramazlık yapmış küçük bir erkek çocuğunun gülüşünden farkı yoktu.

Hoş, onun da benim için bir erkek çocuğundan farkı yoktu zaten.

"Vedalaşamamıştık, karşılamaya geleyim bari dedim ama ona da yetişemedim sanırım." Diyerek tam önümde durduğunda gülümsemeye çalıştım. "Yok, ben erken geldim."

'Sen bana hep geç kaldın zaten,' demek vardı da işteeee...

Gözlerini gözlerimden çekmedi bir süre. Sanki ne kadar çok bakarsa, o kadar çok içimi görecekmiş gibiydi. Sanki içeride bir yerlerde bir hatırayı arıyordu. Gözlerimi kaçırdım hızlıca.

Gülümseyerek beni kollarının arasına çektiğinde ellerim emanet gibi iki yanımda sallandı ardından derin bir nefes alıp ben de ona sarıldım. "Hoşgeldin." Diye fısıldadı.

Gözlerim kapandı istemsizce. Tam bulunduğum yerde bir süre dinlenmek istedim. Üzerimde ki yükler beni yoruyordu, sırtımı büküyordu.

Aziz Nesin'in de söylediği gibi insan yalnızca söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumlu oluyordu. Ve bu sorumluluk bana ağır geliyordu.

Ne ona zamanında deli divane aşık olduğumu söyleyebiliyordum, ne de kalbimi parçalara ayırıp elime sıkıştırdığını.. Şu an yaptığımın kendime ihanet olması öylesine yakıyordu canımı fakat ne ağzımı açabiliyordum, ne de onu itebiliyordum.

Yine onun için kendimi feda ediyordum.

Onunla kendi kendime küsüp barışmak zaten oldukça zorken, şimdi artık o benim için sadece Kaan Abi olacaktı. Olmak zorundaydı.

Hani tavşan dağa küserdi, fakat dağın öyle çok tavşanı vardı ki farketmezdi bile.

Buradaki salak tavşan bizzat bendim. Şerefsiz dağ da tabii ki Kaan.

Ne yapıyordum ben?

Hızlıca toparlanıp geri çekildim ve dudaklarıma duygudan yoksun bir gülümseme yerleştirdim.

"Hoşbuldum."

Peki hoş bulmuş muydum gerçekten?

Continue Reading

You'll Also Like

535K 34.9K 28
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
25.1M 898K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
1M 36K 46
Bardağı geri tezgaha koyduğum esnada ensemde hissettiğim nefes ile çığlık atmak için ağzımı açtım. Ne yapacağımı önceden biliyor gibi eliyle ağzımı k...
382K 26.4K 36
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...