destiny ಇ taekook ✔️

Par sdafighting

53.2K 5.7K 5.8K

|TAMAMLANDI| Orta çağ Avrupasında yaşayan bir falcının oğlu, kırmızı ginseng ticareti yapan ama uzun süredir... Plus

Minik bir rica
⍣1⍣
⍣2⍣
⍣3⍣
⍣4⍣
⍣5⍣
⍣6⍣
⍣7⍣
⍣8⍣
⍣9⍣
⍣10⍣
⍣11⍣
⍣12⍣
⍣13⍣
⍣14⍣
⍣15⍣
⍣16⍣
⍣17⍣
⍣18⍣
⍣19⍣
⍣20⍣
⍣21⍣
⍣22⍣
⍣23⍣
⍣24⍣
⍣25⍣
⍣26⍣
⍣27⍣
⍣28⍣
⍣29⍣
⍣30⍣

FİNAL

1.6K 126 238
Par sdafighting

YN:Ufak bir zaman atlaması var ama korkmayın geri dönüşler yapacağız eksik bir yer kalmayacak. Biraz gecikti umarım hikayeyi unutacağınız kadar gecikmemiştir.

Taehyung

"Nasıl, beğendiniz mi?" ellerini beline koyan Ji-mong derin bir nefes aldı "Yıpranmış gözüktüğüne bakmayın sağlam evdir. Rahmetli babamla yapmıştık. Hey gidi günler hey!" dolan gözlerini saklamak için bakışlarını bizim dışımızda her yerde gezdirirken Jungkook ile birbirimize şöyle bir baktık ve dolu gözlerimizi buluşturduk. Bahçeli sevimli eve döndüm memnuniyetle ve ardından da yüzümde engel olamadığım büyük bir gülümsemeyle Ji-mong'a çevirdim bakışlarımı

"Ufak bir tadilattan geçirsek yeter, ne kadar teşekkür etsek az" elini omzuma koyup hafifçe pat patlayan Ji-mong babacan bir şekilde gülümsedi

"Lafı mı olur Tae evladım, şu bıldırcın yumurtası neyse de sen benim oğlum sayılırsın. Bana bak bıldırcın yumurtası, göt devirip yatmak yok. Adam edeceksin bu evi" çattığı kaşlarıyla Jungkook'a döndü ama göz göze gelince hemen yumuşadı bakışları. Tavşanıma ne kadar kızsa da dayanamıyor işte. Tavşanım birine dolu gözleriyle bakarken o kişinin kızgın kalması mümkün mü ki zaten?

"Tabi ki adam edeceğim, benim ve iş bitirici kaslarımın elinden kim kurtulabilmiş ki bu ev kurtulsun" Kookie; üzgün ifadesini zorlukla dağıtıp çoşkuyla söylediği cümlenin ardından Ji-mong'dan büyük bir göz devirme, benden ise tatlı kıkırtılar kazandı. Sevdiğim adama gururla baktım ve beraber geçirdiğimiz onlarca güzel anıyı şöyle bir gözlerimin önüne getirdim. Şu an temellerini atmaya hazırlandığımız yeni hayatın büyüleyici çekiciliğini de düşününce diyebileceğim tek bir şey var. Sen benim iyi ki'msin sevgilim...

"Ji-mong-ah! Ah, Ji-mong! Eski dostum!" duyduğum yüksek sesle Jungkook'un yüzüne odaklanmış sevgi dolu bakışlarımı koşarak yanımıza gelen ihtiyara çevirdim. Ji-mong'un adamı görmesiyle yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirmesi bir oldu.

"Çok duygusal değil mi? Bak şimdi birbirlerine nasıl da sarılacaklar" Jungkook kulağıma eğilip sessizce kıkırdadı. Nefesi kulağımı gıdıklayınca ben de kıkırdadım ardından da göreceğim duygusal buluşmaya kendimi hazırlamaya çalıştım. Her türlü duruma hazırlıklı olmalıyım. Ağlayacağım kadar duygusal bir buluşma olursa yüzümü Jungkook'un kıyafetinin koluna kurulayabilirim mesela. O kadar evlendik, yüzümü kıyafetinin koluna kurulayamıyacaksam neyleyim ben böyle evliliği?

Ama adam ve Ji-mong öyle bir şey yaptı ki sık sık Jungkook'un kıyafetinin koluna giden bakışlarım iki ihtiyarda takılı kaldı. Sevdiceğim ve ben ağzımız açık onları izledik

(YN:Bu selamlaşmayı yaşlı ve göbekli iki adamın yaptığını hayal ediyoruz jxjjs)

Yaptıkları selamlaşma olduğunu tahmin ettiğimiz şeyden sonra ikisi de nefes nefese kaldı. Soluklarını zar zor düzene sokan Ji-mong kıkırdadı

"Ah be Mak-moon şu haline bak,ihtiyar bir adam olmuşsun. Hemen nefes nefese kaldın. Oysa daha dün gibi koşu yarışlarında seni geçtiğim günler" adının Mak-moon olduğunu öğrendiğimiz adam da kıkırdadı ve yumruk yaptığı eliyle Ji-mong'un omzuna vurdu

"Bana diyene bak. Ayakta bile zor duruyorsun. Asıl sen ihtiyar bir adam olmuşsun, Ji-mongie" birbirlerine bakıp genişçe gülümsediler ve bu defa beklediğim şeyi yapıp kocaman sarıldılar.

"Tamam tamam kavga etmeyin. İkiniz de ihtiyarsınız burada genç ve çevik birileri varsa o da ben ve se-" Jungkook'un karnına dirseğimi geçirmemle acıyla inledi ve kırdığı potu kararlaştırdığımız şekilde hızla düzeltti "O da ben ve sevgili kardeşim"

Mak-moon Jungkook'un konuşmasıyla sonunda bizi fark etmişti. Gözlerini kocaman açtı ve hızla Ji-mong'a doladığı kollarını çözüp bizim yanımıza geldi. Heyecanlı gözlerini üzerimizde gezdirmeye başladı

"Oğulların mı yoksa? Hangisinin adını Mak-moon koydun söylesene! Verdiğin sözü unutmamışsındır umarım! " yerinde heyecanla hafifçe zıpladı. Onun bu hareketini gören Ji-mong kıkırdadı

"Onlar senin emanetlerin eski dostum. Şöyle alıcı gözüyle bir bak bakalım. Nasıl buldun emanetlerini?" şaşkınlığı yüzünden okunan Mak-moon son kez bakışlarını üzerimizde gezdirdi ve Ji-mong'a döndü

"Ne emaneti Ji-mongie? Senin oğulların değil mi bu çocuklar?" ellerini Mak-moon'un omuzlarına koyan Ji-mong gülümseyerek konuşmaya başladı

"Değiller ama oğlum sayılır bu iki kardeş. Benim baba yadigarı evimde yaşayacaklar bundan böyle. Sana komşu getirdim yani. Onlara göz kulak olursun değil mi?"

"Ah... Olurum olmasına ama acelemiz mi var? Bunlar böyle ayaküstü konuşulacak şeyler değil, gelin evime misafir olun" Ji-mong'un kolunu yakalayıp çekiştirmeye başladı. Adam ve Ji-mong'un bu tatlı ilişkisi ikimizi de gülümsetti. Biz de peşlerine takıldık ve evleri birbirine yakın yakın olan köyün içinde yürümeye başladık

Evlerinin önünde gündelik işleriyle uğraşan insanlar sevinçle yürüyen Mak-moon'u görür görmez saygıyla eğiliyor bizim üzerimizde kısaca göz gezdirdikten sonra

"Gününüz güzel geçsin hekim bey" diyerek Mak-moon'u selamlıyorlardı.

"Sana hekimliği öğretecek amca demek bu" kulağıma eğilip fısıldayan Jungkook'u kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım "Aww benim kocacığım hekim mi olacakmış,agucuk bugucuk"

Bir yandan yüzünü sevimli şekillere sokup diğer yandan da dudaklarımı sıkıştıran Jungkook'un ellerini nazikçe itekleyip kıkırdadım

"Yapmasana kardeşim, uslu bir çocuk olacaktın unuttun mu? Yoksa Ji-mong'a söylerim kafanı kırar" ellerini hızla çekip kollarını önünde bağladı

"Hah! Kocam bana kardeşim diyor. Sevdiğim kız bana abi dedi gibi bir şey bu. Kalbim acıyor kalbim! Ah ben nerelere gideyim" bir elini tersini alnına dayayıp dertli dertli ağıt yakmaya başlayacaktı ki koluna ufacık çimdikleyip dikkatini üzerime çektim

"Bir yerlere gitme kocacım, hm?" kaşlarımı kaldırıp sevimli olduğunu düşündüğüm bir şekilde yüzüne bakmamla büyülenmiş gibi yüzümü izledi ardından da boğazını temizleyip elini omzuma attı

"Tabi canım, nereye gidecekmişim? Direği olmam gereken bir ev var sonuçta"

Önümüzden yürüyen ikilinin bir evin bahçesine girdiğini görmemle kolundan tuttuğum Jungkook'u oraya sürükledim. Bahçeye girer girmez burnumuza tanıdık kokunun dolmasıyla birbirimize bakıp gülümsedik

"Tae? Şimdi sana bir soru soracağım ama yalvarırım aciz duygularımla oynama" yerinde duramayan Jungkook'a bakıp kahkaha attım. Bir açıp bir kapattığı ağzıyla balık gibi gözüken Kook ise sormak istediği soruyu gözlerini kapatarak sordu

"Tae? Gül şerbeti mi kokuyor y-yoksa elf burnum beni yanıltıyor mu?"

"Ooo gül şerbeti mi yaptın Mak-moon bizim bıldırcın yumurtası çok sever. HOP BILDIRCIN YUMURTASI, KAPIDA SEKİP DURMA DA GEL İÇERİ" ben cevap verene kadar Ji-mong'dan cevabını almış olan Jungkook koşar adımlarla içeri girdi ve tepside duran şerbet bardaklarından birisini kafasına dikti

"Oh be, nasıl özlemişim nasıl özlemişim" dudaklarını yalayıp diğer bardağa uzanan minik tavşanıma kıkırdadım. Ve duvarlarını kurutulmuş meyveler ve şifalı otların süslediği odada gezdirdim bakışlarımı. Ji-mong Mak-moon ile bizim hakkımızda konuşurken benim de aklıma siz geldiniz işte. Aklınızdaki soru işaretlerini yok etme vaktiiiiii!

Durun, bekleyin en başından anlatacağım. Jungkook anlatacak olsa büyük ihtimalle "Jungkook oppanız emrinize amade güzellerim, hemen bir özet geçiveririm." derdi ama bence ben ondan daha güzel özet geçerim o yüzden bana kaldınız ehe.  Öhö öhö ne diyordum, evet özet.

꧁꧂

Yaşadığımız hayal kırıklığı ve ondan sonra olanlar... Her şey o kadar hızlı gelişti ki. İnsanın hayatının bazı dönemleri bir rüyaymışçasına hızlı geçiyor. Durup düşünecek zamanın olduğunda "Bu kadar şeyi ne ara yaşadım ben" diyorsun. Bizimki de öyle oldu biraz.

Namjoon hyung iyice iyileşene kadar, hyunglara bundan sonra ne yapacakları ile ilgili düşünmeleri için süre vermeye karar verdik. Sadece ihtiyaçlarıyla ilgilendik uzunca bir süre. Onlara bu denli soğuk davranmamızın ne kadar zorlarına gittiğini titrek iç çekişlerinden anlayabiliyorduk ama biz de incinmiştik işte. Namjoon hyung olanı biteni anlatmıştı ama onları hemen affedecek kadar tatmin olduğumuz söylenemezdi. Güven çabuk kurulmuyor sonuçta, hele bir de yıkıldıktan sonra...

Arada çadırlarının dibine çöküyor birbirlerine sevgiyle fısıldamalarına kulak misafiri oluyordum. Ne konuşuyorlar ne düşünüyorlar bilmek istiyor içimdeki merak duygusunu bir türlü bastıramıyordum. Yine bir gece Jungkook'un uyuduğundan emin olduktan sonra sessizce hyungların çadırının yanına oturdum ve dinlemeye başladım

"Çok kötü şeyler yaptık Seokjinie~  Tam bir hayal kıkırlığıyız" Namjoon hyungun iç çekişini duyunca gözlerimi kapattım

"Çok üzgünüm Namjoon, gerçekten. Ne yapmamı isterseniz yaparım, yeter ki sen ve çocuklar beni affedin. Beni seviyorsun biliyorum belki de gerçekten bildiğim tek şey bu ama hala bana kırgın ve kızgın olduğunu da hissedebiliyorum"

"Ah, Seokjin ah..." Namjoon hyung yine iç çekince hafifçe gülümsedim. Bu zamana kadar hep Seokjin hyungun Namjoon hyunga emirler yağdırıp azarladığını duyan biz olaylardan sonra, sürekli Namjoon hyungun etrafında pervane olan ve babasından azar yiyen bir çocukmuşçasına kafasını eğip Namjoon hyungun bir dediğini iki etmeyen bir Seokjin hyunga tanık olmuştuk. Birbirlerine olan duygularını öğrendiğimizde Jungkook'la çok şaşırmış uzun süre inanmamıştık. Ama bir süre sonra bu durum Jungkook'un çok hoşuna gitmiş ve bolca eğlenmesini sağlamıştı.

"Ah be, küs olmasaydım ne güzel dalga geçerdim bunlarla. Bak Tae bak! Namjoon hyung nasıl melül melül bakıyor. Aha! Seokjin hyung utanıp kafasını eğdi gördün değil mi?" Jungkook'un heyecanlı fısıltıları ve horoz dövüşü izlermiş gibi verdiği tepkiler beni gülme krizine sokuyordu.

"Sanki biz farklıyız" gülmemi zorlukla bastırıp kulağına fısıldadığımda kocaman açtığı gözleriyle yüzüme baktı

"N-ne? Resmen hakaret, ben daha güzel bakıyorum bir kere."

Günlerimiz böylece geçip gidiyor, çok hızlı olmamakla birlikte Joseon'a doğru ilerliyorduk. Namjoon hyung da yavaş yavaş toparlanıyordu. Sürekli af diliyor pişmanlığını ve bize olan sevgisini dile getiriyordu ama affetmemiz için bir şeyler eksikti işte. Oturup kara kara düşündüğünü görüyordum ve kararlı bakışlarından kendini affettireceğini anlamak da zor değildi.

Yine bir mola yerinde, bir türlü birbirini rahatça sevemeyen yeni evli çiftler - Jungkook'la ben yani anladınız değil mi ay ay ayyy - ufak bir kaçamak yapalım dedik. Yan yana uzanmış birbirimizi gülümseyerek izliyorduk. Bir süre sonra dağ tavşanı kocacım sevgi patlaması yaşamış olacak ki bana iyice yanaşıp burnunu boynuma gömdü

"Çok seviyorum seni beeennn~" deyip burnunu boynuma sürtmeye başlayınca hafifçe kıkırdadım ve yakalarından tuttuğum gibi üzerime çektim bir süre şaşkınlıkla gözlerime baktı. Ardından usulca kapattığı gözleri ve heyecanla inip kalkan göğsüyle üzerime eğildi ve dudaklarıma yaklaştı.

Biz gözlerimizi kapatmış birbirimizin dudaklarına ulaşmayı beklerken çadırın içinde bir gürültü koptu. Düşerek kalkarak yuvarlanarak ve daha birçok akrobatik hareketle çadırın içine hızla dalıp gözlerini üzerimize diken Namjoon hyunga şaşkınlıkla baktık

"Çocuklar bir haberim v-" lafını bitiremeden bizim nasıl bir iş üstünde basıldığımızı anlamış olacak ki gözleri kocaman açıldı "S-siz ne yapıyordunuz?"

"Hiç öyle, Tae'nin gözüne kirpik kaçmış da onu çıkarıyordum" Jungkook'un gözlerini devirerek kurduğu cümleyi ciddiye alan Namjoon hyung seslice nefes verdi

"Oh ben de yanlış anlıyordum. Şey diyecektim, Ji-mong'un çadırına gelir misiniz? Seokjin ile bir karar verdik duymanızı istiyoruz" dikleşip boğazını temizleyen Jungkook hyungu soğukça yanıtladı

"Peki, geliriz" Jungkook'un cevabını duyar duymaz sevinçle ellerini birbirine çarpan Namjoon hyung giriş şeklinin aksine yavaşça çıktı çadırdan. Hyung çıkınca üstümüzü başımızı düzeltip Ji-mong'un çadırına gitmek için hazırlanmaya başladık. Hazırlanırken yanaklarını sıkıntıyla şişirip ağzının içinde tatlı tatlı söylenen Jungkook'un yanağına minik bir öpücük kondurdum

"Vay arkadaş, kocamızı rahatça öpemiyoruz bile" öpücük işe yaramamış olacak ki kafasını sağa sola sallayıp sinirle söylenmeye devam etti.

Ji-mong'un çadırına gidene kadar söylenmesine bir saniye ara vermedi ben de sesimi çıkarmadım ama çadırın önüne geldiğimizde bile bizim tavşan homur homur homurdanıyordu.

"Yok birisi çadırın önünde nöbet tutar öteki evlendiğim gün kervanımı soyar. Tam moda girerim bir diğeri destursuz çadırımıza dalar" kıkırdayıp sürekli hareket eden minik dudaklarına hafifçe vurdum.

"Şşş, sus bakiyim" bu zamana kadar konuştuğunun farkında değilmiş gibi şaşkınlıkla yüzüme baktı.

"Ağzımı bile açmadım ki" büyümüş gözlerini yüzümde gezdirdi. Kısa bir kahkaha attım

"Evet evet öyledir Jungkook~, ağzını açmamaya devam et sevgilim"

Yavaşça çadıra adımladık, Namjoon ve Seokjin hyung mahcup bir şekilde çadırın köşesinde oturuyorlardı. Bizim içeri girmemizle Namjoon hyung sırtını dikleştirdi ve heyecanla konuşmaya başladı

"Efendi Ji-mong biz size bir şey soracaktık"

"Sorun tabi sorun ama  konunun Tae ve bıldırcın yumurtası ile ne ilgisi var ki?"

"Ş-şey onlar da yanımızda olsun istedik" Ji-mong'un sorusunu Seokjin hyung cevapladı. Ardından da sözü Namjoon hyung devraldı

"Bizim ufak bir birikimimiz var. Joseon'a dönünce bu birikimi fakire fukaraya harcamak istiyoruz. Bize yardımcı olur musunuz diyecektik?" Namjoon hyung gözlerime bakınca bahsettiği birikimin ne olduğunu anladım. Anlaşılan şimdiye kadar soymuş oldukları kervanlardan elde ettikleri parayı bu şekilde kullanmak istiyorlardı

"Tabi oluruz evladım. Jungkook'un babası da kervan her Joseon'a döndüğünde kazancın bir kısmını dağıtır öyle şehrin yoksul kesimine. Siz de o zaman yaparsınız yardımınızı"

"Çok teşekkür ederiz efendi Ji-mong!" Seokjin hyungun heyecanlı sesini duyunca gülümsedim. Yaptıkları hataları bir şekilde telafi etmek istiyorlardı ve seçtikleri yöntem gerçekten hoştu. Namjoon hyungun gözleri gözlerimle yeniden buluşunca hafifçe gülümsedim. Rahatlamış gözüküyordu. Seokjin hyungun elini tutup hafifçe sıktı ve gülümsedi. Aramızdaki duygusal bakışmayı bölen Jungkook'un tatlı sesi olmuştu

"Babam öyle mi yapıyor?" büyümüş gözlerini Ji-mong'un üstüne diken Jungkook masumca sordu. Babasının yaptığı yardımlardan haberinin olmadığı açıktı

"Ayy Jungkook, senin neyden haberin var söylesene. Valla Tae bu öyle tembel öyle işe yaramaz bir çocuktu ki hiç sorma. Yer içer yatardı." gözlerini deviren Ji-mong ağzının içinde söylendi

"Hmm, öyle miydi?" gözlerimi büyük gözleri ve açık ağzıyla Ji-mong'a bakan Jungkook'a çevirdim

"Yoo ben çok işe yarar bir çocuktum bir kere. Ji-mong görmemiş demek ki Tae, gerçekten iyi bir çocuktum ben" yavaş yavaş sızlanmaya dönen ikna çabalarına gülümsedim.

Namjoon hyung lafın dağılmasından rahatsız olmuş olacak ki hafifçe öksürdü.

"Biz kalkalım o zaman" ayaklanıp Ji-mong'un önünde saygıyla eğilen hemen sonra da çıkışa yönelen Namjoon hyungu Seokjin hyung ufak adımlarla takip etti. Jungkook'un kolunu dürtüp biz de kalkalım işareti vermiştim ki Ji-mong bizden erken davrandı

"Tae ve Jungkook siz kalın, sizinle bir şey konuşacağım" Jungkook'la birbirimize şöyle bir baktık ardından da tüm dikkatimizi Ji-mong'a verdik.

"Benimle ilgili az önce söylediklerine pişman oldun değil mi?" çenesini avucuna yaslayıp kirpiklerini kırpıştırarak Ji-mong'a bakan Jungkook'a kıkırdadım. Jungkook'un hareketleri Ji-mong'a bana geldiği gibi sevimli ve komik değil de sinir bozucu geliyor olacak ki sinirle bir nefes aldı

"Ciddi bir şey konuşacağım Kook" Jungkook çenesini ellerinden kaldırdı ve ciddileşti. "Sizin aranızda olanlar tam olarak ne kestiremiyorum ama Jungkook'un Joseon'da evlendirilmesi ikinizin de hoşuna gitmez diye düşünüyorum" Jungkook ve benden onaylayan mırıltılar aldığında konuşmasına devam etti "Uzun zamandır düşünüyorum ve şöyle bir karara vardım. Joseon'a gitmeseniz daha iyi. Jungkook'un ailesi Jungkook'un akıllanmasını istiyordu ve bence az da olsa toparladı kendini. Joseon'a varmadan üçümüz kervandan ayrılalım ve sizi doğup büyüdüğüm köye yerleştireyim. Köylülere de sizi kardeş diye tanıtırız benim baba yadigarı evde uslu uslu yaşayıp gidersiniz. Olmazsa Jungkook'un ailesine evlendirdim derim. Senede bir kere eşim gelemedi bahanesiyle gelir anneni babanı görürsün. Benim çocukluk arkadaşım var orada, köyün hekimi. Taehyung'da onun yanında çalışır eve ekmek getirir. Elinden ne iş gelir tam bilemeyeceğim ama tabi sen de boş durma Jungkook. Olmaz mı ha çocuklar? Yalanla da iş yürümez ama ne yapalım elimden bu geliyor. "

Umutla gözlerini üzerimize diken Ji-mong'a baktım ve dolan gözlerime aldırmadan kocaman gülümsedim ardında da olumlu anlamda kafamı salladım. Benden onay beklercesine yüzümü izleyen Jungkook'un da tamam demesiyle geleceğimizi şekillendirecek bir kararı ilk kez beraber vermiş olduk.

Ji-mong'un çadırından gülen yüzlerimizle çıkar çıkmaz kollarımı Jungkook'un boynuna doladım. O da kollarını sıkıca belime sardı. Ellerimi boynundan saçlarına çıkardım ve şefkatle okşadım. Kulağına minik bir öpücük kondurduktan sonra fısıldadım

"Her şey çok güzel olacak Kookie" belime sardığı kollarını sıkılaştırdı ve ayaklarım kısa bir anlığına yerden kesildi. Hızla kendi etrafımızda bir tur döndürdü beni ve hafifçe yere bıraktı.

"Hadi hyunglarla konuşalım. Bir daha görüşür müyüz bilinmez. Küs ayrılmayalım. Baksana çok uğraşıyorlar" Jungkook'un arada yaptığı aklı başında konuşmalardan birine denk geldiğimi anlamamla kıkırdadım

"Sen böyle aklı başında konuşunca etkilenmiyorum desem yalan olur" gözlerimi gözlerine dikince gözlerini hızla kaçırdı

"Tae! Seni Ji-mong'un çadırının önünde öpmemi istemiyorsan hyungların yanına gidelim!" yüzünü kaplayan acı çeker ifadeye dayanamadım ve kolundan tuttuğum gibi hyungların çadırına doğru sürüklemeye başladım. Sağ tarafımızdan duyduğumuz Minhyuk'un sesiyle adımlarımızı yavaşlattık

"Hyunglarınızı mı arıyorsunuz? Şu çalılığın oradalar!"

"Teşekkür ederiz" saygıyla eğildim ve yönümüzü çalılığa çevirdim. Çalılığa yaklaşınca adımlarımı yavaşlattım ve Jungkook'a sessiz olmasını işaret ettikten sonra yürümeye devam ettim.

"Ah be Namjoon, emek emek çalmıştık, ciddisin değil mi dağıtmakta?" Seokjin hyung dudaklarını büzmüş bir şekilde Namjoon hyungu izliyordu

"Emek emek mi? Yah Kim Seokjin!" Namjoon hyungun sinirlendiğini gören Seokjin hyung kıkırdadı

"Hey koca adam sakin ol, sadece şakaydı~"

"Ama hiç komik değildi" Namjoon hyungun hala öfkeli olduğunu gören Seokjin hyung ayaklandı ve kaçmaya başladı. Etrafta koştururken bir yandan kahkahalar atıyor bir yandan da sızlanıyordu

"Gerçekten şakaydı~" Namjoon hyung da oyuna katıldı biraz kovaladıktan sonra yakalayıp Seokjin hyungun yanağına sulu bir öpücük kondurdu.

"Artık mutlu olalım tamam mı Seokjin? Hiç bir kötü duygu bulunmasın hayatımızda. Huzur olsun mutluluk olsun aşk olsun arkadaşlık olsun." Namjoon hyungun gözlerinin içine bakan Seokjin hyung başını hafifçe olumlu anlamda salladı. Ardından da gözlerini hafifçe kapattı. Namjoon hyung da gözlerini kapattığında ne olacağını anladım ve telaşla avuç içlerimi gözlerime bastırdım. Jungkook'tan da benimle aynı hareketi yapmasını bekliyordum ki yan tarafımdan kararlı bir fısıltı yükseldi.

"Şimdi intikam zamanı..." Fısıltıyı duymamla gözlerimi kaşlarını çatmış Jungkook'a çevirdim, ardından bu fısıltıya bir haykırış eşlik etti

"HYUNGLARIM!" Jungkook'un sesini duyan Seokjin hyung telaşla Namjoon hyungu itti ve popo üstü yere düşmesine neden oldu. Hemen sonra yaptığının farkına vardı ve telaşla yanına çöktü.

"Özür dilerim Namjoon, neren acıyor? Ah ben ne salağım" onların bu haline kıkırdayan Jungkook yavaşça yanlarına çöktü ve ufak bir sohbet başlattı. Çok şey değişmiş olsa da tıpkı eski sohbetlerimize benzeyen bu sohbete ben de hemen katıldım. Kısa zamanda birbirimizden ayrılacağımızın bilinciyle yaşanmışlıkları bir kenara bıraktık ve özgürce kahkahalar attık.

"Joseon'da işlerimizi halledelim Seokjin hyungunuzla sizi sık sık ziyarete geliriz" Namjoon hyungun kocaman gülümseyerek kurduğu cümle gözlerimi doldurunca Namjoon hyung telaşla konuşmaya devam etti

"Yani çocuklar... Ah ben üzgünüm... İstemezseniz gelmeyiz tabi ki. Siz de haklısınız... gerçekten üzgünüm." Namjoon hyungun lafını kesen Jungkook ellerime uzandı

"Hyuuuuung~ çok isteriz. Değil mi Tae?" onaylamamla rahat bir nefes alan Namjoon hyung da Seokjin hyungun ellerini avuçlarının içine aldı ve geç saatlere kadar sohbet ettik.

O gün ve sonraki günler eskisi gibi olmasa da yine de güzeldi. Hyunglar bize karşı çok nazik ve dikkatli davranıyor sürekli etramızda pervane oluyorlardı. Zaten kısa süre sonra Ji-mong'un bizi yanına çağırmasıyla kervandan ayrılma vaktimizin geldiğini anladık. Ayrıntıları konuşmak için bizi çadırına çağırdığında daha önce aklımıza bile gelmeyen ayrıntıları çoktan düşünüp taşınmıştı

"Yani çocuklar, siz ne dersiniz bilmem ama Arundati'ye bakmak size zor olur. Ben onu kervanla Joseon'a göndereyim diyorum"

"A-ama olmaz ki. O benim küçük kuzum" sessiz fısıltımı duymuş olacak ki Jungkook yerinde rahatsızca kıpırdandı

"Beni dayak manyağına çevirdi o canavar, hala küçük kuzum diyorsun. Ben olurum senin küçük kuzun" kafasını omzuma yaslayıp boncuk gözlerini gözlerime dikince saçlarını okşadım.

"Peki küçük kuzum ama onu ziyarete gidelim tamam mı? Özler bizi"

"Bizi özlemez Tae beni hortumuyla tokatlamayı özler" ağzının içinde homurdanmasına kıkırdadım. Arada düşünüyorum da yaşlanınca huysuz bir ihtiyar olacak galiba benim dağ tavşanı.

"Size sıkıntı olmayacak mı?" Ji-mong'a dönüp ilgiyle sordum.

"Yok canım, ne sıkıntısı. Benim hanım hep bir filimiz olsun isterdi" attığı kahkaha benim de gülümsememe neden oldu.

"Ama köpeğimi vermem" kaşlarımı çatıp kurduğum cümleyi neşeyle onayladı Ji-mong.

"Orasına karışmam. Taa nerelerden beraber geldiniz yoldaşın o senin. Hem şu bıldırcın yumurtasının da ödünü koparıyor, keyifleniyorum"

Bir kaç ayrıntı daha konuşulduktan sonra veda vakti geldi çattı. Kervan üyeleriyle teker teker vedalaştıktan sonra sıra hyunglara geldi. Namjoon hyung kafasını Seokjin hyungun göğsüne gömmüş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"Ziyarete gideriz değil mi Seokjin?" ağlaması şiddetlenince Seokjin hyung Namjoon hyungu kendinden uzaklaştırdı

"Gideriz Namjoon gideriz ağlayacağına vedalaşsana çocuklarla" Namjoon hyung göz yaşlarını hızla silip Jungkook'a kocaman sarıldı. Sıra bana gelince önce gözlerime uzun uzun baktı ardından kollarını etrafıma doladı.

"Her şey için teşekkür ederim ve aynı zamanda her şey için özür dilerim"  fısıltısı karşısında kocaman gülümsedim. "Haa bir de, bu sakar çocuk seni üzecek olursa dağ gibi hyungun var. Haber sal gelirim hemen" sahiplenici sözlerinden duyduğum mutlulukla son bir kez daha sımsıkı sarıldım.

Sıra Seokjin hyunga geldiğinde her şey daha da zorlaşmaya başlamıştı. Bizim vedalaşmamız kısa sürmüş olsa da Jungkook için hazırladığı küçük bakım sandığının ayrıntılarını anlatması baya uzun sürmüştü.

"Bak bu el parmak eklemlerin için, bunu da kulağının arkasına süreceksin. Hah işte en önemlisi de bu..." kocaman açtığı gözleriyle dikkatle hyungu dinleyen sevgilimden biraz uzaklaştım ve vedalaşmanın benim için gerçekten zor olacağı Arundati'ye yöneldim.

"Küçük kuzucuğum..." başını hafifçe okşadım. Benim geldiğimi hemen fark etti ve hortumuyla saçlarımı okşamaya başladı. "Yollarımız ayrılıyor ama baban seni sık sık ziyarete gelecek üzülme tamam mı" gözlerime bakmaya başladı "Ahh öyle bakma, tabi ki de senin yerine de pataklarım o dağ tavşanını, gözün arkada kalmasın"

"Biri beni pataklamaktan mı bahsediyor?" arkamdan duyduğum Jungkook'un sesiyle biraz kenara çekildim. Açtığım boşluğa gelen Jungkook elini Arundati'nin kafasına uzattı. Ama elinin üstüne Arundati'nin bir tane yapıştırması gecikmedi. "Al işte"

Arundati dudaklarını büzen Jungkook'u ve onun bu hallerine keyifle gülen beni şaşırttı ve hortumuyla Jungkook'un saçlarını okşamaya başladı. Onları yalnız bırakmam gerektiğine karar verdim ve yanlarından yavaşça uzaklaştım. Duyduğum son sözler Jungkook'un Arundati'ye olan sevgi dolu fısıltılarıydı

"Teşekkür ederim Arundati~"

꧁꧂

(YN:Geçmiş sona erdi. Jungkook'un anlatımından köye geldikten sonra olanları dinleyeceğiz şimdi 🙈)

Jungkook

Ji-mong'la ağlaşarak vedalaşıp evimize yerleşmemizin üzerinden saatler geçti. Ama içimdeki huysuz Jungkook'u susturmak zor. Yorgunlukla yatağımıza yığılıp ağırlaşan göz kapaklarıyla savaş veren güzel sevgilimi yerinden kaldırmak istememden nefret ediyorum ama kendime engel olabildiğim söylenemez

"Tae, hani biz evlendik ya..."

"Hmm"

"İşte hani evlendik ya... "

"Hmm"

"Ahh neyse, hadi güzelce uyuyalım" bozulan moralimle yatağın örtüsünü topladım ve altına girip sıkıca gözlerimi kapattım. Yatakta hissettiğim ufak hareketliliği umursamadan bana öpücük atan Tae'leri saymaya devam ettim

"Bir bana öpücük atan Tae, iki bana öpücük atan Tae, üç bana öpü-" dudaklarımda hissettiğim baskıyla sayma işini yarıda bırakıp gözlerimi kocaman açtım. Yanıma sokulup ellerini göğsümün üstünde yumruk yapan ve dudaklarımı dudaklarının arasında ezen Taehyung'a şaşkınlıkla baktım.

Beni göğsümden hafifçe ittirip sırt üstü uzanmama neden olduktan sonra hafifçe belime oturup kaldığı yerden öpmeye devam etti. Öpücüğüne karşılık vermeyi sonunda akıl edebildiğimde ellerimi sıcacık olmuş yanaklarına götürdüm ve öpüşüne tutkuyla karşılık verdim. Nefessiz kalınca hafifçe dudaklarımızı ayırdık ve alınlarımızı birbirine yaslayıp nefeslendik

"N-ne demek istediğimi anladın mı?"

"Galiba evet" kıkırdadı ve dudaklarıma minik öpücükler kondurmaya devam etti. Yavaşça göğsümün üstünde gezinen parmakları geceliğimin üstünü ustaca çıkardı ve yerle buluşturdu.

Kendi üstünü de çıkarınca aylardır bu anı bekleyen beni bir titreme tuttu. Dışımın titremesini bir şekilde idare edebilirdim belki ama içim heyecan ve korkuyla öyle bir titriyordu ki. "Ya canını yakarsan?" cümlesi beynimi kemirmeye başlamıştı. Pantolonuma uzanan parmaklarını tutup dudaklarıma götürdüm parmak uçlarına minik öpücükler kondurdum

"Hadi uyuyalım Tae"

"Jungkook sorun ne?" dudaklarıma eğilip sessizce fısıldadı

"B-ben... Ya incinirsen..." dudaklarını gözlerime bastırdı ve gülümsedi

"Şşş, bir şey olmayacak" yeniden pantolonuma uzanan parmaklarına bu defa karşı koymadım ve bacaklarımdan sıyrılan pantolonun neden olduğu üşüme hissiyle titredim.

Pantolonum da yerle buluşunca ani bir atak yaptım ve Tae'yi altıma aldım. Üst vücudunda yavaşça gezdirdiğim dudaklarım onun çıkardığı hafif mırıltılarla yanlara doğru geriliyordu. Göbek deliğinin etrafına da bir kaç minik öpücük kondurduktan sonra boynuna yöneldim. Güzel boynuna burnumu yaslarken eşsiz bir çiçek bahçesindeki en güzel çiçeği bulduğumu düşündüm. Ve o çiçeği kaybetmemeye yemin ettim.

꧁꧂

Bir kaç ay sonra

"Kız Jungkook yine çok kaynatmışsın çorbayı, demedim mi içinden yüze kadar sayacaksın diye" tombik kadın gözlerinden ateş saçarak yüzüme baktı

"Yaa Soon-deok teyzem, canım cicim. Kulağımı bırak da öyle konuşalım. Valla yüze kadar saydım"

"Vah gariban Tae'm vah, tüm gün çalış didin. Kapı kapı dolaş şifa dağıt eve gelince bir sıcak çorba içeme, vah zalim dünya. Kardeşin için geceni gündüzüne kat, o da bir sıcak çorbayı çok görsün sana"

"BENİM KOCAM SİZİN KOCALARINIZ GİBİ DEĞİL TAMAM MI?!? NE OLMUŞ YANİ ÇOK KAYNADIYSA! BEĞENİYOR TAEHYUNG YAPTIĞIM YEMEKLERİ! SENİN GİBİ MÜŞKÜLPESENT DEĞİL O!" burnumdan soluyarak günün yirmi beş saatini beni eleştirmeye ayıran kadına baktım.

Büyümüş gözleriyle korkarak yüzüme bakıyordu. Sevimlice gülümsedim"... yani hyungum. Dilim sürçmüş de " kıkırdayarak çorbanın ağzını örttüm ve yan komşumuz olan sevimli teyzenin yapmayı öğrettiği tatlıyı yapmaya koyuldum. Aksi halimden ürkmüş olacak ki Soon-deok teyze yavaşça sıvışmıştı. Malzemeleri keyifle karıştırırken bir yandan ıslık çalıyor bir yandan da Tae'nin sevdiği şarkılardan birini mırıldanıyordum. 

Şöyle bir bakınca hayatım genel olarak güzeldi. Taehyung hekimliği iyice kapmıştı, hekim Mak-moon'un rahatsızlanmasıyla işlerin çoğu ona kalsa da yaptığı işi çok seviyordu. Ben de genel olarak evle ilgileniyor boş vakitlerimde biraz da kaslarımı konuşturmam gerektiğine karar verip ağır tarla işleri yapıyordum.

Taehyung'la birbirimize olan sevgimiz gün geçtikçe artıyor ve minik evimizde kahkahalarımız asla eksik olmuyordu.

Tatlı işini de hallettikten sonra gülümsedim ve yorgunlukla gerindim. Taehyung'u beklerken biraz kestirmeye karar verdim ve bahçedeki çardağa uzandım. Uykumun en tatlı yerinde, uykumdan da tatlı bir öpücük kondu burnumun ucuna.

"Sevgilim..." ipeksi sesini duymamla gözlerimi araladım ve kocaman gülümsedim.

"Hoşgeldin" yanaklarını baş parmağımla hafifçe okşadım "Sana çorba ve tatlı yaptım"

"Teşekkür ederim" yanağını seven parmağıma minik bir öpücük kondurdu "Kendini eve kapatma Kook, benim için tüm gün bir şeyler hazırlamak zorunda değilsin. İstersen muhtarla konuş adamakıllı bir iş bul. Vicdan azabı çekiyorum sevgilim..."

"Ben kocam eve yorgun geldiğinde onu mutlu etmeyi seviyorum" kıkırdadım. "Hem resim yapıp onları da satıyorum, tarlada da çalışıyorum. Eve kapandığım yok ki. Hem sen çok yorulmuşsundur şimdi kafanı bir de bunlara yorma " yerimden doğruldum ve bileğinden tuttuğum eşimi evimize doğru sürükledim.

Beraber kurduğumuz sofrada yemekleri büyük bir memnuniyetle ve açlıkla mideye indiren küçük sevgilime kalp fışkıran gözlerimle baktım.

" O kadar güzel olmuş ki Kook, sen bu işi çözdün. Cidden enfes" tatlı tatlı parmaklarını yalamasına genişçe gülümsedim

"Yine Soon-deok teyze bir sürü azarladı beni. Benim için çalışıp didinen hyunguma bir sıcak çorbayı çok gören kötü bir kardeşmişim, öyle dedi" büzdüğüm dudaklarımla şaşkın kocamın yüzünü izledim

"N-ne? Bakma sen o kadına. Ondan bile güzel yapıyorsun kıskanıyor seni" küçük bir kahkaha attı "Geçen köyün kahvesinde konuşmuşlar, Jungkook'un yemekler bizim hanımlarınkinden güzel kim kime öğretiyor belli değil diye, ona bozulmuş demek ki"

Yüzümde oluşan memnun gülümsemeyle sofrayı toplamaya başladım. Ellerini karnımın üstünden sarıp karın kaslarımı baş parmağıyla okşayan sevgilimin burnuna minik bir öpücük kondurdum. Kocaman gülümsedi. İşimi hızlıca bitirip tüm gün özlediğim güzelimi mutfağın duvarıyla arama sıkıştırdım.

"Birileri özlemiş hmm?" burnunu hafifçe burnuma sürttü.

"Birileri çok özledi, çok fazla özledi" kıkırdayıp dudaklarına hızlı hızlı bir sürü öpücük kondurdum. Öpüşümü derinleştirmeme engel olan şeyse kapıya hızlı hızlı vurulması oldu. Kendini zar zor toparlayan Tae kapıya koştu. Kapının önünde köylü kadınlardan biri korkmuş yüzüyle nefeslerini toparlamaya çalışıyordu

"Ah hekim oğlum, yetiş. Ebe kadın eşi geçen ay ölmüş olan kızcağıza doğum yaptırıyordu ama kız fenalaştı bilemedik ne yapacağımızı" Taehyung ceketini alıp hızla evden çıkarken arkasından baktım ve kötü bir şey olmaması için dua etmeye başladım

Ölen çocuğu tanıyordum. Bazen tarlada beraber çalışır yiyeceklerimizi paylaşırdık. Eşini çok seviyordu ve doğacak bebeği için de çok heyecanlıydı. Bir anda hasta düştü, hekim Mak-moon ve Tae ne olduğunu anlayamadan da aramızdan ayrıldı. Üzüntüyle yatağımıza oturdum ve Tae'nin yastığını kucaklayarak beklemeye başladım. Gözlerim kapanmış uykuya teslim olmaya başlamıştım ki kapının tıklanma sesiyle yerimden fırladım ve kapıya koştum. Kapıda sessiz sessiz ağlayan bir Tae ve kucağında minik bir bebek görmeyi tabi ki de beklemiyordum. Onu içeri çektim ve bebeği bir minderin üstüne yatırmasına yardım ettim. Ardından da kollarıma çekip sıkıca sarıldım

"Ne oldu bebeğim?"

"Kook..." hıçkırıklarını dizginlemeye çalıştı "Ben o-onu kurtaramadım, bu yavrucağı annesiz bıraktım. K-kook ben ne yapacağım şimdi?" saçlarını okşarken onu saran kollarımı sıkılaştırdım ve omzuma inci taneleri akıtmasına izin verdim

"Şşş Tae, o kız kocasını çok seviyordu bilmiyor musun? Onun yanına gitmek istemiş. Senin bir suçun yok sevgilim. Hadi bana güzelce neler olduğunu anlat " yavaşça yatağımıza uzandım ve onu da yanıma çektim. Sakinleşince anlatmaya başladı

"... İşte böyle oldu. Köylü kadınlar bugün kocalarıyla konuşup bir karara varacaklar. Yarın bir aile teslim alır herhalde. El birliğiyle büyütürüz. " yavaşça iç çektim ve kollarımı vücuduna sardım. Bir süre sonra nefes alış verişleri hafifledi ve bir düzene girdi. Alnına minik bir öpücük kondurdum ve ben de gözlerimi kapattım.

Azıcık uyumuştum ki duyduğum ağlama sesiyle gözlerim açıldı. Tae'nin mışıl mışıl uyuduğunu görünce sesi duymadığını anladım ve ayaklanıp minik bebeğin yanına gittim. Gözleri kapalı minik ağzı kocaman açık bağıra bağıra ağlıyordu. Bir an ne yapacağımı bilmesem de yanına çöktüm ve yüzünü okşamaya başladım

"Şşş ufaklık sessiz ol" yüzünü okşayan elime yanağını yasladı ve tatlı mırıltılar çıkardı. Baş parmağım minik çenesini okşarken baş parmağımın ucunu minik dudaklarıyla yakaladı ve ağzının içinde döndürmeye başladı.

"Acıkmışsın sen~" baş parmağımla dudaklarını sevdim ve ayaklandım "Jungkook hyungun seni doyuracak, korkma ufaklık" ayaklanıp mutfağa yürüdüm ve ufak bir bardağa ılık su koydum ve içine biraz şeker attım. İnek sütünün dokunacağından korktuğum için böyle yapmaya karar vermiştim ve bu karışımın sabaha kadar onu idare edebileceğini umut ediyordum.

Bebişle geçirdiğim zorlu dakikaların ardından minik, gözlerini kapatıp ağzını tatlı tatlı buruşturunca uykuya daldığını anladım. Ve yeniden uyanmasından korkarak yanına uzandım.

꧁꧂

"Jungkook? Sen burada ne yapıyorsun?" sevgilimin uykulu sesini duyunca gözlerimi araladım ve gülümsedim

"Bebişin karnını doyurdum"

"Emzirdin mi?"

"Tae? İyi misin hayatım?" sessiz olmaya çalışarak kıkırdadım "Ne saçmalıyorsun?"  zar zor açılan gözlerini avuç içlerine bastırdı ve o da kıkırdadı

"Ne biliyim ben, doyurdum deyince..." tekrar kıkırdadı "Cidden ne saçmalıyorum ben?" ayağa kalkıp alnına minik bir öpücük kondurdum ve kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa yöneldim. O sırada köylü kadınlar eve gelmiş ve Tae ile konuşmaya başlamışlardı. Kahvaltı hazır olunca mutfaktan çıkıp konuşmaları dinlemek için omzumu duvara yasladım. Bakışlarım kadınlar ve onları dikkatle dinleyen Tae arasında gidip geliyordu

"Benim kocam ikna olmadı ama haftada bir bizde kalabilirmiş. Tüm sorumluluğu üstlenmek istemedi" kadının biri başını öne eğip konuştu. Onun konuşması biter bitmez yanındaki kadın konuşmaya başladı

"Benimki de öyle dedi hekim bey. Olmazsa sırayla bakalım. Bir şekilde büyütürüz." Tae çenesini avucuna yaslayıp düşüncelere dalmıştı. O sırada minik bebeğin ince sesi yükseldi arka odadan. Tae hareketlenince ona engel oldum ve bebeğin yanına gittim koşar adımlarla.

"Ağlama tosuncuk" bugün erkek olduğunu öğrendiğim bebeğe yaklaşıp minik elini tuttum. İşaret parmağımı avucunun içinde sıkıca kavrayıp ağzına götürünce kıkırdadım "Seni obur tosuncuk seni"

Aniden omzumda hissettiğim ağırlıkla irkildim ve arkama döndüm. Tae çenesini omzuma yaslamış düşünceli gözlerini ise bebeğin üstüne dikmişti.

"Düzenli bir hayatı olmayacak. Sürekli onun evinden onun evine perişan olacak çocuk. Kafam çok karışık Kook" boşta olan elimi Tae'nin çenesine götürdüm ve bakışlarını bana odaklamasını sağladım

"Neden ona biz bakmıyoruz?"

"Ne? Nasıl?" şaşkınca yüzüme baktı

"Bizim çocuğumuz olsun işte, iki tane babası olur fena mı? Gül gibi geçinir gideriz." kıkırdayıp önce Tae'nin alnına ardından da hala işaret parmağımı ağzına götürmeye uğraşan minik bebişin alnına minik bir öpücük kondurdum

"Jungkook bu ciddi bir karar" Tae'nin şaşkınlığı sesine bile yansımıştı.

"Tamam işte, kadınları gönder evlerine adamakıllı düşünüp taşınalım" kafasını olumlu anlamda salladı ve ayaklandı. Ben de minikten salyaya bulanmış parmağımı kurtarmaya çalıştım. Kapının örtülme sesini duyup kadınların gittiğini anlayınca acıyla haykırdım

"Tae! Kocacım yetiş! Bu canavar kocaman dişleriyle zavallı parmağımı ne hale getirdi! Kurtar beni sevgilim!" Tae korkmuş yüzüyle koşarak geldi ve oyuncu surat ifademe şöyle bir bakıp omzuma yumruğunu geçirdi

"Çocuğun dişi bile yok Jungkook" kıkırdayıp yanımıza oturunca kendi parmağımın yerine Tae'nin parmağını koydum ve bebeğin onun parmağını da sıkıca kavramasını izledim.

"Gör bakalım kocaman dişleri var mıymış yok muymuş?" yanağına sulu bir öpücük kondurdum ve onları biraz yalnız bırakmak adına ayaklandım.

Gün, minik bebeğin ağlamaları ile Tae ve benim elimiz ayağımıza dolaşarak bebeği susturma çabalarımızla geçti. Sonunda savaştan çıkmış gibi yatağa devrildiğimizde birbirimize sokulduk ve kollarımızı birbirimize doladık

"Yarın köylü ile konuşacağım. O bizim bebeğimiz olmalı. Çok tatlı değil miydi? Minicik ayakları vardı?" gözlerini kapatıp yerinde tepindiğinde onu göğsüme bastırdım ve sıkıca sarıldım

"Çok güzel bir aile olacağız." burnumu Tae'nin ferahlık kokan saçlarına gömdüm ve gözlerimi kapattım. O bir süre daha zarif parmaklarıyla kollarımı okşadı ve ben uykuya dalmadan önce fısıldadı

"Jack hyungumu hatırlıyor musun? Bahsetmiştim... "

"Ne yazık ki evet" yorgunca kıkırdadım. "Onun yüzünden seni peynir surata kaptırıyordum neredeyse, nasıl unuturum? Çektiğim acılar yaşadığım kalp kırıklıkları hala taptaze" oyuncu bir şekilde iç çekmemle kıkırdadı ve koluma bir çimdik attı.

"Yah Jungkook!" avuç içimi ağzıma bastırdım. Susacağımı devam etmesini büyüttüğüm gözlerimle işaret ettikten sonra dayanamayıp dudaklarına minik bir öpücük kondurdum ve tekrar avuç içimle ağzımı örttüm. O ise derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı

"İşte Jack hyungum bir gün demişti ki 'Herkesten bir şey öğrenilir Tae, sakın kimseyi küçük görme' o zamandan beri insanlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Şimdiye kadar tanıştığımız herkes bana bir şeyler kattı bana bir şeyler öğretti. Peki sen bana neyi öğrettin biliyor musun Jeon Jungkook? " yüreğim heyecanla titrerken gözlerine baktım ve kafamı olumsuz anlamda sağa sola salladım

" Sen bana sevmeyi, sevilmeyi öğrettin sevgilim. Birinin kollarında güvende hissetmeyi birinin gözlerinde kaybolmayı öğrettin. Biriyle hayatının her anını paylaşıp da ondan tek bir an bile sıkılmamayı öğrettin. Bana en çok sen bir şeyler öğrettin" yüzünü boynuma gömdü ve gözlerini huzurla kapattı. Ve ben de en güzel müziğimi - onun nefes seslerini - dinleyerek uykunun kollarına bıraktım kendimi...

...

Ayy finali sonunda yazabildim. Benim için çok güzel bir yolculuk oldu bu, umarım siz de sevmişsinizdir.

Okuyan, yorum yapıp oy veren, destek olan herkese çoooook teşekkür ederim :) sizinle olmak o kadar güzeldi ki. Sizi çok fazla özleyeceğim.

Üniversite sınavına girip çıkayım bir hele, yeni kurgular var aklımda bir gece ansızın gelebilirim yani hdkdjxlls

Son olarak minik bir etkinlik yapalım. Buraya sorular sorabilirsiniz benimle ilgili veya kitapla ilgili olabilir. Büyük bir memnuniyetle cevaplarım.

Medya time yapmazsam olmaz 😢

(Şu güzelliğe bakın ağlarım 😭😭😭)

(Diyor ki diyor ki senin için ölürüm 😻😻😻)

Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın canlarım. Kucak dolusu sevgileeeeerrrr ❤️ muahhhhh 😽

Umarım yeniden görüşebiliriz 💕

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

481K 55.6K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
92.7K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
880K 70.4K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
2.6K 529 19
I see you when you cry, when you're shy When you want to die I see you when you smile, it takes a while At least you're here 'bana hala özür olabilec...