destiny ಇ taekook ✔️

By sdafighting

53.8K 5.7K 5.8K

|TAMAMLANDI| Orta çağ Avrupasında yaşayan bir falcının oğlu, kırmızı ginseng ticareti yapan ama uzun süredir... More

Minik bir rica
⍣1⍣
⍣2⍣
⍣3⍣
⍣4⍣
⍣5⍣
⍣6⍣
⍣7⍣
⍣8⍣
⍣9⍣
⍣10⍣
⍣11⍣
⍣12⍣
⍣13⍣
⍣14⍣
⍣15⍣
⍣16⍣
⍣17⍣
⍣18⍣
⍣19⍣
⍣20⍣
⍣21⍣
⍣22⍣
⍣23⍣
⍣24⍣
⍣25⍣
⍣26⍣
⍣27⍣
⍣28⍣
⍣30⍣
FİNAL

⍣29⍣

935 104 181
By sdafighting

Bu bölüm diğer bölümlerden biraz farklı oldu. Namjoon ve Seokjin'in iç dünyasını anlatmaya çalıştım. Ama bir kişi ağzından anlatmak yerine yazar ağzından anlattım. Umarım sıkılmadan okursunuz 💕

8 sene önce

"Namjoon, bilirsin seni oğlum gibi severim" orta yaşlı adam ellerini arkasında birleştirmiş önündeki genci baştan aşağı süzmüştü. Bulundukları odaya şöyle bir bakan biri bile bu odanın sahibinin önemli biri olduğunu anlardı

"Büyük oğlumu biliyorsun. Benden sonra yerimi alacak kişi o. Her şeyde nasıl da yetenekli olduğunu duymuşsundur zaten. Tüm şehrin ticareti onun sayesinde bizim ellerimizde,her tanrının günü zenginliğimize zenginlik katıyor. Sadece bir konuda güvenemiyorum ona. Kılıç derslerine çocukluğundan beri hiç ilgi duymadı, kendini korumayı bilmiyor ve bunu umursadığını da sanmıyorum. Ama ben umursuyorum. Kralla olan samimiyetimi kızlarından biri ile oğlumu evlendirerek taçlandıracağım. Benim daha da güçlü bir vali olmam diğer valilerin hoşuna gitmeyecektir. Oğluma zarar getirecekler diye korkuyorum. "

Uzun boylu adam kafasını önünden bir dakika olsun kaldırmadan karşısındaki adamı dikkatle dinliyordu. Yaşı o kadar da büyük olmamasına rağmen efendisi için birçok tehlikeli görevde bulunmuş, yaşlı bir savaşçı kadar tecrübe kazanmıştı.

"Anlamışsındır zaten, ne kadar zeki bir adam olduğunu biliyorum. Yeni görevin oğlumu korumak" kafasını sertçe eğip sağ elinde tuttuğu kılıcını göğsüne bastıran genç görevi kabul ettiğini bu hareketleriyle ifade etmişti.

"Oğlum sabah erkenden şehirde teftişe çıkmıştı. Şimdi yanına gidip ona kendini tanıt ve unutma hayatın pahasına da olsa onu koru" saygıyla eğilen genç görevini yapmak için şehir merkezine doğru yola çıktı.

At üstünde giderken eski anılar zihnine doluştu. Aralarında iki yaş olduğunu çok iyi biliyordu.

"Ben on sekizsem o yirmi olmalı" gülümsedi. Onu en son gördüğünde ikisi de küçücüktü. Kendisi her gün ufacık bedeninin yorgun düşmesi umursanmadan kılıç antrenmanı yapmaya zorlanırdı. O ise bahçelerinden topladığı çiçeklerle kızların kalbini çalardı. O zaman bile çok yakışıklı olduğu geldi aklına.

"Şimdi daha da yakışıklı olmuştur" Onu nasıl da kıskandığını hatırladı. Tüm kızlar onunla oynamak isterdi ve kendisi onları uzaktan izlerdi. Çünkü biliyordu ki oynamak için yanlarına gitse bir tur bile oynayamadan kılıç hocası tarafından çağırılacak ve oyun yarım kalacaktı. O da yarım kalmasındansa hiç başlamayayım diyor ve onların neşeli kahkahalarını uzaktan dinlemekle yetiniyordu.

Zaten bu durum çok da uzun sürmemişti. İlk görevini aldığında on bir yaşında olduğunu hatırlıyordu. Aslına bakarsanız ilk görevleri o kadar da tehlikeli değildi. Ama son görevleri... Nasıl da ölümle burun buruna geldiğini hatırladı. Bu işi yapmak istemiyordu ama başka şansı da yoktu. Bu iş için eğitilmişti o.

Anılarından sıyrılmasını sağlayan ince bir sesin sertçe bağırması oldu

"Bu terazide hile var! Utanmıyor musun be adam halkı dolandırmaya!" üstünde oldukça pahalı kıyafetler olan adam bir esnafın tezgahının önünde durmuş kaldırdığı işaret parmağını esnafın yüzüne doğrultmuş bağırıyordu.

"Bu sanırım o" içinden geçirdiği düşünceden emin olmak için atından inip adamın yanına gitmeye karar veren genç yılların ona kazandırdığı iç güdüyle gözlerini etrafta gezdirdi. Gözüne takılan şeyle dehşete düşmesine engel olamadı. Çatılardan birinde gördüğü okçu okunu esnafa hala bağırmakta olan adama doğrultmuştu. Atından indi ve adama doğru hızla koşmaya başladı. Vaktinin olmadığını biliyordu. Adamın üstüne atlamasıyla, kolundan tüm vücuduna bir acı dalgasının yayılması bir oldu.

Altında kocaman olmuş gözleriyle kendisine bakan adama çevirdi bakışlarını. Kusursuz yüzü ve yılların değiştiremediği yumuşak yüz hatları doğru kişiyi kurtardığını anlamasına yetmişti. Korkmuş bakışlar ve titreyen göz bebekleri genci hafifçe gülümsetti

"Ben Kim Namjoon efendim, babanızın emriyle sizi korumakla görevli yardımcınızım." yakışıklı adamın altında rahatsızca kıpırdanmasıyla okun sıyırdığı kolunu diğer eliyle destekleyip ayaklandı Namjoon. Namjoon'un üstünden kalkmasıyla rahat bir nefes alıp ayağa kalkan adam kıyafetine bulaşmış toprağı silkti. Kıyafetinde gördüğü ufak yırtık yüzünü asmasına neden oldu

"Ah bunu yeni diktirmiştim." toprak olan saçlarını da söylenerek eliyle karıştırdı. Kıyafetindeki küçük yırtık canını fazlasıyla sıkmış olmalıydı ki elini yarasına bastırmış acı çektiği aldığı ağır nefeslerden bile belli olan Namjoon'u umursamadan yoluna devam etti.

꧁꧂

Zaman geçiyor, Namjoon onu her şeyden herkesten sakınıyordu. "Onu gözünden bile sakın" demişti efendisi. Ama sanırsam bu konuda pek başarılı değildi çünkü gözlerini alamıyordu onun güzel yüzünden.

Kendisini zerre umursamaması canını yaksa da ona kendisini zorla sevdiremezdi ya. Oluruna bırakmıştı her şeyi. Hem o kralın müstakbel damadıydı aklını başına toplasa iyi ederdi Namjoon.

Ama şimdiye kadar kimseye bağlanmamış kalbi onun ufacık bir gülümsemesiyle can buluyor, kendisine söylediği belki başka biri tarafından iltifat bile sayılmayacak ufak sözlerle delicesine atmaya başlıyordu. Gönül ferman dinlemiyordu işte. Nasıl olduğunu aklı almıyordu ama Namjoon olmaması gereken birine aşık oluyordu

"Aish, babam hangi akla hizmet beni bir prensesle evlendirmeye kalkar" uzun ince parmaklarını saçlarına daldıran adamı izledi Namjoon. "Evlendiğim prensesle aynı anneden olmayan bir prens tahta geçtiği taktirde boku yerim, bilmiyor mu bu herif ?"

"Lütfen sakin olun, efendim" öfkesi yüzünden yüzü kızaran adam kollarını tutan Namjoon'u sertçe ittirdi.

"Benim canım tatlıdır anlıyor musun, Kim Namjoon. Bir saray entrikasına kurban gitmeyeceğim. Sırf babamın rütbesi yükselecek diye kendimi tehlikeye atamam"

"Belki prensesin öz kardeşlerinden biri tahta geçer ve siz de sarayda yüksek bir mevkiye kavuşursunuz. Hep kötü olanı düşünmeyin. Tam zıttı olsa bile ben sizi korurum. Sizin için her şeyi yaparım" tüm samimiyeti ile söylediği sözler adamın yüz ifadesini yumuşatmış dudaklarına ufak bir gülümseme kondurmuştu.

Aslına bakılırsa Namjoon'un kendisine olan düşkünlüğünün farkındaydı adam. Arada bilerek canı yanmış gibi yapıyor ve onun telaş içindeki yüzünü eğlenerek izliyordu.

"Gerçekten mi? Benim için her şeyi yapar mısın?" bir kaç adımla Namjoon'un bir nefes kadar yakınına geldi. Etkilenmesine engel olamayan Namjoon kafasını sağ tarafına çevirip gözlerini kaçırdı ve sessizce fısıldadı

"Her şeyi, her şeyi yaparım"

"Güzel" keyifle kıkırdadı adam. "Öyleyse buradan kaçmama yardım edeceksin. Kendi kazandığım paralarla beraber... "

"N-ne? Ya babanız? Çok üzülür giderseniz"

"Umrumda mı sanıyorsun?!? O beni prensesle evlendirmeye kalkarken kendi itibarından başka neyi düşündü söylesene! " sesini yükseltti hiddetle. "Yardım edecek misin etmeyecek misin?!? Etmeyeceksen oyalama beni!"

Dizlerinin üstüne çöken Namjoon dolan gözlerini zeminde gezdirdi. Onsuz olma fikri delirecek gibi hissetmesine neden oluyordu. Kendisini yetiştiren adama ihanet etmek bile onsuz olmaktan iyiydi Namjoon için. Biliyordu efendisi oğlunun kötülüğünü istemezdi, hayat zaten tehlikelerle doluydu. O oğluna kendince daha iyi bir hayat sunuyordu ama oğlunun bunu istemediği açıktı.

"E-edeceğim. Yardım edeceğim" sessiz fısıltısı ondan cevap bekleyen adamın içini umutla doldurdu.

Aslında kötü biri değildi adam. Bazen sokakta gördüğü fakir insanlara yüklü miktarda yardım yapar onları sevindirirdi. Bazen gördüğü kedilerin tüylerini okşar, bir kase sütü önlerine koyup dillerini süte batırarak iştahla süt içmelerini gülümseyerek izlerdi. Bazen Namjoon'a öyle bir gülümserdi ki Namjoon aklını yitireceğini düşünürdü. Ama bir yandan da yetiştirilme tarzından kaynaklanan bencillik ve hırsla doluydu yüreği. En önemli kişi kendisiydi ve konu kendisi olduğunda başka kimseyi gözü görmezdi. Onun bu yönlerine de bizzat tanık olmuştu Namjoon ama diğer yönüne öyle bir aşık olmuştu ki bunlar onun için önemsiz ayrıntılardı sadece.

Belki de hiç sevilmediğindendi onun sevgisine böyle muhtaç oluşu. Namjoon sevilmek istiyordu, hiçbir şeyi istemediği kadar. Bu güldüğünde gözlerinin içi gülen adam onu sevecekse bir gün, her şeye razıydı.

"Ne yapmamı istiyorsunuz?" güçsüz fısıltısı adamın hevesini biraz kırsa da çaktırmadan Namjoon'a cevap verdi.

"Kendi emeklerimle kazandığım mal varlığımı şehirden çıkart ve güvenli bir yere götür. Ardından beni de oraya götür. Çok uzaklara gitmek istiyorum. Gönlümce yaşamak istiyorum artık."

Namjoon ayaklandı ve kendisine verilen emirleri yerine getirmeye başladı. Ama şöyle bir sorun vardı. Namjoon'un kafası cidden çok karışıktı. Biliyordu ki efendisi mal varlığının yarısından fazlasını oğlu sayesinde elde etmişti. Eğer bu malları alır ve giderlerse efendisi çok zor bir duruma düşecekti. Bir de oğlu tarafından terk edildiği öğrenilirse tüm valiler arasındaki itibarı yerle bir olacak en önemlisi de kralın gözünden düşecekti.

"Bunu ona nasıl yaparım. Beni yetiştiren oğlu gibi seven birine bunları nasıl reva görürüm." sürekli böyle sayıklıyordu ama sevdiği adama da söz vermişti işte. Bu kafa karışıklığı normalde yapmayacağı hatalar yaptırıyor, mantıklı hamleler yapmasına engel oluyordu.

Bir aydır her gece olduğu gibi rapor vermek için sevdiği adamın odasına süzüldü. Yatakta oturan adam yanını pat patladı

"Gel, Namjoon" sıcak gülümsemesini de sununca Namjoon kalbinin çıldırmış gibi atmasına engel olamadı. Yavaşça adamın yanına oturdu ama bir yandan da korktu

"Ya onun için çırpınan kalbimin çığlıklarını duyarsa"

Ama adam zaten haberdardı onun için çırpınan kalpten. Planlarının sarpa sarmasından ölürcesine korkuyor Namjoon'u kendine daha sadık bir hale getirmek istiyordu. Bunun içinse Namjoon'un masum duygularını kullanmaktan çekinmeyecekti.

"Her şey yolunda değil mi Namjoonie?" Namjoon'a döndü ve yüzlerini hafifçe yaklaştırdı. Bakışlarını kaçıran Namjoon işlerin sandığı gibi yolunda olmadığından habersiz konuştu

"Evet, efendim" adam memnun bir şekilde gülümsedi

"Aferin Namjoon. Sen benim en iyi adamımsın" Namjoon duyduğu iltifata sevinme fırsatı bulamadan adam Namjoon'un tüm kişisel alanını yok etmiş ve dibine girmişti. Biraz eğlenmekten zarar gelmezdi değil mi? Sağ elini sadık yardımcısının saçlarına daldırdı ve yüzüne eğildi

"Beni seviyorsun değil mi?" Namjoon neye uğradığını şaşırmıştı. Eline dolanan nazik parmaklarla iyice panik oldu ve kendini geri çekmeye çalıştı

"E-efendim, lütf-" dudağına bastırılan işaret parmağı lafını bitirmesine engel oldu

"Şşş Namjoon-shi, beni sevdiğini biliyorum" parmağını çeken adam, az önce parmağını kondurduğu yeri boş bırakmadı ve Namjoon'un dudaklarını dudaklarıyla örttü. Namjoon büyümüş gözleriyle kendisini büyük bir iştahla öpen adama baktı. Adamın güzel yüzü hemen dibindeydi ve gözleri kapalıydı. Kalbinin bu görüntüye dayanamayacağını hissetti ve gözlerini kapattı. Bir elini adamın beline diğerini ensesine attı ve her şeyi boş verip öpüşüne karşılık verdi

Aynı evin içindeki odalardan birinde ise hayal kırıklığına uğramış bir adam vardı. Namjoon'un dalgınlığı yüzünden yaptığı küçük hatalar zamanla büyümüş ve elbette adamın kulağına kadar gelmişti. Namjoon'un arkasından çevirdiği bu işleri tek başına mı yoksa birileriyle beraber mi yaptığından emin değildi. Üzüntüyle yerinden kalktı ve biricik oğluna akıl danışmaya karar verdi. Adımları onu oğlunun odasının önüne getirdiğinde uyuyor olabileceğini düşündü ve kapıyı sessizce araladı. Gördüğü görüntü yüreğini sıkıştırdı. Oğlu, öz oğlu gibi sevdiği adamın üstünde dudakları dudaklarındaydı. Sanki dünyanın sonu gelmiş gibi Namjoon'u öpüyordu. Aklındaki taşlar yerine otururken ikiye katlanmış hayal kırıklığıyla seslendi oğluna

"Seokjin... Sen ne yaptığını sanıyorsun?" hızla toparlanan ikili telaşla ayaklandı.

"B-baba yanlış anladın" orta yaşlı adam önlerine kadar geldi ve bakışları oğlunda kitliyken Namjoon'a bir tokat savurdu.

"Defol bu evden!" Namjoon af dilemeyi düşündü ama sonra vaz geçti ne yüzle af dileyecekti. Yavaşça odadan dışarı süzülürken sevdiği adamın çığlıklarını duydu

"Seni salak, her şeyi mahvettin! Her şeyi mahvettin!" az önce dünyanın en mutlu insanıydı Namjoon şimdi ise mahvolmuştu. Gözlerinden süzülen yaşlara engel olamadı ve evden sessizce ayrıldı.

꧁꧂

Namjoon kalbindeki kırıklarla yaşamaya alışmıştı. Şehir merkezinde kendine göre işler buluyor bir şekilde hayatını sürdürüyordu. Ama o adamı öyle özlüyordu ki kalbi sıkışıyordu.

Seokjin ise babasının gazabından kurtulamamış babasının tabiriyle aklı başına gelene kadar odasına kapatılmıştı. Dört duvar arasında dönüp duruyor, aklına Namjoon geldikçe planı eline yüzüne bulaştırdığı için öfkesine hakim olamayıp seslice sövüyor,bir şekilde delirmemeye çalışıyordu. Dün yanına gelen babası kraldan haber getirmişti. Yakında prenseslerden biriyle evlenecekti. Dört duvar arasında yapabildiği kadar araştırma yapmış ve evleneceği prensesin erkek kardeşinin tahta çıkma şansının düşük olduğunu öğrenmişti

"Tanrım aklıma mukayyet ol" başını ellerinin arasına alıp yatağına oturdu ve oturduğu yerde öne arkaya sallanmaya başladı. "Buradan çıkmam lazım, buradan çıkmam lazım, buradan çıkmam lazım..."

Oturduğu yatak ona bir anda Namjoon'u hatırlatınca ilk başta öfkeyle doldu sonraysa umutla. Görüşmesine izin verilen çocukluk arkadaşlarından biriyle Namjoon'a haber yolladı

Namjoon eline aldığı kağıt parçasının üstündeki düzgün yazıyı okudu heyecanla

"Beni buradan çıkar Kim Namjoon. Bu gece seni bekliyor olacağım

Seokjin..."

Sevdiği adam ondan yardım istemişti. Namjoon bu defa onu hayal kırıklığına uğratmamaya yemin etti. Avucunun içi gibi bildiği bu evden sevdiğini kurtarmak onun için çocuk oyuncağıydı. Ve öyle de yaptı. O soğuk kış gecesi onu oradan kurtardı ve onunla beraber çok uzaklara doğru yola çıktı.

Seokjin onunla tek kelime konuşmuyor, sürekli somurtuyordu. Tekrar gülsün istedi Namjoon tüm kalbiyle. Ama onu güldürmeyi bir türlü başaramadı. Seokjin ağzını bile açmıyor gece gündüz derin derin düşünüyordu. Haftalar hatta aylar geçti bu şekilde.

Ama bir sabah uyandığında her şey hızla değişti. Kulaklarına inanamadı önce. Seokjin neşeyle şarkı söylüyordu. Yanına gitti şaşkınlıkla. Onu gören Seokjin kocaman gülümsedi

"Günaydın Nam harika bir fikrim var"

꧁꧂

Sürekli yer değiştiren ikili Seokjin'in kararıyla şu an bulundukları yerde konaklamak için durmuştu. Seokjin'in fikrini bugün uygulamaya sokacaklardı ve Seokjin'in heyecanı da Namjoon'un endişesi de yüzlerinden okunuyordu. Plan Seokjin'e göre basit Namjoon'a göre dehşet vericiydi. Namjoon'u ikna etmek kolay olmamıştı ama Seokjin planda yaptığı ufak değişikliklerle gencin aklını çelmişti.

Eskiden kalma alışkanlıkla göğsünü kabartarak yürüyen Seokjin kollarındaki meyve dolu kasayı taşıyamayan ihtiyarla göz göze geldi

"Yardım edeyim amcacığım, nereye gidiyorsunuz?" kasayı kucaklayan Seokjin adama döndü gülümseyerek

"Sağol evladım"  yaşlı adam Seokjin'in omzunu pat patladı. "Bir kervanda aşçı olarak çalışıyorum. Yardımcım olmayınca da böyle zorlanıyorum işte. Şuradan gideceğiz" yolun sonundaki dönemeci işaret etti. "Ya sen nerden gelir nereye gidersin?"

"Ben de iş aramaya çıkmıştım" kafasını önüne eğen Seokjin sıkıntıyla iç çekti.

"O zaman seni bana Tanrı gönderdi desene. Benim yamağım ol" heyecanla konuşan ihtiyara dönen Seokjin sevinçle gülümsedi.

"Çok isterim efendim" sonra yüzü bir anda düştü "Benim bir kuzenim var başka da kimsem yok. O da bizimle gelse olur mu?"

"Olur tabi" sevecen ihtiyar, gülümsemesini genişletti. Seokjin de gülümsedi ilk avını yakalamanın heyecanıyla. Planı tıkır tıkır işliyordu.

Zamanla kervanın güvenini ve sevgisini kazanan ikili planlanan yere gelindiğini fark ettiğinde, Kim Namjoon sevdiği adamı koruyabilmek adına eline okunu ve yayını aldı, ardından da kervandan biraz uzaklaştı. Neşeyle kervan sahibinin yanına giden Seokjin hemen konuşmaya başladı

"Ah efendim,şu aşağıda tatlı küçük bir göl var kaç gündür mola vermiyoruz. Orada mola verip ufak bir eğlence düzenlesek ha?"

"Bilemedim ki Seokjin evladım" çenesini kaşıyan adam düşünceli bir şekilde Seokjin'e baktı.

"Lütfen efendim~ azıcık eğlenceden kimseye zarar gelmez"

"Peki o halde" kervan sahibinin onaylamasıyla kervan, Seokjin'in bahsettiği göl kıyısına indi. Zaferle gülümseyen Seokjin, eline aldığı uzun kavalı çalmaya başladı. Seokjin'in etrafında toplanan kervan üyeleri onun tatlı müziğini dinlemeye koyuldular.

Kavalın sesini duyan Namjoon elinde tuttuğu yayı avucunun içinde sıkıştırdı. Kalbi korkuyla sıkışıyor istese de ellerinin titremesine engel olamıyordu. Çünkü kavalın sesini duyan sadece Namjoon değildi. İşareti anlayan yağmacı  çetenin üyeleri büyük bir dikkatle kervanın etrafını sardı. Ve her şey bir anda gelişti. Kervanın soyulması, Jin'in güvenle Namjoon'un yanına ulaşması ve son olarak çete üyelerinin ganimetin üçte birini Seokjin'e teslim etmesi. Çete üyeleriyle beraber iki tarafı ağaçlarla çevrili yolda yürüyen ikili arada birbirlerine kaçamak bakışlar atıyordu. Jin oldukça mutluydu ama Namjoon için aynısı söylenemezdi

"Bir işe daha var mısınız?" Jin'in konuşmaya başlaması ve Namjoon'un çeteden uzaklaşıp okunu yeniden hazırlaması aynı zamana denk düştü.

"Sizinle çalışmak çok karlıydı Kim Seokjin, neden olmasın?" çete liderinin onaylanmasını işitip genişçe gülümseyen Seokjin cebinden çıkardığı beyaz kumaşı bileğine bağladı "Sanırım incittim, fena ağrıyor " fısıltısını duyan çete lideri Seokjin'in bileğini tuttu nazikçe

"Daha dikkatli olun lütfen" acıyla yüzünü buruşturan Seokjin kafasını aşağı yukarı sallayıp adamı onayladı. Beyaz kumaş parçasını gören Namjoon ise okunun ucuna beyaz bir kumaş parçası bağladı ve gökyüzüne doğru yavaşça fırlattı.

Ve bu sefer yine her şey çok hızlı gelişti. İşareti alan askerlerin çetenin etrafını sarması ve tutukladıkları çete üyelerini zorlukla götürmeleri ardındansa Seokjin ve Namjoon'a yaptıkları diğer şeyden habersiz kocaman gülümseyip teşekkür etmeleri. Askerler yanlarından ayrıldıktan sonra sevinçle kahkaha atan Seokjin kollarını Namjoon'un boynuna doladı

"Ah, cidden beklediğimden daha iyiydi. Çok heyecan vericiydi değil mi?" Seokjin'i böylesine mutlu görmek Namjoon'u da mutlu etse de konuşması gerektiğine karar verdi, zorlukla kelimeleri bir araya getirdi

"Böyle yapmak istemiyorum. Böyle yaşamak istemiyorum Seokjin. Sen risk almaktan nefret edersin. Baban seni prensesle evlendirirse ve sonra başına bir şey gelirse diye korktuğun için kaçmadık mı biz? Senin canın tatlıydı hani? Ödüm kopuyor bir aksilik olacak da zarar göreceksin diye lütfen yapmayalım. Yalvarırım "

"Hah!"alayla kahkaha attı "Ne o Kim Namjoon, mahvettiğin hayatımı düzeltmeye yardım edecektin hani. Hem sen istiyorsun diye daha bir sürü iş yapabileceğim çeteyi askerlere teslim ettim. Niye memnun olmuyorsun?" kendi etrafında sinirle döndü "Ah anladım ben seni. Bunu istiyorsun değil mi?" yanaklarını sertçe tuttuğu Namjoon'un dudaklarına yapıştı. Göz yaşları çoktan akmaya başlamış Namjoon, sertçe itti onu

"Bunu istemiyorum! Mutlu ol istiyorum, güvende ol istiyorum"

"Eskisi kadar param olunca mutlu olacağım Kim Namjoon. Senin yüzünden kaybettiğim paralarımı yeniden elde etmemde bana yardım etmek zorundasın"

"Sadece doğru dürüst çalışalım. Olmaz mı? O aşçı seni çok sevmişti gizli tariflerini bile öğretmişti" akan yaşlarını silip konuşmaya devam etti "İnsanların emeklerini çalmayalım Seokjin" Seokjin ağlayan adamı sinirle göğsünden ittirdi

"Ahlak bekçiliğini bırak Kim Namjoon! Sen de benim emeklerimi çalmadın mı? İşini doğru dürüst yapsaydın, paramla beraber mutlu ve huzurlu bir hayata yelken açmıştım şimdiye kadar. Hem... Hem belki seni sevmeyi bile denerdim o zaman"

Son duyduğu cümleyle yaşadığı yaşattığı her şeyi unuttu Namjoon. O kendini sevmeyi denesin yeter ki ağzını bile açmazdı.

Öyle de yaptı. Önce aylar sonra yıllar geçti. İkili artık işlerinde profesyoneldi. Namjoon hala Seokjin'i deli gibi seviyor bir ördek yavrusu gibi peşinde dolanıyordu. Bir gün onun da kendisini seveceğine inanıyor ve o günü sabırsızlıkla bekliyordu. Ama bilmiyordu ki Seokjin çoktan ona kalbini vermişti.

Kim Seokjin kendini bu denli seven, canını istese onu bile seve seve verecek olan adamın sevgisine kayıtsız kalamadı. Ama ona söylememekte karar kıldı. Biliyordu işte, eğer söylerse Namjoon sadece mutlu olalım der ve bu işleri bırakırdı. Oysa Seokjin biraz daha kazanmak istiyordu en azından bir kervan daha soymak...

꧁꧂

Tanıştığı tavşan dişli çocuk Seokjin'i kocaman gülümsetmiş kalbini yumuş yumuş etmişti ta ki o ve arkadaşının bir kervan üyesi olduğunu öğrenene kadar. Yıllardır uyguladığı taktiği uyguladı, her şey sıradandı. Sıradandı ama eğlenceliydi. O çocuklar ile vakit geçirmek gerçekten eğlenceliydi.

Beraber yaptıkları pikniğin ardından Namjoon ile her zaman ki konuşmalarından birini yapmak üzere karşı karşıya geldi

"Eee eşkiyaları ayarladın mı?" gayet normal bir şekilde sorduğu soruya beklemediği bir cevap aldı

"Bu sefer eşkiyaları karıştırmasak. Zaten yıllardır yapıyoruz, parayı alır ve toz oluruz. Eşkiyalar bazen kervan üyelerine zarar veriyor biliyorsun"

"Nerden çıktı şimdi bu?" sinirle soludu Seokjin

"Sadece... Sadece Seokjin, o çocuklar zarar görsün istemiyorum. Lütfen..." Ne kadar Namjoon'a sinirlenmiş gibi yapsa da bu fikir aklına yatmıştı Seokjin'in. O da sevmişti çocukları. Uzun süre sonra ilk defa bu kadar gülmüş bu kadar eğlenmişti. Kuru bir

"Peki" dedi sadece. Bir aksilik çıkmadığı sürece çetesiz de halledebileceklerini çok iyi biliyordu.

Kervan yola çıktı ama Seokjin'in önüne de koca bir aksilik çıktı. Adı Kim Namjoon olan bir aksilik...

Seokjin her "Hadi artık bugün yapalım" dediğinde bir sürü bahane sıralıyordu.

"Daha sonra yaparız, ahh bugün Jungkook ile bir güreş tutmuşuz belim çok ağrıyor" diyordu mesela. "Off,bugün Taetae bir bitki çayı yaptı. Ne kattıysa içine kereta midem bozuldu" diyordu ya da.

Günler böyle geçiyor Namjoon bir türlü ikna olmuyordu. Sarhoş oldukları gece ağlaması ve çocuklardan özür dilemesi ise Seokjin'in sabrını taşıran son damla oldu.

"Yarın bu iş bitiyor Kim Namjoon!" bağırdı sarhoş adama. O hala ağlıyor

"Ben onların hyunguyum" diye sayıklıyordu. Bir an içinin titrediğini hissetti Seokjin. Sevdiği adam böyle ağlarken o ona acımasızca bağırıyordu. Yanına uzandı yavaşça, ağlayan adamın kafasını göğsüne bastırdı

"Bu son Namjoon, söz veriyorum bu son. Buradan alacaklarımızla beraber eskisi kadar param olmuş olacak. Sonra mutlu olacağız. Seni hiç üzmeyeceğim bundan sonra, hiç bağırmayacağım" gözlerinden süzülen yaşlara engel olamadı Seokjin.

Namjoon'un sesi kesilmişti. Kafasını çevirdiğinde uyumuş olduğunu gördü. Saçlarını okşadı yavaşça. Niye böyle davrandığını kendisi de bilmiyordu. Vazgeçmeyi düşündü bir an. Sonra kızdı kendi kendine. Hayattaki amacı,hedefi buydu onun. Neyi var neyi yok bırakıp kaçtıktan sonra yıllarca para içinde büyümüş bir çocuk olarak, sudan çıkmış balığa dönmüştü. Sonra da yeniden mutlu olabilmesinin yolunun eskiden sahip olduklarına sahip olmak olduğuna karar vermiş böyle bir işe girişmişti.

Düşündükçe vazgeçmenin eşiğine geldiğini hissetti. O yüzden en iyisi uyumak dedi ve gözlerini kapattı. Yeni güne

"Hyuuuuung, hala uyuyor musunuz?" sesiyle merhaba dedi. Çadırın önündeki örtüyü hafifçe kaldırıp büyük gözleriyle heyecanlı bir şekilde ona bakan çocuğu dinledi. Düğüne gelmelerini istiyordu değil mi? Ama bugün büyük gündü, olmazdı. Nazikçe reddetti çocuğu. Üzgün bir şekilde dudağını sarkıtıp arkasını dönen çocuğa seslendi

"Taetae gel sana bir sarılayım, ha? " gülümseyerek yanına gelen çocuğa kocaman sarıldı "Sen iyi bir çocuksun Taetae hep böyle kal lütfen"

"Kalırım hyung ama siz niye gelmiyorsunuz ki"

"Namjoon hyungun rahatsız biraz onunla ilgileneceğim hadi gidin eğlenin" arkasını dönüp giden çocuğu izledi uzun uzun. Bir ara arkasını dönmüş Jin'e el sallamıştı. Gülümseyip içeri girdi. Bu kötü his de neydi böyle? Elini kalbinin üstüne koydu ve sıkıntıyla nefes aldı. İlk defa yapacağı iş için heyecanlı hissetmiyordu. Bu son dedi kendi kendine bu son... Hem fırsat ayağına kadar gelmişti. Yavaş yavaş ortalık sessizleşiyor bu da herkesin düğüne katıldığını gösteriyordu

Uyuyan Namjoon'un yanına çöktü ve sarsarak uyandırdı. Gözlerini açar açmaz şakaklarını tutan Namjoon acıyla inledi

"Başım... Başım çatlıyor Seokjin"

"Akşamdan kalmasın o yüzden, geçer birazdan. Hem bugün büyük gün bilmiyor musun?" gözlerini zar zor aralayan adam heyecanla konuştu

"Büyük gün mü? Jungkook'un doğum günü mü geldi yoksa? Ama ben geçen hesapladım daha bir ay vardı" düşünceli düşünceli alnını kaşıyan Namjoon'a döndü yavaşça. Sinirlenmemeye çalışıyordu

"Hayır, bugün artık buraya gelme amacımızı gerçekleştirip gideceğiz. Görüyorum da siz amacımızı çoktan unutmuşsunuz Namjoon bey" gözlerini büyüten Namjoon ciddi olup olmadığını anlamak için bakışlarını Seokjin'in yüzünde gezdirdi

"Başım çok ağrıyor Seokjin" kafasını tutup cenin pozisyonu aldı ve yüzünü yastığa gömdü

"Bugün bu iş bitecek dedim!" Jin'in otoriter sesini duyan Namjoon kafasını iki yana sallamaya başladı

"Hayır hayır hayır... Lütfen... Taetae bana Jungkook'un ilk başarısının bu olduğunu söyledi. O... Onun sayesinde böylesine iyi kazanmışlar ve Jungkook öyle mutlu olmuş ki. Lütfen..."

"Söylesene Namjoon, diğer kervanlardan ne farkı var bu kervanın. Yapalım bitsin işte. Yoksa beni artık sevmiyor musun?"

"Saçmalama Seokjin tabi ki seviyorum" sonunda kafasını yastıktan kaldıran Namjoon Seokjin'in gözlerinin içine bakarak konuştu

"O halde yapalım. Yardım etmezsen kendim yaparım"

"Tek başına olmaz! Çok tehlikeli!" Namjoon'un son savunma duvarını da kıran Seokjin mutlulukla gülümsedi.

Dikkat çekmemek için biraz daha beklemeye karar verdiler, ardından altınların olduğu çadırın önündeki adama düğüne gidip eğlenmesini kendilerinin çadırı koruyacağını söylediler. Bir at arabasının arkasına altın dolu sandıkları yükleyip harekete geçtiler. Işte her şey böyle yolunda ilerliyordu ta ki biraz uzaklaştıktan sonra Namjoon'un çocukları son kez görmeden gitmem demesine kadar

"Gidelim artık diyorum lanet herif, yakalanacağız"

"Son kez görmem lazım diyorum ben de!" Namjoon'un bağırmasıyla yerinden sıçrayan Seokjin şaşkınlıkla yıllardır tanıdığı adama baktı. Kendisine ilk defa sesini yükseltmişti.

"S-sen bana benim için her şeyi yapabileceğini söylemiştin" dolan gözlerini Namjoon'un üstüne dikti. "Şimdi yakalanalım diye bile isteye uğraşıyorsun Namjoon. Ölelim mi istiyorsun? Öleyim mi istiyorsun?"

"Hayır, lanet olsun hayır!!" dizlerinin üstüne çöken Namjoon kafasını ellerinin arasına aldı "Sadece bir kerecik olsun vazgeç para sevdandan, dayanamıyorum artık anlamıyor musun? Bir çete üyesi olmayı buna tercih ederim. En azından tanımadıkları insanları soyuyorlar. Bizim gibi önce insanlara güven verip sonra yarı yolda bırakmıyorlar. Kaç kişiyi hayal kırıklığına uğrattık saydın mı hiç? Ben saymadım o kadar çok ki"

Sinirle ayağa kalkan Namjoon yerde gördüğü taşa tekme attı. At arabasına bağlı atın ayağındaki nala çarpan taş atı ürküttü ve kişnemesine neden oldu. Onlardan bihaber mutlu bir şekilde çadırlarına ilerleyen çift ise atın sesini duydu...

Elini kılıcına atan Taehyung yavaşça kocasının önünden ilerledi. İki atın bağlı olduğu at arabasının arkasında tıpkı onların altın sandıklarına benzeyen sandıklar duruyordu. Atın birinin üstünde oturan Seokjin hyunguna gitti gözleri önce. Sonra ellerini yumruk yapmış Seokjin hyunguna sinirle bir şeyler söyleyen Namjoon hyunguna. Gördüğü manzaraya bir anlam veremedi. "Düşündüğüm şey olmasın" dedi sadece. "Düşündüğüm şey olmasın" Ne yapacağını bilemez bir şekilde önündeki manzarayı izliyordu ki hiç beklemediği anda bir ses yükseldi

"Hyung siz ne yapıyorsunuz?"

꧁꧂

3800 kelime wow xnxlkdşs kendi rekorumu kırdım. Umarım okurken çok sıkılmamışsınızdır. Biraz farklı bir bölüm oldu.

Zaten Namjinin soyguncu gibi bir şey olduğunu çoğunuz tahmin etmiştiniz. Oldu mu 🙈 yani beğendiniz mi 🙈 ayy çok mu kötü oldu 🙈

ŞİMDİ SİZE ÖNEMLİ BİR SORU SORACAĞIM, KİTABIN GİDİŞATINI BUNA GÖRE BELİRLEYECEĞİM. NAMJİN'İ AFFETSİNLER Mİ, NE DERSİNİZ? YOKSA YOLLARI TAMAMEN AYRILSIN MI?

Her zaman ki gibi medya köşemi de yapayım

(Ahh ahh, biz sizi sevmiştik siz niye böyle yaptınız jflsşs)

Bir tane medyam varmış bugün jdldndkd

Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın. Sevgiler bebeklerim 💋


Continue Reading

You'll Also Like

3.7K 267 15
Omeganın göz yaşları bir bir dökülürken, yalın ayak koştuğu çıkmaz sokak ona sonsuzluğa ulaşacakmış gibi göründü. Çaresiz, yalnızdı ve bir okadarda k...
21.9K 2.1K 15
Konserde boyu sebebiyle sahneyi çekmekte zorlanan Taehyung'un imdadına Jeon Jungkook yetişir. Texting ağırlıklı - Düz yazı Semekook
60.8K 5.9K 22
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu
7.8K 626 9
Taehyung, sevgilisi olan alfanın umursamaz tavırlarına daha fazla katlanamamıştı.