Aşkın Gökyüzü

By TubaBektas

167K 10K 255

"Kimsin sen?" Adam duyduğu soruyla yeşil gözlerini kızın gözleriyle birleştirdi. Masal'ın sesinde meraktan ço... More

1.Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm FİNAL
Teşekkürler

20. Bölüm

5.2K 330 5
By TubaBektas

Bir hafta sonra.

"Bugün nasılsın babacığım?" Masal yüzündeki mutluluk izleriyle babasının yanı başına oturmuş, elini tutmuştu.

"Daha iyiyim benim güzel kızım. Ama sen de bugün işe gitmelisin."

Masal itiraz edecek bir şekilde kaşlarını çattığında Ünal bey konuşmasına fırsat vermedi.

"Itiraz yok Masal. Annen burada ve ben iyiyim artık işlerinin başına geçmelisin."

Masal belirgin bir sesle iç çekti ve başını sallayarak onayladı.

"Pekala gidiyorum. Kendinize iyi bakın bayım." dedi alayla gülerken. Daha sonra da odasına çıkıp hazırlandı.

####

"O adamın senin yüzünden kaza geçirdiğinden haberin var mı? Bu kadar mı kin dolusun seni geçen insanlara? Kabullenemiyorsun değil mi?"

Yekta öfke dolu gözlerini babasına dikmiş, ateş saçan sözler sarfediyordu. Babasının yaptığı bu iğrençliği kaldıramıyordu.

"Yeter Yekta! Geçirdiği kazayla bir ilgim yok. Ben sadece-" Yekta adamın sözünü keserek çıkıştı. "Sen sadece adamın iflas etmesini sağladın öyle değil mi? Hah!"

"Sen buna karışma." Adam kelimelerin üstüne vurgu yaparak konuşmuştu.

Yektanın söylemek istediği bir sürü şey vardı ama karşısındaki bu zalim adamın bunları anlayabileceğini hiç sanmıyordu.

"Biliyor musun? Babam olmandan iğreniyorum." Daha sonra adamın araladığı dudaklarından çıkan kelimeleri duymadan dışarı çıktı.

Hani bazen kendinizi suçlu hissetmek için somut bir şey olmaz ama siz yine de suçlu hissedersiniz ya. Siz yapmamışsınızdır ama sanki siz yapmışsınız gibi boğazınıza bir yumru oturur. Işte Yektanın şu an hissettikleri de bunun ortalarında bir şeydi. Masalın gözlerinin içine bakamıyordu. Onu gördüğü her an içine bir şey oturuyordu. Hem de bir suçu olmadığı halde. Ama tüm bunlar vicdanının gereksiz hisleri olmalıydı bu yüzden bunları göz ardı ederek kitapçıya doğru yol aldı.

Kitapçıya ulaştığında, son günlerde olduğu gibi kitapçı boştu. Bahar tek tük olan müşterilere kahve verirken Yekta da şu birkaç günde yaptığı gibi raflardaki kitapların düzenlenmesine yardım ediyordu. O sırada kapıdan içeri Masal girdi. Onu beklemiyorlardı.

Bahara selam verip birkaç bir şey söyledikten sonra adımlarını Yektaya çevirmişti.

"Sana bunu yapman gerekmediğini söylemiştim" Yekta o an bulunduğu durumu hiç bozmadan mırıldandı.

"Biliyorum." Daha sonra üst raflardaki bir kitabı yerleştirmeyi bitirdi ve vücudunu dik ve kararlı bir pozisyona getirdi.

"Bende sana istediğim için yaptığımı söylemiştim." Yüzündeki gülümseme yeşil gözlerine ulaşıyor ve parıltılarını arttırıyordu.

Masal ise her ne kadar gülümsemeye çalışsa da yorgun ve halsiz görünüyordu. bu yüzünden okunabiliyordu ve Yekta da elbette bunu anlamıştı.

"Teşekkür ederim. Her şey için."

"Bu kadar sık teşekkür etmemelisin. Sen minnet duyasın diye yapmıyorum bunları. Sadece senin için yapıyorum."

Masal yüzündeki tebessümü genişletmek istese de genişletemedi çünkü bu güzel sözlerin altında yatan ima onu belirsizliğe sürüklüyordu. Ne düşünmesi gerektiğini, ne yapması gerektiğini her şeyi allak bullak ediyordu.

"Hadi gel biraz oturalım."

Fazla görünmeyecek bir masaya oturduklarında Masal alnını bir avcunun içine alarak saçlarını geriye itti.

"Görüyorsun işte. Kitapçının halini. Ne yapacağım Yekta?"

"Şimdi bunları kafana takma. Biraz unutmaya çalış olur mu? Zaten birçok şey oldu." Masal belirgin bir şekilde iç çekti.

"Ben yapamam ki. Yani öyle göz ardı edemem."

Yekta tam bir şeyler söyleyecekken çalan telefonu, konuşmak için hazırladığı nefesine son verdi. "Bir dakika" diyerek telefonu çıkardığında arayanın Akay olduğunu gördü.

"Alo"

"Alo Yekta naber?"

"Iyi senden?"

"Iyi. Ya ben sana şey diyecektim. Seni Berrak la tanıştırmak istiyorum. Bu akşam müsait misin?"

"Yani müsaitim de hayırdır? Hiçbir şey söylemedin."

"Ya sorma. Öyle ani bir şey. Ha bir de gelirken yanında Masalı da getirmeyi unutma."

Akayın son söylediği kelimelerde yüzünde kurnaz bir gülüşün olduğu ses tonundan belli oluyordu.

"He şimdi anlaşıldı."

"Herneyse hadi görüşürüz." Geçiştirmek istercesine konuşmuştu.

"Tamam hadi görüşürüz."

Akayın yapmak istediği şey ortadaydı. Yoksa sırf tanıştırmak için yemeğe falan çağırmazdı.

"Bir şey mi olmuş ?" Masalın sorusuyla konuyu açma fırsatı doğmuştu.

"Ya Akın kız arkadaşıyla tanıştıracakmış. Ikimizi akşam yemeğe davet ediyor."

Masalın yüzünde şaşkın bir ifade oluşmuştu. "Ikimizi mi?"

"Evet. Gelir misin?"

"Bilmem ki. Babamı biliyorsun."

"Sorun değil. Gerçekten."

"Yok ya gelirim tamam. Hem o da sürekli evde olmamamı söylüyor. Annem yetermiş." Bu sözler üzerine ikisi de gülümsemişti.

"O zaman sen çıktığında direk oraya gideriz." Masal Yektanın önerisini başını sallayarak onayladı.

Yekta kitapçıdan çıktıktan sonra Masal durgun kitapçıya göz gezdirmiş ve daha sonra derin düşünmemeye karar vermişti.

Sonuçta eğer kapanması gerekiyorsa kapanırdı. Inançlı biriydi Masal ve bazen bazı şeyleri olacağına bırakmak en mantıklısıydı. Zaman belki de gerçekten her şeyin ilacıydı, kim bilir.

Kitapçıdan çıktıklarında akşam çökmüştü. Restorant fazla uzak olmadığı için yürüyerek gitmeyi tercih ettiler.

"Sonbahar sence de aşkın mevsimi değil mi?" Masal elleri mantosunun cebinde konuşmuştu ve sorusunu bitirdikten hemen sonra Yektaya böyle bir şey sorduğu için pişman olmuştu. Evet ona aşık olduğunu kabul ediyordu ama söyleyemiyordu. Söyleyemezdi ki. Bu tür şeyleri hep karşı tarafa bırakmıştı. Onun da kendisine karşı boş olmadığını hissediyordu. En azından bilinçaltının en girmek istemediği gerçekler bölgesi her an bunu haykırıyordu beyninde.

Ayrıca böyle her şeyin karışık olduğu bir anda söylemek istemezdi. Ama o bir şeyler çıtlatsa havalara uçardı o kesin.

"Öyle. Hatta aşk sonbahara ait olmalı. Şiirler de öyle. Ve belki de her aşk şiiri biraz sonbahara aşık. Olamaz mı? Sonbaharın güzelliğinden etkilenmez mi şairler. Her şiir bir ilhamla başlar. Sonbahar hem aşkın hem şiirin mevsimi olmalı bence."

Yektanın yumuşacık kadifemsi sesi biraz da elma şekerini andırıyordu. Evet elma şekeri. Elma şekeri kadar güzel ve onun kadar çekici. Sesindeki asillik hiçbir zaman kaybolmayan yegane özellikti.

Bu sözleri söylerken bir kere bile Masala bakmamıştı. Gözleri yerlerde uçuşan kurumuş yaprak kalıntılarını izliyordu.

"Bana şiirlerini okutur musun?"

Aniden sorulan bu soru tıpkı soruluşu gibi ani bir hava yaratmıştı ortamda. Yekta adımlarına son verdiğinde gözlerini kızın gözlerine sürüklemişti. Şiirlerini birilerine okutmak... garipti. En azından uzun zamandan sonra. Ama karşısındaki bu kız özeldi. Kendisine ait olmasını istediği ve geçmişten aldığı yaralarını kapatan biriydi.

"Belki bir gün."

"Mesela?"

"Neden merak ediyorsun?"

Sorusu hafif bir duraksamaya neden olmuştu. Neden merak ettiğini tam olarak Masal da bilmiyordu. Ama şiir yazan insanlar şiirlere saf duygular aktarırlar. Ve Masal Yektanın saf duygularını öğrenmeyi çok istiyordu. Özellikle onun yazdığı bu özel mısralarda. "Şey... Yani sadece merak ediyorum. Yazını, duygularını, hislerini, yüreğini..." Son kelimede sesi biraz kısılmış, biraz çekinerek söylemişti.

"Pekala okutacağım. Ama bir şartla. Sende bana bir şiir yazacaksın." Şartını munzur bir ifadeyle gülerek söylemişti ve sözünü bitirdikten sonra hafifçe yürümeye başladı.

Masal Yektanın ne demek istediğini anlamaya çalışırken peşinden gidiyordu.

"Ne demek sana bir şiir yazacağım? Yani nasıl bir şey?"

Yekta omuz silkerek umursamazca cevap verdi.

"Istediğin bir şey işte. Herhangi bir konu olabilir ama bana yazacaksın."

Masal biraz daha idrak etmeye çalıştıktan sonra kararlı bir şekilde karşılık verdi.

"Peki yazacağım. Ama unutma şiirlerini göstereceksin."

Genç adam hafif ve yine anlaşılmaz derecede asil bir gülümsemeyle cevap verdi.

"Tamam."

Geldikleri restorant gayet sakin ve güzel bir yerdeydi. Restoranın yaklaşık olarak ortasında duran masadan Akay ile Berrak el sallıyordu. Onları farkettiklerinde oraya doğru yürümeye başladılar. Karşılıklı oturan çiftin yanına gittiklerinde Akayla Berrak ayağa kalktı ve tanıştılar. Daha sonra Masal Berrağın yanına Yekta da Akayın yanına kuruldu. Yemeklerini sipariş ettikten sonra koyu bir sohbete dalmışlardı. Berrak oldukça sıcakkanlı ve iyi bir kızdı. Konservatuvar mezunu, çello çalıyordu ve gösterilere katılıyordu. Hatta yakınlardaki bir gösteriye onları da çağırmıştı.

Muhabbet koyuydu ama Yekta ilgisini çeken bir şey yüzünden kendini bir türlü konuya veremiyordu.

Geldiklerinden bir süre sonra içeri Çınar ve yanında mafya görünümlü birkaç adam girmişti. Sadece Yekta ve Akayın görüş alanında olduğu için Masal görmemişti. Bu da Yektanın işine geliyordu. Masalın da görüp sinirlerinin bozulmasını istemiyordu.

Ama garip olan şey bu değildi. Yanlarına daha sonra gelen birkaç takım elbiseli ve ellerinde çanta taşıyan adamların diğerlerinin aksine gerçekten mafya olmasıydı. Şirkette birkaç kere görmüştü ve karanlık işlerle meşgul olduklarını biliyordu. Çınarın böyle bir ortamda neden bulunduğunu gerçekten çok merak etmişti ama şu an bir şey yapamazdı. O yüzden bunu daha sonra araştırmak için ertelemişti. Öte yandan yeşil gözleri sürekli onların üzerindeydi.

"Valla Masal ne yaptın bilmiyorum ama şu sıralar eski arkadaşımı tekrar görmek beni çok mutlu ediyor."

Akayın söylediği bu sözler masadaki tüm gözlerin ona çevrilmesine sebep oldu. Özelliklede Masalın anlamsız bakan gözleri yüzündeki tebessümü silmiş yerine soru işaretleri bırakmıştı. Gözlerini yavaşça Yektaya sürüklediğinde Yektanın gergin bir şekilde Akaya bakışlar attığını farketmişti. Bununla birlikte daha da artan merakını törpülemek amacıyla bir şeyler sorma isteği duydu.

"Eski arkadaşım derken? Ne yapmış olabilirim ki? Anlamadım."

Akay Yektanın bakışlarını umursamadan bir şeyler çıtlatmak istiyordu. Bu yüzden bakışlarını Yektadan uzak tutmaya özen göstererek Masala sürükledi.

"Yekta bazı şeyler yüzünden kendini her şeyden soyutlamıştı. Ama bir anda geri döndü."

Yekta gergin omuzlarını hafifçe kıpırdattı ve bu sefer daha sert olan bakışlarını Akaya yöneltti. Akayın da daha fazla konuşmaya niyeti yoktu zaten.

"Yekta pek geçmişinden bahsetmediği için bazı şeyler hala eksik."

Sözlerindeki ima Yektaya ulaşmış olmalıydı. Akayın daha fazla şey söylemeyeceğini anladığı için diretmememiş Yekta'ya taş atmayı seçmişti. Ama Yekta her zamanki gibi geçiştirmekten taraf oldu.

"Önemli meseleler değil. Akay da şu an abartıyor zaten. Ee Berrak anlatsana nasıl tanıştınız?"

Yapmak istediği şey bariz ortadaydı. Konunun üzerini kapatmaya çalışıyordu. Masalın yüzü siteminden parçalarla döşenmişti ve Yekta bunu görmemeye çalışıyordu.

Hesabı isteyerek geceyi sonlandırmaya karar vermişlerdi. Oldukça güzel ve sıcak bir ortamdı.

Herkes ayaklanmışken Yekta gözlerini tekrar Çınarın üzerinde gezdirdi. Tekin olmayan karanlık adamlar yanlarında getirdikleri çantayı Çınara teslim etmişti. Haliyle bu Yektanın içine bir takım şüphe kırıntıları serpiştirmişti.

Masalın Çınarı görmesini istemiyordu. Bu yüzden bir şekilde görmemesini sağlamalıydı. Ani bir şekilde Masalın yanına geçerek Çınarı görebileceği alanı kapatmayı başarmıştı.

"Ee nasıldı gece?" Sorusuyla, Masalın dikkatini başka yöne çekmeye çalışıyordu.

"Güzel." Kısa cevap. Kısa cevaplar her zaman sitem belirtisidir. Bu kaçınılmaz bir kural. Aklı masadaki geçmiş konusuna takılmıştı genç kızın. Aslında sürekli zihnindeki sonradan düşünecekler odasında kilitli olan bir meseleydi ve şimdi Akay tarafından özgür kılınmıştı. Bazı düşünceler özgürlüğü haketmeyecek kadar can sıkıcıydı ve hapsolmayı hakediyorlardı. Ama her ne kadar zihninizde kilitli bir sonradan düşünecekler odası olsa da bir gün o odanın kapısı her zaman açılır.

Merak ettiği şey geçmişiydi. Evet. Hem de meraktan ölüyordu. Neden anlatmıyordu ki? Kendisine güvenmiyor muydu yoksa?

Cevabından sonra Yekta bir şey söylememişti ve Akaylarla ayrılarak yürümeye başlamışlardı. Gecenin karanlık çarşafı arasından süzülen sokak lambaları yerde gölgelerini oluşturuyordu. Öylesine ıssızdı ki adımları sokağın en sonundan duyulabilecek tonda etrafa dalgalar yayıyordu. Aralarındaki sessizlik oldukça büyümüştü ve Masal bunu keskin bir şekilde sonlandırdı.

"Aramızda oluşan şeyin sende farkındasın değil mi? Yani bu adını koyamadığım ama var olduğunu bildiğim hisler sende de var öyle değil mi?"

Artık gururuna meydan okuyarak konuşuyordu. Sözleri keskin ve kararlıydı. Yekta adımlarına yavaşça son verdi ve bu sefer gözlerini kaçırmaya yeltenmeden Masalın mavi gözlerine sürükledi. Sonra oraya hapsetti.

"Öyle. Hem de aklımdan çıkamayacak kadar çok. Engel olamayacağım kadar fazla."

Gözlerindeki keskinlik Masalın yutkunmasına sebep olmuştu çünkü ortama gerginlik katıyordu. Ama onun keskin gözleri Masalın kararlı gözlerine daldığında genç kız bir şeyler söylemek için cesaret kazanmıştı.

"Peki o zaman neden böyle sessizsin? Neden korkuyorsun? Artık bırakıyorum Yekta. Beklemeyi bırakıyorum. Yoruldum çünkü. Gizemini düşünmekten, ne hissettiğini düşünmekten, kalbinin benim yanımdayken benimkisi gibi atıp atmadığını merak etmekten her şeyden yoruldum. Sorun ne bilmiyorum ama böyle olmandan nefret ediyorum. Aramızdaki bu saçma duvardan nefret ediyorum. Sana her yaklaşmaya çalıştığımda senin kaçmandan, gizeminden, bana yaptığın bu şeyden nefret ediyorum."

Sarfettiği bu sözler sanki içindeki birçok şeyi boşaltmasına neden olmuştu ve rahatlatmıştı. Yekta gözlerini duygularını gizleyen ifadeden sıyırmıştı ve o yeşillik adeta duygularına esir olmuştu. Karmakarışık bakıyordu. Kalbini göz bebeklerine yansıtmıştı ama yine de hiçbir şey belli olmuyordu. Şaşırmışa benzemiyordu sadece biraz endişeli gibiydi. Masal'a doğru iki adım attığında aralarındaki mesafeyi neredeyse birbirlerinin kalp atışlarını duyabilecekleri seviyeye indirdi.

Karanlık ve yumuşak fısıltısı Masalın içini ısıtacak derecedeydi.

"Özür dilerim."

Daha sonra ellerini Masalın ellerine uzattı ve avuçlarıyla kızın narin ve üşümüş ellerini sardı.

"Özür dileme Yekta." Sesleri fısıltıdan ibaretti ve nefesleri soğuk havanın aksine içlerini ısıtıyordu.

Yekta sardığı soğuk eli yavaşça yukarı kaldırdı ve göğüs hizasına getirerek kalbinin üzerine koydu. Masal Yektanın hızla atan kalbini hissetmişti ve ani bir şekilde gözlerini Yektanın gözlerine sürüklemişti.

"Sen yanımdayken böyle atıyor. Aslında adını duyduğum her an böyle atıyor. Gözlerine baktığım her an sanki kemiklerimi kırıp dışarı fırlayacakmış gibi hissediyorum. Mezara soktuğum hislerimi dirilttin Masal. Sevmenin tekrardan nasıl bir şey olduğunu hatırlattın bana. Hem de çok masumca. saf bir şekilde. Bembeyaz. Bazı şeyler yüzünden gitmenden çok korkuyorum ama sana güvenmeyi tercih etmek istiyorum. Aramıza ördüğüm bu duvarlar hep korkunun eseri. Yaşadıklarım sürekli geri çekilmeme neden oldu. Ama artık geri çekilmiyorum. Artık duvarlar yok. Aramıza giren bir geçmiş ve soğuk bakışlar yok. Kalbim tamamiyle sana ait."

Fısıltı eşliğinde bitirdiği son cümlesi kalbine donunan en değerli sözlerdi Masalın.

'Kalbim tamamiyle sana ait'

Ne kadar da manidardı.

Masal elini Yektanın göğsünden çekerek genç adamın yüzüne koydu. Dudağına değen minik tebessüm Yektanın gözlerine ulaşmıştı ki gözleri parlıyordu.

"Benim de öyle hatta sadece kalbim değil tüm benliğim sana bağlanmış gibi."

Bu sözler kalplerin birbirine bağlanışının imzası gibiydi. Yekta alnını Masalın alnına dayadığında ikisininde sıcak nefesi birbirine karışıyor soğuğa inat birlikte ısınıyorlardı.

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 120K 30
Bir mahalle hikâyesidir.
4M 256K 44
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
495K 20.3K 42
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
1.2M 34.2K 70
Bir berdelle kaç kişinin hayatını kurtarabilirsin? Bir berdelle kaç kişiyi hayatından edebilirsin?